Salı, Nisan 23, 2024

Yurt dışındakiler bize, bizden daha çok inanıyorlar

ENAG Sözcüsü Veysel Ulusoy bir doktora çalışmasından doğan ENAG’ın ve kendisinin neden hedef olduğunu anlattı. Hapse girsem de ENAG enflasyon ölçmeye ve açıklama devam edecek diyen Ulusoy, resmi kurumlar bizi hedefe koyuyor ama toplumun bize sahip çıkıyor; üzüldüğün nokta; “yurt dışındakiler bize bizden daha çok inanıyor” olması.

Sunuş

TÜİK’in açtığı davalar sonuç vermeyince şimdi de 24 yıldır çalıştığı Yeditepe Üniversitesi soruşturma açtı. Sadece ülkemizde değil dünyanın farklı ülkelerinde de Türkiye’deki enflasyon oranı için ana referanslardan biri haline gelen ENAG Sözcüsü Prof. Dr. Veysel Ulusoy dava ve soruşturmalarla boğuşuyor. ENAG’ın ne olduğunu neden hedefte olduğunu konuştum kendisi ile.

Ulusoy, dava ve soruşturmaların kendisini yıldırmadığını çünkü Türkiye’nin her alanda olduğu gibi enflasyon konusunda da gerçeklere ihtiyacı olduğunu söylüyor.

Şuradan başlayalım, Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) kim ve ne yapıyor?

ENAG gizli, saklı bir şey değil kamuya mal olan bir çalışma. 7 yıl önce başlayan bir tez çalışmasıyla başlayan bir çalışma. Dünyada bir örneği daha var Harvard Üniversitesinde. Harvard Üniversitesi’nde Prof. Dr. Alberto Cavallo’nun yaklaşımını Türkiye ekonomisine uyarlayarak günlük enflasyon serisini elde etmeye başladık. Kendisi Arjantin’de İstatistik Ofisi’nin (INDEC) uyguladığı yöntemin ölçtüğü enflasyonun yanlış olduğunu aynı metotla kanıtladı. Bunu yaparken de Harvard’ın içinde doktora öğrencileri ile ENAG benzeri bir yapı oluşturdu. Hala bu yapı en canlı hali ile devam etmekte ve hem Latin Amerika hem de ABD ekonomisine ışık tutuyor.

Biz bu uygulamayı burada hayata geçirebilir miyiz diye düşündük.  Bu yapabilir miyiz sorusu kapsamında çabalarımız ve planımız yaklaşık 1.5 yıl sürdü. Sonra bunun yapılması gerektiğine karar verdik ve çalışmaya başladık.

Bu esasında bir doktora tezinin hayata geçirilmesi süreciydi de…

FİYATLARI GÜNLÜK ÖLÇÜYORUZ

Peki nasıl işliyor sistem?

Bu çalışma internet tabanlı günlük fiyat araştırmasına dayanıyor. Türkiye’nin, bilimsel sistemle seçilmiş, farklı yerlerdeki mağazaların internet sitelerinden belli saatlerde alınan fiyatlarla enflasyon ölçülmesidir esasında…

Önceliğimiz yazılım programını geliştirmek ve işler hale getirmekti. Oldukça zaman aldı bu süreç. Sonuçta onlarca sayfa program yazıldı. Testler, kalite kontrolleri yapıldı. Tüm zorluklardan sonra bunu yaptık ve başardık. Arkasından pilot bölge, web sayfalarını belirledik ve en sonunda verileri almaya başladık.

Günlük değişikleri izlemeye başladınız…

Evet. Seçtiğimiz belirli internet sayfaları ama Türkiye’nin her tarafına hizmet sunan web sayfalarından seçtik. Varsa bakkal olabilir, zincir marketler grubu olabilir. Bu eğer mümkünse köşede kıyıda kalmış çok güzel bir dükkânın web sayfası olabilir. Fiyatları buralardan aldık.

Genelde internet siteleri, piyasaya göre daha uygun. O zaman sizin ölçtüğünüz enflasyon gerçek sokaktaki enflasyondan düşük. Ne dersiniz?

Teorik olarak evet.

Ama hemen şunu da ekleyelim, internet sitelerinde belli dönemlerde indirimler, kampanyalar oluyor ve bu zamanlarda bizim ölçtüğümüz enflasyon da düşük çıkıyor.

TÜİK İLE AYNI SEPETİ KULLANIYORUZ

Bu durumda TÜİK’in daha yüksek çıkması gerekirken sizinki onlardan nasıl daha yüksek çıkıyor?

Biz günlük ölçüyoruz ve günlük fiyat değişimlerden elde edilen verilerle aylık olarak hesaplıyoruz ve aylık açıklıyoruz. Biz Dosdoğru! ölçtüğümüzün farkındayız. Sorun TÜİK’in ölçtüğünün neden düşük çıktığında.

Ölçtüğünüz ürün gamı, TÜİK ile ne kadar benzer?

TÜİK ile aynı. Onlar ile aynı enflasyon sepetini kullanıyoruz. 409 madde var TUİK’te olduğu gibi. Hatta bazı ürünlerin alt gruplarını da ölçüyoruz. Bunlarla birlikte bizde 2200-2300 ürün var. TÜİK’te ise 900 küsur ürün var. Yani bizdeki madde sayısı TUİK’in iki katından fazla.

Faizi günlük takip edebiliyoruz. Borsayı da biliyoruz, günlük takip ediyoruz. Peki bilmediğimiz ne? … Günlük enflasyon. Enflasyonda sadece aylık veriler elimize geçiyor.

Bir örnek verelibilmedim. Mesela Kahve. Biz sadece kahve fiyatını değil, kahvenin alt segmentinde olan hazır kahve, üçü bir arada ve benzeri kahve çeşitlerinin de fiyatlarını ölçüyoruz. Aynı örnek pirinç, patlıcan ve diğer ürünler için de verilebilir.

Ve ölçüm sistemi aynı. TUİK’in BM COİCOP sisteminin birebir aynısı.

METEDOLOJİ SORUNU YOK

Peki sorun nerede, fark neden kaynaklanıyor? Metodolojide mi?

Burada hemen şunu ifade edeyim. Bizi hep metodolojinin nerede olduğuyla ilgili sorularla yargılayan grubun şunu da bilmesi gerekiyor; Enflasyon hesabında bir tane matematik var, başka bir şey yok. Fiyatı alıyorsun, endeks haline getiriyorsun. Bir önceki fiyatla yüzde farkı alıyorsun ve enflasyon farkı ortaya çıkıyor. Basit anlamıyla metodoloji bu ama altında öncelikle günlük 250 bin, aylık yedi milyon verinin elde edilmesi, tasnife tabi tutulması ve arkasından da matematiksel ve istatiksel yaklaşımlarla fiyat endekslerin hesaplanması yatmaktadır.

Peki neden böyle bir çalışma ihtiyacı duydunuz?

En güzel soru bu. 7 yıl önce doktora öğrencimle şunu konuştuk.  Dedik ki, Türkiye’de aslında önemli bir veri eksik. Bunu söylerken amacımız ENAG’ı kurmak, halka enflasyon verilerini vermek değildi. Ondan öte akademik bir hedefimiz vardı. Ki hala bunun özünde bir akademik çalışma olduğunu vurgulamak isterim.

Neydi eksik olan?

Bakın biz, dövizin hareketini günlük izliyoruz. Gün içinde değişimleri izliyoruz. Arkasından çapraz kurları da biliyoruz. Aynı şekilde faizi de günlük takip edebiliyoruz. Borsayı da biliyoruz, günlük takip ediyoruz.

Peki bilmediğimiz ne? … Günlük enflasyon. Enflasyonda sadece aylık veriler elimize geçiyor.

Peki neden önemli günlük enflasyon?

Bakın bütün yukarıda bahsettiğimiz ve günlük takip ettiğimiz verileri değiştiren, bunlara en büyük etki eden faktör enflasyondur. Ama onu da günlük bilmiyoruz. En azından bilmiyorduk, elimizde yoktu. Oysa ifade ettiğim gibi bu günlük değişimleri etkileyen enflasyon ve onun beklentisi elimizde olmalıydı. Sonunda elde ettik.

Ekonomik modellemelerde bu eksikliği şimdi gidermiş olduk. Ekonomide bir boş konuşmanın maliyeti niteliğindeki modeller ayağımızın yere basmasını sağlayan en önemli olgudur. Onsuz karar vericilerin adım bile atamaması gerekir esasında.

Mesela döviz şokunda ekonomiye gelen zararın ne derece olduğunu bulmak için o günlük enflasyonu hesaplamanız gerekiyor. Finansal yatırım yapan bir kimsenin günlük olarak maksimum tolere edebileceğiniz kaybı ölçmeniz gerekiyor. Biz bu açıdan Türk ekonomisi için çok önemli bir eksikliği giderdik. Halkımızdan da teşekkürü de aldık gerçi.

GÜNLÜK ENFLASYON AYLIK KADAR ÖNEMLİ

Günlük enflasyonu bilmek neden önemli açıklayabilir misiniz?

Şu örnekle başlayalım… Mevduatta olan paramızın faiz getirisinin binde 4 günlük getiri elde ettiğini düşünelim. O gün enflasyonu bilmediğiniz için binde 4 getirinin mutluluğunu yaşayabilirsiniz ama enflasyon o gün binde 4’ün üzerindeyse aslında sizin negatif getiri yani bir kaybınız var demektir. Bu yüzden sadece kişisel değil firmalar bağlamında da net kazancı ölçmek için günlük enflasyonu bulmak zorundayız. Firmalar için aslında bu örneğin önemi daha fazla. Günlük hatta saatlik getiri hesapları artık günümüzün ölçülen değerleri oldu.

Siyasetin çoğu zaman da boş yere uğraştığı faizin enflasyonu etkilemesi konusunun doğru olup olmadığını 10 saniyede öğreniyoruz ve yalanı ortaya çıkarıyoruz… Biz esasında doğru ile yalan arasındaki açığı kapattık Türkiye’de.

Sadece o da değil. Faiz-enflasyon, enflasyon-faiz, döviz kuru- enflasyon arasındaki maliyet yapılanmasının sayısal cinsten bulunması için günlük enflasyon verilerine ihtiyacımız var. Aralarındaki korelasyonu bulmamız için. Günlük enflasyon ölçümüyle artık aralarındaki korelasyonları hesaplayabiliyoruz artık.

Yani siyasetin çoğu zaman da boş yere uğraştığı faizin enflasyonu etkilemesi konusunun doğru olup olmadığını 10 saniyede öğreniyoruz, test ediyoruz ve yalanı ortaya çıkarıyoruz… Biz esasında bu açığı (doğru ile yalan arasındaki açığı) kapattık Türkiye’de.

Yurt içindeki etkilere, tepkilere gelmeden önce şunu sorayım. Bu çalışmaya yurt dışından ilgi nasıl?

Bizim bu çalışmamıza farklı piyasalardan, ülkelerden ilgi var. İngiltere, Amerika, Almanya’dan arayanlar var. Türkiye doğal olarak buna dahil.

İfade ettiğim gibi bu çalışma insanların günlük karlarını ölçmek için gerekli. Bize gelen taleplerden anlıyoruz ki, günlük enflasyon ölçümleri, finansal modellerimizde günlük karlarımızı ve zarlarımızın hesabında reel olarak kullanmak istiyorlar.

Bizim mutluluğumuz şu. Başta amaçlamasak da artık ENAG bir kamu ürünü haline geldi. ENAG’ın enflasyon oranlarının, maaşların belirlenmesinde önemli bir etken olduğunu gördük ve en çok da sevindik.

Şu ana kadar 35-40 tane büyük ölçekli uluslararası firmanın insan kaynakları birimleri bizden ölçümlerimizi istediler. Bunu da Türkiye’de çalışan personelin maaşlarını belirlemede kullanılacağını ifade ettiler. Biz de gönderdik. Onlar da bizim verilerimize göre maaş zammı yaptılar. Onu da teyit ettik.

Düşünebiliyor musunuz yurt dışındakiler bize bizden daha çok inanıyor ve verilerimizi kullanıyor.

İLK DAVA TÜİK’TEN GELDİ

Gelelim içerideki tepkilere. İlk tepki kimden nasıl geldi?

Biz ilk günlük enflasyonu 26 Ağustos 2020 sabah 08.30’da ilettik. Belki hatırlarsınız. Bize yönelik saldırı o gün başladı. Hâlâ da devam ediyor.

Daha sonra gelen öneriler üzerine biz de açıklamaları aylık yapmaya devam ettik. Ama günlük ölçümleri yapmaya devam ettik. O zamandan bu zamana kadar da üzerimizde baskı var.

Adliye ile tanışma süreciniz ne zaman başladı?

Adliye ile ilk tanışmamız TÜİK’in başvurusu ile 15 Şubat 2021 oldu. Soyadı “Dosdoğru” olan 15 günlük bir başkanlık yapmış arkadaşımız -ama tarihe çok kötü yazılacak bu isim- bize soruşturma/dava açtı. Bu kişi Cuma günü göreve geliyor ve Pazartesi günü bize dava açıyor. Ve göreve geldikten iki hafta sonra da görevden alınıyor. Görevde iken yaptığı tek işi bize dava açmak oldu. Çok acı tabii… kendisi açısından.

Ne davası açtı size, gerekçe neydi?

Biz açıklamalarımızla, TÜİK’in güvenirliliğini zedeliyor, kuruma zarar veriyormuşuz. Açıklamalarımızdan rahatsız değillermiş ama metodolojimiz belli değilmiş. Burası zaten en komik olanı… Soruşturma süreci yaklaşık bir yıl sürdü. Dava açılmadan kapandı.

Muhtemelen bu sonucu daha önceden öğrenmiş olmalılar ki, karardan bir hafta önce ikinci davayı açtı: Bu sefer amaç bizim sesimizi kesmekti. Mahkeme bir gün sürdü ve dava reddedildi. Bizim haberimiz sonradan oldu bundan. Sonra İstinaf Mahkemesine gittiler. İstinaf’ta yaklaşık birkaç ay sürdü ve oybirliği ile ilk mahkeme kararı onaylandı.

Biz açıklamalarımızla, TÜİK’e zarar veriyormuşuz. Açıklamalarımızdan rahatsız değillermiş ama metodolojimiz belli değilmiş. Burası zaten en komik olanı… Soruşturma süreci yaklaşık bir yıl sürdü. Dava açılmadan kapandı.

Son olarak ENAG konusunda üniversite devreye girdi. Gerisini zaten halkımız biliyor.

Peki bütün bunları bekliyor muydunuz?

Biz bütün bunların olabileceğini tez öğrencimle konuştuk. Sonradan ENAG içindeki arkadaşlarla konuştuk. Olabileceğini öngördük.

Öngördük ama böyle asimetrik saldırıyı tahmin edemedik… Yalanıyla, kurgusuyla, görevli köşe yazarlarıyla dolu bir asimetrik saldırı.

Gelelim son tartışmaya. Üniversite sizden neden savunma istedi?

Basit bir nedenle… belirtilen suçlama öncelikle üniversitedeki ofisimin ENAG ofisi olarak kullanılması ve üniversitenin araştırmaya ayrılmış kaynaklarını bu amaçla kullanmam(mış).

Böyle bir akıldışı, böyle bir mesnetsiz açıklamalarla dolu bir kâğıt parçasına dayalı soruşturma.

Ben soruşturma kapsamında savunma vermeyeceğimi açıkladım. Sonra sosyal medya hesabında bana cevap yazıldı. Farklı suçlamaları içeren bir yaklaşımla…

Hemen ifade edeyim, soruşturma kağıdında yazanla, üniversite rektörünün kişisel Twitter sayfasında (ki bu üniversitenin açıklaması değil) kamuoyuyla paylaştığı yazı arasında farkın inanılmaz boyutta olduğunu vurgulamak gerekir. Bu gerçekten bizi rektör adına üzdü. Soruşturma uyulması gereken ve 2547 Sayılı YÖK kanunları kapsamında yapılıp, açık görünüme tâbi olsaydı davranışımız değişik olurdu. Ama yapılan tamamen çalıyı dolanmaktan başka bir şey değildi.

Diğer bir ifadeyle, bir yandan soruşturmayı resmileştirmeden içeride savunmamızı alıp halledelim, kapatalım, diğer yanda olayın medyaya yansıdığında ise bunun böyle olmadığı, aslında ENAG ile alakası olmadığı, enflasyonla alakası olmadığı fikrini çalıyı dolanarak başka bir mecrada yayma çabaları var mevcut süreçte.

Özetle bütün bu tartışmalar ENAG ile ilgilidir.

ENAG’IN MERKEZİ ÜNİVERSİTE DEĞİL

Tartışmanın bir de medya yönü var sanırım…

Üniversitenin başlattığı soruşturmaya gerekçe olan konu orası. Gazetecilik adı altında görevi belli ve tanımlanmış bir şahsın köşe yazısında ENAG’ın merkezinin üniversiteymiş gibi göstermesiyle başladı her şey. Sanki biz üniversitenin kaynaklarını kullanıyormuşuz, ENAG’ın ofisi oraymış gibi lanse edilerek yazılan bir köşe yazısı bu. Oysa o köşe yazısına kaynak olan konuşmada benim ifadelerim açıktır. Bu çalışmanın merkezi üniversite değildir, üniversite kaynakları kullanılmadığı açıkça ifade edilmiştir. Ki bu durum aynı köşe yazarının sonraki yazısında düzeltilmiş haliyle sunuldu. Gerçi düzeltmeye çalışırken de yeni bir saldırıdan kendini alamadı aynı kişi.

Hemen ifade edeyim, soruşturma kağıdında yazanla, üniversite rektörünün kişisel Twitter sayfasında (ki bu üniversitenin açıklaması değil) kamuoyuyla paylaştığı yazı arasında farkın inanılmaz boyutta olduğunu vurgulamak gerekir.

Bu bizim için bir mücadele artık. Akademik bir savaş… Bizi daha çok heyecanlandıran, gücümüze güç katan verimli bir mücadele başladı.

Ve artık çok değişecek…

Neden, Nasıl?

Pandemi buhranından sonra dünyada çok şey değiştiği gibi akademik hayatta da çok şey değişti. Bana kalırsa artık üniversite kampüslerine de ihtiyaç kalmadı… Üniversiteye de üniversitenin adına da ihtiyaç kalmadı. Google’ın başlattığı bir yapılanma gibi artık sanal ortamlarda, üniversitelerde ya da belirli hocaların oluştuğu grupların verdiği eğitimler önem kazanacaktır. Öğretim üyeleri üniversitelere bağlı olmayacaktır, bağlı olmasına gerek yoktur ama tersi geçerlidir. Yani üniversitenin öğretim üyesine ihtiyacı vardır, hayatını sürdürebilmesi için.

Böyle bir adımın bundan sonra atılacağını, bağımsız oluşumların piyasayla daha ayrıntılı bir şekilde ilişkiye gireceğini, piyasadaki gereksinimine göre fiili derslerin verileceğini ve bu katmanda yeni oluşumların ortaya çıkacağını belirtebilirim.

Yine pandemi sonrasında artık kuvvetlinin tek taraflı asimetrik etkisinin sona erdiğini düşünüyorum. Üniversitenin kuvveti kimin üzerinde, kime gücü yetiyor sorularının daha sık sorulacağını biliyorum? Bu tek taraflı etkinin ve tek taraflı kararların kısa bir süre sonra tarihe karışacağını umuyorum.

REKTÖR TOPLANTIYA GELMEDİ

Bu arada rektör sizinle hiç temas kurdu mu?

Bu süreçte, rektör, rektör yardımcısı ve benim de olduğum bir toplantı yapacaktık. Üçümüz beraber bu soruşturma üzerine buluşmak üzere anlaştık. Ama maalesef rektör toplantıya gelmedi. Bize küsmüş galiba.

Hemen ifade edeyim, soruşturma kağıdında yazanla, üniversite rektörünün kişisel Twitter sayfasında (ki bu üniversitenin açıklaması değil) kamuoyuyla paylaştığı yazı arasında farkın inanılmaz boyutta olduğunu vurgulamak gerekir.

Ben rektör yardımcısına izledikleri yöntemin yanlış olduğunu söyledim. İzledikleri usul ve veya yöntemlerinin doğru olmadığını, artık ortaya bir zarar çıkacaksa bundan herkesin etkileneceğini söyledim zira her şey akla zarar verici niteliğe sahipti. Uyardım, çabaladım… Ama …..

Geri adım yok yani…

Bu tavır benim bu ülkeye, bu ülkenin kurucusu bizi yurt dışında okutan bursun kurucusu Atatürk’e borcum.

Biliyorum bu süreçten Veysel Ulusoy olarak çok zarar göreceğim.  Biliyorum ki doktora öğrencim tezini Yeditepe Üniversitesinde bitiremeyecek artık.

Neden?

Çünkü rektörün özel sosyal medya hesabından yazdığı o yazısından sonra oradaki tez jüri üyelerinin, tez izleme komitesi üyelerinin olumlu karar vereceklerini veya bizimle beraber olacaklarını zannetmiyorum.

Burada bir noktayı vurgulayayım… Normal şartlarda tez izleme komiteleri her 6 ayda bir olur. 6 ayda bir izlemeler yapılır ki, öğrenci ne kadar yol almış sorusunun yanıtı derinlemesine araştırılır. Bu süreçte ilginçtir bir profesör meslektaşım tez jüri üyeliğinden ayrıldı… Bir diğeri de ayrıldı ama sonradan geri döndü ve devam etti. Akla zarar dedim ya, akla zarar verici nitelikte.

ÖZÜR BEKLİYORUM

Bu aşamada beklentiniz ne?

Üniversitenin özür dilemesi. Çok keskin konuşuyorum belki ama üniversite özür dilemek zorunda. YÖK’ün zorunlu tuttuğu izlenmesi gereken yöntemin arkasından dolanarak yapılan bu sözde soruşturma için üniversitenin resmi ana sayfasından bir özür yazısı bekliyoruz.

Rektör açıklamasında iki iddiada bulunuyor; bir tanesi araştırma yönteminin “bilimsel” olmadığı, ikincisi de bu çalışmaları yaparken üniversite kaynaklarının kullanılması. Son konuyu açıkladınız ama… Ne dersiniz bu eleştirilere?

İlginç olan şu, bize iletilen soruşturma içeriği ile sayın rektörün Twitter sayfasında yaptığı açıklama içeriği arasında hiç alaka yok. Birinde farklı bir neden diğerinde farklı bir neden var.

Farklı iki nedeni tartışmak isterim. Ben tez öğrencilerimle her hafta buluşurum. On tane doktora tezi var üzerimde… Ve bunlardan bir kısmı bitti. Şunu herkes bilir; her Salı ya da Çarşamba kendi odamda bütün öğrencilerimle teker teker görüşürüm. Eğer bu görüşmelerde bilgisayar ya da internet kullanılacaksa kendi bilgisayarımı ve internet modem kutumu evimden kendim getirip kullanırım. Bu açıdan üniversitenin sadece elektriğini kullanmış olabilirim. Onun da faturasını bana iletebilirler.

Bu noktada şunu ifade edeyim ENAG ile ilgili olarak üniversitenin hiçbir kaynağı kullanılmamıştır. Bunları tartışmak bile insana zül geliyor inanın. Düşünün bir, neler konuşuyoruz!  Dediğim gibi üniversitenin kullandığım tek kaynağı elektriktir.

Üniversite kaynaklarının kişisel işlerim için kullanıldığı ya da üniversite adına kullanıldığı iddiası dünyada en son söylenmesi gereken cümledir. Bir bilim adamı herhalde ona tahsis edilen odanın duvarını tırmalayıp yemek için odada oturmuyor. Bir bilim adamının misafiri gelir. Bu gazeteci olur, TV kanalları olur, sizin gibi dostlar olur, öğrenciler olur. Bu durum üniversitenin kaynaklarının kullanılması demek değildir, aksine o üniversiteyi yücelten etkenlerdir.

ENAG ile ilgili olarak üniversitenin hiçbir kaynağı kullanılmamıştır. Bunları tartışmak bile insana zül geliyor inanın. Düşünün bir, neler konuşuyoruz!  Dediğim gibi üniversitenin kullandığım tek kaynağı elektriktir.

Şu gerçeği hatırlatayım. O oda benim imparatorluğumdur. O oda Veysel Ulusoy’un yeridir. Ve o oda topluma kaliteli bilgiler sunar, makaleler sunar. Örneğin bu odada yazdığımız makaleyi geçen hafta dünyanın en önemli endeksli bir dergisinde yayınladık. Şimdi ne diyeceğiz bu duruma? Yayınladığımız makalede de üniversitenin ismi yazıyor. Bu suç mu, ödül mü?

Öyle bir makale ki, tam üç yıl sürdü. Yönettiğim tezlerden biriydi. O salı, çarşambaları öğleden sonra odamda konuşulan tezlerden bir tanesiydi. Benim gurur kaynağım olan öğrencim şu anda Almanya’da en güzel bankalardan bir tanesinin yönetiminde. O tezi sundu, o tezde yayın yaptı diye soruşturma mı açalım şimdi?

Akıldışı tüm bunlar…

24 YILDIR BU ÜNİVERSİTEDEYİM

Dertlisiniz bu konuda…

Nasıl olmayayım? Ben 1998’den beri Yeditepe’deyim, yarı ve tam zamanlı olarak. Onun için Yeditepe Üniversitesini ayrı bir yere koyuyorum, yönetenleri ayrı bir yere koyuyorum. Benim akademik savaşım onlarla. Üniversiteye hiçbir zaman zarar gelmesini istemem ama doğal olarak üniversiteyi yöneten onlar ve sanki açıklamaları üniversite adına yapılıyormuş çizgisinde gerçekleşmektedir.

Neden 2547’de yeni tarzda tanımlanan resmi bir yol izlemediler?

En basiti şu; soruşturmayı açalım da gerisine bakarız anlayışı vardı sanırım. Rektör yardımcısının da söylediği gibi; “hocam ne var ki gidin savunmanızı verin zaten bir şey çıkmayacak” yaklaşımıyla kapatılmak istenen bir soruşturma misali.

İnanın sadece bu söz bile insanın içini yaralıyor. Bir şey çıkmayacak. Madem bunu biliyorsunuz, neden bir soruşturma başlatırsınız ki? Sonuçta soruşturmaya tâbi tutulan öğretim üyesinin karakterine bağlıdır soruşturmanın süreci. Çoğu öğretim üyesi bu süreci kabul edebilir, içselleştirebilir ama Veysel Ulusoy yapmaz bunu. Oradan bir şey çıkmayacağını ben de biliyorum. Ama süreci tamamlayıp da bir karara bağlamak zaten fonksiyonel kırılmanın bir nedeni olacaktı o zaman ben de durmayacaktım orada.

Bu soruşturma kamuya yansımasıyla kamuoyu size güçlü biçimde sahiplendi. Bekliyor muydunuz?

Biz bu ülkenin, bu toplumun yararına olana bir şey yapıyoruz ve kişisel bir çıkarımız yok. Dahası bu akademik bir çalışma. Ürün de sonuçları da kamunun malı…Yalnız olmadığımızı hissediyorsunuz.

TOPLUMUN SAHİPLENMESİ ÖNEMLİ

Siyasilerden sahip çıkan oldu mu?

Bizim çalışmamız akademik, siyasi, değil. Dahası partiler üstü. Bu süreçte de kimse ile görüşmedik. ENAG bir markadır. Bizim adımızı kullanarak bu sonuçları herkes kullanabilir.

Arayanlar oldu… Doğal olarak siyasi ve akademi kimliği olanlar bunlar.

Akademiden destek oldu mu?

Mutluluk verici bir nitelikte… Dünyanın her yerinden.

Biz bu ülkenin, bu toplumun yararına olana bir şey yapıyoruz ve kişisel bir çıkarımız yok. Dahası bu akademik bir çalışma. Ürün de sonuçları da kamunun malı…Yalnız olmadığımızı hissediyorsunuz.

Bu sürecin sonunda korkuyor musunuz?

Veysel Ulusoy’un korkusu yok. Korku benim defterimde yok. Korkmamak tehlikeli bir olgu olabilir ama gerçekten korkmuyorum. Davalar var, olacaktır da. Ben açıkçası yaptığımızın korkulacak bir şey değil, ödüllendirilmesi gereken bir “şey” olduğunu düşünüyorum.

Ama şu an Mecliste görüşülen bir yasa var. Dezenformasyon yasası deniyor, sosyal medya yasası deniyor. Orada toplumu yanıltmak gibi maddeler var. Kanıta değil yoruma bağlı suç ve bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Mecliste kabul edilmesi olasılığı çok kuvvetli. Belki bu yüzden hapse gireriz o kadar. Ona da hazırız.

HAPSE GİRSEK DE ÖLÇÜM DEVAM EDECEK

Hapse girerseniz çalışma duracak mı?

(Gülerek) Kesinlikle uğramayacak. Çalışma biz olmasak da devam edecek. Sonuçta gerçekler, bizi susturarak ortadan kalkmayacak. Sonuçta insanlar enflasyonu, gerçek enflasyonu hissediyorlar. Biz sadece onların gerçeklerini kamuoyuna açıklıyoruz.

Toplumun desteği ve bu süreç bizi kurumsallaştırdı. Bu yönü ile çok gururluyuz.

Son olarak şunu sorayım; ENAG sonuçta bir doktora tezi. Yeditepe’de devam ediyor. Bu tez biter mi?

Bitmez, en büyük üzüntüm bu. Rektörün o yazılı beyanından sonra, Yeditepe Üniversitesi’nde sürdürdüğümüz bu doktoranın bitme olasılığı kalmadı. Aslında bu açıklama bir suçtur ve biz bunun üzerine gideceğiz.

Ve bu yüzden büyük ihtimalle o doktora sürecini donduracağız ve mümkünse başka üniversitelere veya başka ülkelere kaydıracağız. Biz de bize bunu reva görenlerle hukuksal çatı içinde uğraşacağız. Bu çalışmada 7 yıllık birikim, zaman, emek var. Bir cümlede yok sayılmasına razı gelemeyiz. Bir maliyet ortaya çıkmalıdır ve çıkacaktır da.

Son olarak siz siyasi baskı var olduğunu düşünüyor musunuz üniversiteye?

Olmuşsa utanılacak bir durum vardır ortada ve ayıptır. Olmamış ise, daha da utanılacak bir durumdur bu.

Bunu tekrar tekrar söylemeye gerek yok. Halk bilsin ki ENAG burada, Veysel Ulusoy burada.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI