Perşembe, Mart 28, 2024

Yüksel Işık yazdı | Çelikten duvarlar da aşılabilir!

Doğan Medya satıldı.

Bu satış, kapitalizmin alameti farikalarından biri olan piyasa rekabeti nedeniyle gerçekleşmiş bir satış değildir. Satış koşullarına bakılırsa kamunun olanaklarıyla ayakta duran Ziraat Bankası’nın bütün imkanlarını zorlayarak alıcıya inanılmaz avantajlar sağladığı bir “el değiştirme” eylemidir.

Bu satış, iktidarın 16 yıl boyunca kurmak için sistemli bir çaba içinde olduğu hegemonik söyleme, cılız da olsa, itiraz edebilmenin zeminini yok etme planının en önemli adımıdır.

Bu satış, medyada, artık, güya “tarafsız”lık oyununa dahi tahammül edilemediğinin, 2019’a doğru yol alırken, toplum üzerindeki hegemonyanın sarsılmaz bir biçimde sağlamlaştırma çabasının bir göstergesidir.

İKTİDARLAR, YANILSAMA YARATIR!

İdeoloji üzerine çalışmalarıyla bilinen Terry Engleaton, hegemonya kurmanın, iktidarın, toplumsal yaşamda kendi bakış açısını, toplumun en küçük hücresine kadar zerketmesi ve böylece savunduğu şeyler ile toplumun çıkarlarının örtüştüğü yanılsamasını gerçekmiş gibi kabul ettirmek anlamına geldiğini yazmaktadır.

Bu tarz bir hegemonyanın kurulabilmesi için iktidarın, toplumu yalnızca resmi mekanizmalarla yönetmesi yetmez; toplumun ahlaki ölçütlerine de, dini ibadetlerine, gündelik hayatı çekilmez hale getiren nedenlerin yeniden tanımlanmasına ve hatta insanlığın entelektüel birikimine de yön vermek zorundadır.

Türkiye’nin 19. Yüzyılın başından bu yana içine girdiği sürecin tecrübesi göstermektedir ki elinizde devlet gibi bir aygıt varsa ihtiyaç duyulduğunda o aygıtın ordu ve polis gibi fiziksel güçleri harekete geçebilir ve iktidarın isteğine uygun “yeni bir düzen” inşa edebilir. Ancak “fiziksel kurumsal güçler”in sağladığı hegemonya bir yere kadardır.

İDEOLOJİK HEGEMONYANIN KÖTÜLÜK TİMSALİ

Benzeri dünyanın pek çok ülkesinde de görülebilen askeri darbeler, bunun en bariz örnekleridir. On yılda bir yapılan darbeler aracılığıyla zor kullanılarak sağlanan hegemonyanın, bir süre sonra işlemez hale geldiğine tecrübeye sahibiz.

Yönetenlerin de çıkardığı bu tecrübe, hegemonya kurmanın tek yolu olarak, fiziksel şiddet uygulamanın yetmediğini; uygulanan fiziksel şiddete haklılık kazandıracak destekleyici, tahkim edici yeni mekanizmalara ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.

Sosyal bilimlerde buna ideolojik şiddet denilmektedir. Söz konusu ideolojik şiddetin amacı, iktidarın hegemonik söylemini tahkim etmektir; tahkim etmenin en belirgin araçlarının başında ise medya gelmektedir.

Başlangıçtan bu yana el değiştiren yazılı ve görsel basının AKP iktidarının “bülteni”ne dönüştüğü ve itibarlarının sıfırlandığı da dikkate alınırsa 2019’a gidilen süreçte Doğan Medya’nın kendi çapından daha büyük bir işlev üstleneceği tartışılmaz.

Hegemonik bir söylem oluşturmanın ve bunu sürdürmenin en kestirme yollarından biri öncelikle bir “kötülük timsali” yaratmak; bu “kötülük timsali”ne karşı da “kurtarıcı mitosu”na başvurmaktır.

MAAŞ DIŞINDA PARA KAZANMAYI, BECERİKSİZLİK OLARAK GÖSTERMEK!

İktidarın konumuna göre “kötülük timsali”, değişebilir. Bunlar, bir zamanlar “istediği her şey verilen” FETÖ olabilir; an gelir “çözüm süreci” için Dolmabahçe’de yan yana oturanlar da olabilir. Ama mevcut iktidar için değişmeyen tek “kötülük timsali” CHP’dir ve doğal olarak genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

Cumhurbaşkanının Kılıçdaroğlu’na söylediği, “devletten aldığı maaş dışında tek kuruş kazanamamıştır” sözü de, bu hegemonik söylemin bir parçasıdır.

Normal koşullar altında herhangi bir yetkilinin standart geliriyle yaşamasının sıradan bir insani davranış olması gerekirken, bir beceriksizlik örneği olarak gösterilmesi, kurulmak istenen hegemonik söylemin boyutlarını göstermesi açısından kayda değerdir.

Kayda değer bir diğer önemli nokta da, açlık sınırında yaşayan milyonlarca insanın da Kılıçdaroğlu’nun örnek alınması gereken bu yaşam biçiminin “beceriksizlik” olduğuna inanır hale geldiği gerçeğidir.

Hegemonya kavramı üzerine çalışmalarıyla bilinen İtalyan Marksist Antonio Gramsci’ye göre medya ve diğer ideolojik hegemonya araçları, iktidarın söyleminin halk nezdinde kabul görmesi için işlev görmekte; toplumsal bilince müdahale ederek, iktidarın söyleminin onaylamasını sağlamaktadır.

İktidar gücünü elinde bulunduranların, kamusal alanda daha fazla kabul görmesinin nedeni de, kitle iletişim araçlarının, önce toplumu yanlış ihtiyaçlar yönünde ikna edip sonra da iktidarın istediği doğrultuda yönlendirebilme potansiyeline sahip olmasıdır.

HİÇ BİR GÜÇ, İNSANI YENEMEZ!

Durum bu kadar vahimdir; ancak aşılması imkansız değildir. Çünkü hiçbir hegemonya ilanihaye değildir.

Bir hegemonyanın ilanihaye olmadığını göstermenin yolu, yeniden üretilmesine ve kendini yenilemesine olanak veren koşulların illüzyon olduğu gerçeğini açığa çıkartmaktan geçer.

Hiç kuşkusuz, medya çok şeyi ifade eder; ancak, nihayetinde “soğuk iletişim” alanına girer. Geriye “sıcak iletişim” olarak da adlandırılan yüz yüze iletişim kalmaktadır ki insanlık tarihi, daha etkilisine henüz tanık olmamıştır.

Tam bu noktada Mehmet Akif’e başvurabiliriz.

Ne diyordu, İstiklal Marşı’nda?

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, 

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.”

Demem şu ki “çelik zırhlı duvar”ı yapan da insan; o duvarı aşacak “iman dolu göğüs”e sahip olan da!

Ve tarih tanıktır ki insan tarafından üretilen hiçbir teknik, henüz insanı yenememiştir. Hiç kuşkunuz olmasın; çelik duvarlar da aşılmak içindir!

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER