Muhtemelen Ekrem İmamoğlu o değişim mesajını vermemiş olsaydı bugün bu tartışmaları ya daha cılız yapacaktık ya da çoktan kapatmış olacaktık. Ama Ekrem İmamoğlu konuyu sıcak tutarak bu değişimin öncüsü olmayı sürdürdü.Yerelde ve genelde atılacak çok önemli adımlar olmalı ve yepyeni kadrolarla yola çıkılacak değişimlere ihtiyaç var. Ancak bu kadrolar yaratılırken ortaya akıl ve pratikte uygulanacak değişimlerle birlikte yapılmalıdır. Aksi hâlde ortaya koyacağınız en kaliteli parti tüzükleri, yönetmelikler, yol haritaları ve stratejileriniz de olsa onları uygulayacak samimi, akıllı ve çalışkan kadrolarınız yoksa asla başarılı olamazsınız. Ortaya koyacağınız bir kitapçıktan öteye geçmez. Ben CHP içerisinde yaşanan değişim sürecini ve tartışmalarını çok yetersiz görmekle beraber önemsiyorum da. Çünkü uzun süredir sürdürülen değişim talepleri, içinde bir heyecanı ve umudu da barındırıyor. Zira eskiden bu değişim çok cılız ifade edilir geçilirdi ama artık geçilmiyor. Uzunca bir süre daha tartışılacak ve değişim talep edenler bir şekilde değişimin öncüsü olacaklardır. Dikkat edin, bu yapısal değişimden ziyade zihniyet değişiminin meyvelerini İstanbul ve Ankara’nın kazanılmasında gördük. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş herkesin alıştığı CHP’li profilden oldukça uzak halka daha yakın isimlerdi. Ve bu halka dokunabilen insanlar bir mucizeyi başardı. Demek ki değişim gerçek anlamda ortaya konduğunda başarılı oluyordu. Psikologlar değişim sürecini şöyle tarif ediyor: Problemin varlığını kabul etmek, değişimin gerekliliğinin farkına varmak, değişim için karar vermek, değişim içi gerekli adımları atmak ve değişimin sürekliliğini sağlamak. Elbette değişim kolay olmuyor. Halk, AK Parti iktidarını değiştirmeyerek değişim denen şeyin ne kadar zor olduğunu da gösterdi bizlere. Demek ki değişmek uzun bir süreç ve kolay olmuyor. Dolayısı ile değişim pek çok açıdan zor bir süreçtir. Çaba gerektirir. Çabanın gerektiği yerde insanlar değişimden kaçar, oysa sizi geriye götüren şeyle mücadele etmeniz gerekir. Değişim, konfor alanlarımızı bozduğu için insanlarda veya partilerde huzursuzluk yaratabilir. Bu huzursuzluk normaldir. Bu huzursuzluk sizi başladığınız noktaya geri götürebilir. Pes etmeden devam edebilme iradesini ortaya koymalıyız. Parti içerisindeki demokratik yolların açılmasından, ortak hareket etmeye, en etkili üyelerden normal bir üyeye kadar her yere değişim ulaşabilmelidir. Değişim sadece bir kadro değişikliğinden ibaret olmamalıdır. Bunu da şu an parti içerisinde yapacak kişi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Kılıçdaroğlu, yüksek adalet duygusu, mütevazı karakteri, kucaklayıcı tavrı ve barışı önceleyen kişiliği ile hem CHP’nin hem Türkiye’nin önünü açacak kişidir.
Değişim… İşte bütün mesele burada
Ömer Terzi
Biz bugün AK Parti’nin 2002 yılından bu yana geçirdiği olumsuz değişimi nasıl iliklerimize kadar hissediyor ve eleştiriyorsak, aynı şekilde CHP’nin de ortaya koyacağı değişimi bütün ülke hissedebilmeli ve sonuçları itibari ile bunu görebilmelidir.
Siyaset bilimi alanında yüksek lisans yaptığım 2010’lu yıllarda derslerimize giren ve Türkiye’nin en önemli sosyolog ve siyaset bilimcilerinden biri olan Prof. Doğu Ergil ile derslerde sistem tartışmaları yapardık. Bir defasında sistemlerin her şey olduğunu falan iddia ederek Doğu hocaya karşı gelmiştim. Benim iddiam, ülkemizde bir sistem sorunu olduğuydu ve sistem kurulabilirse sorunları aşabileceğimiz yönündeydi. Oysa Doğu Ergil aynı şeyi düşünmüyordu. Kendisi hem sosyolog hem de siyaset bilimci biri olması nedeni ile sistemin her şey olmadığını, sistemi işletecek aklın da en az onun kadar önemli olduğunu vurguluyordu.
Hiç unutmadığım bir örnekle şöyle tarif etmişti: “Alkol alan bir sürücüye en donanımlı ve güvenli arabayı da verseniz kaza yapar, en sıradan arabayı da verseniz kaza yapar. Burada sistemi işletecek kişiler ve akıl çok önemlidir” demişti.
Gerçekten de öyleydi, hocamın ortaya koyduğu ufku şimdi daha iyi anlıyorum. Gerçek bir bilim insanı ve sosyolog böyle olmalıydı zaten. Dünyanın olduğu gibi bizim de öykündüğümüz ve gıpta ile baktığımız Amerikan Başkanlık Sistemi… Sistemde neredeyse açık yok denecek kadar az, adalet mekanizması tıkır tıkır işliyor, kimse kafasına göre karar alamıyor, sistemin tüm mekanizmaları birbiri ile uyumlu biçimde çalışıyor. Trump gibi biri gelse dahi sistem bir süre sonra fabrika ayarlarına dönebiliyor ve yoluna devam ediyor.
Bu duygu ve düşüncelerle 2017 yılında referandum ile kabul ettiğimiz ve 2018 yılında hayata geçen Türk Tipi Başkanlık sisteminin (farklı isimlerle de anılıyor) ülkeyi getirdiği durumu hep beraber yaşadık, yaşıyoruz. Başkanlık sistemi kadar, o sistemi uygulayan ve yorumlayan kişi ve aklın da ne kadar önemli olduğunu anlamış olduk.
Doğu Ergil’in dediği gibi dünyanın en iyi sistemi liyakatli eller olmadığında bir canavara dönüşebiliyor. Son günler de sistem tartışmaları ekseninde bir tartışma da CHP içerisinde yaşanıyor.
14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından diğer partiler gibi CHP’de kendisini sorgulamaya başladı ve Ekrem İmamoğlu değişim fitilini ilk ateşleyen isim oldu. Muhtemelen Ekrem İmamoğlu o değişim mesajını vermemiş olsaydı bugün bu tartışmaları ya daha cılız yapacaktık ya da çoktan kapatmış olacaktık. Ama Ekrem İmamoğlu konuyu sıcak tutarak bu değişimin öncüsü olmayı sürdürdü.
Evet bir değişim tartışmasıdır gidiyor. Değişim, ama nasıl? Değişim bir MYK ile sınırlı kalabilir mi? Değişim A kişisinin yerine B kişisini, B kişisini de A kişisinin yerine koyarak yapılabilir mi? Elbette bütün bunlar en başta anlattığım hikayedeki gibi esasa dayalı değişimler değil usule dayalı değişimlerdir. Eğer bir değişimden bahsedilecekse bu değişim esasa dayalı, akıl ve zihniyete dayalı yapısal ve zihinsel bir değişim olmalıdır.
Çünkü ülkeyi yönetmeye talip bir siyasi partinin mevcut yapısı iktidarı getirmiyorsa, insanları etkilemiyorsa demek ki orada işlemeyen bir sistem var ve değişim gerektiriyor demektir. Bu değişim yöneticilerle sınırlı kalmamalı, bütün örgüt kademelerine kadar yansıyan bir değişim olmalı. Kademe değişikliğinden ziyade hareket biçimi ve akıl değişikliğini içermelidir.
Görüldü ki CHP, katettiği onca büyük yola rağmen henüz halkın tercih edeceği ve güveneceği bir parti olmamıştır. Bu olmayacağı anlamına asla gelmiyor ancak daha gidilecek yol vardır. Şunu da ifade etmeliyim ki, 28 Mayıs’ta seçim kazanılmış olsaydı bile ciddi bir değişim talebinin gerekliliğini yine ifade ederdim.
Öyle bir değişim olmalı ki, aynı binada yaşadığınız komşunuza yansıyabilmeli, yan yana çalıştığınız insan hissedebilmeli, mahallenizde görülebilmeli ve kentinizde her insan bunu algılayabilmeli. Yani değişim sözde değil özde ve iliklerine kadar hissedilebilmelidir. Biz bugün AK Parti’nin 2002 yılından bu yana geçirdiği olumsuz değişimi nasıl iliklerimize kadar hissediyor ve eleştiriyorsak, aynı şekilde CHP’nin de ortaya koyacağı değişimi bütün ülke hissedebilmeli ve sonuçları itibari ile bunu görebilmelidir.
Yorumlar