Cuma, Nisan 19, 2024

Yüksel Işık yazdı | Futbolun adaleti “Tanrı’nın Eli”ndedir!

Maradona’nın, 1986 dünya kupasında İngiltere’ye attığı golde “el” vardı ama hakem görmemişti ve golü vermişti.

Maradona, topun “el yardımı” ile ağlarla buluştuğunun farkında olarak, “Tanrı’nın eli” demişti.

Futbol, enteresan bir spor!

Herkesi sarıp sarmalayan bir boyutu var ve özellikle “sıradan hayatlar”ı ile “ulaşılmaz hayaller”i arasında fersah fersah fark bulunan aşağı sınıflar için vazgeçilmez bir “ağrı kesici” işlevi üstlendiğini biliyoruz.

Türkiye Süper ligi, tam da, “sıradan hayatlar”ın, “ulaşılmaz hayaller”e yaklaştığının en çarpıcı örneği. Bir yandan tarihin derinliklerinden uzun uğraşlarla bugüne ulaşan “asırlık takımlar”, diğer yandan “asırlık takımlar”ın “ağır abi” hallerine sirayet edemeyen iktidarın oldu bittiyle onların “hizası”na çıkarttığı “proje takımlar”…

“Tarihin ne önemi var ki” diye soracak olursanız; “tarih tecrübedir” derim.

CEHALET ŞIMARIKLIĞI!

Şans oyunlarının sonucunda ulaştığı maddi zenginliği üzerinde sakil duran cahillerin şımarıklığıyla edindiği tecrübenin ışığında başarısını kendisinin ötesinde tanımlayan asaletin bilgisi nasıl birbirine 180 derece zıtsa yetenekleri ve ahlakları birbiriyle zıt futbolcuların yön verdiği proje takımlarla tarihin derinliklerinden gelen takımlar arasındaki fark da o kadar büyüktür.

Albert Camus’un, “ahlaka dair bildiğim ne varsa hepsini futboldan öğrendim; çünkü top hiçbir zaman, beklediğim köşeden gelmedi” sözü, tam da, yaptığı işi, “şans oyunu” sananların, her ne olursa yapacakları vurgun sayesinde “spot ışıkları”nın altında olabilmek için bütün insanlığı hiçe saymasını anlatması açısından önemlidir.

Emre Belezoğlu’nun, “bunları yazın” hareketi ile Arda Turan’ın, futbol oynamak yerine hakeme, “yüzüme bakacaksın” şımarıklığı, “ahlaka dair” olumsuz bildiklerimizin tezahürüdür.

Hiç kuşkusuz, “proje takım” Başakşehir’in olumsuzluğu üzerinden diğer takımların tümünü “pirüpak” yapacak değilim; o takımların pek çok yöneticisinin, tarihin pek çok “gri alanı”nda iktidarlara yaltaklandığına tanığız. Simon Kuper’in, “futbol asla sadece futbol değildir” adıyla Türkçeye çevrilen kitabında muktedirlerin futbola olan ilgisinin ve futbol takımları yöneticilerinin yaltaklanmasının pek çok örneğini bulabiliriz.

METİN OKTAY OLMAK!

Galatasaray’da da, yukarıda tarif ettiğim pek çok yönetici tipi olmuştur ama aslolan, futbola emek verenlerin ne dedikleridir.

Dünkü maçta, tribünlere taşınan “buraya yeteneğizle gelebilirsiniz ama burada kalmak karakterinize bağlı”; Metin Oktay’ın sözü de bunun kanıtıdır.

Emre Belezoğlu ve Arda Turan, elbette teknik olarak yetenekli futbolcular ama iş karaktere gelince dünkü hareketleriyle ne kadar problemli oldukları ve “iktidarın gücü”ne ne kadar taptıkları dün görüldü.

Galatasaray’ın Başakşehir’i yenmesi, aynı zamanda, “çatlasanız da, patlasanız da istediğimi yaparım” tarzının yenilebileceğinin göstergesidir ve bu açıdan bakıldığında, dünkü maç, yalnızca bir futbol karşılaşması değildir.

İKTİDARIN TAKIMLARI VARSA…

Artık biliyoruz; o takımlardan biri Başakşehir ve Galatasaray dün onu yenerek, futbolun ötesinde bir iş yaptı.

Para-pul, güç, iktidar olanaklar her şey demek değilmiş; dün onu gördük.

İktidar baskısı altındaki hakemlerin onurlarını hiçe sayarak, futbol dışı hareketlere göz yummaları bile “iktidarın takımı”nı kurtaramadı.

Diğeri Osmanlıspor; o da bugün Trabzonspor ile karşılaşıyor.

Başakşehir, nasıl İstanbulluların vergileriyle ve imar rantlarına el konulması sonucu yapay olarak yaratılmışsa, Osmanlıspor da, aynen öyle Ankaralıların vergileriyle ve Ankara’da doğan imar rantlarına el konulması sonucu oluşturulmuş yapay bir takımdır.

Aralarında elbette bir fark var; o fark, Başakşehir’in arkasındaki Erdoğan ile Osmanlıspor’un arkasındaki Gökçek kadar bir farktır.

Refah Partisi’nin miadını doldurduğunu düşünen küresel güçlerin, bu partinin İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye başkanları üzerinden yeni alternatifler üzerine çalışmalarının sonucu Erdoğan da, Gökçek de, yeni parti kurma çalışmalarına başlamışlardı.

ERDOĞAN-GÖKÇEK FARKI!

Erdoğan, “amaca varmak için her yolu mübah” görürken, Gökçek, ikircikli idi; planını Erdoğan’ın olmazlığı üzerine kurmuştu. Çünkü anladığım kadarıyla kendisine ulaşan “küresel güç temsilcileri”, Erdoğan’ın olmama ihtimaline vurgu yapmışlar ve hazır olmasını istemişlerdi.

Küresel güçlerin Türkiye senaryosunda “başaltı” role razı olmuştu Gökçek ve o ikircikli tutumu nedeniyle Erdoğan için “yangına ilk atılacak kişi” konumuna itilmişti.

Gökçek’in Demokrat Partisi’nin tutmaması bu ikircikliğindeydi; Erdoğan’ın AKP’sinin tutması ise kendisine biçilen rolün farkında olmasıydı.

Partisi tutmadı; kendisi ikircikliydi ama Gökçek, “siyaset kurnazlığı” ile Erdoğan’ın yanında saf tutma kıvraklığını gösterdi.

Erdoğan ise Gökçek’i hiç unutmadı; eline geçen ilk fırsatta devre dışı bıraktı. Görevden istifa ettirileli, henüz altı ay bile almadı ama Ankara’da Gökçek’in adı sanı unutulmuş bile!

İşte o Gökçek’in, bizim vergilerimiz ve Ankara’da elde edilen ve Ankara için harcanması gereken ancak gizli kapaklı yöntemlerle haksız zenginleşme mekanizmasına dönüştürülen imar rantlarının üzerine oturttuğu Osmanlıspor’un bugün Trabzonspor ile maçı var.

FUTBOLUN SADECE FUTBOL OLMASINI İSTİYORUZ!

Trabzonlular, haklı olarak, “madem Galatasaray-Başakşehir maçında, Başakşehir’in kaybetmesi gerektiğine inanıp yek vücut oldunuz; şimdi sıra Osmanlıspor-Trabzonspor maçında Trabzon’un kazanması için birlik olma zamanı” diyorlar.

Haksız sayılmazlar ancak aradaki nüansı da görmez lazım!

Galatasaray-Başakşehir maçı öncesi, bütün takımlara eşit mesafede olması gereken Cumhurbaşkanı hedef göstermişti; o hedefin tutmamasının simgesel bir anlamı vardı. Bu nedenle herkes Galatasaray’ın saflarında birleşmişti.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşenir’in, “Galatasaray 2- Tayyip Erdoğan 0” tweetinin paylaşım rekoru kırmasının nedeni, bu simgesel anlamdır.

Osmanlıspor ise artık “gözden düşmüş” bir iktidar takımı; Gökçek’in ne kadar karşılığı varsa Osmanlıspor’un karşılığı da o kadardır.

Gene de gönlümüz, dişiyle tırnağıyla mücadele eden ve futbola kattığı renkle tarihteki yerini alan Trabzonspor’dan yana.

Maradona, İngiltere’yi yendikleri o maç için “bu bir takımı yenmek değil bir ülkeyi yenmek demişti”.

Galatasaray’ın Başakşehir’i yenmesi yahut Trabzonspor’un Osmanlıspor’u yenmesi de böyle bir anlam ifade eder.

Elbette “Tanrı’nın eli”nin oyuna müdahalesini istemeyiz. İsteriz ki artık futbolun sadece futbol olsun!

Bunun için de ülkeyi yönetenlerin her yurttaşa karşı eşit mesafede olmasını, herkesin kendisini ifade ederken hiçbir baskı ile karşılaşmamasını, düşünce, inanç ve ifade özgürlüğünün sınırlanmamasını istiyoruz. İktidar gücünü arkasına alanların şımarıklığından bıktık; Metin Oktay karakterinin futbola rengini vermesini istiyoruz.

Çok şey mi istiyoruz?

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER