İlginçtir, şu ana kadar hiç kimse CHP’nin başarısız olmasına yol açan kurumsal nedenler üzerinde durmuyor. Bu partili olmayanlar için çok normal de, partili seçmenler ve profesyonel siyasetçiler için pek değil.Değişim” 2023 seçimlerinin ana temalarından biriydi.  Muhalefet bunu iktidardaki siyasi iradenin değişimi anlamında kullandı ve mesajlarını bu kapsamda verdi. Seçimler bitti. Muhalefet de seçimleri kaybetti. Bu seçimlerde seçmen iktidardaki siyasi iradenin değişmesini istemedi.  Bu açıdan bakınca CHP’nin seçimlerde vatandaşın önüne koyduğu seçenek kabul görmemiş oldu. Seçmen, o veya bu nedenle, iktidardaki iradenin değişmesini istemedi. Haksızlık etmeyelim. Muhalefetin “değişimle” kastettiği başka bir şey de olabilir. Ama bunu da kamuoyuna yeterince açıklayabilmiş değiller. Seçim sürecinde de “değişim” altını doldurulabilmiş değil; ne CHP ne de Altılı Masanın diğer bileşenleri… “Değişim” söylemi seçim sonrasının da gündeminde.  Bu kez de CHP’nin seçim kaybetmesini kabullenemeyen, yirmi yıllık AKP iktidarından kurtulmak için CHP’yi araç olarak gören bir seçmen grubu partinin üst yönetiminin değişimini talep etmeye başladı. Abartmak gibi olmasın ama sanki bir futbol kulüp taraftarlarının ardı ardına gelen mağlubiyetlerden sonra tribünlerde “yönetim istifa” demesi ve başkanın istifasını istemesi gibi. Önceleri bu çağrılara cevap vermek için parti merkez yürütme kurulu değiştirilse de günler geçtikçe bu değişimin kamuoyunu tatmin etmediği anlaşıldı.  Hatta bizzat bu başarısızlıklarda aktif rol almış siyasi şahsiyetler bile “değişimin” gerekliliğinden bahseder oldu.  Sonunda kamuoyu ve bazı partililerin niyetlerinin partinin genel başkanının değiştirilmesi olduğu anlaşıldı. Türkiye normlarına göre CHP emsallerine göre bünyesinde çok daha fazla demokrasinin olduğu bir parti. Yeter mi? Elbette yetmez. Ama partili biri çıkıp genel başkanın değişmesini isteyebiliyor ve büyük kurultayda ona karşı aday olabiliyor. Bu farkın en önemli nedeni CHP’nin bir şahıs partisi olarak kurulmamasıdır. Bir dava ve o dava ile ilişkili ilkelerin partisi olarak kurulmuştur. Yani bu parti etrafında örgütlenen insanlar bu davaya inanmış, bunu ülke için anlamlı bir dava olduğuna ikna olmuş insanlardır.  Bu yüzden de parti içinde değişim yaratan mücadeleler dava edilen bir konu etrafında dayanışmalarla mümkün olduğu geçmişteki örneklerden görülebilmektedir.
Seçmenin ve partililerin “değişim” talebiyle kastedilenin kamuoyunun bir türlü anlamadığı şifreli bir mesaja dönüştü görüldü.  Son günlerde partinin tanımış iki siması da çekingen tavırlarla, çok da dikkat çekmeden benzer talepleri dile getirmeye başladı.
Peki, bugün partiyi bir arada tutan dava ve ilkeler nelerdir? Benim gördüğüm tek dava var görünürde. O da Tayyip Erdoğan karşıtlığı. Elbette bu da parti içinde başka iddialı grupların birbirlerinin ayrışmasında yeterli olmuyor. Bu seçimden sonra ortaya çıkan bu taleplere bir de mevcut genel başkanın seçim kaybetme geçmişi dâhil edildi. Özellikle partili olmayan ama seçimlerde iktidarın değişmesini umut eden seçmenler bu taleplerini çok daha sıra dışı şekillerde televizyonlarda dillendirir oldular. Belki seçimlerde aşırı motive olmuşluğu getirdiği hayal kırıklığı içinde, bu denli sıra dışı talepleri dile getiriyor olabilirler. Buradan da görülüyor ki, seçmen aynı futbol kulüplerinde olduğu gibi genel başkanın değişimi ile her şeyin değişeceğini umuyorlar. Hatta onun alternatifi olacak liderlere de geçmişte yaptıkları gibi, bu değişime aşırı güven duyuyorlar. Ama neden güven duyduklarını bilmeden. İlginçtir, şu ana kadar hiç kimse CHP’nin başarısız olmasına yol açan kurumsal nedenler üzerinde durmuyor. Bu partili olmayanlar için çok normal de, partili seçmenler ve profesyonel siyasetçiler için pek değil. Onlar da parti içindeki kendi iktidarlarının “veli nimeti” olan bu grubu küstürmek istemiyorlar. Son derecede atıl, bırakın ülke sorunlarını kendi bölgesi için bile politika üretemeyen köhnemiş bir örgütü hiç kimse hedefine koyamıyor.  Başarısızlığın temelinde bunun olduğunu kimse itiraf edemiyor. Çünkü kimse bunun değişmesini istemiyor. Aslında örgütle birlikte yapılması gereken politika üretimini de merkezde kendileri tarafından yapılmasını istiyorlar. Seçimlerin ardından toplumsal muhalefet bir uçtan bir uca savrulurken, bu kez de devreye İBB başkanı giriverdi.  Açıkça parti genel başkanını hedef almasa da ima yollu o da “değişim” söylemini dillendirmeye başladı. Hatta ürkek bir şekilde bu söyleme liderlik yapmaya kalkıştı. Herkes bunu CHP genel başkanlığı için girilen bir mücadelenin başlangıcı olarak yorumladı. Ama onun da “değişim” söylemiyle ne kastettiği anlaşılamadı. Seçmenin ve partililerin “değişim” talebiyle kastedilenin kamuoyunun bir türlü anlamadığı şifreli bir mesaja dönüştü görüldü.  Son günlerde partinin tanımış iki siması da çekingen tavırlarla, çok da dikkat çekmeden benzer talepleri dile getirmeye başladı. Ancak onların da söylediklerinden “değişimle” ne kastettikleri net olarak anlaşılamadı. Bu haliyle onlar da değişimle CHP genel başkanının değişmesini ister duruma düştüler. Bunun sonucunda “değişim” talepleri içerikten mahrum kaldı. Hiç kimse CHP’nin eksikliğinin öncelikle bir dava konusu olduğunu, ardından da böyle bir dava etrafında gerçekleştirilmesi gereken bir örgütlenme olduğunu söylemeye cesaret edemedi.