Mevcut ya da aday belediye başkanlarının görev tanımlarının farkında olmasını diliyorum. Görev cinayet değildir. Görev kısırlaştırma, sokağında esnafın, çocukların arkadaşı olan, sevilen, ya da kendi halinde yaşayan hayvanları gerekli operasyon sonrası yerine bırakmaktır.

Tam bir sosyal medya bağımlısı olarak sabah telefonumun alarmı çaldığında, alarmı kapatmaktan sonra yaptığım ilk iş sırasıyla Instagram ve X hesaplarıma girip gündeme ve popüler içeriklere bakmak oluyor. Bu sebeple işe geç kalmamak için alarmı aslında gerekenden çok önceye kurup kapkaranlık sabahın dibine uyanıyorum. Hoş güneşin doğuşu sabah 8’i geçtiği için elime telefon sürmüyorum diyenin de benden farkı yok. Tabi güneşin bir saat önde doğmasını sağlayıp en azından sabah güneşiyle işimize gücümüze, dersimize başlamadan içimizi ısıtabilmemiz, karanlığın psikolojik etkilerini en aza indirmemiz de imkan dahili ama malum, inatla istenmiyor.

Telefon ekranının ultra zararlı mavi ışığını gün ışığına sayıp içerikleri izlemeye başlıyorum. Ancak daha ilk dakikasında kanım donuyor. Siyasi bir figür, sokak hayvanları özellikle de köpekler ile ilgili partisi adına seçim vaatlerini saydırıyor. Nasıl bir kitlesi olduğunu düşünüyor, bunu hangi kitle kendine yakın buluyor bilemiyorum ama sokakların temizlenmesi gerekenin köpekler olduğunu haykırıyor. İnandığı Tanrının her şeyi insanlar için yarattığını, diğer canlıları keyfine göre öldürebileceğini haykırıyor. Mustafa Destici. Kendisi ya da partisi bana hitap eden bir tek cümleye ya da vaade zaten sahip değillerdi. Ancak eğer belediyeyi alırsak diye başlayan sözlerinde bir canilik taahhüdü ile oy istemesi karşısında sadece bana hitap etmiyor diyerek yüzümü çeviremeyeceğim.

Nasıl bir narsistlik halin kainattaki her şey benim, ne istersem yaparım kafasını yaratabileceğini bilmiyorum, bilmek ya da anlamak, insanlığımı o kadar kaybetmek istemiyorum. Ama hayvanseverler, kendine hayvansever demese de ortalama değerlere sahip kişiler, uzmanlar vs. vs., aklına, insanlığına ya da profesyonelliğine güvenebileceğimiz herkes itlaf asla çözüm değildir demekte.  Elbette ki saldırgan köpekler için gerekli şartları sağlamış barınaklar bir çözüm olabilir. Ancak saldırgan köpek tanımı da trolleniyor. Bu kelimeyi kullandım çünkü sosyal medyada önü başı kırpılmış bir sürü görsel içerik dolanıyor. Gençler oyun olsun diye istemeden ya da bile isteye hayvanları taciz edebiliyor bu örneklerin bir kısmında. Örneğin hayvanın canını yakıyor, bir süre sonra da köpek tepki veriyor doğal olarak. Sonra kırpılmış video sosyal medyaya salınıyor ve nefret kusuyor bazı insanlar.

Birkaç yıl önce bir köpeğin saldırısına uğramıştım. Ben de hiçbir hayvansever de olayların tümü az önceki örneğimdeki gibi insan yüzünden, hayvanın kendini savunma iç güdüsü demiyoruz. Aynı insanların da toplum için tehlikeli oldukları durumda çeşitli ıslah yöntemlerine maruz bırakılmaları gibi gerçekten tehlikeli olduğu tespit edilmiş hayvanların sokak yerine en iyi şartları sağlayan barınaklarda yaşamasını destekliyorum. Barınaktaki hayvanların Konya’daki gibi başına kürekle vurula vurula öldürülmeyeceği yaşam alanları sağlanmasını istiyorum. Tehlike arz eden insanların da sokakta olmasını istemiyorum. Buradaki duruşumda herhangi bir canlının diğer bir canlıya üstünlüğü gibi bir düşünce asla yok. Bence yaşam hakkı tüm ama tüm canlılar için eşittir. Biz başka bir düzen inşa etmiş olabiliriz, bu düzenin çoğunlukça kabul edilmesi doğru ve ahlaki olduğunu göstermez. Yüzyıllar önce doğru gelen her şey bugün doğru değil, bir kısmı ahlak dışı ve suç sayılabiliyor da. İnsan aklı ve vicdanı da evrim geçiriyor, şükür ki.

Bu konuda da evrimini tamamlamış her insan bu istisnalar hariç, dünyanın sadece bize ait olmadığını kabul ediyor. Bu canlılarla, kediler, köpekler, kuşlarla şehrin ya da köylerin sokaklarını paylaşıyor. Elinden gelenler yiyecek ya da su koyuyor kapısının önüne, soğukta dükkanına alıyor. O da yaşasın diye elinden geleni yapıyor. Seviyor ya da en azından yaşam hakkına saygı gösteriyor.

Bir de sorsanız tüm itlaf taraftarları bin bir bela okuyacakları batıyı örnek gösteriyorlar bu konuda. Batıda sokakta kedi köpek yokmuş. Evet yok, fareler sokaklarda, tahta kuruları binalarda. Kısa bir araştırma ile hepsine ulaşabilirsiniz.

Ayrıca toplumda köpeklerin tümünü öldürelim diye bir konsensus yok. Bunu görmüyorum ve kabul etmiyorum. Mevcut ya da aday belediye başkanlarının görev tanımlarının farkında olmasını diliyorum. Görev cinayet değildir. Görev kısırlaştırma, sokağında esnafın, çocukların arkadaşı olan, sevilen, ya da kendi halinde yaşayan hayvanları gerekli operasyon sonrası yerine bırakmaktır. Gaza gelip sessiz sakin, insana alışkın olduğu için, insanla barışık olduğu için kolayca yakalanabilen hayvanları karga tulumba Ankara Büyükşehir Belediyesi gibi toplamak da değildir. Siz zaten sadece belediyecilik görevlerinizi yapıp hayvanların üreme hızını kontrol edebilirseniz bu cinayet çığırtkanlığına da gerek kalmayacak,

İnsanların bizzat insanlara yaptıkları kötülükleri bir düşünseniz, insan ırkını da mı itlaf edelim diyeceksiniz karşılığında? Bu dünyaya insandan daha çok zarar vermiş bir canlı yok, kendi cinsi dahil. Hayvanlar o kadar masum ki.

Siyasi parti bağımsız belediye seçimlerinde kim sokak hayvanlarının yanında ise oyum ona olacaktır. Çünkü bu konudaki duruş bir insanın vicdanı ve ahlakı konusunda en büyük göstergelerden biridir. Bu açıdan da bakmanız dileğiyle.

ü

ü

ü

ü

Editör: Gizem İspir