Salı, Mayıs 14, 2024

Solun yeniden kazanmak için taze fikirlere ve yeni bir dile ihtiyacı var – Rutger Bregman

Kalbinizin doğru yerde atması yeterli değil. Tartışmalar ancak enerji ve canlandırıcı kavramlarla kazanılabilir.

Şu şaşırtıcı bir soru: Neden 2008’den bu yana çok az şey değişti? Eğer hatırlamakta geciktiyseniz, 2008 dünyanın devasa boyutlarda bir bankacılık kriziyle, piyasa bilgeliğine olan kör inanç ve kamusal denetimin mutlak eksikliğinden kaynaklanan bir krizle karşılaştığı yıldı. Ancak garip bir dönüşle, çöküşten en fazla fayda sağlayanlar muhafazakarlar (seçmenlere üstünkörü bir şekilde her şeyin hükümetin suçu olduğunu söyleyen insanlar) ve yabancı düşmanları (bütün suçu teröristlere ve işlerimizi çalan ancak çalışmayacak kadar tembel göçmenlere atan insanlar) oldu.

Peki neden sol gerçek alternatiflerle çıkagelmiyor? Bu muamma hakkında ciltlerce kitap yazılabilir ancak ben basit bir açıklamayı ele almak istiyorum: mağlup [underdog: geriden gelen, kaybetmesi beklenen, ç.n.] sosyalizmin nihai geri dönüşü.

Sol kanat düşünürler ve hareketler toplamında, sendikalardan siyasal partilere, köşe yazarlarından profesörlere gözlemlenebilir uluslararası bir olgu bu. Mağlup sosyalistin dünya görüşü, sola sadece duyguları bırakarak, müesses nizamın akıl, hüküm ve istatistik oyununda ustalaştığı algısıyla sarmalanmıştır. Kalbi doğru yerdedir. Mağlup sosyalist her zaman sırtını duvara dayar. Neoliberallerin, çokulusluların ve Avrokratların ilerleyişini ihtiyatla izlerler ancak kendilerini bir kırbaçlayıcıdan daha fazlasını yapmaya sevk edemezler: “Haydi çocuklar, zorunda mıyız?”

Flaman Yeşil Parti’den bir parlamenter yakınlarda bana sormuştu: “Evet, ama bütçe açığı fazla yüksek değil mi?” Açığın aslında oldukça düşük olduğu cevabını verdiğimde bana inanmayarak baktı. Jeremy Corbyn halen adanmış taraftarlarının ötesindekilerde karşılık bulan ikna edici bir vizyon önermedi.

Bu arada Fransa’da Sosyalist Parti ve Almanya’nın Sosyal Demokrat Partisi yolun ortasına doğru daha da fazla ilerliyor. Benim ülkem Hollanda’da yönetimdeki içi boş sosyal demokrat parti, ekonomi biraz daha büyüme sergilerse anketlerde yukarı tırmanmayı becereceğine inanmış görünüyor. İktisatçı Dani Rodrik yakınlarda yazdı: “Sol, gelir transferleri gibi iyileştirici uygulamaların ötesinde, ekonomik olarak mantıklı ve politik olarak popüler fikirler ortaya koymakta başarılı olamadı”.

Mağlup sosyalist şefkat dolu; hüküm süren uygulamaları, derin bir şekilde adaletsiz görüyor – 20. yüzyılın başarılarının tuzla buz olduğunu görüyor ve kurtarabileceği ne varsa kurtarmaya girişiyor. Ancak ne zaman hareket etmek gerekse, mağlup sosyalist, her daim tartışmanın üzerinde yükseldiği varsayımı kabul ederek muhalifinin argümanlarına sığınıyor. “Kamu borcu kontrolden çıktı, ancak daha fazla programı gelire göre biçimlendirebiliriz… Yoksullukla mücadele son derece pahalı ancak uygar dünyanın bir unsuru… Vergiler çok yüksek – ancak herkese yapabileceğine göre”.

Dizginlemek ve sınırlandırmak mağlup sosyalistlerin geride kalan tek görevleri. Kemer sıkma karşıtlığı, özelleştirme karşıtlığı, müesses nizam karşıtlığı: bunlar meraka gark ediyor, mağlup sosyalistler ne içindir? Her seferinde toplumun şanssızlarıyla saf tutarlar: yoksullar, geride bırakılmışlar, sığınma peşindekiler, engelliler ve ayrıma uğrayanlar. İslamofobiyi, homofobiyi ve ırkçılığı lanetlerler. Bu arada, dünyayı mavi yakalı beyaz yakalı, yoksul varsıl, sıradan insanlar ve % 1 olmak üzere bölen “yarıklar”ın çoğalmasına takılırlar ve uzun zaman önce oradan ayrılmış bir kitleyi boşuna “yeniden birleştirme”nin peşine düşerler.

Ama mağlup sosyalistlerin en büyük sorunu hata yapmalarında değildir. Yanlış değiller. En büyük sorunları sıkıcı olmaları. Muazzam sıkıcı. Anlatacak bir hikayeleri yok, bunu iletecek bir dilleri de. Siyasetin sadece bir kimlik meselesi olduğu sonucuna varmış olarak her daim kaybedecekleri bir arena tercih ettiler.

Ve çoğunlukla solcular gerçekten de kaybediyor görünür. Sanki bütün başarısızlık, kıyamet ve katliamlar hep haklı olduklarını kanıtlamaya hizmet eder. Rebecca Solnit kitabı Hope in the Dark’ta bel
irtiyor: “sonuç elde etmektense kimliğini güçlendirmek üzerine bir aktivizm çeşidi mevcut”.

Donald Trump’ın çok iyi anladığı şey çoğu insanın kazanan tarafta olmayı tercih ettiğidir (“Çok kazanacağız. Kazanmaktan yorulacaksınız.”). Merhametli olanın paternalizmi ve acıma duygusuna içerlerler. Her daim yaklaşmakta olan kıyamet – yakındaki finansal kriz ya da engellenemez iklim felaketi – büyük bir güdüleyici değildir.

Mağlup sosyalistin unuttuğu, solun hikayesinin bir umut ve ilerleme anlatısı olması gerektiğidir. Bununla sadece, öldürücü sıkıcılıktaki ciltleri okuduktan sonra “post-kapitalizm” hakkında felsefe yapmaktan keyif alan az sayıdaki hipsterı heyecanlandıran bir anlatıdan bahsetmiyorum. Akademik solun büyük günahı klişeleri anlaşılması güç hale getiren garip bir jargon içinde yazarak, temelden aristokratik hale dönüşmesidir. Eğer idealinizi yeterince zeki olan 12 yaşındaki birisine açıklayamıyorsanız, bu muhtemelen sizin hatanızdır. İhtiyacımız olan şey milyonlarca sıradan insana hitap eden bir anlatı. Her şey ilerlemenin dilini geri kazanmakla başlıyor.

Reformlar? Kesinlikle evet. Finansal sektörü gerçek bir onarımdan geçirelim: tamponları yükseltelim, bankaları bölelim ve o vergi cennetleriyle başa çıkalım. Ve bundan sonra refah devletini yeniden yerleştirelim ve yoksulluğa tamamen son verelim – işte bu kendisini karşılayacak bir yatırımdır.

Meritokrasi? Haydi getirin. Sonunda insanlara gerçek katkılarına göre ödeme yapalım. Çok sayıda lobici, avukatlar ve bankerler gelirlerinin çakıldığını görürken, atık toplayıcılar, hemşireler ve öğretmenler açıktır ki kaydadeğer bir artış alacaklar. Kamuyu inciten bir iş yapmak istiyorsanız, durmayın devam edin. Ama imtiyazın bedelini ödemek zorundasınız.

İnovasyon? Elbette. Tarihin en büyük girişimci kapitalisti olan devletten daha iyi kim bizi harekete geçirebilir ki. Sonuçta, neredeyse bütün çığır açan yenilikler vergi mükellefleri tarafından karşılanmakta: iPhone’unuzdaki her temel teknoloji parçası (sığa alıcıları, katı hal hafıza, tıklama tekerleği, GPS, internet, hücresel iletişim, Siri, mikroçipler ve dokunmatik ekran) devletin ödeme yaptığı araştırmacılar tarafından icat edildi.

Verimlilik? Bütün mesele bu. Düşünün: Evsize yatırılan her kuruş üçe ya da daha fazlaya katlanarak bakım, polis ve mahkeme masraflarında tasarrufa dönüşüyor. Çocuk yoksulluğunun ortadan kaldırılmasının neler yapabileceğini hayal edin. Bu sorunları çözmek onları yönetmekten çok daha verimlidir.

Bakıcı devleti ortadan kaldırmak? Üstüne bastın. İşini kaybedenler için şu anlamsız yeniden istihdam kurslarını ortadan kaldıralım, yardım alanları aşağılamak ve eğitime tabi kılmayı bırakalım ve batı yarıkürede en fazla evrak işi yaratan şeyi, sağlık bakımında “piyasa güçleri”nin serbest bırakılmasını sonlandıralım.

Özgürlük? Bu solun uzun süredir hayalini kurduğu şey. Bu satırları yazarken, Britanyalıların % 37’si bunları yapan insanların dahi işi anlamsız gördüğü “aptal işler”de sıkışmış durumda. Tam potansiyelimizi ortaya çıkarmak için özgürlüğe sahip olma zamanı geldi. Nasıl? Evrensel temel gelir.

Ama önce, mağlup sosyalistler ahlaki üstünlüklerinde debelenmeyi bırakmalılar. Kendini ilerici olarak gören herkes sadece enerji değil ayrıca fikirlerin de, kızgınlıkların değil umudun da yol göstericisi olmalı; aynı oranda etik ve ısrarlı pazarlamanın da. Nihai olarak mağlup sosyalistin elinde olmayan siyasal değişimin hayati unsurudur: gerçekten de daha iyi bir yolun olduğu inancı.

Rutger Bregman Utopia for Realists: The Case for a Universal Basic Income, Open Borders and a 15 hour Workweek (Gerçekçiler için Ütopya: Evrensel Temel Gelir, Açık Sınırlar ve 15 Saatlik Çalışma Haftası) kitabının yazarı.

[Bu yazı The Guardian’daki orijinalinden Ali Rıza Güngen tarafından PolitikYol için çevrilmiştir.]

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER