Cumartesi, Nisan 20, 2024

Ulusal çıkara değil tavize dayanan dış politika

Madrid’deki dörtlü mutabakat iktidar medyasında bir zafer olarak sunulsa da gerçek bu mu tartışılır. Bunun nedeni de imzalanan mutabakat metninin hiçbir ülke açısından bağlayıcılığı olmamasıdır.


24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşın dünya siyasetinde önemli etkileri olacaktır. Sadece kısa vadeli değil, orta ve uzun vadede de bu etki devam edecektir.

Bu savaşla birlikte Türkiye’nin, sahip olduğu jeopolitik konum, NATO üyesi olması, Batı ve Rusya ile olan ilişkisi gibi nedenlerden dolayı yeniden önem kazandığı görülüyor.

Batı, Rusya’ya karşı başarılı olmak için Türkiye’yi yanına çekmeye çalışırken; Rusya da aynı şekilde Batı’ya karşı Türkiye’yi yanına çekmeye çalışıyor.

Batı bu hedefe ulaşmak için, elindeki ekonomik ve savunma sanayindeki güçlü yanlarını kullanırken; Rusya bunun için tarım, turizm gibi kozlarını sahaya sürüyor. Kuşkusuz, bu konuda Rusya daha çok şey yapmaya hazır. Dahası Türkiye’nin yönetim zihniyeti ve siyaset yapma tarzı Batı’dan çok Rusya’ya yakın. Bundan dolayı da Batı, Erdoğan yönetimine mesafeli.

Nitekim, bu savaştan dolayı güvenlik kaygıları nedeniyle Finlandiya ve İsveç NATO üyeliğini gündeme getirdiğinde en güçlü itiraz Türkiye’den geldi.

***

Görünür gerekçe bu ülkelerin Türkiye’nin terör örgütü olarak tanımladığı yapılara karşı daha sert olması, destek vermemesi ve hukuki yaptırım uygulaması.

Ancak bunun “görünür” gerekçe olduğu açık. Sonuçta aynı yapılar Türkiye’nin müttefiki farklı ülkelerde benzer muamele görüyor.

Hatta bu süreci Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan o kadar ileri götürdü ki; geçmişte farklı konularda söylediği ama her seferinde tersinin olduğu; ‘Ben iktidar olduğum sürece bu ülkeler NATO’ya üye olamazlar’ mealinde açıklamalar yaptı.

Sonuçta Madrid’de gerçekleşen NATO Zirvesi’nde Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden’ın telefon görüşmesini takiben gün içinde Erdoğan’ın yanı sıra NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg kolaylaştırıcılığında Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinisto ve İsveç Başbakanı Magdalena Andersson’la yaptığı dörtlü görüşmenin ardından ortak bir mutabakat metni imzalandı ve Türkiye’nin güvenlik endişelerinin karşılanmasına yönelik atılacak adımlar karşılığında iki ülkenin üyelik başvurusunu destekleyeceği teyit edildi.

Mutabakat metnine göre İsveç ve Finlandiya, terörle mücadele konusunda Türkiye ile dayanışma ve işbirliği içinde hareket edeceklerini, terör örgütlerinin faaliyetlerini engelleyeceklerini, silah ambargosunun kaldırılacağını deklare ettiler. İade taleplerininse Avrupa İade Sözleşmesi’yle uyumlu biçimde değerlendirilip işleme konulacağı konusunda ortaklaşıldı. Verilen sözlerin tutulup tutulmadığını denetleme işi de kurulacak Ortak Daimi Mekanizma’ya devredildi.

Özellikle terör örgütlerine yakın yapılanmaların -ki, bunlar çoğunlukla STK kapsamında kurulmuş örgütlerdir- denetimi konusunda sorun çıkmayabilir. Ama zaman içinde iade talepleri konusunda sorun yaşanabilir.

Bu dörtlü mutabakat, siyasi iktidar ve ona yakın medya içinde bir zafer olarak sunulsa da, gerçek bu mu tartışılır.

Bunun temel nedeni de imzalanan mutabakat metninin hiç bir ülke açısından bağlayıcılığı olmamasıdır.

Türkiye’nin bu mutabakatla kazanımı silah ambargolarının kaldırılması ve mutabakatı takip eden aylarda o ülkelerdeki yapılara yönelik daha yakın bir izleme ve denetim olacaktır.

Özellikle terör örgütlerine yakın yapılanmaların -ki, bunlar çoğunlukla STK kapsamında kurulmuş örgütlerdir- denetimi konusunda sorun çıkmayabilir. Zaman içinde sorun iade talepleri konusunda yaşanabilir. Bunun temel nedeni bu ülkelerin düşünce ve ifade başta olmak üzere temel hak ve özgürlükler konusunda dünyanın en hassa ülkeleri oluşu ve kararların büyük ölçüde hukuki olmasından kaynaklanmasıdır.

Zaman içinde ortaya çıkacak bu sorunda tarafları bağlayan herhangi bir anlaşma bulunmamaktadır. Bu anlaşmanın sonuçlarını zaman içinde yaşayarak göreceğiz.

***

Sonuç olarak uluslararası ilişkilerde her ülke için belirleyici olan “ulusal çıkar”.

Bu ilişkilerde ulusal çıkarı maksimize etmenin yolu da siyaseten ve ekonomik olarak güçlü olmaktan geçiyor.

Türkiye ne yazık ki, ne siyaseten güçlü ne de ekonomik olarak.

Ve uzunca bir süredir siyasi iktidarın dış politikadaki tercihlerini belirleyen ulusal çıkardan çok, kendi iktidarının bir süre daha uzatmayı sağlayacak olan taviz politikalarıdır.

Dış politika “hamaset” üzerinden iç politika malzemesi yapılırken, iş uluslararası ilişkilere geldiğinde gerçeklere mahkûm edilip çıkar değil taviz politikası galip geliyor.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI