Cuma, Mayıs 3, 2024

Avrupa Volkanı Patlamadan

Fecr-i Âti yazarlarından Cemil Süleyman’ın adını ilk defa Selim İleri’den duymuştum. Bir Gölge Gibi Silineceksin’de birkaç kez andığı “Siyah Gözler romancısının” edebiyatımızdaki yerini hatırlatıyor, nispeten erken bir dönemde yazılan bu romanın ne kadar başarılı olduğunu söylüyordu.

Türk edebiyatında yazarlıkla geçinmek neredeyse imkânsız bir iştir; şöyle bir düşünüyorum da Ahmet Mithat’ın yapmadığı iş yok, Recaizade Mahmut, Bakanlıkta çeşitli görevler üstlenmiş, Cumhuriyet’in ilk döneminde milletvekilliği ve büyükelçilik yapan pek çok edebiyatçı var, Necatigil edebiyat öğretmeni, Edip Cansever’in babadan kalma antikacı dükkânı var, Ziya Osman musahhih…

Bu listeyi sayfalarca uzatmak mümkün.

Hâl böyle olunca, maişet derdi yüzünden edebiyatçılık bu ikinci işin gerisine düşüyor.

Yazarlar en verimli zamanlarını kitaplarına değil yapmak zorunda oldukları işlere ayırıyorlar.

Mesleği mecburen yazarlığının önüne gelen edebiyatçılarından biri de tıp doktoru olan Cemil Süleyman Alyanakoğlu’dur.

Fecr-i Âti yazarlarından Cemil Süleyman’ın adını ilk defa Selim İleri’den duymuştum.

Bir Gölge Gibi Silineceksin’de birkaç kez andığı “Siyah Gözler romancısının” edebiyatımızdaki yerini hatırlatıyor, nispeten erken bir dönemde yazılan bu romanın ne kadar başarılı olduğunu söylüyordu.

1886 doğumlu Cemil Süleyman’ın hayatının büyük bölümü savaş ortamlarında geçmiş.

Mezuniyeti, Balkan Savaşları’na, ardından da Birinci Dünya Savaşı’na denk düşmüş.

Henüz yirmi beş yaşındayken yayımladığı Siyah Gözler ile edebiyat çevrelerinde bilinen bir isim haline gelmiş olsa da hekimlikten vazgeçmemiş hiç.

1926’da yurtdışına çıkışının sebebi bilinmiyor ama sekiz sene boyunca Suriye’de, Filistin’de, Hicaz’da doktorluk yapmaya devam etmiş.

1934’te ülkeye dönmüş ve gemi doktorluğuna başlamış –Sherlock Holmes’ün yazarı Arthur Conan Doyle da bir süre gemilerde doktor olarak görev yapmıştı.

1937’de bir bacağını diz kapağının altından kesmelerine rağmen gemilerde çalışmayı bırakmamış.

1939’un Temmuz ayında Almanya’dan alınacak gemileri getirecek heyette yer alabilmek için verdiği dilekçe kabul edilmiş ve uzun sayılacak bir yolculuğa çıkmış.

Asıl gidiş amacıysa, kesilen bacağı için yeni bir protez edinmekmiş.

Cemil Süleyman’ın elimdeki kitabı bir roman değil, seyahatname.

Türk edebiyatında önemli bir yeri olan bir edebiyatçının yurtdışındaki gözlemleri değerlidir ama Cemil Süleyman’ın gittiği tarih ve şehirler, metne ayrıca bir önem kazandırıyor.

Cemil Süleyman, 1939’da yola çıkıp bir sene boyunca Romanya, Polonya, Almanya ve Hollanda’ya gitmiş ve oradaki izlenimlerini İstanbul’a yollayıp gazetelerde yayınlatmış.

Köstence’den, Bükreş’ten, Krakov’dan, Berlin’den, Baltık’tan, Cezayir’den izlenimleri yazmış.

En iyi muhabirlere bile denk gelmeyebilecek bir şekilde, II. Dünya Savaşı’nın başlangıcına yerinde şahitlik etmiş.

Çeşitli şehirlerde kayıtsızlığı, kaygıyı, endişeyi, rahatlığı, hazırlığı görmüş, bunlara dair yazılar yazmış.

Ne yazık ki, seyahatnameyi oluşturan bu yazılar Avrupa Volkanı Patlamadan (2022) adıyla derlenmeden önce kitaplaşmamış ve onlarca sene okuyucusunu beklemiş.

Türk edebiyatında önemli bir yeri olan bir edebiyatçının yurtdışındaki gözlemleri değerlidir ama Cemil Süleyman’ın gittiği tarih ve şehirler, metne ayrıca bir önem kazandırıyor.

Savaşın hemen önceki günlerinde, Krakov’a dair şöyle yazıyor: “Hep ekili. Bir karış boş toprak yok. Fakat dikkat ettim her yer ıssız görünüyor. İnsana öyle geliyor ki çiftçiler tarlalarını yüzüstü bırakmışlar; silahlanmak için şehirlere, kışlalara koşmuşlar. Bütün ovada, bir arada on kişiye tesadüf etmek mümkün değil. Nadiren bir çiftlikte bahçeyle uğraşan, ineklerini sağan tek tük köylü kadınları göze çarpıyor.”

Tarladaki mahsule bakarak, Polonyalıların beslenme ihtiyaçlarıyla Almanların ilerde sık sık vurgulayacağı “doyumsuz açlığını” mukayese ederken endişesini saklayamıyor.

“Çok yerlerde hayvanlar başıboş dolaşıyorlar, ekinler henüz tarlalarda. Halbuki harman zamanı. Çiftçi mahsulünün başında bulunacak, harmanını dövecek, arpasını buğdayını çıkaracak, ambarını dolduracak, kışlık zahiresini düzecek… Eğer harman zamanında kalkmazsa harp, bu memleket için felaket olur.”

Almanya’ya giderken istasyonda tanıştırıldığı bir müfettişin kendisine söylediği bir sözü naklediyor: “Siz sulh memleketinden geliyorsunuz. Murad olup bitenleri bilmiyorsunuz. Biraz daha ileri gidiniz… Alman hududunu geçin, göreceksiniz. Barut fıçısının başında Alman neferi fitili tutuşturmuş, bekliyor. Bir ateş kumandası, bir düdük sesi kâfi. Birdenbire bir infilak olacak, bütün dünya ve beşeriyet ateş içinde kalacak…”

Müfettişin anlattıklarını gözünün önüne getirince abarttığını düşünüp “zavallı genç” diye yazıklanıyor, bir savaş tehlikesi olduğunun farkında ama büyümeyeceğinden emin gibi.

Oysa, orada daha çok zaman geçirdikçe savaşın kaçınılmazlığına ikna olduğunu anlıyoruz.

Cemil Süleyman, Almanların doymak bilmeyen açlığına dair, I. Dünya Savaşı’nda bir Alman askerin günde dokuz kilo yediği gibi mübalağalı sözler söyledikten sonra gazeteye “Alman Hırsı Alman İştihası” başlıklı bir yazı göndermiş.

“Almanya için Polonya’yı işgal edecek diyorlar. Eğer buna kanaat eder ve bununla doyarsa hiç düşünmeden gözlerini kapamalı, mukadderata razı olmalı. Fakat Alman midesi, bir değirmen gibidir; öğüttükçe iştihaya gelir, iştihası çoğaldıkça öğütür. Silezya’da madenler, Ukrayna’da burdan stoku… Karpatlar’ın zengin ormanları… Balkanlar’ın peynir fıçıları, cennet gibi Adriyatik sahilleri…”

  1. Dünya Savaşı’nı Almanların başlattığını, şimdi de ikincisini başlatmak üzere olduklarını söylüyor.

“Hitler, Alman topraklarının Almanlara kifayet etmediği için değil iştihasını yenemediği için etrafa saldırıyor.”

Versailles’ın bahane olduğunu, hiçbir Alman’ın yirmi senedir açlıktan şikâyet etmediğini, hatta ülkedeki iş bolluğu sebebiyle yabancıların da gelip çalıştığını iddia ediyor.

Almanya’nın sanayileşmişliği gittiği kuzey şehirlerinde dikkatini çekiyor.

Dünyanın her yerinden meyve, kahve, hububat geldiğini gördüğü, tüccarların sıraya girdiği Almanya’nın doymadığını yeniden vurguluyor.

Cemil Süleyman, Almanların doymak bilmeyen açlığına dair, I. Dünya Savaşı’nda bir Alman askerin günde dokuz kilo yediği gibi mübalağalı sözler söyledikten sonra gazeteye “Alman Hırsı Alman İştihası” başlıklı bir yazı göndermiş.

“(…) fakat Almanya gene doymuyor, gene hırsını yenemiyor, o ülke istiyor, sömürge istiyor… Daha dün Ren’i aldı. Avusturya’yı ilhak etti. Çekistan’a sormadan girdi. Polonya’yı da işgal ettikten sonra, Romanya’yı çiğneyip Karadeniz’e inmeyecek mi?”

Danzig meselesi için Avrupa’nın savaşa katılmayacağına dair duyumlarını da yazıyor.

Hayli matrak, Almanların yasakçılıklarından ve bu yasaklara uyulduğundan uzun uzadıya söz ediyor.

Cenap Şahabettin’in -Cemil Süleyman’ı tıp doktoru olarak başında bulunduğu Karantina dairesine alır- tramvay arabası içinde nelerin yasak olduğunu gösteren tabelayı anlatışını hatırlattıktan sonra parktaki yasaklardan bahsediyor.

Derken şak diye içinden geçtiği günlerde getirilen yeni yasakları yazıyor.

“Şimdi bir de Yahudi yasağı çıktı: Bulvarlardan Yahudi geçemez. Arka sokaktan dolaşmalı. Yer üstü yolları Yahudilere memnudur. Yer altından yürümeli. Bu tiyatroya Yahudi giremez. Bu lokantada Yahudi yemek yiyemez. Bu berberde Yahudi tıraş olamaz. Yahudi sekizden sonra evinden çıkamaz. Nihayet Yahudi mezara girer. Ve serbesttir.”

Müthiş bir kara alay örneğiyle faşizmin ne kadar iğrenilesi bir şekilde ülkeye hâkim olduğunu anlatıyor.

O günlerin Türkiye’sinde, Alman -faşizm- hayranı ne çok gazeteci ve siyasetçinin olduğunu düşünürsek, Cemil Süleyman’ın tanıklığının ve tavrının ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır.

Almanya’daki kimilerini mest eden düzenin de farkında.

“Almanya, her şeyden evvel nizam ve intizam memleketidir. Bunun haricinde Almanya ve Almanlık mevcut değildir.”

Ama hiçbir yazısında bunu olumlamıyor, faşizmin savaşı, savaşın da büyük acılar getireceğini yineliyor.

Gemideyken, Alman donanmasının tatbikatlarını da izlemiş Cemil Süleyman.

Sanırım beni en çok faşizmin gösterilerinden hiç etkilenmemesi etkiledi.

Siyah Gözler romancısının tarihe tanıklık etmiş bir seyahatname yazarı da olduğunu ben işte bu vesileyle öğrendim.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI