Cumartesi, Nisan 20, 2024

Yüksel Işık yazdı | Nevruz, kardeşlik demektir

Bugün Nevruz!

Demek ki bahar gelmiş.

Bir kez daha hayata, doğaya renk gelecek demektir.

Nevruz, doğanın, bir kez daha kurda-kuşa, börtü böceğe, tüm canlılara ve elbette biz insanlara arınma olanağı verdiği gündür.

Geçmişi geleceğe taşımak için yenilenmek; yenilenmek için de bolluğu, bereketi ve çoğalmayı sağlamak şarttır.

Nevruz, insanlığın binlerce yıllık birikimini, gene insanlığın yararına kullanabilmek için bir anlık da olsa düşünebilme fırsatıdır.

NEVRUZ BAYRAMDIR!

Nevruz, doğanın yeniden uyanışıdır elbette; her uyanış gibi insanın kendisiyle, doğasıyla, çevresiyle, tarihiyle yeniden göz göze gelmesi, kendisine çeki düzen vermesi, çevresiyle yaşamak zorunda kaldığı küslüklerin, kırgınlıkların son bulması demektir.

Bu nedenle bayramdır!

Her fırsatta anlatırım; biz çocukken, her Nevruz günü, erkenden kalkardık, tıpkı diğer bayramlarda olduğu gibi.

Babam, suları birbirinden güzel yedi gözeden su getirmek için hemen çıkar; getirdiği suyu evimizdeki hayvanlarımızın üzerine serpiştirirdi.

Böylece o hayvanların daha üretken, daha doğurgan ve daha sağlıklı olacağına inanılırdı.

Sonra toprak damların üstüne çıkar; evin bacasının etrafını çizerdi. Bu ritüel de dışarıdan gelebilecek her türlü beladan korunmak için yapılırdı.

Bir de, bir çeşit arınma olarak kabul edilebilecek kuşburnu dalından yapılmış çemberden geçme ritüelimiz vardı; günahlardan, ataletten, miskinlikten arınmak ve canlanmak…

KURDUN DA YAŞAMA HAKKI VAR!

Bütün bunlar bittikten sonra sıra, dedelere kurdun ağzını bağlatmaya gelirdi.

Efsaneyi bilirsiniz; kurtlar, İbrahim’in sürüsünün çobanı olan Munzur’a gelip, koyunlardan birini alacaklarını söylemiş. İbrahim ise “sürü benim değil, sahibinin rızası olmadan vermem” diye cevap vermiş.

O zaman” demişler, “git sahibinden rızalık al”.

Rivayet edilir ki Munzur, sürüyü teslim edip İbrahim’in yanına giderken kurtlara yemin ettirmiş. Kurtlar da yeminlerine uymuşlar. Munzur geldikten sonra On’a ait tek koyunu alıp gitmişler ve sonra da doğurtup koyunu geri salmışlar.

O gün bugündür, her Nevruz’da kurdun ağzı bağlanır; böylece yazıya, yabana gidecek olan hayvanların kurtların saldırısına uğramadan sağ salim geri dönmesi sağlanılacağına inanılır.

Kurt ağzı bağlama ritüeli, enterasandı.

Bağlanırdı ama tam bağlanmazdı.

Sordum bir gün; “iyi ama gevşek bağladınız, eğer isterse hayvanlarımızı yer”.

Çünkü” demişti babam; “kurdun da yaşama hakkı var”.

Ve devam edip anlatmıştı:

“Herkesin rızkını dağıtan Hakk, kurda bir pay bırakmamış. Kendisine bir rızk verilmediğini gören kurt, ‘benim rızkım nerede?’ diye soracak olmuş. ‘Sen rızkını insanların sahip olduklarından çıkartacaksın” demiş Hakk.

Tıpkı Munzur Efsanesi’nde anlatıldığı gibi!

NEVRUZ, BAHARI MÜJDELER!

Kurdun, kuşun hakkının gözetildiği o ritüelin gerçekleştirildiği Nevruz günü hepimiz çok eğlenirdik; ateşler yakılır, sütten yapılmış envai çeşit yemekler yerdik. Oyunlar oynar, türküler söylerdik.

Sonra neden oldu, nasıl oldu, çocukluktan delikanlılığa geçiş yıllarındayken, binlerce yıllık o gelenek, 12 Eylül’de yasaklanıverdi.

Yakın zamana kadar Nevruz demek, bölücülük demekti.

Sonradan öğrendim ki 1926’dan itibaren bugün Türki Cumhuriyetler olarak adlandırdığımız coğrafyada da yasaklanmış; ta ki Sovyetler Birliği dağılana kadar. Sovyetler Birliği dağılır dağılmaz, Nevruz da Türkistan’dan Azerbaycan’a kadar geniş bir coğrafyada yeniden kutlanmaya başlanmış.

Demek ki yasak, pek bir işe yaramıyormuş!

Kürtlerin Demirci Kawa’nın Zalim Dehhak’ı yendiğine inandıkları günün bayramı olarak zihinlerimize kazılan Nevruz, 12 Eylül sonrası bir dönemde keşfedildi ki Asya kökenli bütün halkların bayramıymış.

Kürtlerin Newroz;  Zazaların Roca Neviye; İranlıların Nouruz dedikleri ve ‘baharın ilk günü’ ve müjdecisi anlamına gelen Nevruz ile Ergenekon Destanı arasındaki paralellik de dikkat çekici.

Türkmenistan’dan İran’a, Azerbaycan’dan Türkiye’ye kadar, hatta bir iddiaya göre Kuzey yarım kürede yaşayan halkların ortak bayramı olarak kutlanan Nevruz’u Türkler, Ergenekon’dan çıkışın bayramı; Kürtler ise zalim Dehhak’dan kurtuluşun bayramı olarak kutlamaktadırlar.

DEMİR VE ATEŞ KARDEŞTİR!

Efsaneye göre Ergenekon, yok olan Türk ulusundan iki çiftin sığındığı sarp bir vadinin adıdır. Çinlilerden kaçıp buraya sığınan Türkler, çoğalmak için asırlarca beklerler ve gününün geldiğine inandıkları an bir çıkış yolu ararlar. Sonuçta demirciler büyük ateşler yakarlar ve körüklerle demir dağda gedik açarlar.

Rivayet edilir ki, boz bir kurt da Türklere yol gösterir ve kurtuluşa ulaşırlar.

Demirci Kawa Efsanesi ise daha da ilginçtir. Rivayete göre kötülük Tanrısı Ehriman, içinde taşıdığı kini ve nefreti, zehir halinde, insanlara eziyet etmekle ünlü Dehhak’ın beynine akıtır. Kötülükte sınır tanımayan Dehhak’ın beynindeki zehir bir süre sonra ura dönüşür. Tabipler, urun Dehhak’ı öldürmemesi için küçük çocukların beyinlerinin deva olarak sürmesini öğütlerler. Böylece her gün iki çocuğun başı kesilerek Dehhak yaşatılır.

Halk üzgün ve çaresiz bir biçimde evlatlarını Dehhak’a kurban verir. Sıra Demirci Kawa’ya geldiğinde çocuğunu yanına alıp saraya gider ve yanında götürdüğü çekiç ile Dehhak’ın başına vurarak O’nu öldürür. Yaktığı ateş ile halkı haberdar eder ve sevinçli haberi alan halk, ateşler yakarak bu güzel haberi kutlar.

Ergenekon, sıkıştıkları “demir” dağı ateşle eritip çıkan Türklerin; “Demirci” Kawa ise zalim Dehhak’ı öldürerek çocuklarını kurtaran Kürtlerin efsanesidir. Her ikisinde de demir ve “ateş”in ortak öğe olması size de ilginç gelmiyor mu?

Farkındayım; her iki efsaneyi de hepimiz biliyoruz. Ben sadece malumu ilan ediyorum.

Ufak tefek farklılıklar gösterse de, bütün bir Asyai topluluklarda, ateşler yakılıp,  üstünden atlanılan Nevruz’u, bir ara dönemin Başbakanının da katılımıyla Diyarbakır Meydanı’nda ve gene dönemin Hükümetinin izniyle Öcalan mesajlarıyla aynı meydanda kutlanmıştı.

Şimdilerde ise “Hira Dağı kadar Müslüman” olduğunu iddia edenlerle “Tanrı Dağı kadar Türk” olduğunu sananlar “ittifak” eder hale geldi ve dolayısıyla Nevruz, yeniden “yasaklılar” listesine girmiş oldu.

Sovyetler Birliği döneminde üç çeyrek asır boyunca yasaklanmasına ilişkin tecrübe de göstermiştir ki yasak, hiçbir sorunu çözmez.

Nevruz, yeni gün demektir. Yeni gün, çatışmanın, kavganın olmadığı, olmasına da gerek kalmadığı yeni bir umut, yeni bir başlangıç demektir.

İster Ergenekon Destanı’ndan kaynaklı olsun isterse de Demirci Kawa’nın zalim Dehhak’ı alt edip Kürtleri kurtuluşa erdirdiği gün olarak bellensin; nihayetinde ritüeller arasındaki benzerlik bile kimin körüklediği malumun ilanı olacak bu anlamsız gerginliğe son vermemiz için yeterli nedendir.

Kutlu olsun, piroz be!

NOT: BU YAZIDAKİ NEVRUZ’A DAİR BİLGİLER, GEÇEN YIL POLİTİKYOL’DA YAYIMLANAN “ŞAM’DA KILINAMAYAN NAMAZIN AYASOFYA’DAKİ KAZASI” BAŞLIKLI YAZIMDAN ESİNLENEREK YAZILMIŞTIR.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER