Pazartesi, Mayıs 6, 2024

Değdi mi?

Zamanında yapılması gerekenlerin yapılmamasının maliyetlerini ödüyor Türkiye. Kötü günler geride kaldı. Şimdi sırada daha kötü günler var. Doç. Dr. Oğuz Demir haklı olarak soruyor; “Değdi mi?

Ocak ayı enflasyon verileri açıklandığından bu yana aynı sorulara yanıt arıyorum. Ne uğruna böylesi yüksek bir enflasyon ile karşıyayız? Ve böylesi yüksek bir enflasyona bedelini ödemek pahasına ne elde ettik?

Önce verileri bir hatırlayalım. Resmî açıklamaya göre yüzde 50 olan ve önümüzdeki birkaç ay daha artacağı resmi ağızlardan (TCMB ve Hazine ve Maliye Bakanı) ifade edilen bir enflasyonumuz var bizim. Diğer yanda da tüketici enflasyonundaki bu artışın devam edeceğini istatistiksel olarak doğrulayan, yüzde 100’e yaklaşmış üretici fiyatları artışı.

Önce neden böylesi yüksek bir enflasyonla karşı karşıyayız onu hatırlayalım.

Nedenlerden biri tüm dünya ile aynı yere dayanıyor.

Salgında hızla düşen talep aşılama sürecinin başlaması ile normale döndü. Hatta birçok ülkede verilen destekler nedeniyle bazı sektörlerde talep salgın öncesinin de üzerine çıktı. Ekonomilerde büyüme süreci hızlandı. Ancak hem tedarik zincirinde yaşanan aksaklıklar hem de üretimde yaşanan artış nedeniyle yükselen emtia fiyatları maliyetlerin artmasına neden oldu. Bütün bu gelişmelerin sonucunda da tüm dünyada enflasyon artmaya başladı. ABD’de, Avrupa’da son otuz-kırk yılın en yüksek enflasyon oranları görüldü.

Tüm dünyada enflasyonun hızlanmaya başladığının ilk işaretlerinin görüldüğü Haziran 2021’de ABD’de enflasyon uzun zaman sonra ilk kez yüzde 5’in üzerine çıktı. Benzer şekilde Avro bölgesinde yıllık enflasyon yüzde 2’ye, AB’nin en önemli ekonomisi olan Almanya’da ise yüzde 2,5 seviyesine çıktı.

Türkiye’de de elbette böylesine küresel bir kırılmanın etkisi hissedilmeye başlanmıştı. Ancak Kasım 2020’de değişen ekonomi yönetiminin aldığı önlemlerle, Mart’ta yaşanan kırılmaya rağmen enflasyon hala 2020 sonundaki yüzde 14’lük seviyeye yakındı. Yüzde 17’lerdeydi.

Tüm dünyada takip eden dönemde de enflasyon artmaya devam etti. ABD’de yıl ortasındaki yıllık yüzde 5 olan enflasyon yılsonuna gelindiğinde yüzde 7’lere yükseldi. Avro Bölgesi’nde yüzde 2’den yüzde 5’e, Almanya’da ise yüzde 5 üzerine çıkıldı. Türkiye’de ise bambaşka bir patika ortaya çıktı ve aradan geçen altı aylık sürenin sonunda gördük ki enflasyon yüzde 50’ye dayandı.

Yani anlayacağınız Türkiye’de dünyanın dışında bir şeyler oldu. Ne olduğunu da hep birlikte izledik, yaşadık. Hükümetin salgın ile ciddi sıkıntıya girmiş olan ekonomide canlanma yaratma stratejisi devreye girdi. O stratejinin ana ekseninde ise faizlerin düşürülmesi vardı. Ağbal döneminde yüzde 19 olan politika faizi aradan geçen dört ayda 400 baz puan indirildi ve yüzde 14’e çekildi. Hükümet bu hamle ile ekonomide bir canlanma beklerken, beklediğinin tam tersi bir durumla karşılaştı. Türk Lirası’nın hızlı bir şekilde değer kaybetmesi, yurtiçindeki yüksek döviz talebi ve yüksek dış borç ve ithalat ödemeleri birleşince kurda rekor seviyeler görüldü.

Dünyadan ayrıştığımız yer de burada oldu.

İthal ürün fiyatları, ithal girdi fiyatları derken zaten dolar cinsinden yukarı giden fiyatlara bir de TL’nin değer kaybı eklendi. Maliyetlerdeki artışı fiyatlardaki artış takip etti.

Hikâyenin bu kısmını zaten biliyorsunuz.

Bu süreçte hükümet “dövize bakmıyoruz bizim için önemli olan üretim” dedikçe kur zıpladı, kur zıpladıkça düşük politika faizi önemsizleşti, anlamsızlaştı. Belirsizlikler arttı ve faizdeki düşüşün ekonomide canlanma yaratmayacağı da ortaya çıkmış oldu.

Bu kez de cari açık bitecek artık cari fazla vereceğiz denildi. Bu da oldukça kısa süren bir açıklama çabası oldu. Açıklamayı takip eden iki ayda, Aralık ve Ocak’ta dış ticaret açığı rekor seviyelere ulaştı. Yani bu da pek olmadı.

Bütün amaçlar kadük oldu. Ekonomide canlanma hedefi de cari fazla hedefi de pek gerçekleşecek gibi görünmüyor. Yani başladığımız yere geri dönmüş durumdayız. Ama bir farkla!

Elimizde yüksek enflasyon ve geçtiğimiz yıl aynı döneme göre fazlasıyla değer kaybetmiş bir Türk Lirası kaldı! Yani atılan taş ürkütülen kuşa hiç mi hiç değmemiş gibi görünüyor.

İşin kötü tarafı ise önümüzdeki dönemde durumun iyileşme ihtimali oldukça düşük. Neden mi? Sadece enerji ile ilgili gelişmelere baktığımızda bile enflasyonun önümüzdeki dönemde beklenenin üzerinde seyredeceğini gösteriyor. Petrol fiyatlarındaki artış devam ederken Türkiye’nin hem dış ticaret açığı hem de enerji maliyeti gün gün artıyor. Artan maliyet de yine dönüyor dolaşıyor ve hükümeti bir tercih yapmaya zorluyor.

Bütün amaçlar kadük oldu. Ekonomide canlanma hedefi de cari fazla hedefi de pek gerçekleşecek gibi görünmüyor. Yani başladığımız yere geri dönmüş durumdayız.

Ya maliyet artışını akaryakıt ve elektrikte olduğu gibi hem tüketiciye ve üreticiye yansıtmaya devam edecek ya da doğalgazda olduğu gibi sübvanse etmeye devam edecek. Diyeceksiniz ki doğalgaza da zam yapıldı? İşin aslını söylemek gerekirse şu an yaşadığımız doğalgaz zammı, o fiyatlar sübvanse edilmese yaşayacağımızın sadece beşte biri.

Neden olduğunu anlatayım.

Eylül 2021’den Şubat 2022’ye petrol fiyatları ve TL’deki değer kaybı nedeniyle ortaya çıkan doğalgazdaki fiyat artışının yansıtıldığı asıl yerler şu ana kadar elektrik santralleri ve üretici oldu.

Elektrik santrallerinin ve üreticilerin Ağustos’ta 100 TL ödedikleri doğalgaza bugün 300 TL’nin üzerinde ödeme yapması gerekiyor. Elektrik üreticisinin ve diğer üreticilerin doğalgaz maliyetleri üç katından fazla arttı yani anlayacağınız. Tüketici de fiyat artışı ise bu süreçte sadece yılbaşında gerçekleşti ve yüzde 25 oldu. Tüketici açısından Mart-Nisan gibi kallavi bir doğalgaz zammı da yakındır anlayacağınız. Bu kış ödediğimiz o yüzde 25 zamlı faturaların yazın tüketim düştüğü için düşmesini bekliyorsunuz ya.

Maalesef öyle olmayacak.

Gelecek yüksek oranda bir zamla birlikte muhtemeldir ki aynı faturayı artık yıl boyu ödemeye devam edeceğiz.

Üreticiler için ise durum daha vahim. Kullandıkları gaza ödedikleri miktar altı ayda üç katına çıkarken, gazdan bir tık daha önemli olan elektriğin de maliyeti önümüzdeki dönemde daha çok artacak. Çünkü elektrik üreticisinin maliyetleri yüzde 304 artarken, elektrik fiyatlarındaki artış hala daha yüzde 127 kadar. Yani bir bu kadar daha elektrik zammı da yine yolda…

Akaryakıtı ise hiç söylemeyeyim.

Hükümet akaryakıt fiyatları konusunu hepten terk etmiş durumda. Özel Tüketim Vergisi’ni sıfırlasa dahi önümüzdeki dönemde petrol fiyatlarındaki artış nedeniyle bugünkü fiyatların daha üzerinde bir akaryakıt fiyatı ile yakın dönemde karşılaşma olasılığımız çok yüksek. Yani nakliye maliyetleri de artmaya devam edecek.

Üreticide bu maliyet yükü artışı, tüketicide ise hızla gelir erimesi varken ekonominin yakın zamanda normalleşmesini beklemek güç!

Çok dağılmadan şöyle toparlayayım.

Kurdaki artış enflasyonu azdırdı. Kur Korumalı Mevduat sistemi kurdaki artışı durdursa da hala 1 Dolar 13,5 TL seviyesinde. Kur buralarda kalsa dahi hem petrol fiyatlarındaki artış ve artış beklentisi hem de geçmişten bu yana tüketiciye yansımasın diye bekletilen zamların yükü de gün gün artıyor.

Dolayısıyla döviz kurları mevcut seviyelerde kalsa dahi, hiçbir girdinin fiyatı artmasa dahi üreticinin üzerindeki enerji maliyetleri artmaya devam edecek.

Mevcut gidişatta ÜFE rekorlar kırmaya, üzerindeki maliyet yükü artan üretici de ya işletme kapatıp işsizliği arttıracak ya da bu artışı fiyatlara yansıtmaya devam edecek gibi görünüyor.

Daha da net yazayım.

Üreticide bu maliyet yükü artışı, tüketicide ise hızla gelir erimesi varken ekonominin yakın zamanda normalleşmesini beklemek güç!

Kötü günler geride kaldı. Şimdi sırada daha kötü günler var.

Üzgünüm ama durum bu!

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI