Cumartesi, Nisan 20, 2024

Zevahiri ve “acı mahsul”ü

İslam Özkan
İslam Özkan
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Son olarak Gazete Duvar’da yazılar yazdı, söyleşiler yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora yapmıştır.

Zevahiri, Kabil’deki balkonundan dışarı bakarken öldürüldüğünde, belki de kitabı “Acı Mahsulü”nü gözden geçiriyor ve Kabil’de bir çocuk hastanesi inşa etmeyi düşünüyordu, kim bilir.

Yasir Ebu Hilale*

Bir ABD’li yetkili, ABD’nin Usame bin Ladin ve Eymen Zevahiri’yi ülkelerinden çıkarmak için Sudan’a yaptığı baskıyı, İran Şahı’nın Humeyni’yi Irak’tan çıkarmak için Saddam Hüseyin’e yaptığı baskıya benzetti. Humeyni, Paris’ten devrimi yöneterek Şah yönetimini devirirken Bin Ladin de Afganistan’dan “11 Eylül” saldırılarını gerçekleştirebildi. Bin Ladin daha önce de Amerikan SS Cole muhribiyle Kenya ve Tanzanya’daki Amerikan büyükelçiliklerini hedef almıştı. Amerikalı yetkilinin kameralardan uzak bir sohbet sırasında bana aktardığı benzetme, Bin Ladin’in bir müteahhit olarak Sudan’a ve Zevahiri’nin bir doktor olarak ülkesine dönmek istediğine inanan Sudan istihbaratının eski direktörü Kutbi el-Mehdi’den duyduğum bir teoriyi destekliyordu.

Bu analiz, Zevahiri’nin “Peygamberin Sancağı Altındaki Şövalyeler” adlı anısıyla avukatı Muntasir Zeyyat’ın anılarına dayanmaktadır. Zevahiri’nin yaşam öyküsünü okuyan herkes onun Afganistan’da kendi haline bırakılsa, seksenli yıllarda Kuveyt Kızılayı’ndaki görevi sırasında yaptığı gibi, Afganlara yardım eden bir doktor olarak hayatına devam etmek isteyeceğini anlar. Gençliğinde şiddet içeren sporlardan insanlık dışı olduğu gerekçesiyle uzak duran göz doktoru Zevahiri, evrim geçirerek siyasi hedeflere ulaşmanın tek yolu olarak şiddeti savunma noktasına gelmişti. Müslüman Kardeşlerin barışçıl yolunu hicvettiği “Acı Mahsul” adlı kitabında şiddete olan inancı açıktır.

Şiddet bir seçenek miydi yoksa zorunluluk mu? Cevap, zengin ve eğitimli Mısırlı bir ailenin çocuğu olan Zevahiri’nin kişiliğinde bulunabilir. Dedesi Abdurrahman Azzam, Arap Birliği’nin ilk Genel Sekreteri’ydi. Öte yandan Zevahiri, Tıp Fakültesi’nden mezun olmayı ve bir klinik açmayı başaran seçkin bir öğrenciyken bir diğer dedesi ise Ezher Şeyhi görevini yürütüyordu.

Müslüman Kardeşler üyelerinin cezaevlerini doldurduğu, İslamcı grupların lidersiz ortaya çıktığı üniversite dönemi dışında, barışçıl mücadele fırsatı bulamamıştı. “İhvan” üyeleri hapishanelerden serbest bırakıldığında, rahmetli Cumhurbaşkanı Muhamed Mursi, İsam el Aryan, Abdülmunim Ebu’l Futuh gibi isimlerin yanı sıra serbest bırakıldığında liderliğe bağlılık sözü veren ılımlılar ile Cemaat-i İslami ve Cihad Örgütü’nü kuran Zevahiri gibi sertlik yanlıları arasında bir ayrılık başlamıştı.

“İhvan”, Sedat ve Mübarek’in izin verdiği dar sınırlar içinde siyaset yapmak zorunda bırakıldı. Öte yandan Zevahiri de amaçlarına ulaşmak için şiddete başvurmak zorunda kaldı. Afganistan’da cihatçılar uluslararası alanda meşru kabul edilen bir alan bulmuşken, Sedat ve Mübarek ise bunu öfke ihraç etmek ve hamasi ve şiddete eğilimli gençleri temizlemek için bir fırsat olarak gördüler. Sovyetlerin yenilmesiyle Zevahiri ve Bin Ladin, Sudan’dan başka kendilerini kabul edecek bir ülke bulamadılar. Sudan’da kalabilselerdi Bin Ladin, Kuzey ve Güney Sudan’ı birbirine bağlayan yolu inşa ederek elde ettiği başarıyla övünürken Zevahiri de inşa etmeyi planladığı hastanesinde tedavi ettiği hasta sayısıyla gurur duyacaktı.

Mübarek yönetimi, muhaliflerine özellikle de Cihad grubuna karşı akıl almaz bir şiddet uyguladı. Zevahiri, maruz kaldığı vahşi işkenceden sonra örgütün liderlerinden Isam el Kameri’nin yerine geçti ve görünüşe göre zengin ailesinde elde ettiği nezaketi, sadist güvenlikçi mantık lehine kaybetti. Mısır istihbaratı, Sudan’daki Cihad grubuyla çatışmasında, örgütün liderleri Ahmed Selame Mebruk (daha sonra Suriye’de öldürüldü, kod adı Ebu’l Ferec el Mısri idi) ve Muhammed Şeref adlı liderlerinin oğullarını kirli bir operasyonla tuzağa düşürerek akıl almaz bir vahşete imza attı. Önce kaçırıldılar, sonra tecavüze uğradılar, ardından kendilerine casusluk yapmaları için Mısır İstihbaratı şantaj videosu çekti.

Sudan’da kalabilselerdi Bin Ladin, Kuzey ve Güney Sudan’ı birbirine bağlayan yolu inşa ederek elde ettiği başarıyla övünürken Zevahiri de inşa etmeyi planladığı hastanesinde tedavi ettiği hasta sayısıyla gurur duyacaktı.

Sudan istihbaratı olan biteni ortaya çıkardı, durumu “cihad” örgütüne ileterek 15 yaşındaki iki gencin cezalandırılmamasını talep etti. “Pişmanlıklarından” sonra affedildiler ve daha sonra istihbarat işine geri döndüler. Ancak Cihad örgütünün şura konseyi, kasıklarında kıl çıkmasını bu iki gencin akıl baliğ (ergen) olduklarının kanıtı olarak değerlendirdi ve kendilerinden ne istenildiğini (örgütün şura konseyine bombalı saldırı gerçekleştirmeleri istenmişti) gayet iyi bildikleri gerekçesiyle haklarında infaz kararı aldı… Kendi iradelerinden yoksun bırakılmış ve tecavüzcülerine tamamen boyun eğmiş çocuklar olduklarını düşünmüyorlardı. Gençler infaz edildi. Bu, Sudan istihbaratının Amerikan ve Mısır baskılarına boyun eğerek örgütü ülkeden kovması için yeterli bir nedendi.

Zevahiri, örgütün Mısır istihbaratı tarafından istihdam edilen örgüt liderlerinin iki çocuğu tarafından patlayıcı dolu bir çanta ile öldürülebilirdi, bunun yerine Amerika’nın Afganistan’daki yenilgisinden sonra bir Amerikan SİHA’sı tarafından ailesiyle beraber ortadan kaldırıldı. Hayatını kaybedenler arasında ilk eşinden olan down sendromlu çocuğu da vardı.

Hâlbuki daha Zevahiri’nin hayatı sona ermeden Cihad ve El Kaide örgütleri sona ermişti zaten. Birleşmiş Milletler tahminlerine göre örgütün Afganistan’daki üye sayısı 400’ü geçmemekteydi ve basit bir hesaba göre bunlar da örgütün takipçilerinden geriye kalanlar ile onların çocuklarıydı. El Kaide’nin ABD’nin Afganistan’daki yenilgisinde aktif bir rolü yoktu ancak “Taliban”, Sovyetler ve ABD ile mücadelede sembolik de olsa bir rol üslenen bu örgüte sempatiyle yaklaşıyordu. Zevahiri, Kabil’deki balkonundan dışarı bakarken öldürüldüğünde, belki de “Acı Mahsulü”nü gözden geçiriyor ve Kabil’de bir çocuk hastanesi inşa etmeyi düşünüyordu, kim bilir.

*Ürdünlü gazeteci. Bu makale Londra menşeli el Arabi el Cedid gazetesinde yayınlanan makaleden tercüme edilmiştir.

https://www.alaraby.co.uk/opinion/%D8%A7%D9%84%D8%B8%D9%88%D8%A7%D9%87%D8%B1%D9%8A-%D9%88%D8%AD%D8%B5%D8%A7%D8%AF%D9%87-%D8%A7%D9%84%D9%85%D8%B1%D9%91

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

İslam Özkan
İslam Özkan
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Son olarak Gazete Duvar’da yazılar yazdı, söyleşiler yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora yapmıştır.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI