Cuma, Nisan 26, 2024

Pazar çevirisi | Transatlantik yalanlar – Maxime Larivé

Post-gerçeklik (hakikat sonrası) ya da alternatif gerçekler gibi bir şey yok. Ancak hakikat, tutarlılık ve şeffaflık transatlantik demokrasilerin ve Avro-Atlantik toplumun temelidir. Birleşik Krallık, Birleşik Devletler (ABD) ve şimdi de Fransa aynı tuzağa düşmüş durumda: büyük yalanlar üzerine kurulu, duygulara ve hayal kırıklıklarına dokunan kampanyalar ve karmaşık popülist güçleri harekete geçiren hesap verebilirlik yoksunluğu. Siyaset, kişinin gerçek ve yanıltıcı olgular arasındaki ince çizgide yürüdüğü bir oyundur. Batı demokrasilerinin modelinin dayanakları, farklılaşan siyasal sistemlere karşın Avrupa Birliği’nden çıkılması, Donald Trump’ın seçilmesi için verilen oylarla karşılaştı ve şimdi de yıllar boyunca hatırlanacak bir Fransız başkanlık yarışı deneyimleniyor.

Birleşik Krallık’ta Brexit oylamasının sonucu çoğu Avrupalı için hoş olmayan bir sürpriz olsa da Brüksel’den bağımsızlığı tekrar kazanma arzusu (‘denetimi eline alma’) Britanya ruhunda hep varolageldi. Mesele sonuç değil ancak Nigel Farage, Boris Johnson ve Michael Gove gibi Brexit taraftarlarınca yürütülen kampanya. Kendi kampanyaları kolayca çürütülebilen yalanlar etrafında örülmüştü. En bilineni Britanya’nın Ulusal Sağlık Hizmetlerini (NHS) finanse etmek ve geliştirmek için doğrudan yeniden aktarılacağı varsayılan Londra’dan AB bütçesine yapılan büyük katkıydı (iddiaya göre “haftada 350 milyon £”). Farage referandumu kazandıktan sonra sözünden döndü. Göç, ulusal egemenlik ve demokrasi gibi başka konular kamuoyunda duygusal tepkiyi güçlendirmek için kullanıldı.

Öbür yakada 2016 Başkanlık kampanyası yakın tarihteki en sert kampanyalardan birisiydi. Hillary Clinton ve Donald Trump arasındaki yarış siyasal içerik ve politikalar hakkındaki fikirlerin tartışılmasına değil kişisel saldırılar ve diğerinin aşağılanmasına dayandı. Eğer Trump destekçilerinin varlığı siyasal ve ekonomik kurulu düzenle radikal bir anlaşmazlık ifade ediyorsa, mesajın kendisi yanıltıcıydı. Medyadan yabancılara, “öteki”nin canavarlaştırılması şok ediciydi. Korumacı ticari politikalar, katı göçmen politikaları (Meksika sınırına duvar ve “Müslüman yasağı”) sıfır toplamlı dış politika ve savunma politikası aracılığıyla daha büyük bir Amerika anlatısı geniş bir Amerikan kitleye hitap etti. Ne yazık ki bu vaatler sadece gerçekçi olmamakla kalmıyor ayrıca ABD’nin ve 1945’ten yana desteklenen düzenin tarihsel temelleri ile de yapısal bir çelişki içindeler.

Fransa’da bir sonraki başkan 7 Mayıs’ta seçilecek. Süren başkanlık kampanyası Birleşik Krallık’ta ve ABD’de gözlemlenen ve deneyimlenen eğilimlere oldukça benzer. Önde gelen iki aday olan Marine Le Pen ve François Fillon’un kamusal ve Avrupa’ya ait fonların kötü kullanımı nedeniyle Fransız ve Avrupalı yargı otoriteleri ile bozuşmaları dikkate değerdir. Haftalar önce, Fillon halka, eğer hakkında resmi bir soruşturma başlatılırsa yarıştan çekileceği sözünü verdi. Soruşturma başladı ve şimdiyse sonuna kadar mücadele edeceği taahhütünde bulundu. Daha sonra, karşılaştığı şeyi bir “siyasal suikast” olarak tarif etti, medyaya ciddi bir şekilde saldırdı ve bir kurban anlatısı geliştirdi. Le Pen aynı kurbanlaştırılma yaklaşımını benimsedi ve herhangi bir hatasının olduğunu reddediyor.

Buradaki genel argüman Birleşik Krallık, ABD ve potansiyel olarak Fransa’da gerçekleşen radikal kaymaya değil ancak bu ulusal değişimlerin ve popülist hareketlerin yalanlardan beslenmesine karşı. Daha şeffaf, adil ve verimli bir AB savunulabilir (ve savunulmalıdır); Amerika’da daha fazla toplumsal ve ekonomik eşitlik savunusu temel önemdedir ve daha enerjik, uyumlu ve dinamik bir Fransız ekonomisi ve toplumu savunusu sadece doğru olmanın ötesinde bir önem taşıyor. Ancak yalanlar zemininde yükselen siyasal kampanyalarda kullanılan üslup, ideolojiler ve demokratik ilkelerin çöküşü uygun uzun vadeli stratejiler olmaksızın felaket sonuçlara yol açıyor.

Birtanya’da eski başbakan David Cameron Brüksel’de birlik karşıtı ve ultra-egemenlik yanlısı bir argümanı savunurken, Birleşik Krallık’ın bütünlüğünü savunuyordu. Fransa’da şu ikilemi aşmada sağ ve sol yetersiz kaldılar: küresel piyasaları korkutmadan ve sürdürülebilir büyüme sağlarken, refah devletini nasıl korumak ve reformdan geçirmek gerekir? ABD’de tartışma ve politikalar neoliberalizmin temellerini düzenleme düşüncesine etkide bulunan ideolojiler içine derinden yerleşik olarak kaldı. Bütün bu örnekler toplumsal dokunun altının sürekli olarak oyulmasını gösteriyor.

Başbakan May’in öncülüğünde Muhazafazakar müesses nizam Küresel bir Britanya’nın vaatkar geleceğini pazarlamaya uğraşırken Birleşik Krallık sert bir Brexit ile karşı karşıya. Eğer Birleşik Krallık’ın AB içindeki geleceği ortadan kalkmış görünüyorsa, kendi Avrupalı ve Birleşik Krallık içindeki geleceğini ele alan İskoçya ve eski hayaletlerle yüzleşen İrlanda ile birlikte Birleşik Krallık’ın bütünlüğü tehlikededir. ABD’de Trump yönetimi hükümet görevini yerine getiremiyor ve bir krizden diğerine uzanıyor. Beyaz Saray’dan çıkan strateji daha fazla yalan yaymaktır. Fransa’da Les Républicains yürütücü üyeleri Fillon’a destek beyan ettiler. Kazanması durumunda yönetebilir ve savunduğu kemer sıkma reformlarını uygulayabilecek bir başkan olacağını öngörmek oldukça zor.

2008 finansal krizi sistemin ve siyasal sınıfın anlatılarındaki hesap verebilirlik gibi bir mefhumun olmamasının getirdiği zayıflıkları açığa çıkardı. Transatlantik seçmen siyasal sürece olan güvenini kaybetti ve uydurma bir geleceğe inanmaya istekli. Nihayet, sonsuz miktarda bilginin yol açtığı transatlantik kakafoni hiç olmaması gereken yerlerde şüpheyi besliyor.

Transatlantik yalanlar meselenin bir kısmı. Ancak demokratik temeller ve siyasal bütünlüğün çöküşü kadar sürekli yanlış suçlamalar da yeni normal hale geldi. Demokrasi toplumsal güven ve sözleşme ilkelerine dayanan karmaşık bir süreçtir. Birleşik Krallık, ABD ve Fransa’da güvenin erozyonu kendi refahı ve iktidarıyla takıntılı siyasal seçkinlerin yaptıklarının doğrudan sonucudur. Ne yazık ki sosyal ve ekonomik eşitsizlikler, iklim değişimi, refah devletinin reformu ve küresel bir ticaret modelinin yeniden tasarlanmasına dair gerçek sorunlar ele alınmamaktadır. Yalanların yayılması kısa vadede siyasal sınıfın işine gelebilir ancak transatlantik demokrasiler ve toplumun temellerine doğrudan zarar verebilir.

Maxime Larivé (Ph. D.) Urbana-Champaign’de Illinois Üniversitesi’nde Avrupa Birliği Merkezi’nde Lisansüstü Çalışmalar’ın Başkan Yardımcısıdır. Ayrıca AB’nin çok sayıda stratejik ülkede kamusal algılanışı üzerine küresel bir projede ABD ülke uzmanı olarak yer almış Avrupa Komisyonu Danışmanıydı.

[Social Europe’taki orijinalinden Ali Rıza Güngen tarafından PolitikYol için çevrilmiştir.]

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER