Yüksel Işık yazdı | İktidarın hegemonyasını kırmak!

Fıkra bu ya, bir dedektif ile bir bilim insanı ormanda kamp kurar; keyifle yedikleri akşam yemeğinden sonra uykuya dalarlar.

Birkaç saat sonra dedektif uyanır ve arkadaşını da dürterek uyandırır.

Bilim insanı, “ne oldu?” diye merakla arkadaşına sorar.

Dedektif, eliyle gökyüzünü işaret eder:

Yukarıya bak ve bana ne gördüğünü bana söyle.”

Bilim insanı, önce gökyüzüne bakar, sonra arkadaşına döner:

Bunun için mi uyandırdın beni, hiç mi yıldız görmedin? Bak işte, hepsi de çok güzel görünen milyonlarca yıldız gökyüzünü süslemiş.”

Dedektifin soruları bitmez:

Peki bu durum senin için ne ifade ediyor?

Bilim insanı, “gecenin bu saatinde böyle bir soru mu olur?” demez, “tam benlik” diyerek, keyifle anlatmaya başlar:

“Astronomik olarak milyonlarca galaksinin ve dolayısıyla milyarlarca gezegenin varlığını… Yıldızların konumuna bakarak saatin 3’ü geçtiğini çıkartabiliyorum. Meteorolojik açıdan da havanın bugün çok güzel olacağını tahmin edebiliyorum.”

Sonra aniden duraksar ve arkadaşına sorar:

“Gecenin bu saatinde bu soruyu neden sordun bilemedim ama peki bu durum senin için ne anlama geliyor?”

Dedektifin yanıtı kısa ve nettir:

“Çadırımızın çalındığını.”

ÇADIRIMIZI ÇALMIŞLAR!

Algı böyle bir şeydir işte!

Çadırımızı çaldılar ama biz çalınan çadırımızın derdine düşmektense Trump’a nasıl “ayar verdiğimiz” yanılsaması ile meşgulüz.

Algının en büyük özelliği, “pratik olarak, ticaretten siyasete kadar her alanda kullanıcının lehine sonuçlar yaratmak amacıyla başvurulan bir yöntem niteliği taşıma(sı) ve politik propagandanın vazgeçilmez yöntemleri arasında (bulunmasıdır).”[1]

Doların 7.40’ı bulduktan sonra bugünkü değerine gerilemiş olması, iktidar tarafından ABD’nin yaptırımlarına geri adım attırıldığı şeklinde lanse edilmiş olması, iktidarın, toplumsal algıyı nasıl da istediği gibi yönettiğinin çarpıcı bir kanıtıdır.

Ekonomide kriz alametleri belirmiş; iktidar, , kriz alametlerini henüz kimse hissetmeden önce seçim hamlesi yapmış; muhalefet, tıpkı, “çalınan çadır”a dikkat çekeceğine, “hazırız” diyerek iktidarın planına ortak olmuştu.

Seçim hamlesi, bir taşla iki kuşun vurulmasına yaramıştı.

Hem seçmenin, henüz “çadırın çalındığını” hissetmeden, Başkanlığa olur vermesi sağlanmış hem de göz göre göre gelen krizin sorumluluğunu, Rahip Brunson üzerinden yaratılan “kriz” ile ABD’ye yüklemesini bilmişti.

Kasım’da yapılacak ara seçimlerde senatodaki çoğunluğu rakibine kaptırmamak için Trump’ın da Rahip Brunson krizini sonuna kadar kullanmak istediği anlaşılıyor.

SEÇMENİ TANIMIYORSANIZ, ALGISINI DEĞİŞTİREMEZSİNİZ!

Bütün bunlar olup biterken, düzenli okurlar, 24 Haziran’dan bu yana yazdığım her yazıda, seçmenin, bütün cazip vaatlerine rağmen muhalefete, özellikle de CHP’ye neden oy vermediğini açığa çıkarmanın gereğine dikkat çektiğimi fark etmişlerdir.

Nitekim Kılıçdaroğlu da, parti içi muhalefetin, “Olağanüstü Kurultay olmadı, bari Tüzük Kurultayı yapalım” taleplerine karşılık, “Keşke bir seçim analizi ortaya konulduktan sonra veriye dayalı süreçte bir eylem gerçekleşseydi… Daha mantıklı, daha tutarlı olurdu” cevabını vererek, saha analizinin önemine dikkat çekmiş oldu.

Saha analizi önemlidir çünkü seçmen üzerinde oluşturulan hegemonik söylemin neresinden kırılabileceğine ilişkin verileri görmemizi sağlar.

Verileri görmek, neye yarar?

Tam da bu noktada 11. Tez’i hatırlatmakta fayda var:

“Filozoflar, bugüne dek yalnızca dünyayı yorumlamakla yetindiler; aslolan onu değiştirmektir.”

Her seçim öncesinde dikkatleri başka noktalara çekip, “çadırımızın çalındığını” bizden gizlemeyi başaran AKP’nin 16 yıldır süren iktidarının halkın çıkarına olmadığı açıktır. Ancak muhalefetin, hala halkın neden bu durumun farkında olmadığına ilişkin verilere sahip olmadığı da açıktır.

Hastalığın iyileşmesi için önce teşhise; teşhisin konulabilmesi için de tahlillere ihtiyaç vardır. “Dünyayı değiştirmek” için önce bu temel gerçeğe başvurmamız gerekmektedir.


[1]  Işık, Yüksel; Algıyı Yönetmek, Sis Yayıncılık, İstanbul, 2014, s. 94.