Cuma, Mart 29, 2024

(Yeni) seküler Türk milliyetçiliğinin doğuşu         

Son dönemde milliyetçilik yeniden tartışılıyor. Bu tartışmalarda Atatürk milliyetçiliğinin seküler yönü yeniden keşfediliyor. Siyaset Bilimci Mehmet Yaşar Altundağ süren bu tartışmalar üzerine yazdı. 

Google Scholar’a ‘Seküler Türk Milliyetçiliği’ni arattığınızda karşınıza seküler Türk milliyetçiliğinin kendisiyle ilgili ve kendisini seküler Türk milliyetçisi olarak tanımlayan kişilerle görüşülerek yazılmış sadece bir akademik araştırma çıkıyor. Selma Şevkli’nin 2009 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans programı için yazmış olduğu “Resmi Söylemden Kültürel Kimliğe: Türkiye’de Seküler Milliyetçilik” adlı tezi.

Şevkli’nin tezi Cumhuriyet Mitingleri’ne katılan 17 kişiyle yaptığı röportajların sonucunda oluşturulmuş. Kendini ekseriyetle CHP’li ve Kemalist olarak tanımlayan bu grup, laiklik ve Atatürkçülük gibi değerleri ön plana çıkarıyor, “tam bağımsızlık, bayrak, devlet” gibi kavramları kutsuyordu (1). Şevkli görüşme yaptığı insanlara “Türkiye Laiktir Laik Kalacak !!!!”, “Laik Olmak Adam Olmaktır”, “Üniversitelerde Türbana Destek Verenlerin Akademik Ünvanları Geri Alınsın”, “Laik cumhuriyet Muhafızları” (s.6) isimli Facebook grupları aracılığıyla ulaşmış.

Yani Şevkli’nin seküler Türk milliyetçisi olarak nitelendirdiği politik ve kültürel kimlik aslında “ulusalcı” olarak adlandırdığımız ideoloji. Nitekim Şevkli de tezini 2011 yılında kitaplaştırırken başlığını da Bir Ulusalcı Nasıl Düşünür: Seküler Milliyetçiliğin Zihin Haritası” olarak koymuştu.

2022 yılına geldiğimizde, kimileri seküler Türk milliyetçiliği tanımlarken hala ulusalcılığı referans gösteriyor olsa da son birkaç yıldır daha fazla konuşmaya başladığımız “seküler Türk milliyetçiliği” daha farklı bir realiteye ve sosyolojik dönüşüme işaret etmeye başladı (2,3,4). Seküler Türk milliyetçiliği kavramsallaştırması yeni jenerasyonda vuku bulan daha şehirli ve seküler, kendilerini mukaddesatçı-muhafazakâr milliyetçilikten ayıran ve göç politikaları gibi yeni politik ayrışmaları siyasi gündemlerinin ilk sıralarına yerleştiren yeni bir milliyetçiliği anlamaya çalışıyor. Ekseriyetle İYİ Parti tabanında ve kadrolarında görülen, fakat Cumhuriyet Halk Partisi ve hatta Zafer Partisi gibi farklı partilere yakın olabilen bu yeni milliyetçilik, halihazırda örgütsüz olsa bile bilhassa yeni jenerasyondaki milliyetçi gençlerde sıkça görülüyor.

Atatürk’ün bir muhalefet sembolü olarak giderek güçlenmesi, MHP milliyetçiliğine karşı alternatif bir seküler milliyetçiliğin oluşmasına daha kolay bir imkân sağlıyor. Bu bağlamda Atatürk milliyetçiliğinin seküler yönü yeniden keşfediliyor.

Türk milliyetçiliğinin dönüşüm geçirmesinin arkasında farklı, fakat aynı zamanda birbiriyle bağlantılı ve birbirini etkileyen sebepler var. Bu sebepleri kabaca sosyolojik, politik ve ideolojik olarak kategorilendirebiliriz. Yeni jenerasyonun şehirde büyümesi ve şehirli pratikleri benimsemesi; artan üniversiteleşme oranı ve internetin yaygınlaşmasıyla bilgi kaynaklarının çoğalması bu sosyolojik sebepleri oluşturuyor.

Bu trendin siyasi sebepleri üzerine uzun bir liste yapılabilir. Şüphesiz AKP iktidarıyla beraber siyasal İslam’ın kredisi tükenmiş durumda. Gençlerin yaşam tarzını İslami değerlerle dönüştürme projesi, pek çok yönleriyle dibe vurmuş vaziyette. İktidarın başlattığı Kürt açılımı ve Çözüm Süreci’nin akabinde HDP’nin kazandığı siyasi görünürlük ve meşruiyet, Türk milliyetçileri arasında huzursuzluğu gün geçtikçe artırdı. Bütün bunlar seküler milliyetçilerin yaşadığı dönüşümün başlıca politik sebeplerini oluşturuyor.

Son olarak Atatürk’ün bir muhalefet sembolü olarak giderek güçlenmesi, MHP milliyetçiliğine karşı alternatif bir seküler milliyetçiliğin oluşmasına daha kolay bir imkân sağlıyor. Bu bağlamda Atatürk milliyetçiliğinin seküler yönü yeniden keşfediliyor. Böylece dönüşüm ideolojik ve tarihsel bağlantılarını da kolayca kurabiliyor. Bu da Türk milliyetçiliğinin yeni jenerasyondaki dönüşümünü kolaylaştırıyor.

Bütün bu sebeplerin neticesinde yeni jenerasyondaki milliyetçiliğe dair anlamamız gereken yeni yönlerinin olduğunu düşünüyorum. Öncelikle yeni seküler Türk milliyetçiliği, muhalif bir duruşu benimseyerek hem AKP’ye hem de uzun yıllar Türk milliyetiçiliğinin dinamosu MHP’ye karşı bir pozisyon alıyor.

Kürtler ve sığınmacılar, yeni seküler Türk milliyetçiliğinin iki önemli hattını oluşturuyor.  AKP’nin Kürt açılımı ya da sığınmacı konusunda yürüttüğü politikaların başarısız olması, Türk kimliğinin zayıflatıldığını hissettiriyor.

Ayrıca daha seküler ve şehirli değerleri benimseyen bu yeni milliyetçilik, dinin toplumsal hayatı düzenleme ve dinin toplumsal görünürlüğü konusunda daha seküler, kadın hakları konusunda daha ilerici ve bireyciliği daha ön plana koyan bir mantaliteye sahip. Bu açılardan daha kentli ve seküler değerlere sahip milliyetçiliğin eski jenerasyonun kolektivist, muhafazakâr ve baskıcı değerlerinden koptuğu görülüyor.

Öte yandan yeni Türk milliyetçiliğinde bilhassa güvenlik ve Türk kimliği üzerinden şekillenen iki önemli politik fay hattı var. Eski kuşağın da açmazlarından biri olan Kürt siyasetine olan mesafe, bu anlamda yeni jenerasyondaki seküler Türk milliyetçiliğinin eski kuşaktan devralarak sürdürdüğü siyasi bir duruş olmaya devam ediyor. Sığınmacılar ve düzensiz göç konusu ise yeni jenerasyonda daha güçlü bir şekilde dile getirilen yeni bir politik ayrışma.

Böylece Kürtler ve sığınmacılar, yeni seküler Türk milliyetçiliğinin iki önemli kırmızı hattını oluşturuyor.  AKP’nin Kürt açılımı ya da sığınmacı konusunda yürüttüğü politikaların başarısız olması, ekonomik krizin toplumu kırılganlaştırması ve küreselleşme gibi faktörler Türk kimliğinin zayıflatıldığını hissettiriyor. Bu durumun sonucunda yeni jenerasyondaki Türk milliyetçiliğinin Türk hassasiyeti önem kazanıyor.

SOSYOLOJİK SEBEPLER

1980 yılında 44 milyonluk Türkiye nüfusunun %43.9’u şehirlerde yaşıyordu (Kirazoğlu, 2017). Bu oranın büyük bir çoğunluğu da şehre son 20 yılda göç etmiş ve şehirlerin çeperlerine yerleşerek şehir hayatı içerisinde şehir-taşra ikilemini devam ettirenler oluşturuyordu. Benzer bir şekilde 1980 yılında üniversite sınavına başvuran aday sayısı 500.000’ini bile bulmazken üniversiteye kayıt olan öğrenci sayısı yalnızca 41.570’ti. 2022 yılına baktığımızdaysa Türkiye’de şehirde yaşayanların oranı TÜİK’in son açıkladığı rakamlara göre %93.

Türkiye artık şehirleşmiş değil, aşırı derecede şehirleşmiş bir toplum yapısına sahip. 1990’larda Batı’ya doğru yapılan Kürt göçlerinin ardından doyum noktasına ulaşan iç göç trendi, 90’lardan itibaren doğan koca bir jenerasyonun ilk kez ailelerinden farklı olarak tamamen şehirde büyümesi anlamına geliyordu. 2020 yılında üniversite sınavına başvuran aday sayısı 2.5 milyonun üzerine çıkarken üniversiteye yerleşen öğrenci sayısı 900 bini aştı. 1982’de 19 olan üniversite sayısı (Günay ve Günay, 2011) 2022 yılında 209’a ulaştı. Türkiye’nin toplumsal olarak geçirdiği en önemli değişimlerden biri kentleşme ve üniversitelileşme oldu.

Kentleşme ve üniversitelileşme, internet çağının da imkanlarıyla birleşince yeni jenerasyondaki milliyetçi gençlerin sekülerleşme trendine kapılması kaçınılmaz oldu. Önceki kuşaklar gibi taşrada yaşama, taşradan şehre göç etme ya da şehrin çeperlerinde büyüme deneyimlerinden ziyade doğrudan şehirde büyüme deneyimini elde ettiler.

AKP, yeni seküler Türk milliyetçiliğinin sadece sekülerleşme alanına etki etmedi. Türk kimliğinin bu jenerasyondaki milliyetçi gençler tarafından daha çok sahiplenilmesiyle sonuçlanacak politikalar da üretti.

Şehirde büyümek, daha komplike ekonomik ve sosyal ilişkilerin olduğu yabancılarla çevrili bir atmosferde yaşamak demekti. Bu ortam, taşradaki gibi kolektivist olmaya zorlamıyordu. Hatta kendini düşünmeyi ve kendi bireysel çıkarlarını öne koymayı öğretiyordu. Kent yaşamının sunduğu geniş eğitim, çalışma ve sosyal imkanlar da iş, aş ya da eğitim gibi çeşitli dünyevi hedeflerin peşinden koşabilmek demekti. Nitekim Bahadır Dinçaslan Seküler Milliyetçilik: Bizimkisi Bir Aşk Hikayesi yazısında da anlatıyordu bu dönüşümü:

Pekâlâ neden ortaya çıktık? Çünkü etkileşimimiz arttı. Birbirimizle değil. Hakikatle yüzleştik. (…) Yurt dışına gittik mesela, dünyayı tanıdık, zararlı birtakım motifler”, meyiller” içeren fikirlerin topluma ne kadar zarar verebileceğini” gördük. Sorguladık; mesela Türklerin neden Portekiz’e “nizam verme” gibi bir misyonu olsun ki?

Fakat bu dünyevileşmenin en net örneğini Dinçaslan’ın bir twettinde göreceğiz.

“Milliyetçilik sabaha kadar bira içip eğlenmek isteyen genç biraya neden eşşek yüküyle para ödüyor diye sormaktır. (…) Alkol gereksiz, eğlence lüks, tatil şımarıklık, ee? Türk genci doğumundan ölümüne çile çeksin diye mi milliyetçiyiz? (…) Ben Türk genci yediği pirzolanın yağları bıyığından damlarken buzlu rakısından yudum alsın diye milliyetçiyim (…)”

POLİTİK SEBEPLER

Milliyetçiliğin dönüşümünün siyasi hikayesi, AKP’nin ülkeyi yönettiği 20 senenin sonunda Türkiye’yi her alanda krize sokması olarak düşünülebilir. Bu krizler silsilesinde siyasal İslam; kredisini, hikayesini ve ikna gücünü tüketti. İslami değerlerin üniversitelere, kadınlara ya da gençlere bir baskı aracına dönüşmesi yeni jenerasyonda da ciddi bir geri tepmeye neden oldu.

Bu geri tepme gençleri daha seküler bir yaşama itmekle kalmadı ayrıca laik bir toplumda yaşamaya dair isteği kuvvetlendirdi. Arkadaşıyla içeceği bir kahvenin parasını hesaplayanlar, gece sokakta yürürken bir kadın olarak tedirgin hissedenler, konseri, festivali iptal edilen gençler öfkelendi. Öfkelendikçe de faturayı AKP’ye ve siyasal İslam’a kesti. Siyasal İslam’ın yeni jenerasyondaki muhalif milliyetçilere sunacağı bir hikâye kalmazken, seküler yaşamın ve laik devletin sunduğu parıltılı bir gelecek hissiyatı gittikçe güçlendi.

Öte yandan AKP, yeni seküler Türk milliyetçiliğinin sadece sekülerleşme alanına etki etmedi. Türk kimliğinin bu jenerasyondaki milliyetçi gençler tarafından daha çok sahiplenilmesiyle sonuçlanacak politikalar da üretti.

Arkadaşıyla içeceği bir kahvenin parasını hesaplayanlar, gece sokakta yürürken bir kadın olarak tedirgin hissedenler, konseri, festivali iptal edilen gençler öfkelendi.

Bunu anlamak için AKP iktidarının ilk döneminde uyguladığı politikalara bakmak gerekiyor. Ergenekon ve Balyoz davalarının ortaya çıkışı ve davalardaki/soruşturmalardaki usulsüzlükler o dönemde ulusalcıları, milliyetçileri ve Kemalistleri oldukça rahatsız etmişti. Yaşanan bu rahatsızlık, Çözüm Süreci’yle beraber zirveye ulaşmıştı. Bunlar yaşanırken lisede ve üniversitenin başında olan gençlerin bazıları, milliyetçi duygularının tetiklendiğini ilk o zaman hissetmişlerdi.

Çözüm Süreci’yle beraber  PKK ve Türkiye’nin görüşmesi, “devletin teröristlere diz çöktüğü” algısını oluşturmuştu. Bu rahatsızlığı üniversite gençliği düzeyinde arttıran sol ve hatta PKK sempatizanı örgütlerin üniversitelerde etkinliklerini ve görünürlüklerini arttırması oldu. Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Meclis’e girmesiyle katmerleşen bu süreç, yeni jenerasyondaki milliyetçilerin dinin toplumsal yaşamdaki görünümü, kadın, birey-devlet gibi meselelerde daha özgürlükçü ve seküler bir pozisyon alırken Kürt sorunu karşısında var olan refleksleri de neden koruduğunu da anlatıyor.

Bu sürecin yeni jenerasyondaki milliyetçilerde nasıl bir his oluşturduğunu anlamak için geçtiğimiz ağustos ayında Medyascope için hazırladığım ve o dönem kendini “Öfkeli Genç Türk” olarak adlandıran 7 gençle konuştuğum haberin içinden yapacağım bir alıntı anlamlı olabilir. Denizcan, Türk kimliğinin saldırı altında olduğu hissine ilk kapıldığı anı şöyle anlatmıştı:

“Özellikle Kürt açılım sürecinde bir anti-milliyetçilik havası hakimdi. 12-13 yaşlarındayken Mersin’deki bir Nevruz kutlamasındaki bir Türk bayrağının yakılması beni çok etkilemişti. Koç Üniversitesi’nde de okurken fark ettiğim bir şey vardı. Koç’ta, Boğaziçi’nde veya İstanbul Üniversitesi’nde ‘Türksün bundan utan, Türksün bundan özür dile’ diye bir ortamın varlığını hissediyordum”.

Yeni seküler milliyetçiliğin bir diğer kırmızı çizgisi göç politikalarının önemli bir politik yarılma oluşturmasında birden fazla faktör etkili. 10 yıldan daha kısa bir sürede Türkiye’nin sahip olduğu milyonlarca Suriyeli sığınmacı; sığınmacı sayısının çok kısa sürede artması, göç veren bir ülkeden göç alan bir ülkeye dönüşmesinin sancısı ve iktidarın sığınmacı politikasını uzun yıllar geçiştirmesi öfke birikimine sebep olmuştu. Fakat geçtiğimiz ağustos ayından itibaren Afgan ve Pakistanlı düzensiz göçmenlerin sınırı geçerken çekilmiş videolarıysa bardağı taşıran son damla oldu.

Bu konu, genç muhalif milliyetçi gençlerin AKP-MHP iktidarını eleştirdikleri en sert konulardan birine dönüştü. Hatta AKP-MHP iktidarının milliyetçi bir çizgide olmadığını, içinde milliyetçi sıfatı geçen bir partinin böyle bir göç politikası uygulamayacağını dahi iddia ettiler.

Atatürk figürü, yalnızca muhalefetin çağdaş bir uygarlık düzeyinde yaşama arzusunu temsil eden bir imgeye dönüşmüyor aynı zamanda milliyetçiliğin yeni yönünü tayin eden bir doktrin de ortaya koyuyor.

Sığınmacılar, demografik bir tehdit olarak düşünülüyor ve Türk ulusal kimliğine zarar vererek ulus-devlet paradigmasını zayıflatan bir faktör olarak ele alınıyor. Sığınmacıların Arap ve Afgan olması Türk ulusal kimliğinin tehdit altında olduğunu hissettiren bir faktör olmakla kalmıyor, ayrıca AKP’nin toplumu İslamileştirmek için kullandığı bir araç olarak düşünülüyor. Bu manada sığınmacılar, yeni jenerasyondaki seküler milliyetçilerin gözünde AKP iktidarının başarısızlığa uğradığı ekonomi, siyaset, İslamcı ve Türksüzleştirme politikalarının cisimleşmiş hali oluyor, adeta batan bir rejime duyulan öfkenin politik bedenine dönüşüyorlar.

İDEOLOJİK SEBEPLER

Alttan alta etkisini hissettiren sosyolojik dönüşümler ve kırılmalarla gelen politik gelişmelerin duygusal etkisi, her zaman sınırları belli düşünsel dönüşüm yaratmak zorunda değil. Hatta değişmek, birçok grup üyesi için özünden kopmak manasına da gelebilir. Fakat Türk milliyetçiliği özelinde Türk milliyetçiliğinin ortaya çıkış anı itibariyle o dönem ilerici özellikler taşıması ve Türk milliyetçiliğinin en büyük figürü Mustafa Kemal Atatürk’ün sahip olduğu milliyetçiliğin seküler olması, yeni jenerasyonda gerçekleşen bu dönüşümü mental olarak kolaylaştırıyor.

Bu manada Atatürk figürü, yalnızca muhalefetin çağdaş bir uygarlık düzeyinde yaşama arzusunu temsil eden bir imgeye dönüşmüyor aynı zamanda milliyetçiliğin yeni yönünü tayin eden bir doktrin de ortaya koyuyor. Seküler Türk milliyetçiliğini savunan ideologlar, arkalarına çok güçlü bir meşruiyet kaynağını ve imgesini alarak genç milliyetçilere kolayca yeni yönü tayin edebiliyorlar. AKP iktidarının ilk döneminde hesaplaşılan Atatürk, şimdi “değeri yeterince anlaşılmamış” bir lider olarak geri dönerken Atatürk milliyetçiliğiyle kurulan bu tarihsel bağ, yeni seküler Türk milliyetçiliğine tarihsel, ahlaki ve imgesel bir meşruiyet kaynağı oluşturuyor, yeni kuşaktaki gençleri kendine çekiyor. Bu anlamda Atatürk milliyetçiliğin seküler yönü en hafif tabirle yeniden keşfediliyor ya da değeri daha iyi anlaşılıyor.

SONUÇ YERİNE

Bütün bu sosyolojik, politik ve ideolojik dönüşümün Türk milliyetçiliğini yeni kuşakta dönüştürdüğünü düşünüyorum. Yeni gelen bu milliyetçilik, önceki versiyonlarına göre daha seküler, dinin kamusal ve toplumsal görünürlüğünü daha az savunan ve bireysel değerleri daha ön plana koyan bir milliyetçilik.

Sekülerlik yönüyle eski kuşaktan ayrılan yeni Türk milliyetçiliğinin Kürt siyasetine yaklaşımı, eski kuşakla benzer tutumlara sahip olmaya devam ediyor. Öte yandan sığınmacılar, yeni seküler milliyetçiliğin ana siyasi gündemi ve kendisi için belirlediği fay hattı olarak karşımıza çıkıyor.

Bu yazıyı yeni jenerasyonda farklılıklar gösteren Türk milliyetçiliğini anlamlandırmak ve kavramsallaştırmak için kaleme aldım. Bu dönüşüm halen devam ediyor. Üzerine daha fazla kafa yormamız için çok fazla sebebimiz var. Birikim’in son sayısın konu üzerine zengin bir tartışmayı başlatmış oldu. Türk milliyetçiliği mi artıyor? Sekülerlik yükseliyor mu? Yoksa yaklaşmakta olan seküler Türk milliyetçiliği mi? Seküler Türk milliyetçiliği diye homojen bir yapıdan bahsedebilir miyiz? Seküler Türk milliyetçiliğinin doğuşunu incelediğim bu yazının devamında gelen eleştirilere cevap vermeye çalışacağım ve seküler Türk milliyetçiliğinin sınırlarını ve imkanlarını tartışacağım.

—  

Kaynakça:

 

  • Resmi Söylemden Kültürel Kimliğe: Türkiye’de Seküler Milliyetçilik, Selma Şevkli, 2009.

 

 

  • Seküler ve Kentli Milliyetçiler: İmkanlar ve Kısıtlar. Kağan Dağdeviren

https://medium.com/@kagandagdeviren1998/seküler-ve-kentli-milliyetçiler-i̇mkanlar-ve-kısıtlar-84aee047968d

 

  • Emir Abbas Gürbüz, Milliyetçilik: Güncel Tartışmalara Dair

https://www.vaziyet.com.tr/analiz/milliyetcilik-guncel-tartismalara-dair-30750.html

  • “Seküler Milliyetçiliğin Doğuşu ve Yükselişi” , Mehmet Yaşar Altundağ,  Birikim Dergisi, 398-399, 2022, sf. 156-66.

 

  • Türkiye’nin nüfus değişimine göre il bazında kentleşmesine bir bakış (1965-2014) Ahmet Mithat Kiziroğlu (2017). Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, 9(16), 153-183.

 

 

 

 

 

 

   

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

2 Yorum

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI