Salı, Mayıs 7, 2024

Yeni bir küresel dönem ve Altılı Masa?

Göç, hastalık ve ekonomik kriz kıskacında dünyada rejimler çift kutuplu dünya sonrası başka bir döneme giriyor. Bir uçta hamasi demokrasi söylemleri ve bir uçta da otoriter demokrasilerin olduğu bu tabloda Türkiye’de muhalefet önümüzde seçimlerde nasıl bir yol izlemeli? Tarık Çelenk yazdı.

BM toplantısı için New York’ta bulunan Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic verdiği demeçte bir Dünya savaşına doğru gittiğimizi iddia etti. Bu görüş çeşitli çevrelerde de bugünlerde sıkça fısıldanmakta. Rusya’nın batı bloku karşısında oldukça zorlanarak seferberlik ilanı ve nükleer savaş tehditti, Almanya’nın ise tekrar askeri gücünü yapılandırması veya Çin-Tayvan ilişkilerindeki son durum bu iddiayı temellendirmekte.

1929 Dünya ekonomik krizi malum bir üretim fazlası ve tüketim eksiği kriziydi. Ardından II. Dünya savaşı çıkmıştı. Bugün ise Rusya-Ukrayna savaşı, bir üretim eksikliği ve enerji krizi olarak küresel ekonominin gündemine oturmakta. Tabi tüm bu enerji ve üretim krizleri, ardında gelir adaletsizliği ve insan hakları demokrasi tartışmalarını da barındırmakta. İlaveten iklim krizinin oluşturacağı göçler, bağlı yeni bir ekonomi ve güvenlik modeli arayışları da bu işin cabası.

Krizler, göçler veya yeni siyasi model tartışmaları üzerinden baktığımızda yaşlı Dünyamızın yeni bir savaş da olmasa ancak yeni bir döneme girmekte olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ülkemizi de doğal olarak bu sürecin dışında tutamıyoruz. Bu yeni döneme ilişkin temel toplumsal kaygı, Türkiye’nin 200 yıllık tarihsel yürüyüşünden ayrılarak, Şanghay toplantılarındaki kareleri çağrıştırırcasına, demokrasi bloğundan tamamen kopartılarak katı bir Orta Asya güvenlik modeline geçip geçmeyeceğine ilişkindir. Bunu Rusya’nın dağılmasına veya Putin rejiminin güçlenmesine, İran’daki iç gelişmelere de bağlayanlar mevcut.

Bilindiği gibi 1789 Fransız İhtilâli yeni bir dönemi tetiklemişti. Bu nedenle Osmanlı yeni aidiyetleri pekiştirebilmek ve askeri güçlü kalabilmek için Tanzimat reformlarını yapmıştı. Sanayi devrimi, kendisine uyum sağlayabilen Britanya hariç tüm imparatorlukları yıkmış, bizimki dahil ulus devletler kurulmuştu. Cumhuriyetimiz Hitler ve Mussolini’nin tasfiyesinden sonra demokrasiye geçmiş, NATO üyesi olmuştu. Sovyetlerin dağılması, ülkemizde iç ve dış siyasetteki paradigmayı değiştirmişti. Bu bağlamda 28 Şubat sonrası AK Parti yılları bu değişime örnek teşkil etmekte.

Ne yazık ki değişim dönemleri değişim aktörleri tarafından değil de sonraki dönemlerde tarih yazımı tarafından fark ve kaydedilmekte. 1980 Özal ANAP’ı oldukça mühendis, 2002 AK Partisi ise düşük şiddetli Anadolu devriminin temsilcisi olarak oldukça esnaf pragmatizmiyle donanmış siyasi hareketlerdi. Ortak özellikleri, realist bir faydacılık ancak entelektüel önderlerinin olamamasıydı.

ANAP ve AK Parti oldukça önemli alt yapı yatırımları ve hizmetlerini ülkeye yaptılar. Ancak pragmatizmleri bugünlere miras olarak ülkede kutuplaşmış bir toplum, yolsuzluk ve oldukça yüklü etik sorunları bıraktı.

Her ne kadar Sayın Erdoğan’ın siyaset dehası muhalefeti zor durumda bırakabilecek seçim hamleleri yapsa da tarihsel süreç bize artık bir post AKP dönemini göstermekte. Bunun adımlarını referandum ve ardından gelen büyükşehir belediye seçimlerinde peşi sıra fark edebiliyoruz. Burada süreci Erdoğan’ın rahat ikna edebileceği mahallenin kararsızları değil gençlerin ve sandığa gitmekte tereddüt eden sekülerlerin belirleyeceğini söyleyebiliriz.

Dünya ile yeni bir siyasal-ekonomik arayış modeline giren ülkemizde peki 6’lı Masa bu yeni döneme ne ölçüde hazırdır? O da ayrı bir tartışmanın konusudur.

Mahalle, Masayı incinmişlikleri ve öfkelerinin motivasyonları ile bir araya gelen amaçları Erdoğan’ı devirmekten başka bir şey olmayan bir çıkar koalisyonu olarak görmektedir. Her an uzlaşmazlığa düşüp dağılmalarını ummaktadır. Bu önyargı ve dilekleri boşa çıkarmak Masa aktörlerinin sorumluluğundadır.

Masa’nın aktörleri, özellikle konjonktüre uygun güncel bir pragmatizm veya karşı popülizmle hareket etmekten kaçınmalıdırlar. Masa statüko dışı bir yeniyi veya reformun ışığını gösteremezse, muhtemel bir iktidarlarının yarınlara gölgesi, öncekilerinin deneyiminden pek farklı olamayacaktır.

Altılı Masanın elinde büyük bir fırsat vardır. Değişimi fark etmek doğru okumak zorundadırlar. Toplumun ihtiyacının sadece ekonomik çözüm olduğunu iddia etmek ciddi yanılsamadır. Toplum, önce temiz bir siyaset modelinin arayışı içindedir. Tüm bu reformların alt yapısı ise entelektüel özgün bir teoriden geçmektedir. Burada Altılı Masa öncelikle amacın mutlak iktidar olmadığına kitleleri tezleri ile ikna etmek zorundadır.

Ayrıca unutmayalım ki Altılı Masanın misyonu, demokratik geçişin altyapısı ve güvenli seçimdir. Ortak aday çıkarmak değil. Çoklu aday durumu da dünyanın sonu değildir.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI