En büyük endişe, TCMB’nin kurduğu iletişim ve rasyonaliteyi geç kalmaya kurban vermek olması sanırım. Türkiye eski sağlığına kavuşmak için spora başladı ama yeme alışkanlıkları konusunda ayak diriyor görüntüsü veriyor…

Uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımı gördüm bundan bir yıl önce. Kendisi ile aynı sutopu takımında oynamıştık. O dönemlerde günde en az üç saat antrenman yapar antrenman sonrasında da soluğu esnaf lokantasında alırdık. Nasıl yediğimizi bugün hatırladığımda baygınlık geçirecek gibi oluyorum.

Ama şu bir gerçek tek bir antrenmanda sarf ettiğimiz o kadar fazla kalori oluyordu ki o kadar yememize rağmen kilo almıyorduk. Arkadaşım uzun zaman önce sporu bırakmış ve maalesef sağlığını tehdit edecek kadar da kilo almış. Dost acıyı söyler düşüncesiyle kendisine bakması gerektiğini, en azından çocukları için bunu yapmasının doğru olacağını söyledim.

Geçenlerde yine karşılaştık. Spora başladığını, hafif yürüyüşler yaptığını ama kilo veremediğini çünkü yemeği bırakamadığını söyledi. Kendisi adına üzüldüm. Aklımdan kendi geçirdiğim süreç geldi. Çalışma hayatına başlamanın ve spora zaman ayıramamanın sonucu yeme alışkanlığım aynı şekilde devam etmiş, çok kısa bir süre içinde ben de inanılmaz kilo almıştım. Şansım çalışma hayatına bir süre ara verip askere gitmek ve sonrasında da yeme disiplini konusunda taviz vermeden yoluma devam etmek olmuştu. Sonucunun bana sağlayacağı pozitif etkileri düşündükçe hem spor hem de sağlıklı beslenme konusu bir alışkanlık ve hayat tarzı hâline gelmişti. İstikrar ve sürdürülebilirlik bu konuda en kilit noktaydı.

Türkiye ekonomisi 2002 yılına kadar son derece sağlıksız bir görüntü veriyordu. Bu sağlıksız görüntüden kurtulmak için birçok girişimde bulunmuş ama o disiplini sağlayacak iradeyi bir türlü sağlayamamıştı. 2002 yılından itibaren bu sağlıksız durumun devam ettirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılınca ekonomideki yeni alışkanlıklar ve gelen disiplin Türkiye’nin iyi bir form tutturmasında çok etkili oldu.

2015 ortasından itibaren ne olduysa Türkiye eski disiplinli tavrını bıraktı ve kötü beslenen bir insan misali her geçen gün ekonomik sağlığını negatif etkileyecek bir alışkanlık düzeni içine girdi. 2023 yılı mayıs ayına geldiğimizde de yürüyemeyecek kadar hantal bir yapıya büründü.

Seçimler sonrası yeni atanan ekonomi yönetimi ve temmuz ayından sonra Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başkan yardımcılıklarında meydana gelen değişimler Türkiye ekonomisi ile ilgili atılacak umutları bir nebze olsun artırdı. Özellikle yeni ekonomi yönetiminin farkındalığı, rasyonel politikalara dönüş dışında bir seçeneğin olmayacağına dair verilen mesajlar herkes için bir umut oldu. Aradan geçen dört aylık süreçte özellikle para politikasında yapılanlar bu umutlar için birer ışık niteliğinde. Ama bu ışık şimdilik oldukça cılız görünüyor.

Neden mi?

İşte birkaç gösterge. Daha önce de bu konuya değindiğim bir yazıyı sizlerle paylaşmış ve Kimdir bu yabancı yatırımcı? diye sorarak yapılacak yatırımın getirisi ve risklerini ortaya koyarak açıklamaya çalışmıştım.

O günden bu yana üzerinden üç ay 16 gün geçti. Geçen süre içinde para politikasında daha gerçekçi bir yaklaşıma dönüldüğü bir gerçek. Fakat enflasyon Temmuz-Eylül arasında çığırından çıktı. Enflasyona ilişkin göstergeler ileriye yönelik hiç de umut vermiyor maalesef.

2015 ortasından itibaren ne olduysa Türkiye eski disiplinli tavrını bıraktı ve kötü beslenen bir insan misali her geçen gün ekonomik sağlığını negatif etkileyecek bir alışkanlık düzeni içine girdi. 2023 yılı mayıs ayına geldiğimizde de yürüyemeyecek kadar hantal bir yapıya büründü.

Önümüzdeki döneme ait enflasyon dinamiklerini etkileyen hizmet enflasyonunun 11 yılın rekorunu kırarak %86.5’lara çıkışı beklentilerin bozulmasındaki en önemli dayanak.

Kaynak : TUİK

Hatırlanacağı gibi yazıda üç senaryo üzerinde durarak gelecek yabancı yatırımcının beklenen getiri ile hareket edeceğini söylemiştim. Bugün o yazıda kullandığım parametrelere yeniden baktığımda TL’de politika faizinin yükseldiğini (Nötr- hâlen negatif reel faiz), enflasyon beklentilerinin daha da bozulduğunu (Negatif), 3 aylık Dolar/TL oynaklığının %31’lerden %19.5’lere (Pozitif) geldiğini görüyorum. Söylediğim gibi değişimlerin sağladığı pozitif gelişmeler var ve umut veriyor. Ama diğer yandan şöyle bir gerçekle karşı karşıyayız. Yıl sonuna kadar ve 2024 yılı için enflasyon beklentilerinin bu kadar bozulması getiri beklentisini oldukça negatif etkilerken, diğer iyileşen parametrelerin etkisini ortadan kaldırıyor.

Reel Faizler

ü

Kaynak : TCMB,TUİK

Dolar/TL Oynaklıklar

Kaynak : Bloomberg

Mevcut politika faizi ile yılsonuna kadar yapılan hesaplamada hiç bir senaryo değişikliği olmadığı varsayımı altında bile kazanç Dolar bazında yıllıklandırılmış olarak %5.35. Kısa vadeli ABD Merkez Bankası politika faizinden de düşük.

ü

Dolar 7 TL Forward Kurlarının ima ettiği

Kaynak: Bloomberg

Üstelik Yatırım ufku uzun vadeli olan yatırımcı için kur riskini ortadan kaldıracağı veya TL’de pozsiyon alabileceği enstrümanlar da son derece sınırlı. Swap piyasası çalışmıyor.

Geçen süre içinde para politikasında daha gerçekçi bir yaklaşıma dönüldüğü bir gerçek. Fakat enflasyon Temmuz-Eylül arasında çığırından çıktı. Enflasyona ilişkin göstergeler ileriye yönelik hiç de umut vermiyor maalesef.

Tüm bu gelişmeler ışığında en büyük endişe, TCMB’nin kurduğu iletişim ve rasyonaliteyi geç kalmaya kurban vermek olacak sanırım.

Türkiye eski sağlığına kavuşmak için spora başladı ama yeme alışkanlıkları konusunda ayak diriyor görüntüsü veriyor…

ü

Editör: Ömer Gencal