Perşembe, Mart 28, 2024

Yüksel Işık yazdı | Liderlik, cesaret ve Muharrem İnce

Bana 7 Haziran’ı hatırlatan, Muharrem İnce’nin Batıkent Meydan Mitingi oldu.

AKP’nin oy kaybı, Meclisteki sandalye sayısını da düşürmüş; CHP, HDP ve MHP’den oluşan “üç benzemez” muhalefet ise çoğunluğa ulaşmıştı.

Erdoğan, saraya kapanmış; sokağa “bayram havası” hakim olmuştu.

Seçimin üzerinden henüz üç gün geçmişti ki sarayda “hayat belirtisi” olduğuna ilişkin gelen ilk sinyallere göre Baykal’ın Erdoğan ile görüşmek istediği sızdırılmıştı.

Bu “sızıntı”, sonradan düzeltilmiş; görüşme talebinin saraydan geldiği; Baykal’ın da, konuyu Kılıçdaroğlu’na açtığı ve Kılıçdaroğlu’nun da görüşmenin sarayda olmaması şartıyla izin verdiği belirtilmişti.

Şehir efsanesi” olarak da kabul edilir; denir ki “Erdoğan’ın başı ne zaman sıkışmışsa imdadına Baykal yetişmiştir.

O gün de öyle olmuştu!

Resmi olmayan “sızıntılar”a göre Baykal, Erdoğan’ın “meşruiyetini tartıştırmayacak” bir formüle sahip olduğunu; bunun için de ön şartının, “en yaşlı milletvekili” sıfatıyla açılışına başkanlık edeceği TBMM’ye başkan olmak için Erdoğan’ın desteğini istemişti.

Elbette bunlar yalanlandı; tıpkı saraya kapanmış ve üç gün boyunca hiçbir açıklama yapmayan Erdoğan’ın yeniden sahne almasını sağlayan görüşme talebinin Baykal’dan değil de saraydan geldiğine ilişkin “düzeltme”de olduğu gibi!

1 KASIM: YORULMUŞ SEÇMENİ TESLİM ALMA STRATEJİSİ

Sonrasını biliyorsunuz.

Erdoğan, Baykal aracılığıyla “koalisyonlara açık” olduğu mesajını vermiş; bu mesaj ile birlikte “hayatın normale dönmesi” sağlanmıştı.

Normal olmayan süreç de o andan itibaren işlemeye başlamıştı.

Hükümeti kurma görevi, “stratejik derinlik” kavramını ortaya atarak, Türkiye’nin bugün içinden çıkamaz hale geldiği Suriye sorununun mucidi olan Davutoğlu’na verilmiş; Davutoğlu’ndan da, “45 günlük yasal süreyi sonuna kadar kullanması” istenmişti.

Davutoğlu, geceleri, “CHP ile koalisyon kurma hayalleri” kurup, gündüzleri sarayın “gerçekleri” ile 45 günlük vakti doldurmak zorunda kaldıktan ve bu arada onlarca terör eyleminin yapılışını seyrettikten sonra topluma bıraktıkları tek çıkış kapısı, 1 Kasım’dı.

Hedefleri de, “demokratik mekanizmadan yorgun düşmüş seçmeni teslim almak”tı.

ZAMANIN RUHUNU ANLAMAK!

Anlamakta zorlandığımız ise muhalefetti.

CHP, “süren koalisyon görüşmelerinde güveni sarsmamak”;  MHP, “hiçbir işbirliğine yanaşmamak” fikri sabitine takılıp kalmışken, barajı yüksek oranda aşan HDP ise “oylar emanet mi, değil mi” tartışmasına odaklanmıştı.

Mitinge gitmeden önce arkadaşım Mehmet Nuri Aslan, 7 Haziran 2015’den iki gün önce attığı “Bir Düşünce Kırıntısı” başlıklı mesajı iletmişti:

 “Zamanın ruhu paradigma değişikliği gerektiğini çanlar çalarak haber vermez, bunu ufku gören liderin hissetmesi gerekir. Bunu hissedecek liderleri olmayan toplumlar yeni dünyaya eski paradigma ile bakmanın bedelini ağır öderler. Kitlelerin şartlanmalarını değiştirecek inanç ve cesaretten yoksun lider, halkının mahkumu olur. Az gelişmiş ülkelerin az gelişmiş demokrasilerinde en ciddi tuzak budur. Bu durumda paradigma çoğu kere iş işten geçtikten sonra ve her zaman toplumsal çatışma ile kan ve gözyaşı dökülerek değişir. Ne dersiniz?”

Aslan’ın sorusu, bana, “baskın basanındır” biçiminde gündemimize giren 24 Haziran seçimleri öncesi Cumhurbaşkanlığı adayını belirleme tartışmalarını hatırlattı.

Hatırlarsanız; koşullar değişmiş ama “eski paradigma”nın tartışmasız ağırlığı altında, “kitlelerin şartlanmaları”na teslim olunduğu izlenimini veren bir tartışma yürütülmüştü.

O tartışmanın “headline”ı, “Erdoğan’ı yenmek için Erdoğan gibi birini aday göstermek”ti ve hiç kuşkusuz bakışlar, Abdullah Gül’e yöneltilmişti

“ÖĞRETİLMİŞ ÇARESİZLİĞE” BAŞ KALDIRMAK!

Şair boşuna dizeleştirmemiş:

“gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye
.”

Tam Erdoğan’dan yorgun düşmüş herkes, “öğretilmiş çaresizlik” içinde Gül dayatmasına teslim olmak üzere “salhane”ye koşmak üzere iken biri çıkıp hayır dedi.

O kişi Muharrem İnce idi.

Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, kamuoyunun karşısına geçip, “Abdullah Gül-Recep Tayyip Erdoğan arasında kalırsam ben Erdoğan’a oy veririm” diyerek şartlanmışlığa bayrak açmıştı.

Zamanın ruhu”nun “paradigma değişikliği”ne işaret ettiğini görmüş; kararlılıkla öne çıkmıştı.

Bir liderde bulunması gereken en temel özellik,  cesaret ve kararlılıktır.

Lider Benim” kitabımda şöyle yazmışım:

“Her bir insanda bulunan zeka, duygusallık, empati kurabilme, bir şeyi arzulama ve kararlılıkla hedefe varma bilinci ve iradesi, ısrarlı davranışlar sonucu bazı insanlarda yetenek halini alır. Bu tarz insanlar o topluluğun lideri haline dönüşür; bilgisini ve tecrübesini hayalleriyle birleştirerek başarının tadına varırlar.”(*)

Kılıçdaroğlu’nun başından beri izlediği stratejik iletişimin etkisini de yabana atmamak gerekebilir; ancak bugün, “ilk turda kazanabilme” ihtimalini konuşuyorsak, bunda İnce’nin, “kitlelerin şartlanmalarını değiştirecek inanç ve cesaret”e sahip olmasının payı, tartışılamaz.

(*) Işık, Yüksel; Lider Benim, Sis Yayıncılık, İstanbul, 2014, s. 169.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER