Perşembe, Mayıs 9, 2024

Nazar’BYE’v

Kazakistan’da ‘Kara Ocak’ olaylarından bu yana sular durulmuyor. Nazarbayev’den sonra Tokayev yönetiminde de tartışmalar sürüyor. Rus siyasi ve diplomasi tarihi uzmanı Görkem Dirik yorumladı.

Kazakistan’da yaşanan baş döndürücü gelişmelerin sosyal bir infiale dönüşmesinin arkasında halı altına süpürülmüş bir dizi sosyo-ekonomik sorunlar yumağı yattığı gözlemlenmiştir. Esasen ülkeyi ve ülke insanını bu noktaya getiren temel etkenin geçmiş ile güncel arasındaki zihniyet uyuşmazlığı olduğunu önemle vurgulamak gerekir. Özellikle, eski nesil Sovyet kalıntısı siyasi elitlerin yasakçı, yozlaşmış, kleptokratik ve monoton yönetim tarzı ile yeni nesil Kazak halkının özgürlükçü, şeffaf, çoğulcu ve çok renkli bir toplum oluşturma talepleri en dikkat çeken uyumsuzluklar olarak öne çıkmıştır. Dolayısı ile uzun bir süredir devam eden taban ile tavan arasındaki çatırdamalar kimsenin beklemediği bir anda çatlayarak ülke dinamiklerini derinden sarstı.

Bütün bu denklemin ortasında bir anda günah keçisi ilan edilerek ‘vezirlikten rezilliğe’ düşen Nazarbayev ve ailesinin ülke üzerindeki bütün resmi yetkileri de ellerinden alındı. Bununla da kalmayarak Nazarbayev döneminde yıldızı parlayan-parlatılan bürokratların-elitlerin önemli bir kısmı da tasfiye edildi.

Ülkenin yeni lideri Tokayev’in göreve geldiğinde vaat ettiği şeffaflık, sivil toplum örgütlerine alan açma, protesto hakkı, muhalefet partilerine karşı baskının kaldırılması gibi demokrasi atılımı ise başarısızlıkla sonuçlandı. Aksine, Tokayev’in içeride ve dışarıda daha da otokrat bir eğilime girdiği söylenebilir.

İçeride, Nazarbayev izlerini silmek için anti-demokratik yöntemlerle bir ‘cadı avı’ başlatılması bu durumun bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Dışarıda ise ‘Kara Ocak’ olarak tarihe geçen olayların ardından ilk yurtdışı seyahatlerini Çin ve Rusya gibi otokrat ülkelere gerçekleştiren ‘deneyimli diplomat’ Tokayev bir dizi güvenlik anlaşması imzalayarak ideolojik rotasını da belli etmiş oldu. Zira, Nazarbayev’in Doğu ve Batı arasındaki denge politikasının aksine Tokayev’in koltuğunu korumak adına Çin ve Rusya hattıyla dengesiz yakınlaşmaya girmesi kendisinin fırsatçı bir dış politika izleyeceğinin sinyallerini verdi.

Tokayev’in an itibari ile ipleri eline aldığı Kazakistan’da formasyonu aynı oyuncuları farklı bir ‘demokrasi illüzyonu’ yaşanmaktadır. Bilimsel objektivite gereği bize düşen ise Nazarbayev ve Tokayev arasında karşılaştırmalı bir incelemede bulunmaktır.

NAZARBAYEV’İN SEVAPLARI

Ülkemizde kinayeli bir hüviyet kazanan ‘coğrafya kaderdir’ tabirini Kazakistan için de kullanabiliriz. Bağımsızlığını kazandığı 1991 yılında kendini Çin ve Rusya gibi iki dev arasına sıkışmış bulan Kazakistan için asıl var oluş mücadelesi şimdi başlayacaktı. Yaklaşık 200 yılı aşkın bir süre Rus-Sovyet hakimiyeti, Kazak kimliğini, kültürünü, edebiyatını ve dilini oldukça güdük bırakmıştı. Rus dilinin ve kültürel üstünlüğünün hemen her yerde hissedildiği Kazakistan, devletleşmesini ve kurumsallaşmasını da modernize edilmiş Sovyet dinamikleri üzerine kurmuştu. Lakin, coğrafi olarak iki genişlemeci süper gücün arasında kalmış bir ülke için seçkin kimlik tesis etmek oldukça zor ve tehlikeli bir süreçti.

Kazakistan’ın ilk lideri olan ve kendisine ‘Elbasy’ (Ülkenin Başı) unvanı verilen Nazarbayev ülkesinin yeni dünya ile olan entegrasyon hatlarını çeşitlendirmek adına Rusya ile olan göbek bağını ihtiyatlı bir şekilde kopartmıştı. Rusya’nın Kazakistan üzerindeki coğrafi, ekonomik ve kültürel etkinliğine karşı sağlıklı bir denge yaratmak için de Türkiye, AB, ABD ve Çin gibi ülkelerle yakınlaşmaya giderek asıl amacı olan Kazaklaştırma (Kazakhification) siyaseti için kendisine alan açmaya çalışmıştı. Ekonomiyi çağdaşlaştırma sürecinde özellikle Batı menşeli yatırımcıları Kazakistan’a monte ederek ülkesini Orta Asya Devletleri arasındaki en güvenilir ve fark yaratan pazar haline getirmişti.

Bu bağlamda, Türkiye ile olan ilişkilerin Rusya’yı rahatsız edebilecek romantik çizgiye kaydırılmadan rasyonel maksimalist bir seviyede tutulması Nazarbayev’in en önemli başarılarındandır. Zira, yönetimi halefi Tokayev’e devretmeden önce Kiril alfabesinin Latin alfabesi ile değiştirilmesi, eğitim dilinin tam olarak Kazakça’ ya çevrilmesi, mikro Kazak kimliğinin makro Türki kimliğe eklemlenmesi gibi devrimsel nitelikteki bu eserlerin Nazarbayev’e ait olduğunu vurgulamak gerekmektedir.

Türkiye ile olan ilişkilerin Rusya’yı rahatsız edebilecek romantik çizgiye kaydırılmadan rasyonel maksimalist bir seviyede tutulması Nazarbayev’in en önemli başarılarındandır.

Nazarbayev’in bu tutumu kademeli olarak Putin ve Rus genişlemeci siyasetinin gazabına uğramasına sebebiyet vermişti. Örneğin, ‘Ukrayna diye bir ülke yoktur’ açıklaması akademik çevrelerde alay konusu olan Rus lider Putin benzer bir söylemi de 2014 yılında Kazakistan için kullanarak ‘Kazakistan diye bir ülke yoktur’ demişti. Nazarbayev ise Türk tarihine geniş bir atıfta bulunarak verdiği cevapta hem Putin’in söylemlerini çürütmüş hem de ülkesinde oluşabilecek Rus karşıtlığının önüne geçmişti.

Ancak, Nazarbayev’in bu ihtiyatı bile Rusya tarafından gelecek bu ve benzeri provokatif saldırıları önleyememişti. Örneğin, Putin’in ‘Birleşik Rusya’ (Edinaya Rossiya) partisine mensup Duma Milletvekili Yevgeniy Federov yaklaşık iki sene önce yaptığı açıklamada ‘Kazakistan Rusların Kazaklara cömert bir hediyesi’ ifadesini kullanmıştı. Gene aynı partiden ve Duma Başkanı olan Viçeslav Nikonov ise yaptığı benzer bir açıklamada ‘Eğer Kazaklar Kazakistan’ın Ruslar tarafından kendilerine hediye edildiğini kabul etmiyorlarsa o zaman farklı bir dilden konuşmamız gerekebilir’ gibi tehditkâr bir söylemde bulunmuştu. Rus medyasının da bu sürece dahil edildiği ve ‘Kuzey Kazakistan’ın Rus toprakları olduğu’ haberlerini çokça dillendirmeye başladığı bu dönemde Rus milletvekilleri Duma’da ‘SSCB felaketi nedeniyle kaybedilen tarihi Rus toprakları geri almak’ için bir yasa önergesi de vermişti.

Ülkesi üzerinde böylesi bir ‘tehdit kılıcının’ sallandığı dönemde Nazarbayev’in dirayetli duruşu hiç şüphesiz ki tüm Türk dünyasına örnek teşkil etmişti. Lakin, bunların hiçbirisi Nazarbayev döneminde yaşanan haksızlıkları ört pas etmek için yeterli değildi.

NAZARBAYEV’İN GÜNAHLARI

Ukrayna, Gürcistan ve Ermenistan haricindeki Rus yörüngesinden çıkamayan bütün post-Sovyet ülkelerde adeta bir klasiğe dönüşen ‘ömür boyu iktidar’ prensibini delen Nazarbayev ‘yumuşak geçiş’ ile koltuğunu Dışişleri Bakanı Tokayev’e bırakmıştı. ‘Kontrollü Geçiş’ olarak da adlandırılabilecek bu süreç aslında Nazarbayev dönemine ait sır perdesini yavaş yavaş kaldıracaktı. Yaklaşık 28 sene sürecek iktidarı döneminde isminin ‘sokaklarda dahi anılmasından’ kaçınan Kazak halkı için aleni yolsuzluğun ve artan yoksulluğun sebeplerini sorgulama dönemi başlamıştı.

Öncelikle, pandemi nedeniyle oluşan kriz ortamının dünya genelindeki bütün baskıcı rejimler ve otokratik liderler açısından büyük bir sınav niteliği taşıdığını belirtmek gerekmektedir. Bu durumdan hiç şüphesiz ki Nazarbayev de nasibini alacaktı.

Bilhassa, ülkesinin sahip olduğu bütün yer altı zenginliklerinin bilinçli bir şekilde halkın yaşam standartlarına yansıtılmaması aşamalı olarak tansiyonu arttırmaktaydı. ‘Kara Ocak’ hadiselerini başlatan sebeplerden bir tanesi olan artan gıda enflasyonu ve işsizlik rakamları bile kitleleri çığırından çıkarmaya yetecek nitelikteydi.

Pandemi nedeniyle oluşan kriz ortamının dünya genelindeki bütün baskıcı rejimler açısından büyük bir sınav niteliği taşıdığını belirtmek gerekmektedir. Bu durumdan hiç şüphesiz ki Nazarbayev de nasibini alacaktı.

Örneğin, Avrasya Ekonomik İş Birliği Örgütünün resmi verilerine göre 2021 yılında gıda enflasyonu %11’ler seviyesine çıkarken tüm Kazakistan nüfusunun %12’sinin kredi ile yaşamlarını idame ettirebildiği açıklanmıştı. Bundan mütevellit, resmi işsizlik rakamları 2021’de %12 olarak gösterilirken, pandemi nedeniyle gerçek rakamların %25 seviyesinde olduğu bilinmekteydi.

Dahası, milli para birimi olan Tenge’nin 2015 yılından itibaren yaklaşık %300 değer kaybetmesi nedeniyle beliren sıkıntılar pandemi döneminde tahammül edilemez boyutlara ulaştı. Sosyal ve ekonomik adaletsizliğin tavan yaptığı bu dönemde Kazakistan’ın yer altı kaynaklarına bağlı bir ekonomiye sahip olmasına (petro-state) karşın gaz fiyatlarının da fahiş derecede artması bardağı taşıran son damla oldu.

Öyle ki, LPG fiyatları bir günde 0.14 dolardan 0,28 dolara yükselerek sessiz protestoları kolektif bir çığlığa dönüştürdü. İşte tam olarak bu noktada Nazarbayev’in yastık altında özenle sakladığı ve dönemine ait bütün sırları içeren ‘pandora kutusu’ da açılmaya başladı.

Pandora kutusundan ortaya çıkan ilk ve en çarpıcı gerçek Kazakistan’da artık herkesin aşina olduğu gelir dağılımındaki eşitsizliğin yanı sıra bölgeler arası bir yatırım adaletsizliğiydi. Örneğin, Nazarbayev döneminde Kazakistan’ın toplam gelirlerinin büyük bir kısmını oluşturan ülkenin Hazar Denizi kıyısındaki Atrau ve Aktau gibi petrol ve gaz üreticisi şehirler için ayrılan bütçe oldukça yetersizdi. Zira sahip olduğu bütün enerji kaynaklarıyla ülke ekonomisinin can damarı olan bu iki şehir ve bölgesindeki çevre iller de dahil olmak üzere senelerdir yaşanan periyodik elektrik kesintileri bu yatırım yetersizliğine bir örnek teşkil edebilir. Ocak ayındaki olayların patlama noktası olan Zhanaozen şehrinin de bu iki şehrin yakın çeperinde yer aldığını belirtmek gerekir.

Yıllardır alenen bilinmesine rağmen pandora kutusunun açılmasına kadar herhangi bir aksiyon alınamayan bir başka gerçek ise Nazarbayev’in ülke şirketlerini kendi aile üyelerine tahsis ederek ülkenin gelir kaynaklarına el koymasıdır. Özellikle, petrol, gaz ve bankacılık üçgenine aile üyeleri üzerinden sahip olması söz konusu bu yolsuzluk suçlamalarının temel nedenini teşkil etmektedir. Örneğin, Nazarbayev’in damadı olan Timur Kulibayev KAZTRANSGAZ ve KAZTRANSOIL devlet petrol şirketlerinin başındayken kızı Dariga’nın da ülkenin en büyük bankası olan HalykBank’e egemen olması gerçeği bu durumun başlıca göstergeleriydi.

Yıllardır alenen bilinmesine rağmen pandora kutusunun açılmasına kadar herhangi bir aksiyon alınamayan bir başka gerçek ise Nazarbayev’in ülke şirketlerini kendi aile üyelerine tahsis ederek ülkenin gelir kaynaklarına el koymasıdır.

Sayısını çoğaltabileceğimiz bu aleni ‘yolsuzluk örnekleri’ listesini kısaca özetleyebilecek bir açıklama ise ilginç bir şekilde İngiltere’den geldi. Nazarbayev ve ailesinin İngiltere’de aklamaya çalıştığı paranın miktarı ve içeriği hakkında İngiliz parlamentosunda bir konuşma yapan İşçi Partisi Milletvekili Margaret Hodge’un paylaştığı rakamlar dudak uçuklatıcı boyuttaydı. İngiliz parlamenter sadece İngiltere’de Nazarbayev ve ailesine ait malvarlığı ve nakit paranın 10 milyar sterlini bulduğunu ve Kazakistan ekonomisinin %55’ini Nazarbayev’e yakın 162 oligarkın elinde tuttuğunu belgeleriyle göstererek açıkladı.

Nazarbayev dönemine ait bu özetlenmiş yolsuzluklar listesi bile Kazakistan halkının maruz kaldığı haksızlıkların boyutunu anlamak adına yeterli olabilir.

TOKAYEV – ‘SEN DE Mİ BRÜTÜS?’

Kazakistan’da bir dönem kapandı. Ancak açılan yeni dönemin baş aktörü Tokayev’in ülkesini demokratikleştirme adına verdiği teorik vaatleri ile pratikteki icraatları arasındaki çelişki ülke geleceğine dair aydınlık bir tablo çizmemektedir. İlk kriz ortamında Nazarbayev’in ülke problemlerinin tek sorumlusu ilan edilmesini kendi kadrolarını kurabilme fırsatına çevirmesi bunun bir göstergesi olabilir. Dahası, Tokayev’in anti-demokratik yöntemlerle Nazarbayev’in tüm yetkilerini elinden alması ve ‘seçimsiz’ bir şekilde kendisini Nur-Otan partisinin (yönetimdeki Nazarbayev’in partisi) başkanlığına ataması da bu durumun ek göstergesi olabilir.

Tokayev’in Nazarbayev mirasından kurtulma çabalarının bir başka göstergesi ise ülkede geniş çaplı bir ‘Nazarbayevsizleştirme’ sürecini başlattığı gerçeğidir. Başkent’in isminin tekrar Astana’ya döndürülmesi, sokak isimlerinden ‘Nazarbayev’ ibaresinin çıkartılması ve Elbasy’nın resimlerinin ve heykellerinin kaldırılması bu durumun en çarpıcı örneklerini teşkil etmektedir.

Ancak, Nazarbayev’in ‘Brütüsü’ haline dönüşen Tokayev’in sonu da Brütüs’e benzeyebilir.

Protestoların yaşandığı sırada tepkilerin ‘Nazarbayev Klanının’ ötesine geçip kendi etrafında şekillenmeye başlaması hem yeni lideri hem de Kazakistan üzerindeki irredantist emellerini gizlemeyen Rusya’yı harekete geçirmişti. Olayların yoğunluk kazandığı Batı illerindeki kolluk kuvvetlerinin ve ordu mensuplarının da göstericilerin yanında yer almaya başlaması bu iki dinamiği daha da endişelendirmişti. Sonuç olarak Kolektif Güvenlik Örgütü adı altında Kazakistan topraklarında konuşlanmaya başlayan Rus ordusu mensuplarının yardımıyla Tokayev iktidarını şimdilik de olsa korumuş oldu.

Protestoların yaşandığı sırada tepkilerin ‘Nazarbayev Klanının’ ötesine geçip kendi etrafında şekillenmeye başlaması hem yeni lideri hem de Kazakistan üzerindeki irredantist emellerini gizlemeyen Rusya’yı harekete geçirmişti.

Lakin, Nazarbayev döneminde alınan ve Kremlin’i açıkça kızdırdığı anlaşılan bazı kararlardan ‘koltuk bedeli’ olarak feragat edilmesi zaten kırılgan olan Tokayev iktidarını sarsabilir. Özellikle, Kırım’ın Rus toprağı olarak tanınması, Kiril alfabesi ve Rusçanın resmi dil statüsünün korunması gibi Rusya’nın kapalı kapılar ardından talep ettiği söylenen ve fakat Kazak halkı için hassasiyet arz eden meseleler Tokayev adına ‘sırat köprüsü’ mahiyeti alabilir.

Sonuç olarak, Kazakistan’daki olayların belki de yegâne olumlu sonucu olarak Nazarbayev’in post-modern aile hanedanlığına son verilmesini gösterebiliriz. Fakat Tokayev’in hamlelerinin yeni bir hanedanlığın tesisine dair güçlü sinyaller verdiğini belirtmek gerekmektedir. Binaenaleyh, protestolarda sıkça dillendirilen ‘Shal Ket’ (Yaşlı Adam, Git!) sloganı Nazarbayev’i oyun dışında bırakırken eş zamanlı olarak ‘Genç adam’ Tokayev’i oyuna dahil ettiği de gözlemlenmiştir.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI