Cuma, Nisan 19, 2024

Uluslararası sivil toplum ve dayanışma hakları

İşte bu yeni geleceğin inşasında dayanışmayı sürdürülebilir kılacak ve uluslararası hukuk perspektifinde dayanışma haklarının ilerlemesi ve gelişiminde gerçekten önemli bir etken, güç, emsal olacağız. Birlik içindeyiz, birlik içinde olacağız.

Tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşayan güzel ülkemiz, deprem sonrası süreçte ulusal yakınlığı, kenetlenmeyi, birbirine sarılmayı, el ele olmayı yaşarken uluslararası toplum nezdinde de büyük dayanışma ve destek gördü.

İnsani yardımlar, arama ve kurtarma çalışmaları, sahra hastanesi kurma gibi birçok alanda çalışan 80’den fazla ülke 7.000’den fazla personelle sahadaki çalışmaya katıldı.

Bu süreçte, 23 Şubat 2023’te Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği ve UNESCO’nun düzenlediği “Humanity in Exile” başlıklı sempozyumda konuyu Uluslararası Hukuk, Fikri Mülkiyet ve Sanat Hukuku odağında anlattım. Dünyanın dört bir yanından gelen kıymetli konuşmacı ve dinleyicilere içtenlikle seslendiğim gibi:

“Birlik ve dayanışma içindeyiz. Dürüstlükle, adil kararlarla, iyi niyetimizle, samimiyetimizle, uyumumuzla, saygı ve sevgiyle…” [1]

YENİ HAKLAR DÖNEMİ

Anayasa Hukuku Hocam İbrahim Kaboğlu’nun derslerinde hep üzerinde durduğu Dayanışma Hakları’nın gelişim sürecine baktığımızda bugünün fotoğrafını daha da netleştireceğiz. İkinci Dünya Savaşından itibaren insan haklarının devletlerin iç sorunu olmayı aşarak uluslararası toplum bütününe ilişkin bir konu olduğu bilinci oluşmaya başlamıştır. Bu zamanda, uluslararası metinlere yeni hakların ve talep haklarının girdiğini görüyoruz. Üçüncü Dünya Devletlerinin baskısı ile “dayanışma” adı verilen hakların ortaya çıkışı ile birlikte yeni bir dönem başlar: Uluslararasılaşma Çağı.

Yeni dönemin birikimi sonucu 1982 yılında “Dayanışma Haklarına İlişkin Uluslararası Üçüncü Pakt Öntasarısı” hazırlanır ve metinde dört yeni hak formüle edilir: Barış hakkı, gelişme hakkı, çevre hakkı ve insanlığın ortak malvarlığına saygı hakkı.

Evrensel değerlere ilişkin uygulamayı ilerleten ve geliştiren yeni haklar, devlet sınırlarının ötesinde insanlık bütününün arasındaki “dayanışma”yı temin eder, savunur, geçerli kılar. BM şartlarında ilk izleriyle beliren yeni haklar 1966 Paktlarında daha açık formülasyonlarla yer almış olup, takiben en önemli dönüşüm 1968 yılında toplanan İnsan Hakları Uluslararası Konferansı sonucunda yayınlanan Tahran Bildirgesi ile sağlanmıştır. 1989 La Haye Bildirgesi, 1992 Rio Dünya Çevresi Zirvesi ile kabul edilen belgeler, 1993 Viyana İnsan Hakları Dünya Konferansında kabul edilen “Bildirge ve Eylem Programı”nda yeni haklar formüle edilmek suretiyle dile getirilmiştir. Hukuksal oluşum süreci devam eden dayanışma haklarının en önemli tezahürünü şu anda, büyük deprem felaketi sonucunda, milletçe, birlikte ve karşılıklı etkileşim ağlarıyla yaşıyoruz.

Dayanışma haklarının insan hakları kapsamında değerlendirilmeye başladığı yeni çağa girerken bir görüş, dayanışma haklarının insan hakları içinde değerlendirilmesine, hukuksal belirsizlik içerdikleri gerekçesiyle temkinli yaklaşır. Ancak olay ve olgulara koşut anlayış ve kavrayıştaki değişimler, yeni haklara ilişkin dönüşümü de açıkça sağlamıştır. Zira insan hakları bir süreçte var olmaktadır ve süreç küreseli ilgilendiren evrimle devam etmektedir. Nitekim, dayanışma haklarının, somut vakalar ve olan hukuk babında, istek – temenni aşaması diye tasvir edebileceğimiz norm öncesi dönemden geçilerek pozitif hukuk tarafından tanınmaları ölçüsünde varolan hukuk sistemiyle örtüştükleri görülmektedir. Siyasal, ekonomik hakların yanında dayanışma haklarının kabul gören ifadesi artık gerekliliklerin yol açtığı bir oluşumdur. Bu ilintide geleceğin, insanın, sistemin yeniden inşasından bahis açarken insanlığın birikimindeki temel hak ve özgürlüklerin yeniden ele alınmasını da bizzat yaşıyor, üzerine yeniden düşünüyor, örnekliyor ve ileriye taşıyoruz. Üstelik dayanışmayı sadece sözümüzle değil, edimimizle, fiiliyatla, hakikaten bir toplumun ve küreselin birbirine sarılışıyla gerçekleştiriyoruz.

Neden dayanışmanın bir hak olduğuna bilhassa dikkat çekmeliyiz? Çünkü Anayasa Hukuku bağlamında, ödevlerin kaynağı “etik”, hakların kaynağı ise “hukuki”dir. Hukuki olması mutlaka bir “sorumluluk ve yükümlülük” bulunduğunu gösterir.

ESAS TEMEL: YAŞAMA HAKKI

İnsanlığın geleceği öngörüsünde yeni hakların etik temelini ve çekirdeğini yaşama hakkı teşkil ediyor. Dayanışma hukuki – siyasi muhakeme düzleminde kapsamlıdır ve barınmadan çalışma hakkına, çevreden fikri haklara pek çok ilgi ile bağlıdır.

Deprem felaketini yaşadığımız bu günlerde Ukrayna – Rusya Savaşı da birinci yılını geride bıraktı. BM Genel Asamblesi’nin “Toplumların Barış İçinde Yaşamaya Hazırlanmasına Dair Metin”de geçen kararını hatırlatalım: “Bütün uluslar ve bütün insanlar barış içinde yaşama hakkına sahiptirler. Bu hakka saygı, diğer insan haklarına olduğu gibi, bütün insanlığın ortak çıkarına olup tüm ulusların her alanda gelişmesi için vazgeçilmez koşullardan birini oluşturur.” [2]

Barış, çevre, gelişme de dahil olmak üzere dayanışma haklarının muhatabı kimdir? “Üstün bir değer”e ulaşmak amacıyla, eşitlik temeline dayalı “karşılıklı güven” ve “anlayış” düşüncesi içinde birlikte yaşama ve işbirliğine hazırlama görevi; bugün sahada gördüğümüz koordinasyon gereğini de ifade ederek hükümetlere, uluslararası örgütlere, resmi ve gönüllü kuruluşlara, kitle iletişim araçlarına, eğitim aygıtlarına düşmektedir.

Toplumsal sözleşmeye göre siyasal iktidarın amacının, birey hak ve özgürlüklerinin kullanıldığı güvenlik ortamını oluşturmak olduğu her an, her kararla, her edimde hatırlanmalıdır.

Neden dayanışmanın bir hak olduğuna bilhassa dikkat çekmeliyiz? Çünkü Anayasa Hukuku bağlamında, ödevlerin kaynağı “etik”, hakların kaynağı ise “hukuki”dir.[3] Hukuki olması mutlaka bir “sorumluluk ve yükümlülük” bulunduğunu gösterir.

Adalet duygusunu, iyi niyetle, rasyonel yordamla, birlikte geleceğimizi yaratmak için diri tutacak, yürekten birbirimize sarılarak, akıl ve bilimle, adil kararları talep ederek, dayanışmanın hak olduğu bilinciyle gerçek bir ilerleme sağlayacağız.

ORTAK YENİ HAYATI KURMAK

Dayanışma hakları bağlamında, deprem sonrası hayatı kurarken devletin pek çok sorumluluğu var. Deprem sonrasında vatandaşını temel hakları koruma anlayışıyla güvenceye alacak devletin bilime göre, hukuka uygun kararlarda ilkesel olması gerekmektedir ki zaten söz konusu görev, anayasal bir sorumluluktur. Bununla birlikte doğal afetlere açık coğrafyamızın gerçeğini kabul ederek planların, projelerin yeni kent ve yeni hayat tasarımı üzerinden ilerlemesi için talebin süreğen olması gerekmektedir. Kentlerin ruhuna olduğu kadar bilimsel gerçeklere de uygun mimari anlayıştan, konutların güçlendirilmesi projelerinde finansal kaynak belirlemeye kadar, vergi politikalarından üretim biçimlerine ve fikri haklara kadar dönüşüme ilişkin pek çok karar yepyeni bir bakış açısı ile gerçekleşebilir.

Adalet duygusunu, iyi niyetle, rasyonel yordamla, birlikte geleceğimizi yaratmak için diri tutacak, yürekten birbirimize sarılarak, akıl ve bilimle, adil kararları talep ederek, dayanışmanın hak olduğu bilinciyle gerçek bir ilerleme sağlayacağız.

Uluslararası toplum birliği içinde, bizzat adalet savunusundan akademiye, medya iletişiminden haber alma hakkını savunmaya el ele ve birlik içinde olacağız. Bu anlamda seçim zamanının sadece ve sadece anayasa çerçevesinde değerlendirilmesi gereği dahil olmak üzere daha da çok hukuk konuşacağız, toplumsal adaleti amaçlayacağız. Değişim ve neticesinde adil dönüşüm bir bir olayların örülüşüyle, tüm bir anlayış, kavrayış, uygulama ile gerçekleşecek.

Yukarıda bahsettiğim UNESCO ve UPSD sempozyumunda Arjantin’den Japonya’ya, dünyanın dört bir yanından gelen konuklara söylediğim üzere,

“Güzel günlerde de görüşelim.”

İşte bu yeni geleceğin inşasında dayanışmayı sürdürülebilir kılacak ve uluslararası hukuk perspektifinde dayanışma haklarının ilerlemesi ve gelişiminde gerçekten önemli bir etken, güç, emsal olacağız. Birlik içindeyiz, birlik içinde olacağız.

[1] UNESCO – International Assocation of Art (UPSD), Symposium titled, “Humanity in Exile: Conditions of The Artists and Intellectuals Under Opression”, 23.02.2023, Pera Müzesi

[2] Toplumların Barış İçinde Yaşamaya Hazırlanması Dair Metin, BM Genel Assamblesi, Karar 33/73, 1978

[3] J. Morange, “Ethique et droits de l’homme, in Presénce du Droit Public et Des Droits de l’homme, ’92

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI