Perşembe, Nisan 25, 2024

Yüksel Işık yazdı | Şam’da kılınamayan namazın, Ayasofya’daki kazası!

Biz çocukken, her Nevruz günü, babam erkenden kalkar, yedi gözeden su getirir; o suyu evimizdeki mevcut hayvanlarımızın üzerine serpiştirirdi.

Kuşburnu dalından yapılmış çemberden hepimizi geçirir, sonra da dedelere kurdun ağzını bağlatır; böylece yazıya, yabana gidecek olan hayvanların kurtların saldırısına uğramadan sağ salim geri dönmesi için gereken ritüeli yerine getirirdi.

Kurdun ağzını bağlatırlardı ama tam bağlatmazlardı; çünkü nihayetinde kurdun da yaşama hakkı vardı. Çünkü inandıkları efsaneye göre herkese rızkını dağıtan Hakk, kurdunkini unutmuş, kurt da, “ya ben ne olacağım” diye sorunca, Hakk da ona, “sen de rızkını insanların sahip olduklarından çıkartacaksın” demiş.

NEVRUZ, BAHARI MÜJDELER!

Kurdun, kuşun hakkının gözetildiği o ritüelin gerçekleştirildiği Nevruz günü hepimiz çok eğlenirdik; ateşler yakılır, sütten yapılmış envai çeşit yemekler yerdik. Oyunlar oynar, türküler söylerdik.

Sonra neden oldu, nasıl oldu, çocukluktan delikanlılığa geçiş yıllarındayken, binlerce yıllık o gelenek, 12 Eylül’lü günlerde yasaklanıverdi.

Yakın zamana kadar Nevruz demek, bölücülük demekti.

Sonradan öğrendim ki 1926’dan itibaren bugün Türki Cumhuriyetler olarak adlandırdığımız coğrafyada da yasaklanmış; ta ki Sovyetler Birliği dağılana kadar. Sovyetler Birliği dağılır dağılmaz, Nevruz da Türkistan’dan Azerbaycan’a kadar geniş bir coğrafyada yeniden kutlanmaya başlanmış.

Demek ki yasak, pek bir işe yaramıyormuş!

Kürtlerin Demirci Kawa’nın Zalim Dehhak’ı yendiğine inandıkları günün bayramı olarak zihinlerimize kazılan Nevruz, 12 Eylül sonrası bir dönemde keşfedildi ki Asya kökenli bütün halkların bayramıymış.

Kürtlerin Newroz;  Zazaların Roca Neviye; İranlıların Nouruz dedikleri ve ‘haharın ilk günü’ ve müjdecisi anlamına gelen Nevruz ile Ergenekon Destanı arasında sıkı bir ilişki kurulmaya çalışıldı.

Muhtemelen, Türkmenistan’dan İran’a, Azerbaycan’dan Türkiye’ye kadar, hatta bir iddiaya göre Kuzey yarım kürede yaşayan halkların ortak bayramı olarak kutlanan Nevruz’u Türkler, Ergenekon’dan çıkışın bayramı; Kürtler ise zalim Dehhak’dan kurtuluşun bayramı olarak kutlamaktadırlar.

DEMİR VE ATEŞİN KARDEŞLİĞİ

Ergenekon, yok olan Türk ulusundan iki çiftin sığındığı sarp bir vadinin adıdır. Burada Çinlilerden kaçıp buraya sığınan Türkler, çoğalmak için asırlarca beklerler ve gününün geldiğine inandıkları an bir çıkış yolu ararlar. Sonuçta demirciler büyük ateşler yakarlar ve körüklerle demir dağda gedik açarlar.

Efsaneye göre, boz bir kurt da Türklere yol gösterir ve kurtuluşa ulaşırlar.

Demirci Kawa Efsanesi ise daha da ilginçtir. Rivayete göre kötülük Tanrısı Ehriman, içinde taşıdığı kini ve nefreti, zehir halinde, insanlara eziyet etmekle ünlü Dehhak’ın beynine akıtır. Kötülükte sınır tanımayan Dehhak’ın beynindeki zehir bir süre sonra ura dönüşür. Doktorlar, urun Dehhak’ı öldürmemesi için küçük çocukların beyinlerinin deva olarak sürmesini öğütlerler. Böylece her gün iki çocuğun başı kesilerek Dehhak yaşatılır.

Halk üzgün ve çaresiz bir biçimde evlatlarını Dehhak’a kurban verir. Sıra Demirci Kawa’ya geldiğinde çocuğunu yanına alıp saraya gider ve yanında götürdüğü çekiç ile Dehhak’ın başına vurarak O’nu öldürür. Yaktığı ateş ile halkı haberdar eder ve sevinçli haberi alan halk, ateşler yakarak bu güzel haberi kutlar.

Ergenekon, sıkıştıkları “demir” dağı ateşle eritip çıkan Türklerin “Demirci” Kawa ise zalim Dehhak’ı öldürerek çocuklarını kurtaran Kürtlerin efsanesidir. Her ikisinde de demir ve “ateş”in ortak öğe olması size de ilginç gelmiyor mu?

Farkındayım; her iki efsaneyi de hepimiz biliyoruz. Ben sadece malumu ilan ediyorum.

Ufak tefek farklılıklar gösterse de, bütün bir Asyai topluluklarda, ateşler yakılıp,  üstünden atlanılan Nevruz’un, bu yıl,  öncesinde yaşanan kitlesel katliamlara yol açan bombalamalar ve çatışmalar nedeniyle gerginlik içinde karşılıyoruz.

HAYIRLI HABER!

Birkaç yıl boyunca devlet erkanının “engin hoşgörüsü(!)” ile büyük bir coşku ve görkemli şenliklerle kutlanan Nevruz Bayramı’nı geçen yıl, tedirgin bir bekleyişle kutlamıştık.

Bu yıl “hayırlı” bir haberi beklerken karşılıyoruz Nevruz’u.

Daha düne kadar biz Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayanlar, nerede, ne zaman ve kim tarafından patlatılacağı bilinmeyen bombalamalar nedeniyle sokağa çıkamazken, Diyarbakır, Mardin, Şırnak ve Hakkari gibi yoğunlukla Kürtlerin yaşadığı şehirlerde sıradan hayatın bir parçası olan o bombalar, sonrasında Kayseri’ye kadar etki alanını genişletti.

Her seferinde, “Başkanlık olmazsa terör azar” denilen bir hazırlık döneminin ardından 16 Nisan’da Başkanlığı oylayacak hale geldik.

Görünen o ki “ne istediniz de vermedik” diyenlere halk, “her istediğini verdik, hala istiyorsun” diyerek arasına mesafe koymuş.

Ancak iktidar hırsı, bazılarını referandumdan önce Ayasofya’da Cuma Namazı kılmaya zorluyor.

Kılsınlar; ne de olsa Şam’da kılınamayan namazın bir kazası olacak değil mi?

Kılsınlar ama hiç olmazsa Nevruz’u ağız tadıyla kutlamamıza engel olmasınlar.

Nevruz, yeni gün demektir. Yeni gün, çatışmanın, kavganın olmadığı, olmasına da gerek kalmadığı yeni bir umut, yeni bir başlangıç demektir.

İster Ergenekon Destanı’ndan kaynaklı olsun isterse de Demirci Kawa’nın zalim Dehhak’ı alt edip Kürtleri kurtuluşa erdirdiği gün olarak bellensin; nihayetinde ritüeller arasındaki benzerlik bile kimin körüklediği malumun ilanı olacak bu anlamsız gerginliğe son vermemiz için öncelikle “hayır” dememiz gerekiyor.

Her Newroz’da kurdun ağzını bağlayarak, hayvanlarımızı büyük bir güven içinde nasıl otlaklara salmışsak,  şimdi silahların ağzını bağlayarak, gencecik çocuklarımızı yaşatma göreviyle karşı karşıyayız.

Hayırlara vesile olması dileklerimle kutlu olsun, piroz be!

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER