Pazar, Mayıs 12, 2024

Yüksel Işık yazdı | Orman yanarken av peşine düşülmez!

Hatırlayanınız var mı; yıllar önce, sanırım Etiyopya’da aslanlar ile sırtlanlar çatışmıştı.

Bildiğiniz savaş!

Tam bir hafta boyunca süren çatışmanın sonucunda altı aslana karşılık, 35 sırtlanın canından olduğu açıklanmıştı.

Nedeni belirlenemeyen çatışmaların ardından yenilgiyi kabul eden sırtlanlar bölgeden çekilmişti.

Her ne kadar çatışmanın nedeni belirlenememişse de, her iki yırtıcı hayvan grubunun da, mevcut “av sahası”nda hegemonya kurmak istediği açıktı.

Her iki yırtıcı grubun da etcil olduğunu ve otcul hayvanları avlayarak yaşamlarını sürdürdüklerini biliyoruz.

EMEKÇİLER VE TUFEYLİLER!

Vahşi hayatta da bir çeşit “emekçi-tufeyli” mücadelesi var yani!

Ceylan, zebra, zürafa gibi hayvanlar, beslenmek için doğanın kendilerine sundukları olanaklardan faydalanırlar. Yeşil otlar, yapraklar ve su ile beslenirler.

Aslan, sırtlan ve kurt gibi hayvanlar ise doğanın olanaklarından yararlanarak beslenen hayvanları yerler.

Dünyanın düzeni böyle kurulmuş; kimi varlığını sürdürmek için mücadele eder; kimi de varlığını sürdürmek isteyenlerin rızası hilafına da olsa hegemonyasını sürdürmek için…

Ceylan, eğer varlığını sürdürmek istiyorsa karşılaştığı bir tehlike anında en hızlı koşan aslandan daha hızlı koşmak zorundadır; aksi halde aslana yem olacağı kesindir.

Tersi de doğrudur.

Aslan eğer hegemonyasını sürdürmek istiyorsa “av sahası”nda bulunan en yavaş ceylandan daha hızlı koşmak ve onu avlamak zorundadır; aksi halde hegemonyasını kaybeder.

Hacı Bektaş’ın, bir kolunun altına aslanı, diğerininkine de ceylan almış olması, dünyanın her canlıya yeteceğine dair bir temenniden ibaret!

DOĞANIN KANUNU BU!

Gerçekte aslan, bulduğu yerde ceylanı da avlar; zebrayı da!

Aynı şey, sırtlanlar için de geçerlidir.

Sırtlanlar ve aslanlar ise rakibinin av sahasına göz diktikleri için birbirlerine düşmanıdır.

Hem aslanların hem de sırtlanların, ceylanları ve zebraları yakaladıkları yerde midesine indirdiklerini biliyoruz.

Doğanın kanunu bu!

Doğanın kanunu bu iken adı geçen bütün bu hayvanların, birbirlerine herhangi bir zarar vermemeye özen göstererek, hep birlikte aynı yöne doğru koşmaları nasıl yorumlanır?

ORMAN YANIYORSA!

Afrikalılar bu durumu şöyle özetlemişler:

“Aslan, ceylan, sırtlan ve zebra yan yana koşuyorsa orman yanıyor demektir”.

Bu söz ile anlatılmak istenen meramı, son dönemlerde, Türkiye’de de sıkça başvurulan “aynı gemideyiz” metaforuna benzetebiliriz.

Orman yanıyorsa aslanın ya da sırtlanın muktedirliğinin; ceylanın mı daha hızlı, tilkinin mi daha kurnaz olduğunun bir önemi yoktur.

İzmir’de merkezi cami sistemine girilerek “çav bela” çalınması; Ramazan bitmek üzereyken, Adana’da durup dururken “teravih” kılmak istenmesi; “yanan orman”ın ateşini körüklemek için “gizli bir el”in harekete geçtiğini gösteriyor.

Aslında “ormanımız” bir süredir “yangın tehlikesi” geçiriyor.

31 Mart’tan önce de görülen bu “yangın tehlikesi”ni söndürmek isteyen bir kısım “orman sakini”nin bir araya geldiğini biliyoruz.

Normal koşullarda bir araya gelmesi mümkün görünmeyen pek çok parti, iki tarafa ayrılmış ve içine düşülen durumdan kurtulmak için işbirliği yapmışlardı.

“Tanrı Dağı kadar Türk” milliyetçisi olduğunu iddia eden MHP ile “milliyetçiliği ayaklar altına aldığını” söyleyen AKP, “Cumhur İttifakı”; CHP, İYİ Parti, SP ve DP de “Millet İttifakı” çerçevesinde işbirliği yapmışlardı.

ÖNDER’İN İFŞASI, MASUM BİR İFŞA MI?

İddia odur ki HDP de, “el altından” ikincilerle ittifak yapmış ama bu “ittifak” diğerlerininki gibi kameraların önünde olmamıştı.

Sırrı Süreyya Önder’in, katıldığı bir programda, İYİ Parti’yi kastederek, “nerede, kiminle çalışalım” diye sorduklarını ifşa etmesi de bu iddianın yeniden gündeme getirilmesine yol açtı.

Yıllarını “Siyaset İletişimi Stratejisi”ne vermiş; bu işle hemhal olmuş biri olarak, her şeyden önce Önder’in “ifşası”nın doğruluğundan kuşku duyduğumu, masum da bulmadığımı not düşmek isterim.

Memleketin menfaati”ni gözeterek ve hiçbir şart ileri sürmeden, girişte anlattığım “orman aleminin sakinleri” misali, “yanmakta olan ormanı eski haline getirmek için söndürme çalışması”na herkesin birlikte katılma isteğinde olmaları anlaşılabilir.

Velev ki görüşmüşler; bu “görüşme ihtimali”ni kriminalize etmek için birbiriyle yarışmak yerine “pragmatik siyaset”in gereği olarak daha önce HDP’nin kapısını çalanları hatırlamak ve böyle bir kıyas yapmak gerekmez mi?

Gerekir ama biz “balık hafızalı” toplumuz; olanı olduğu yerde bırakır, benzeriyle karşılaştığımızda ilk kez oluyormuş gibi feveran etmeyi marifet sayarız.

Örneğin iktidar el vermediği sürece hiç kimse, gerekliliğini veya gereksizliğini bir yana bırakarak, “Oslo Görüşmeleri”ni, “Dolmabahçe Mutabakatı”nı, Sırrı Süreyya’nın kastettiği 31 Mart seçimlerinden “bakiye” İstanbul seçimleri sırasında Öcalan’dan getirtilen mektubu ve “hukuken” aranır konumda olan Öcalanlardan Osman’ın devletin televizyonuna çıkartılıp AKP adayına oy istetilmesini hatırlamaz.

İktidarın hatırlanmasını istememesi, hatta “nalıncı keseri” gibi her şeyi kendine yontması anlaşılabilir. Çünkü bir iktidar için önemli olan muktedir olma süresini uzun tutmaktır ve bunun tarihte denenmiş en kestirme yolu da “algıyı yönetmek”tir.

Algıyı yönetmek”, ayna tutmaya benzer!

Aynayı nereye tutarsanız, muhatabınıza orayı yansıtırsınız.

İşte bu nedenledir ki Önder’in, kendi ifadesinden de anlaşıldığı üzere içinde olmadığı açıkça belli olan iddiasına “mal bulmuş Mağribi gibi” sarılan herkes, hep bir ağızdan, İYİ Parti’ye yüklenmeyi marifet sayacaklarına, “yanmakta olan ormanı” nasıl kurtaracağımıza odaklansalar daha iyi olur.

Orman yanarken, ezeli düşmanlar, aslan ile sırtlan; aslan ile sırtlana yem olmamak için sürekli olarak tetikte gezen ceylan ile zebra aynı ölçüde zarar göreceklerdir.

O halde dikkatleri bir an önce HDP’yi “bölücülük mevkii”ne konuşlandırıp, İYİ Parti’yi kriminalize etmekten uzaklaşarak, bütün bir alemin evi konumundaki “orman yangınını” söndürmeye odaklamak gerekir.

Hele bir “ormanımızı” içine düştüğü durumdan kurtaralım; sonra yeniden isteyen aslan olsun, isteyen de kurt!

Bizim durduğumuz yere gelince…

Biz hala şairin dizeleştirdiği yerdeyiz:

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşçesine,

                            bu hasret bizim…”

 

 

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER