Çarşamba, Nisan 24, 2024

Üniversitelerin düşünen yurttaş eğitimindeki rolü  ne?

Arzu Saldıray
Arzu Saldıray
Felsefe ve Eğitim Bilimleri alanlarında yüksek lisans çalışmaları yapmıştır. Dicle Üniversitesi Felsefe Ana Bilim Dalında “Aristoteles felsefesinde ‘öz’ ve ‘biçim’ kavramları” başlıklı ilk yüksek lisans tezini yazdıktan sonra, Çukurova Üniversitesi Eğitim Bilimleri bölümünde “Örtük Programda Toplumsal Cinsiyet: Bir İlkokulun Örtük Programında Toplumsal Cinsiyet Üzerine Nitel Bir Araştırma” başlıklı ikinci yüksek lisansını tamamlamıştır. Doktora çalışmasını “Yükseköğretimde Yurttaşlık Eğitimi Bağlamında Eleştirel Düşünme Becerilerinin Geliştirilmesine Yönelik Bir Eylem Araştırması” başlıklı tez ile tamamlamıştır. Devlet okullarındaki öğretmenlik deneyiminin ardından, şu anda Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümünde öğretim elemanı olarak çalışmaktadır.

Türkiye’de son yıllarda üniversitelerin sayısı giderek artarken, üniversite mezunlarının istihdam oranı azalıyor. Üniversiteler, finansal ihtiyaçlara yönelik mezunlara mı yoksa kamusal alanda da etkili mezunlara mı öncelik vermeli? Dr. Arzu Saldıray kaleme aldı.

Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) yerleştirme sonuçlarının açıklanmasıyla birçok öğrenci ve aileleri için heyecanlı ve umut dolu başlangıçlara tanık oluyoruz. Umutlar, gençlerin bir an önce meslek sahibi olması ve ekonomik bağımsızlığını kazanması yönünde. Dünya Ekonomik Forumu 2020 yılında, üniversite adayı öğrencilere rehber niteliğinde sayılabilecek “Geleceğin Meslekleri” (The Future of Jobs) başlığıyla bir rapor yayınlamış.[1]

Rapor, Pandemi sebebiyle yaşanan aksamalar ve dünyanın içinde bulunduğu ekonomik durum ve teknolojik gelişmeler bağlamında geleceğin meslekleri ve becerilerini belirlemek amacıyla hazırlanmış. 15 sanayi sektöründen üst düzey liderlerin katılımıyla 26 gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeyi kapsayan rapora göre teknolojinin benimsenme hızının yavaşlamadan devam etmesi, hatta bazı alanlarda hızlanması; bulut bilişim, büyük veri ve e-ticaretin benimsenmesi bekleniyor. Ankete katılan işletmelerin yüzde kırk üçü, teknoloji entegrasyonu nedeniyle işgücünü azaltmaya hazır olduklarını belirtmişler. İşverenlerin, 2025’e kadar liderlikte öne çıktığını gördükleri beceriler; eleştirel düşünme ve analiz, ayrıca problem çözme ve aktif öğrenme, dayanıklılık, stres toleransı ve esneklik gibi öz-yönetim becerileri yer alıyor.

İş dünyası, ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak için üniversitelerden eleştirel düşünme becerilerine sahip çalışanlar yetiştirmesini bekliyor. Globalleşen dünyada hızla değişen ekonomik şartlar ve toplumsal yaşam koşullarında, yükseköğretimin ekonomik beklentileri karşılamaya katkı sağlayacak bir araç olarak algılanması kaçınılmaz (özellikle de bizim ülkemizde).

Ancak bir yandan da üniversitelerin kamusal alanın önemli faillerinden biri olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor.

Üniversiteler, yükseköğretim düzeyinde verdikleri eğitim dolayısıyla bireyselleşme yolunda ve entelektüel potansiyelini gerçekleştirmesi gereken gençlere dünyayı anlama ve kamusal tartışmalara katılma için gerekli donanımı kazandırmakla yükümlüdür. Burada üniversitelerin en önemli işlevlerinden biri olan bireyleri düşünmeye sevk etmesi gerekliliğinin altını çizmek gerekiyor. Düşünmek, şimdiki toplumsal yaşamı, geçmişi ve geleceğiyle bir arada eleştirel bir bakış açısıyla anlamayı ve bu ilişkileri sorgulamayı, farklı bakış açılarıyla karşılaşmayı ve bu bakış açılarını anlamayı gerektiriyor.[2]

Üniversitelerin tarihsel çıkış noktası Platon’un “Akademi” sidir. M.Ö. 399’da hocasını yitirmesinin üzüntüsüyle önce Atina’yı terk eden Platon, yıllar sonra döndüğünde “Akademi”yi kurar. Platon, etrafına topladığı öğrencileriyle uzun yıllar Akademi’nin başında kalır ve felsefesini özgür bir tartışma ortamı içinde geliştirir.[3] Akademi’de Platon’un öğrencisi olan Aristoteles, “insanlığın kültür tarihinde Akademi kadar önemli bir yer tutan ünlü “Lyceum”u kurar. Bugün, Aristoteles’e ait birçok kaynağı, Lyceum’da verdiği derslerin notları aracılığıyla okuyabiliyoruz”.[4]

Mills’e göre içerisinde bulunduğumuz Olgular Çağı’nda enformasyon genellikle insanların dikkatlerini hakimiyet altına almakta ve bilgiyi özümseme yeteneklerini parçalamaktadır.

Bu okulları takiben 8. yüzyılda Fransa’da Şarlman (Charlemagne)’ın başlattığı eğitim hareketiyle laik eğitime yönelik açılan okullar, 11. Yüzyılda hukuk öğretimi ile başlayan ve sonrasında tıp ve felsefeye de yer veren Bologna Üniversitesi açılır.[5] Bu esnada öğrenciler, kendi haklarını korumak ve öğretim üyesi tutmak için Universitas adı verilen loncalar kurarlar. Bu dönemde Paris’te benzer bir yaklaşımla öğretim üyeleri de özerk oldukları bir okul yapısı kurarlar.

Bu modelin İngiltere’de benimsenmesiyle öğretim üyeleri loncası yani diğer adıyla Universitas’ın girişimiyle Oxford ve Cambridge üniversiteleri açılır.[6] Universitas kavramının kökeni çok çeşitli “milletlerden”, “öğretmenler ile öğrencilerin kitaplar etrafında buluşması, bir araya gelmesi” demektir. Dünyanın her yanından öğrencilerin olduğu ve yönetimin öğrencilerde olduğu Universitas, varlık nedeni öğrenme eylemi ve “çeşitlilik içerisinde birlik” esasıyla ortaya çıkmıştır ve bugünkü üniversitelerin dayandığı yapılardır.

Universitas’ın çıkış hikayesi bize üniversitelerin akademisyen ve öğrencilerin kolektif yapı içerisinde bir araya geldiği öğrenme toplulukları olduklarını gösteriyor. Bugün ise bir kamu malı ve kamu girişimi olan üniversiteler, çok kimlikli bir toplumda demokratikleşmenin gereklilikleri doğrultusunda öğrencileri birer yurttaş olarak eğitmek durumundadır. Öğrenciler, sadece kendi özel alanlarında eğitim aldıkları alanlarla sınırlı kalmamalı; farklı disiplinlerle etkileşime girebilmeli, sorgulama ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirici faaliyetlere katılabilmelidir. Üniversitelerde, ekonomik beklentilerin yüksek olduğu tıp ve mühendislik gibi disiplinlerin sosyal bilimlerle olan etkileşiminin artırılması demokratik toplumların gelişmesinin öncelikli adımlarından biri aslında.

Aslında ihtiyacımız olan şey, “dünyada olup bitenlere ve başlarına neler gelebileceğine ilişkin derli toplu öyküler oluşturabilmek için enformasyondan yararlanmalarına ve bir anlayış geliştirmelerine yardımcı olabilecek zihinsel bir vasıftır”.

Bunun sebebi doğrusal olmaktan uzaklaşan ve artık kurallar bağlamında takip edilebilen yaşam koşullarının ortadan kalkmış olması. “Kırılgan Bir Dünyada Yurttaşlık” başlıklı kitabında Dauenhauer, yurttaş yetkinliğiyle ilgili olarak şu önerilerde bulunuyor: “Farklı olanlara hoşgörülü davranıp onlarla beraber iş yapabilme, ekonomik talepleri kendi kendine kısabilme, sağlıkla ilgili konularda sorumlu davranabilme ve yaşanılan toplumun siyasal yaşamına bilinçli bir şekilde katkıda bulanabilme”[7].

Yükseköğretimde eleştirel düşünmenin gelişmesiyle ile ilgili Wright Mills’in sosyolojik tahayyül kavramına da değinmek gerekiyor.[8] Mills’e göre içerisinde bulunduğumuz Olgular Çağı’nda enformasyon genellikle insanların dikkatlerini hakimiyet altına almakta ve bilgiyi özümseme yeteneklerini parçalamaktadır.

Aslında ihtiyacımız olan şey, “dünyada olup bitenlere ve başlarına neler gelebileceğine ilişkin derli toplu öyküler oluşturabilmek için enformasyondan yararlanmalarına ve bir anlayış geliştirmelerine yardımcı olabilecek zihinsel bir vasıftır”. Sosyolojik tahayyül, insanın kendini anlamaya yönelik bir çabası olarak, içinde yaşadığı toplumun tarihi ile kişisel tarihini, her ikisinin kesişim noktasını sorgulamasıdır. Bireyin kendini anlama çabası diğer insanları ve içerisinde yaşadığı toplumu anlamasının önkoşuludur.

Bugün, toplumda güçlü demokrasiler istiyorsak ekonomik talebin yükseldiği alanlardan mezunları çoğaltmaya değil; bağımsız düşünebilen, kendisini yargılayabilen, kendi olma yolunda yürüyebilen bağımsız bireylere ihtiyacımız var. Bunun yolu ise temel eğitim başta olmak üzere meslek yaşamına hazırlığın son aşamasında, nitelikli bir üniversite eğitimi almaktan geçiyor.

[1] https://www3.weforum.org/docs/WEF_Future_of_Jobs_2020.pdf

[2] Fatmagül Berktay, ‘Sahiplenici bireyden, düşünen yurttaşa: Eğitimde felsefenin vazgeçilmezliği’ (Ed. K. Hoşgör), (Yay. Haz.: E. Şen),  Felsefe ve Sosyal Bilimler: Muğla Üniversitesi Felsefe ve Sosyal Bilimler Sempozyumu Bildirileri, s.335- 347, Ankara, Vadi Yay, 2006

[3] Cemal Yıldırım, Bilim Tarihi, Remzi yayınevi, 2021, s.36.

[4] A.g.e, s.40

[5] https://www.unibo.it/en/university/who-we-are/our-history/nine-centuries-of-history/nine-centuries-of-history

[6] Yıldırım, 2021

[7] Bernard P. Dauenhauer, ‘Kırılgan Bir Dünyada Yurttaşlık’, (Ed. Prof. Dr. M. Fisunoğlu, Prof. Dr. H. Evliya), (Çev. Ayşe Ö. F. Kaynak), Adana, Çukurova Üniversitesi Basımevi, 2001, s.1

[8] C. Wright Mills, ‘Sosyolojik Tahayyül’, Çev. Ömer Küçük, Hil Yayınları, 2019.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

Arzu Saldıray
Arzu Saldıray
Felsefe ve Eğitim Bilimleri alanlarında yüksek lisans çalışmaları yapmıştır. Dicle Üniversitesi Felsefe Ana Bilim Dalında “Aristoteles felsefesinde ‘öz’ ve ‘biçim’ kavramları” başlıklı ilk yüksek lisans tezini yazdıktan sonra, Çukurova Üniversitesi Eğitim Bilimleri bölümünde “Örtük Programda Toplumsal Cinsiyet: Bir İlkokulun Örtük Programında Toplumsal Cinsiyet Üzerine Nitel Bir Araştırma” başlıklı ikinci yüksek lisansını tamamlamıştır. Doktora çalışmasını “Yükseköğretimde Yurttaşlık Eğitimi Bağlamında Eleştirel Düşünme Becerilerinin Geliştirilmesine Yönelik Bir Eylem Araştırması” başlıklı tez ile tamamlamıştır. Devlet okullarındaki öğretmenlik deneyiminin ardından, şu anda Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümünde öğretim elemanı olarak çalışmaktadır.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI