Pazar, Mayıs 12, 2024

Zor zamanlarda dayanışmak ve gökkuşağına sahip çıkmak

Umarım en kısa sürede demokratik bir toplum olmanın gereklerini kavrayarak farklılıkları bir kazanım olarak görebiliriz. Umarım kendimize benzemeyenle yan yana yaşamayı öğrenip birlikte yaşama pratiğini başarabiliriz. Gökkuşağına birlikte sahip çıkmak temennisiyle…

Kaos GL’nin 29. yılı dolayısıyla hazırlanan kamu spotu gelen baskılar üzerine yayından kaldırıldı. Aile kavramını bahane ederek LGBT+ bireylere yönelen nefret söyleminin son anayasa tartışmalarıyla alevlendiğini biliyoruz. “Büyük Aile Buluşması” adı altında düzenlenen mitingde bir araya gelerek LGBT+ bireylere yönelik nefret saçan yayın ve söylemler iktidar tarafından desteklenirken, nefret söylemi karşıtı olan, sevgi ve dayanışmayı tavsiye eden Kaos GL videosu ne hikmetse toplum tarafından da iktidar tarafından da tehlikeli(!) bulundu.

İktidarın ve toplumun bir kesiminin LGBT+ bireylere ilişkin nefreti öylesine histerik bir hâl aldı ki gökkuşağı sembolüne bile tahammül edemez hale geldiler. Aslında bu homofobik/transfobik söylem sadece Türkiye’de değil, başka pek çok ülkede de muhafazakâr ve aşırı sağ gruplar tarafından pompalanıyor.

İşin ilginci bu nefret propagandası birbirinden dil, din ve etnisite gibi pek çok açıdan farklı olan toplumlarda hemen hemen aynı yaklaşım ve ifadelerle oluşturulup yayılıyor ve destekçi buluyor. Bu söylemlerin alıcıları da yine benzer şekilde komplo teorilerine, uçuk kaçık hikâyelere ve ‘büyük resim’lere sorgusuz sualsiz inanıyor.

Her ülkenin dinamikleri ve realitesi farklı olsa da LGBT+ bireylere yönelik nefret söyleminin birbirinden bu kadar farklı toplumlarda alıcı bulması gerçekten ilginç bir durum. Bununla ilgili bir anımı da anlatmak isterim, olayın absürtlüğünü göstermek açısından. İngiltere’de doktora öğrencisi iken kısa bir gezi için Barcelona’ya gitmiştim. Öğrenci bütçesi ile gezdiğimden 8 kişilik bir hostelde kalmıştım ve oda arkadaşlarından biri Kolombiyalı idi. Kısa bir tanışma sonrası Kolombiyalı olduğunu öğrenince doktora yaptığımı ve geçiş dönemi adaleti çalıştığım için Kolombiya ile ilgili bazı okumalar yaptığımı anlattım. Kolombiya’da devam eden bir barış süreci vardı ve o dönem FARC ile yapılan barış antlaşması referanduma sunulmuş ve küçük bir farkla reddedilmişti.

Bunları konuşurken şunu anlatmıştı hostel arkadaşım. O dönem barış sürecine karşı olan aşırı sağ gruplar “eğer referandumda ‘evet’ oyu verirseniz eşcinsel evlilikler yasal olacak” tarzında haberler yaymışlar ve maalesef bu söylemin alıcıları da olmuş. Bu çarpık söylemin referandum sonucuna hangi oranda etkili olduğunu bilmiyoruz elbette ama bunun bazı kesimler tarafından inandırıcı olması yeterince ilginç.

Bu söyleme inananların barış süreci ve eşcinsel evliliklerin yasallaşması arasında ne gibi bir alaka olduğunu sorguladıklarını pek sanmıyorum. Çünkü bu çarpık propaganda ve yalanlara inananlar genellikle analitik ya da eleştirel düşünme yetisine sahip olmuyor. Hâl böyle olunca dezenformasyona dayalı bu propagandalar pek çok ülkede sosyo-politik hayatı etkiliyor.

Türkiye için üzücü olan ise birlikte yaşama kültürüne sahip bir toplumun nefret söylemine bu denli prim veriyor oluşu. Mardin ‘medeniyetler kapısı’ olarak bilinir. Yine Antakya ve İstanbul başta olmak üzere pek çok şehirde farklı etnisiteler çok dilli, çok dinli ve çok kültürlü bir biçimde var olmayı başarmışlar. Bu deneyimlerin tamamen sorunsuz olduğunu söyleyemeyiz elbette ama birlikte yaşamış bu toplulukların beraber varlığını sürdürmüş olmaları belli ölçüde başarı sağlandığını bize gösteriyor. Tarihimizin belli dönemlerinde azınlık gruplara yönelen çok acı olaylar yaşanmış ve maalesef bunlarla yüzleşme gerçekleşmemiş.

Belki de bu yüzden toplumumuzda belli gruplara yönelen nefret söylemi ve hatta işlenen nefret suçları toplum tarafından kabul görebiliyor. Türkiye toplumu genelde bir mozaik olarak tasvir edilir ve bu aslında bizim için çok ciddi bir kazanımdır. Çünkü gelişme ve kalkınma için farklı görüşlerin, yaklaşımların ve perspektiflerin birbiriyle etkileşim içinde olması gerekir. Yeni fikirler ve buluşlar da genelde buradan çıkar. Ancak uzun süredir devam eden toplumu tektipleştirme çabası çoksesliliğin de farklı olanla birlikte yaşama kültürünün de altını oyuyor.

Nefret söyleminin önüne geçmek büyük önem arz ediyor. Ancak ülkemize baktığımızda nefret söylemiyle mücadele etmek bir yana bu söylemin pek çok kesim tarafından pompalandığını görüyoruz.

Demokratik toplumlarda farklılıklara saygı çok önemlidir. Birbirine benzemeyen insanlar bir arada saygı ve empati ekseninde bir arada var olurlar. Burada bahsettiğim sadece birbirine ‘tahammül’ etmek de değil, samimi olarak birlikte yaşama pratikleri oluşturmak, birbirinin varlığından ve farklılığından keyif alabilmek. Özellikle 21. yüzyılda yaygınlaşan ‘kültürel çoğulculuk’ söyleminin altını doldurabilmek çok önemli. LGBT+ bireyler söz konusu olduğunda da bu pratiklerin oluşturulması ve topluma kazandırılması elzem. Mesele LGBT+ bireylere ‘tahammül etmek’ değil onlarla bir yaşamı paylaşmak.

Bu yüzden nefret söyleminin önüne geçmek büyük önem arz ediyor. Ancak ülkemize baktığımızda nefret söylemiyle mücadele etmek bir yana bu söylemin pek çok kesim tarafından pompalandığını görüyoruz. İnsanların var oluşlarından dahi rahatsız olan, kendisine benzemeyene var olma hakkını bile çok gören insanlar var maalesef. Oysa ‘öteki’ olarak görülenle iletişim kurmak ve farklılıklardan beslenmek bir toplumun ilerlemesinde büyük rol oynuyor.

İnsanların refah içinde yaşadığı toplumlara baktığımızda demokratik, çoğulcu, hoşgörülü olduklarını görüyoruz ve bu bir tesadüf değil.  ‘Refah’ kelimesini öylesine seçmediğimi belirtmek isterim. Mesele ‘zengin’ olmak ya da alım gücünün yüksek olması değil sadece. Toplumsal barışın olduğu, insanlar arasında derin eşitsizliklerin ve kutuplaşmaların olmadığı toplumlar refahı mümkün kılıyor. Bu yüzden göçmenler genellikle toplumsal refahın olduğu ülkelere yöneliyor. Çünkü bu toplumlarda yaşayan insanlar kendilerini gerçekleştirip huzurlu bir yaşam sürebiliyorlar.

Kaos GL’nin videosuna dönecek olursak; el ele tutuşan iki kadın kimi neden rahatsız eder anlamakta güçlük çekiyorum. Homofobik/transfobik argümanları kullananlar LGBT+ bireylerin aile yapısına zarar verdiğini iddia ediyor ama bu söylemi benimseyenlerin bu zararın nasıl oluştuğunu açıklayabileceğini pek sanmıyorum açıkçası. Bu kişilerin en başka LGBT+ bireyler hakkında bilgi edinmeleri gerekiyor. Cinsel yönelimin ne olduğunu bilmedikleri için bunu ‘özendirilebilecek’ bir olgu olarak görüyor bazıları.

İnsan bilmediğinden korkar tespitinin ne kadar doğru olduğunu kanıtlıyor bu durum. Toplumun LGBT+ bireyler konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor ama bunu dile getirmek bile aforoz edilmek için yeterli toplumumuzda. Bu yüzden birkaç istisna dışında muhalefet partileri de bu mevzuyu gündeme getirmiyor. Umarım en kısa sürede demokratik bir toplum olmanın gereklerini kavrayarak farklılıkları bir kazanım olarak görebiliriz. Umarım kendimize benzemeyenle yan yana yaşamayı öğrenip birlikte yaşama pratiğini başarabiliriz. Gökkuşağına birlikte sahip çıkmak temennisiyle…

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI