Türkiye’nin ya da Erdoğan’ın Gezi’den beri sürdürdüğü kutuplaşma ve çatışma siyasetini son vermesi sadece onun değil Türkiye’nin de kazancına olacaktır ki son kazanılan seçim ve de yerel seçimlerin favorisi olması ona bu imkânı sağlıyor. Yapabilir mi? Elbette yapabilir. Geçtiğimiz hafta tecrübeli gazeteci İsmet Berkan’ın bir yazısı belirli çevrelerdeki mesaj guruplarında hızlıca yayıldı ve ‘acaba mı?’ sorusunu gündeme getirdi. Berkan Tayyip Erdoğan’ın önündeki yeni fırsat penceresi ve Osman Kavala’nın buradaki rolü başlıklı yazısında söyle diyordu: ‘İçinde bulunduğumuz bu Eylül ayında, Türkiye’nin ansızın hukukun üstünlüğü yolunda önemli bir adım atmasına tanık olabilir, mesela Osman Kavala ve Gezi tutuklularının haklarındaki karar kesinleşene kadar serbest bırakılmalarına tanık olabiliriz. Avrupa Konseyi ile Türkiye arasında, Osman Kavala davasından kaynaklanan tırmanış, tam da konseyin Türkiye ile ilgili olumsuz bir karar vermesinden önce, Ankara’nın Kavala ile ilgili AİHM kararını uygulamasıyla sona erebilir. Bu yazdığımı ister temenni olarak görün, ister ‘istihbarat.’ Berkan tecrübeli ve bilgi ağları güçlü bir gazeteci olarak dediği gibi bir yerlerden duyum almış olabilir. Ancak yukarıdaki satırlar ve de daha ötesi bir duyum olmadan da açıklanabilir ya da bir şekilde öngörülebilir. Zira Erdoğan’ın yeni hükümetinin bu durumu ve de ötesini gerçekleştirmesinin önünde herhangi bir engel şu an için yok. Dahası kapsamlı bir normalleşmeyi sağlamak için önünde çok da fazla fırsat kapısı var. Normalleşmeden kastımın ne olduğunu dile getirmeden önce belirli bir normalleşme için şartların neden ve de nasıl uygun olduğunun altını çizmek istiyorum. 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde tüm muhalefeti tek seferde alt eden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kabinesi kuşkusuz siyasal olarak büyük bir rahatlık içerisinde. Zira muhalefet sadece yenilmekle kalmadı aynı zamanda bir yandan kendilerine karşı kullanmak için gömdükleri savaş baltalarını dışarı çıkardılar, diğer yandan da her birisi iç mücadelelerine gömülerek Erdoğan’a yerel seçimlerde alternatif olma şanslarını günden güne kaybetmeye başladılar. Bu bağlamda Erdoğan’ın doğrudan uğraşacağı bir muhalefetin olmadığını kolaylıkla söyleyebiliriz. Kısacası Erdoğan siyasal olarak hayatta kalmak için bir kutuplaşmaya ya da çatışmaya muhtaç değil. Aksine onun için dönem kendi tarafını genişleterek daha da güçlenmek. İkinci olarak Erdoğan yeni kabinesi ile şunu da gösterdi. Yeni dönemde şahin çıkışlar yapan ya da arkadan kendi oyununu kuran Süleyman Soylu gibi isimlere muhtaç değil. Bunun yerine eskinin kimi izlerini silecek daha çok liyakat sahibi Ali Yerlikaya gibi isimlere yer verdi. Aynı zamanda arkasından dolanarak iş yapılabilecek birisi olmayan, batıyı da doğuyu da aynı şekilde önemseyen ve son olarak da uluslararası kamuoyunda da takdirle karşılanan Hakan Fidan gibi bir isme de dış politikayı emanet etti. Kısacası eğer Erdoğan bir şekilde yıllardır sürdürdüğü sert politikalardan vazgeçerse, bunu hem içeriye hem de dışarıya anlatacak etkili bir kadrosu bulunmakta.
Hatırı sayılır bir normalleşmenin Türkiye’nin dünya ile olan ilişkilerinde de olumlu olacağın ve bunun da ekonomiye artı yazacağını düşünmekteyim. Zira Körfez sermayesi ile bu işlerin sürekli bir şekilde yürümeyeceğini de açık açık görüyoruz.
Son olarak, hatırı sayılır bir normalleşmenin Türkiye’nin dünya ile olan ilişkilerinde de olumlu olacağın ve bunun da ekonomiye artı yazacağını düşünmekteyim. Zira Körfez sermayesi ile bu işlerin sürekli bir şekilde yürümeyeceğini de açık açık görüyoruz. Mehmet Şimşek ve ekibi belirli bir normalleşme sonrasında batıdan bir şekilde Türkiye’ye daha rahat sermaye girişi sağlayabilir. Aynı zamanda Türkiye’nin tezlerini de anlatmak kolaylaşabilir. Bu noktada Osman Kavala’nın özgürlüğüne kavuşması Erdoğan için bir yenilgi de olmaz. En nihayetinde uluslararası hukukun gerekliliğini yerine getirmiş olacak ki toplumda Osman Kavala ile ilgili büyük bir kan davası olduğunu da sanmıyorum. Dahası sıradan vatandaşın yaşanan onca şeye karşın Osman Kavala adını bile bildiğini düşünmüyorum. Böyle bir durum kuşkusuz çok olumlu bir gelişme olur. Ama yeter mi? Elbette buna ‘yetmez ama evet’ diyebiliriz. Ancak bu kalıbın da ‘yetmez’ kısmı ağır basıyor, çünkü atılması gereken bir adım daha var. O da Kürtler ile barış. Uzun zamandır bir PKK saldırısı ile karşı karşıya değiliz ama aynı zamanda İmralı’dan da yaklaşık iki yıldır doğrudan bir haber akışı yok. Kandil’in şu anda kimin etkisinde olduğunu da bilmiyoruz ama anlaşılan sıcak çatışmaya ya niyetli değiller ya da böyle bir güçleri şu an için yok. Bu noktada Erdoğan için onları müzakere masasına çağırmak ya da bu konuda akil aracılar kullanmak rasyonel olabilir. En nihayetinde Erdoğan’ın kaybedecek bir şeyi de yok gibi ama böyle bir şeyi yaparsa kendinden sonrası için Kürt sorununu çözmüş aktör olarak anılabilir. Sonuç olarak Türkiye’nin ya da Erdoğan’ın Gezi’den beri sürdürdüğü kutuplaşma ve çatışma siyasetini son vermesi sadece onun değil Türkiye’nin de kazancına olacaktır ki son kazanılan seçim ve de yerel seçimlerin favorisi olması ona bu imkanı sağlıyor. Yapabilir mi? Elbette yapabilir. Peki buna niyetli mi? Bunu ise bize zaman gösterecek.