Çarşamba, Nisan 24, 2024

Yüksel Işık yazdı | Kılık kıyafet bir gecede mi değişti?

KILIK KIYAFET BİR GECEDE Mİ DEĞİŞTİ?

3 Aralık Kılık Kıyafete Dair Yasal Düzenlemenin 82. Yıldönümüydü.
3 Aralık 1934’de çıkartılan bir Yasa ile Bazı Giysilerin Giyilemeyeceği düzenlenmişti.
Bu Yasa’yı kastederek, “bir gecede kılığımız değişti” diyor bazı aklı eveler.
Oysa azıcık tarih bilgisi olan herkes biliyor ki Kılık Kıyafet Tartışmasının kökeni, 2. Mahmud’a kadar gider.
Biliyorsunuz; 2. Mahmud, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmış; yerine Avrupai tarzda kurulan “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” isimli orduyu kurmuştu.

GAVUR PADİŞAH?

İşte bu ordunun kıyafeti olarak da Batı tarzında ceket, pantolon, fes ve potin olarak belirlenmişti.
Bu durum, başta Şeyhülislam ve ulema tarafından hoş karşılanmamış; yeni kıyafet değişikliğinin İslam dinine aykırı olduğu ileri sürülmüş ve bu nedenden dolayı 2. Mahmud’a “Gavur Padişah” denilmişti.
2. Mahmud’un girişimlerinin yalnızca askeri kıyafet değişikliğiyle sınırlı olmadığını biliyoruz.
Gerçi bugün olduğu gibi o gün de tahammülsüz çevrelerin saldırısına uğramışlar ama 2. Mahmud, halkın nabzını ölçmek amacıyla iki adamına setre pantolon giydirerek sokağa bile çıkarmış.
Dikkatinizi çekerim; Mustafa Kemal’in reformlarından yüzyılı aşkın bir süre önceden bahsediyorum.
Dini kurumların giysilerine ise dokunmamış!
2. Mahmud döneminde başlayan kıyafetlerdeki değişim, önce sarayda, ardından da zenginler arasında büyük ilgi görmüş.

PEÇE VE ÇARŞAF NE ZAMANDAN BERİ KULLANIYOR?

19. yüzyılın sonlarına kadar kadınlar ferace takıp, yaşmak çekerlerken 2. Abdülhamid döneminde peçe ve çarşaf kullanılmaya başlanmış.
Yani “dinimizin emri” diye ısrar ettikleri peçe ve çarşafın dinle bir ilgisi yokmuş.
Trajikomik bir duruma daha dikkat çekmem gerekiyor.
2. Abdülhamid, askeri kıyafetlerde yeniliğe gidilmesini hızlandırmış.
Örneğin topçu ve süvari askerlerinde fesi çıkarttırıp kalpak giydirmiş.
“Vay efendim, sen misin bunu yapan?” diyerek vaveylayı kopartmışlar.
Hatırlayın; fes giydirilmek istediğinde dine aykırı demişlerdi ya bu kez de fesi savunup kalpağın dine aykırı olduğunu söylemişler.
Sivil kıyafetlerden şapkanın ilk kez, 20. Yüzyılın başlarında kullanıldığını görüyoruz.
Evet, daha çok Avrupa’da yaşayan yahut çeşitli diplomatik ilişkiler için Avrupa’ya giden devlet görevlileri giymiş ama nihayetinde giyilmiş.

ŞAPKA VE TÜRBAN

Kılıç Zade Hakkı Bey, 1915’de yazdığı bir yazıda, “Müslümanlığın kıyafet-i mahsusası olmadığına nazaran şapka giyilmesinde hiç bir zarar yoktur” diyerek tartışmayı bir üst noktaya taşımış.
Bu arada kadınlar açısından “Türk Türbanı” da, aynı yıllarda Avrupa’da adından bahsettirmiş.
Padişah dahil herkes için tek eşli evlilik, eğitim hakkı, kadınların adabı muaşeret çerçevesinde giyinmeleri ve daha da önemlisi, sarık ve cübbenin yanlıca din adamları tarafından kullanılmasına ilişkin tartışmalar, 1910’lardan itibaren yapılıyormuş.
Bugünkü iktidarın o zamanki öncülleri ise biraz isteksiz de olsalar gelişmeye daha açıklarmış!
Dini ve manevi değerlerin korunması ve kadının tesettüre uyması koşuluyla istediği eğitimi alabilmesini ve istediği işte çalışabilmesini uygun görüyorlarmış.
Balkan Savaşı nedeniyle göçüp gelenlerin kıyafetlerinin de etkisiyle çarşaf ve peçe kullanımı azalmış; hatta 1912’de Amerikan Büyükelçiliği’nde verilen resepsiyona bir Türk kadın çarşafsız ve peçesiz katılmış.
Çalışma hayatına da giren kadınlar, daha rahat ve kullanışlı giysileri tercih etmeye başlamışlar.
Bu kısa özet, kılık kıyafet değişikliğinin Atatürk’ün bir gece verdiği ani bir kararla olmadığını göstermektedir.

MAZHAR MÜFİD’İN DEFTERİ!

Zaten kılık kıyafet değişikliği yapmanın gerekliliği, pek çok insanın zihninde bulunduğu gibi Atatürk’te de, epey eskilere dayanmaktadır.
Mazhar Müfit Kansu’nun anlattığına göre Mustafa Kemal, “söz uçar, yazı kalır” deyiminin önemine işaret ederek dermiş ki, “Hafızalarımız zayıfladığı zaman Mazhar Müfid’in defteri çok işimize yarayacak.”
Mazhar Müfit, “Atatürk’le Beraber” adlı kitabının 1. Cildinin 131. Sayfasında şöyle yazmaktadır:
“Önce kimseye söylemeyeceğimize dair söz aldı, ardından tarih koydurdu ve şunları söyledi:
“Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır. Bu bir.
“İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır.
“Üç: Tesettür kalkacaktır.
“Dört: Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir.”
Bunları duyan Mazhar Müfit, gayri ihtiyarı olarak elindeki kalemi düşürmüş.

GERÇEKÇİ OL, HAYAL KUR!

Hatta yazdıklarına bakılırsa “darılmayın ama çok hayalperestsiniz” bile demiş!
“Bunu zaman tayin eder” diyen Mustafa Kemal, ardından da eklemiş:
“Beş: Latin Harfleri gelecek.”
Mazhar Müfit’in yanıtı, “Cumhuriyet’in ilanını muvaffak olalım da üst tarafı yeter” şeklinde olmuş.
Demek ki neymiş?
Hiçbir şey bir gecede olmamış!
Özellikle kılık kıyafete ilişkin tartışmalar, Cumhuriyet kurulmazdan önce başlamış ve nihayet Cumhuriyet kurulduktan sonra kurucu kadrolar, başta Medeni Kanun olmak üzere pek çok alanda olduğu gibi kılık kıyafet alanında da önemli pek çok reformu gerçekleştirmişler.
Sadede gelelim.
Bana sorarsanız, isteyen istediğini giysin.
İsteyen türban taksın; isteyen fes giyip, şalvarla gezsin ama hiçbir giysinin dini bir kaynağı olmadığını bilsinler.
Hiçbir giysi kutsal değildir!
(*) Bu yazının hazırlanması sırasında Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi’nin C. 20, S. 22, Yıl 2011/Bahar Sayısında yayınlanan Necdet Aysal’ın “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Giyim ve Kuşamda Çağdaşlaşma Hareketi” adlı yazısı ile Araş. Gör. Selami Kılıç’ın, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi’nin S: 16, Y: 1995’de yayınlanan “Şapka Meselesi ve Kılık Kıyafet İnkılabı” başlıklı yazıdan yararlanılmıştır.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER