Bugün Türkiye’de hem iktidar liderine hem de muhalefet liderlerine baktığımızda “diktatör” sembolünü görüyor olmamız sizce tesadüf mü? Çok kısa gelecekte de “diktatörlük” yapısının kişiler üzerinden değil de regülasyon ve merkeziyetsizlik ile sağlanacağını deneyimle öğreneceğiz. İçinde bulunduğumuz çağın adını yapay zekâ çağı olarak isimlendiriyoruz. Bu isimlendirmeyi Bill Gates kendi blogunda Mart 2023 yılında yazdığı bir içerikte de görebiliriz. Çağın nasıl bir çağ olacağı başka bir konu ancak özellikle OpenAi ve Chatgpt’nin toplumsal akla açık olduğunu da düşününce “yapay zekâ çağı” olarak anılacağı çok açık. Kısa ve çok genel bir yapay zekâ tanımı yaptığımızda, bilgisayar ve makineler aracılığıyla insan zihninin problem çözme ve karar verme yeteneklerinin taklidi ile üretildiğini söyleyebiliriz. Tıpkı insan zihni gibi yapay zekâ da önyargı ve halüsinasyon üretmektedir. “Yapay zekâ neden önyargı ve halüsinasyon üretir?” sorusunu sormanın kıymetli olduğunu düşünüyorum. Kendi bilincini, kendi önüne koyup düşüncesi üzerine yeterince düşünmemiş olan toplumsal akla, belki de yapay zekâ çare olacak. Toplumsal akıl yapay zekâyı tanıdığında, kendisinin de önyargı ve halüsinasyon ürettiğinin farkında varabilecek… Ancak bugün üzerinde tartışılması gereken konunun yapay zekâ çağındaki devlet yönetim modelinin “ne” olacağı olduğunu düşünüyorum.
Hâlihazırdaki regülasyon düzenleme süreçleri, yeni nesil ihtiyaçlara hitap etmediği gibi, merkezi bir yapı olan devlet gerekli bilgiye, dinamik olarak sahip değildir.
YAPAY ZEKÂ ÇAĞINDAKİ DEVLET YÖNETİM MODELİ Elbette bu çokça tartışılması gereken bir konu, ancak gelecekte devlet yönetiminin nasıl olacağına ilişkin bazı sezgilerimizin olduğunu düşünüyorum.
  1. Merkeziyetsizlik kavramı:
Blokzincir teknoloji ve kripto paraların ile tanıştığımız merkeziyetsizlik kavramını anlamak için, önce merkezi sistemi anlamak yerinde olacaktır. Merkezi sistem, tepedeki bir sistemin kendi altında bulunan sistemleri yönettiği, bir bilginin geçerli olmasının tek koşulunun hiyerarşinin tepesinde bulunanın bu bilgiyi doğrulaması ile sağlandığı bir sistemdir. Örneğin, banka hesabınızda 100 TL var ve o 100 TL bankanın bu para burada var demesiyle aslında var. Yani merkezi sistem banka. Oysa merkeziyetsiz sistemde merkezi sistemde uygulanan yukarıdan-aşağıya(top-down) doğrulama hiyerarşisi yerine yatay bir karar verme mekanizması devreye girer. Yani 100 TL’nizin olduğu gerçekliğini bankanın var demesi sağlamaz, aksine yatay doğrulama dediğimiz yeterli sayıda insanın paranız olduğuna ikna olması sizin 100 TL’niz olduğunun kanıtıdır. Güvencesi de sistemin regülasyonları dır. Merkeziyetsiz organizasyonlar, sistemi tek başına yöneten otoriteye bel bağlamadıkları için merkezi alternatiflerine göre daha sağlamdır. Yönetimde karşılaşılacak sorunun tüm organizasyonu çalışmaz hâle getirdiği merkezi alternatiflerine kıyasla merkeziyetsiz sistemler, bir veya birkaç bölüm çalışmasa dahi işlemeye devam eder. Ayrıca daha demokratik yapıya sahiptirler ve sansüre uğramaları daha zordur.
  1. Sürdürülebilirlik kavramı
Sürdürülebilirlik daima var olma yeteneği olarak adlandırılabilir. Sürdürülebilirlik, içinde bulunduğumuz zamanın ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını, ekosistem üzerinde olumsuz etki yaratmadan, gelecek nesillerin olanaklarına zarar vermeden karşılamak olarak tanımlanmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma kavramı ilk olarak 1972 yılında 113 ülkenin bir araya gelmesiyle kurulan Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ile ortaya çıkmıştır. Resmi olarak ise, 1987 yılında Birleşmiş Milletleri yayınladığı ‘Ortak Geleceğimiz’ raporunda kullanılmıştır. Dünya’da nüfusun hızla artması, sanayi devrimi sonrası gelişen teknolojinin etkisiyle, yenilenemeyen enerji kullanımı, sınırlı olan doğal kaynakların bilinçsiz bir şekilde kullanımı ve artan çevre kirliliği sürdürülebilirliğin ortaya çıkma gerekliliğini vurgulayan önemli unsurlar arasında yer almaktadır. Ülkemizde de sürdürülebilirlik kavramı önemini son dönemde artırmış ve uzun vadede küresel ekonomik sistemde belirleyici rolünü geliştirmeyi planlaması sebebiyle uluslararası birçok mutabakata imza atmıştır. Türkiye, Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (UNCBD), Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (UNCCD), Montreal Protokol ve Kyoto Protokolü gibi sürdürülebilir kalkınma anlamında önemli sözleşmelerin tarafı olmuştur. 2015 yılının Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegenimizi korumak, eşitsizlik ve adaletsizlikle mücadele etmek hedefiyle 2030 yılında tamamlanan bir yol haritası olarak Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını (SKA) kabul etti.(Detaylı bilgi: https://www.globalcompactturkiye.org/global-compact-turkiye/) 3.Regulasyonlar Eski köye yeni adet getirilir mi? Gelmek zorunda… Teknolojinin çok büyük bir hızla gelişimi mevcut regülasyon süreçlerinin yetersizliğini gözler önüne seriyor. Sentetik biyoloji, yapay zekâ, otonom araçlar toplumsal alanda kullanım yaygınlığında olduğundan yasal düzenlemeleri de beraberinde getirmek zorunda kaldı. Hâlihazırdaki regülasyon düzenleme süreçleri, yeni nesil ihtiyaçlara hitap etmediği gibi, merkezi bir yapı olan devlet gerekli bilgiye, dinamik olarak sahip değildir. Veri güvenliği, veri mahremiyeti, veri sahipliği ya da kişisel güvenlik gibi konularda devletin de teknolojinin dönüşüm hızına yetişmesinin mümkün olması gerekmiyor mu? Bu regülasyonların teknolojinin hızına yetişebilmek için mücadelesi kaçınılmazdır.
Bugün Türkiye’deki mevcut yapıya baktığımızda hem iktidar liderine hem de muhalefet liderlerine baktığımızda “diktatör” sembolünü görüyor olmamız sizce tesadüf mü?
“MERKEZİYETSİZ DİKTATÖRLÜK” YAPAY ZEKÂ ÇAĞININ DEVLET YÖNETİM MODELİ Mİ? Merkeziyetsiz yapılara, sürdürülebilirliğe ve regülasyonların hızlı değişimine ayak uydurabilecek mevcut anlamda bilinen bir devlet yönetim modeli söyleyebilir misiniz? Söyleyemezsiniz çünkü yok. Regülasyonların hızı ve yaptırımının yüksek olması gerektiği için diktatörlük içermesi gerekirken öte yandan da ancak diktatörlüğün “kişi” değil regülasyon ve merkeziyetsizlik barındırılmasını gerektiren bir devlet yönetim yapısına geçilecektir. Henüz bir adı olmadığı için ben adını “Merkeziyetsiz diktatörlük” olarak koydum. Bugün Türkiye’deki mevcut yapıya baktığımızda hem iktidar liderine hem de muhalefet liderlerine baktığımızda “diktatör” sembolünü görüyor olmamız sizce tesadüf mü? Çok kısa gelecekte de “diktatörlük” yapısının kişiler üzerinden değil de regülasyon ve merkeziyetsizlik ile sağlanacağını deneyimle öğreneceğiz. Siyaset bilimcilerin yapay zeka çağındaki devlet yönetim modeli üzerine yeterince düşünmediğini, mevcut gündelik sığ politik tartışmalarla vakit kaybettiklerini de söylemeden geçmemek lazım. Bu yazı siyaset bilimcilere bir çağrı olur umarım..