Pazar, Mayıs 5, 2024

Millî Savunma Bakanı ve Bakanlığı neden hâlâ çok önemli? (3)

AKP’nin pragmatizmi, “demokratik bir hükümete itaat eden, hukuka saygılı, profesyonel, etkin ve başarılı bir silahlı kuvvetler” modeli yerine, “siyasi iktidarın kararlarına hiçbir biçimde fiilî etkide bulunmayacak biçimde yaralanmış” bir modeli esas almıştır.

Bir önceki yazıda belirttiğim yasal ve yapısal düzenlemelere genel olarak bakıldığında şurası açıkça görülmektedir: Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir ve komuta odağı Genelkurmay Başkanlığından/Başkanından Milli Savunma Bakanlığına/Bakanına transfer edilmiş durumdadır.

Esasen Batılı demokrasilerdeki kurumsallaşmış uygulama da bu yöndedir. Nitekim NATO ve AB üyesi ülkelerin tümünde Genelkurmay Başkanları Milli Savunma Bakanına bağlıdır ve silahlı kuvvetlere ilişkin politikalar sivil idarece belirlenmektedir. Sivil üstünlüğü prensibi bu ülke ordularında büyük ölçüde benimsenmiş ve kurumsallaşmış durumdadır.

Öte yandan, bu ilkenin Türkiye’de 2016’da hayata geçirildikten sonraki uygulama biçimi Batılı demokrasilerde gözlemlediğimizden farklı, adeta “hastalıklı” bir yol izlemiştir.

Bunun en önemli nedeni, AKP’nin bu konudaki temel motivasyonunun demokratik bir kavrayışa değil, orduyu kendi dar çıkarları doğrultusunda politik bir aparat hâline getirmeye dönük bir pragmatizme dayanmasıdır.

Bu pragmatizm, “demokratik bir hükümete itaat eden, hukuka saygılı, profesyonel, etkin ve başarılı bir silahlı kuvvetler” modeli yerine, “siyasi iktidarın kararlarına hiçbir biçimde fiilî etkide bulunmayacak biçimde yaralanmış” bir modeli esas almıştır. Bu model ise, örneğin, (a) depremde bile harekete geçebilme kapasitesinden yoksun bir kurumsal örgütlenmenin ve (b) “hükümetin şerrinden korunmak için boş çay bardaklarını toplamaktan yüksünmeyen” ilkesiz ve kapasitesi kuşkulu bir personel kadrosunun doğmasıyla sonuçlanmıştır.

Başka bir deyişle AKP, iktidarının başlangıcında başlattığı askerin özerkliğini sivil demokratik güçler karşısında geriletmeyi amaçlayan Avrupa Birliği merkezli birkaç reform sayesinde bir miktar yerleştirmeyi becerdiği sivil denetimi otoriter bir iktidar yaratma stratejisinin hizmetine sokmuş ve bu faaliyetini 2016 sonrasında alenen doruk noktasına ulaştırmıştır.

En az bu durum kadar önemli olmak üzere, AKP iktidarınca savunma alanında ortaya konan ve otoriter bir rejim kurma niyetinden kaynaklanan tasavvur ve politikalar, askerin sivil iradeye tâbi kılınmasına yönelik demokratik idealin yara almasına ve “İşte sivilleşmenin sonucu budur!” şeklinde bir yanlış-algının üretilmesine yaramıştır.

Bu durumun ülkemizin demokratik kültürüne indirdiği darbe çok ağırdır; askerin özerk, güçlü ve sivil iradeden bağımsız olması gerektiğini savunanlar bunu tek-adam yönetiminin orduyu tamamen kendi kontrolü altına alma politikalarının doğurduğu bugünkü manzara ile gerekçelendirmektedirler.

Bu bakımdan, 13. cumhurbaşkanının çözmesi gerekecek zorlu paradoks, bir yandan etkin ve profesyonel bir silahlı kuvvetler yaratılmasına yönelik onarım işini yürütürken, bir yandan da sivil iradeye tâbi bir silahlı kuvvetlerin “kötü” olduğuna yönelik yanlış-algının bertaraf edilmesini ve ordunun demokratik denetim ve gözetimine ilişkin evrenselleşmiş ilkelerin uygulanmasına yönelik bir girişimi sürdürmek olacaktır.

Yukarıda ve önceki iki yazıda ayrıntılarına değindiğim mevcut yasal düzenlemeler kapsamındaki merkezî ve kilit konumu nedeniyle de söz konusu girişimin odağı Millî Savunma Bakanlığı ve özel olarak da Bakanı olarak belirmektedir.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI