Pandora, o kutuyu açtı bir kere ve içeride umut kaldı. Ki biz o umut ile gelişime yelken açacağız, yelkenler rüzgâr ile doluyken yepyeni karalara ayak basacağız. Umut sayesinde yeniden motive olacağız ve o umutla ilk kez savaşıyor gibi direnç kazanacağız.  İnsanlık, ilkel topluluklarla başlayan serüveninde zamanı geldi medeniyetler kurdu. Yaşamı anlamlandırmaya çalışırken tanrılara ve tanrıçalara seslendi, onları seslendirdi. Doğanın çalışma prensibini anlamak için bilime başvurdu, matematikten geometriye, astronomiden coğrafyaya bilgilerle donandı. Günümüzde aklımızın sınırlarını iyice zorlarken insanlığın nereye doğru evrimleşeceğini hayal etmek imkansız. Peki insanı A noktasından B noktasına taşıyan şey neydi;  Umut! Umut ile insanlığın gelişimi arasında güçlü bir bağlantı vardır. Bizi harekete geçiren bugüne getiren yarın ile ilgili umutlarımızdır. Daha aydınlık ve güneşli günlere uyanabilme ümidiyle eyleme geçeriz. Yarının hayalleriyle beslenerek, umutla zorlukların üstesinden gelip her şeye rağmen yine yeniden çabalarız. Umut sanki pembe bir gözlükle dünyaya bakmak gibi gözükebilir. Nietzsche’nin dediği doğrudur: umut bazen insanları boş hayallere sürükleyerek gerçeklerden uzaklaşmasına neden olabilir. Umutlarımız suya düşünce, hayal kırıklığına düşüp umudumuzun tükendiği zamanlar olacaktır. İlginç olan o zamanlarda bile yine ilk ayağa kalkanlardan biridir umut. Yunan mitlerinden Pandora’nın öyküsünü hatırlayın: Zeus, insanlığı cezalandırmak için Epimetheus’un karısı ilk yaratılan kadın Pandora’ya evlilik hediyesi olarak bir kutu gönderir ve kutuyu açmamasını söyler. Tabii bir kadın olarak Pandora merakına yenik düşer. Kutunun içinde ne olduğunu merak eder ve kutuyu açar. Kutudan tüm kötülükler birer birer çıkar: hastalıklar, kin, nefret, öfke. Tüm istenmeyenler artık gün yüzüne çıkmıştır. Fakat tek bir şey kutunun içinde kalır: Umut. Çünkü umut ışığı, insanların tüm kötü diye bildiklerine doğrultabilecekleri tek silahtır. Mücadele yöntemlerinden birinin umut olması, antik Yunan dünyasının önemli tragedya yazarlarından Euripides’in birçok eserinde işlenmiştir. Kocası tarafından karşılaştığı hainlikle mücadele eden Medea, hırs ve intikam duygularının yanına umudu almıştır ki bu onun mahvoluşuna neden olmuştur. Safi duygulara karışmış umut ile, intikam duygusuyla bezenmiş umut gelecek kitabına kara bir imza atmak gibidir. Yine Euripides’in Troyalı Kadınlar adındaki başka bir tragedyasında, Yunan ordusu Troya ordusunu yenmiş ve Troyalı kralın kızı bir Yunanlı komutan ile evlenmek zorunda kalmıştır. Troyalı kadınlarsa esir düşmüştür. Kadınlar umutsuzdur, çocuklarını ve kocalarını kaybetmiş acı içine kıvranırlar. Kralın kızı Hekabe seslenir: Yaşamak ile ölüm aynı şey değil yavrum birinde umut var oysa diğerinde yaşamak var![1] Sonraki dizelerde devam eder: Tanrı, eğer bizi yerin dibine batırmasaydı, sürekli önemsiz kalacaktık ve bizden sonra gelen nesiller de bizim için ne şarkı ne dua okuyacaklardı. Hekabe’nin umudu gelecek nesillerdir, onların yaşadığı çileli hikayeler, Troyalı kadınların çocuklarına umut olacaktır. Bu trajik hikayede yine yol gösterici umut olmuştur. Mitoslardan tragedyalara çoğu öyküde varlığını sürdüren şeyin umut olduğunu görürüz. Hâlen çoğu hâlk zulüm görüyor, hâlen bazıları acı işine sıkışmış kıpırdayamazken felek çemberinin oyununu bozamayacağını varsayıyor. Pandora, o kutuyu açtı bir kere ve içeride umut kaldı. Ki biz o umut ile gelişime yelken açacağız, yelkenler rüzgar ile doluyken yepyeni karalara ayak basacağız. Umut sayesinde yeniden motive olacağız ve o umutla ilk kez savaşıyor gibi direnç kazanacağız. O yüzden umudunu kaybetme! --- [1] Euripides, Troyalı Kadınlar, Çev. Sema Sandalcı, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, s. 33.