Bu eşiğin geçilmesi ile artık birbirimizi etnik kimliklerimiz, dini inançlarımız ve görünüşlerimizle yargılamayı bırakarak, bizi geleceğe götürecek demokrasiyi inşa etmeyi konuşacağız. Tarihi bir seçime giriyoruz. Evet, gerçekten tarihimizde görülmemiş bir seçim olacak. Bu seçimi diğerlerinden farklı kılan bazı yönler var. Tıpkı 2008 yılında ABD seçimleri tarihinde gerçekleşen olağanüstülükler gibi. 1789 yılından beri tam 46 defa seçime girmiş Amerika’da, görev yapmış devlet başkanlarının hepsi beyazdı; ta ki 2008 seçimlerine kadar... 2008 yılında özellikle sosyal medya üzerinden yürüttüğü seçim kampanyası ile geniş kitleleri etkileyen Barack Obama, ABD tarihinde seçilen ilk siyahi/Afroamerikalı (Kenya asıllı) başkan oldu. ABD’nin 44. başkanı seçilen Obama’nın, oyların %52’sini aldığı seçim sonuçları tüm dünyada olduğu gibi Afrika’da da heyecanla karşılanmıştı. 15 yıl önce "Evet, yapabiliriz" sloganı iktidara gelmişti Obama. Zira Kenyalı da bir baba ile Amerikalı bir annenin çocuğu olan Obama, başkanlık koltuğunu George W. Bush’tan devralarak ABD tarihindeki “ilk siyahi başkan” olarak Beyaz Saray’a yerleşti. Özellikle “11 Eylül 2001” tarihinde ikiz kulelere yapılan saldırı sonrası ABD’nin başlattığı saldırgan tavrı, bazı tepkilere yol açmıştı. Geleneksel Amerikalı başkan modeline uymayan siyahi bir başkanın, ülkenin bir numarası olması fikri de oldukça farklıydı. “Burası çokomelli” bir detay, çünkü ABD tarihi, siyahlarla beyazların 1700’lerde başlayan insan haklarına dayalı ayrımcılık mücadelesi üzerinden yürüdü. ABD, ülkede yaşayan siyasilere baskı, sindirme, yok sayma, ötekileştirme, ayrımcılık ve eşitsiz bir yaklaşımla yıllarca ikinci sınıf insan muamelesi yaptı. Ve böyle bir tarihi süreçte Obama, tüm negatif durumlara ve geçmişten gelen tarihi yüklere rağmen sakin bir güç olarak başkanlık koltuğuna oturdu. ABD’yi yakından takip eden uzmanların genel kanaati, Obama döneminin ABD tarihinin en barışçıl ve sakin dönemi olduğu yönünde. Gelelim Türkiye siyasi tarihine. “Anlatmaya gerek yok, görüyorsunuz” diyerek konuyu atlatmayıp birkaç cümle ile hafızalarımızı tazeleyelim. 29 Ekim 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti resmen kurulmuştu. ABD tarihine benzer bir tarihi akış var denebilirdi. Türkiye Cumhuriyeti, her ne kadar anayasanın 54. maddesinde geçen “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” gibi genel bir ifade yer alsa da toplumun geri kalan ve farklı milliyetlere sahip olan bazı kesimlerini dışarıda bırakıyordu. Bu dışarıda bırakma hâli, özellikle siyasal bir politikaya dönüşmüş, adeta herkesin kabullenmek zorunda kaldığı bir kanun hâline gelmişti. Bu durumdan özellikle ülkenin büyük bölümünü oluşturan Kürtler etkileniyordu. Zira uzun yıllar devlet baskısı ile en temel insani haklardan mahrum kalmakla bedel ödüyordu. Bunun yanı sıra, bu topraklarda binlerce yıldır var olan Aleviler, Ermeniler de bundan payını alıyor, kendilerini özgürce ifade edemiyordu. Büyük bir baskı ve korku iklimi hakimdi. Cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimlerine yaklaştığımız bu sayılı zamanlarda, aynı ABD tarihindeki gibi bir seçim bizi bekliyor. Adeta devlet ve toplum, geçmişi ile hesaplaşıyor, helâlleşiyor, günah çıkarıyor ve hatalarını ifade ederek büyük bir erdem ortaya koyuyor (Bütün provokasyon ve engellemelere rağmen). Çok ilginç bir dönem diyorum. Mesela toplumun çok büyük kısmı Selahattin Demirtaş’a sempati duyuyor ve onun Türk siyasi hayatı için önemli bir figür olduğunu kabul ediyor, Kürt kimliğinin üzerinde durmadan… Ama asıl önemlisi ise Kemal Kılıçdaroğlu. Zira Kılıçdaroğlu hem Kürt hem Alevi kimliğine sahip olması nedeni ile aslında eski Türkiye için “iki kat makbul olmayan” bir kimliğe sahip. Ama gelin görün ki tarih, toplum ve siyaset bizi öyle bir noktaya getirdi ki, Kılıçdaroğlu bugün cumhurbaşkanlığı için konuşulan en güçlü aday. Seçimleri kazanması hâlinde ‘Türkiye’nin İlk Siyahi Başkanı’ olacak. Türkiye siyasi tarihinde aşılması gereken en büyük engel, en zorlu aşama geçilmiş olacak.
Cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimlerine yaklaştığımız bu sayılı zamanlarda, aynı ABD tarihindeki gibi bir seçim bizi bekliyor. Adeta devlet ve toplum, geçmişi ile hesaplaşıyor, helâlleşiyor ve günah çıkarıyor.
Bu açıdan Kılıçdaroğlu’nun bu seçimi kazanması demek ülke siyasi tarihine, gençlere, topluma ve geleceğe bırakacağı en büyük hediye olacaktır. Bu eşiğin geçilmesi ile artık birbirimizi etnik kimliklerimiz, dini inançlarımız ve görünüşlerimizle yargılamayı bırakarak, bizi geleceğe götürecek demokrasiyi inşa etmeyi konuşacağız. Bizi birbirimize benzetmeye çalışan bu düzene karşı, kendimiz olarak kalabilmek çok büyük bir savaş. Bu savaş kazanıldı mı işimiz artık geriye değil ileriye bakmaktır olacaktır. ABD’nin ilk siyahi başkanı olarak tarih kitaplarındaki yerini alan Obama, seçim kampanyasında “Evet, yapabiliriz’ demişti. Obama başkanlığa veda ederken de ‘Evet, yaptık’ diyerek bırakmıştı. Veda konuşması esnasında salondakilerin “4 yıl daha” diye tezahüratlarına karşılık ise "Bunu yapamam" diye yanıt vermiş, koltuk sevdalısı olmadığını da göstermişti. İnşallah, Kılıçdaroğlu da ilmek ilmek işlediği ve ‘Evet, yapabiliriz’ diyerek çıktığı bu demokrasi serüveninde, ‘Evet, yaptık’ diyerek veda eder ve ülkemizin geleceğine barış, kardeşlik ve adaleti bir miras olarak bırakır.