Salı, Nisan 23, 2024

Ukrayna savaşı, iklim krizi ve IPCC’nin son raporu

Chomsky’nin “İklim krizi ve nükleer savaş tehdidi nedeniyle insanlık tarihinin en tehlikeli noktasına yaklaşıyoruz. Şu anda organize insan yaşamının yok edilme ihtimali ile karşı karşıyayız” cümlesi üzerine düşünmek gerekiyor.

Ukrayna’da devam eden savaş, insani açıdan büyük acılara neden oluyor. Dünya insani acılara odaklanırken savaşın iklim değişikliğine yönelik olumsuz etkileri gölgede kalıyor. Bazı bilim insanları biraz çekingen bir şekilde bu konuda seslerini yükseltiyor ancak muhtemelen, “Ne iklimi kardeşim? İnsanlar ölüyor orada” benzeri bir azarla karşılaşma riskini de göğüslemek zorunda kalacaklarını biliyorlar.

Bu bağlamda, Amerikalı Filozof Noam Chomsky bir röportajında, Ukrayna’daki savaşa ilişkin olarak sarf ettiği, “İklim krizi ve nükleer savaş tehdidi nedeniyle insanlık tarihinin en tehlikeli noktasına yaklaşıyoruz. Şu anda organize insan yaşamının yok edilme ihtimali ile karşı karşıyayız” cümlesi üzerinde düşünmek gerekiyor sanıyorum.

Savaş ile iklim krizi arasındaki bağlantıyı anlamak çok zor değil. Savaşın başlamasıyla birlikte artan enerji maliyetleri ve enerji güvenliğine ilişkin ortaya çıkan tedirginlikler nedeniyle devletlerin iklim krizine yönelik çabalarını terk ettikleri ya da bir başka deyişle karbon salımı konusunda vadettikleri çalışmaları sümen altı ettikleri görülüyor.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 5-7 yılda bir Dünya’nın iklim sisteminin geldiği durum ile ilgili değerlendirme raporları hazırlıyor. Son rapor, Ukrayna’daki savaşın iklim krizi meselesine etkilerinin değerlendirilmesi için önemli bir olanak sunuyor. Rapora değinmeden önce savaş, ülkelerin enerji politikalarında ne gibi değişikliklere neden oldu? ABD daha fazla kaynağa ulaşmak için arama çalışmalarına hız verirken, Avrupa Birliği, yeni gaz boru hatları ve ithalat tesisleri kurmak için harekete geçti. Çin ise kömür üretim kapasitesini artırmak için yeni planlar üzerinde çalışmaya başladı. Dünya’yı karbona boğan bu üç odak, savaşın ardından fosil türevi enerji kaynaklarına dört elle sarıldılar yeniden. İnsanlığın hiç olmadığı kadar varoluşsal bir yıkımın dibine kadar geldiği böylesine distopik eğilimli bir periyotta dahi ülkeleri yönetenlerin buna neden olan sorumsuzluğu büyütme çabaları anlaşılır gibi değil.

Ukrayna savaşını bahane eden emperyalist/kapitalist devletler, iklim krizinin varoluşsal bir probleme dönüşmeye başladığını görmezden gelme yolunu seçiyor. Bu devletlerin Chomsky’nin temas ettiği kümülatif yok oluş riskine aldırmadan yollarına devam etme azimlerini besleyicisinin bir takım çıkarlar olduğu görülüyor. Kontrol dışı kapitalist piyasalarda sömürü düzenine ayak uyduramayanlar hemen oyun dışı kalır. Ukrayna’da savaşı sona erdirecek adımları atmak yerine tırmandırma politikasını benimsemek başka neyle açıklanabilir ki?

Bir önceki yazımda da https://www.politikyol.com/aclik-tehlikesi-putin-bugdayi-silah-olarak-mi-kullaniyor/ belirttiğim gibi Ukrayna ve Rusya dünyanın başlıca gıda ihracatçıları arasında yer alıyor. konumundadır. Savaş, özellikle Afrika ve Asya’da bu iki bölgeden gelecek olan tahıla ihtiyaç duyan ülkelerde krizi neden oldu. Bu krizin adı açlık… Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler’e (BM) göre dünyanın en kötü insani krizi Yemen’de yaşanıyor. Dünya Gıda Programı raporları, bu ülkede 2 milyondan fazla çocuğun açlığa mahkum olduğunu gösteriyor ama var olsun emperyalist hırslar değil mi?

Açıkça söylemek gerekirse savaşın devam etmesi güney yarım kürede özellikle Afrika kıtasında kitlesel bir yok oluşa neden olabilir yani katliama neden olabilir. Vurgulamakta fayda var; Lübnan, Suriye, Yemen, Somali ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti de dahil olmak üzere 36 ülke buğday ithalatının yarısından fazlası için bu iki ülkeye güveniyor. Noam Chomsky, bu tabloya alternatif olası bir durumdan bahsederken, “Gerçekleşmesi daha olası, hatta kuvvetle muhtemel olan senaryo ise gezegeni zehirleyip hepimizi daha yavaş ve acılı bir ölüme terk etmeleridir” diyor. Chomsky, burada bir nükleer savaştan bahsediyor ve bunun artık uzak bir ihtimal olmadığını ifade ediyor.

Bu çerçevede, IPCC’nin son raporu, yaşanabilir bir dünya için yegane umudun, fosil yakıtları hemen terk edip bir daha dönmemek üzere istikrarlı bir şekilde karbon salımını azaltmaya bağlı olduğunu tespit ediyor. Peki emperyalistler ne yapıyor? Ukrayna’da süren sebepsiz savaşı zaten minik kıpırdanışlar halinde beliren iklim değişikliğiyle ilgili çalışmaları sona erdirmek hatta bir daha belirmelerini önlemek için kullanıyorlar.

Açıkça söylemek gerekirse savaşın devam etmesi güney yarım kürede özellikle Afrika kıtasında kitlesel bir yok oluşa neden olabilir yani katliama neden olabilir.

IPCC raporunda en dikkate değer ifadenin, “Küresel iklimdeki ısınma olağandışı! Atmosfer ve okyanuslar ısındı, kar ve buz miktarları azaldı, ortalama deniz düzeyi yükseldi ve sera gazlarının atmosferdeki birikimleri arttı. Hem gezegenimiz hem de bizler büyük risk altındayız” olduğunu düşünüyorum. Dünyamızın artık paylaşım savaşlarının sonuçlarını sırtlanak zamanı kalmadığı anlaşılıyor. Çevreciler ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar, anlatmaya çabalılyorlar ama talihsizlik şu ki, iklim krizinin büyümesi maalesef küresel düzlemde faşizmin gelişmeye başladığı bir döneme denk gelmesi oldu. Beyinlerinde betonarme kalıplarla gezen faşistlerin, yegâne emellerinin faşistlik yapmak olduğundan hareketle bilimsel yaklaşım gerektiren sorunların çözüme kavuşturulmasında paydaş olarak görülemeyecekleri açık bir şekilde ortada.

800’den fazla bilim insanının katkıda bulunduğu, Türkiye de dâhil olmak üzere IPCC’ye üye bütün ülkelerin üzerinde anlaştığı raporda şu ifadeler yer alıyor: “Karbondioksit (CO2), metan (CH4) ve diazotmonoksit (N2O) gazlarının atmosferik birikimleri (konsantrasyonları) bugün itibariyle en azından son 800 bin yıllık dönemde hiç olmadığı kadar yüksek bir düzeye yükselmiştir.”

Tam bu rapor uluslararası alanda tartışmaya açılacaktı ki birden Rus bombaları Kiev’e yağmaya başladı. Sonra da yukarıda bahsettiğim tablo belirdi. Bütün karbon ekonomileri hızlıca fosil enerji kaynaklarına sarıldı. 8 yıllık çalışmanın ürünü olan IPCC raporu hiç gündeme bile gelmeden tozlu raflardaki yerini aldı. Ne kaybettiğimizin farkında mısınız? İnsanlığın toplu yok oluşundan bahsediyor bilim insanları.

Ukrayna’nın önde gelen iklim bilimcilerinden Svitlana Krakovska bu duruma ilişkin olarak, “IPCC raporu, fosil yakıtların neden olduğu insani, ekonomik ve jeopolitik felaketleri apaçık ortaya koydu. Rapor, dünya nüfusunun yaklaşık yarısının fosil yakıtların kullanılmasından kaynaklanan felaketlere karşı son derece savunmasız olduğu ortaya çıktı” diyor.  Küresel ısınma nedeniyle yaşanan aşırı sıcaklık ve hastalıkların yayılması dünya çapında insanları öldürüyor, her yıl yaklaşık 12 milyon insan sel ve kuraklık nedeniyle yerinden ediliyor ve gıda üreten toprakların verimliliği her geçen gün azalıyor. Yağışların azalmasına paralel olarak tatlı su bitiyor. Yine son yıllarda küresel yağışların azalması neticesinde sonucunda, elektrik üretiminde hidroelektrik kaynakların kullanımında ciddi miktarda azalma oldu. Yeşil bir kaynak olarak hidroelektriğin kullanılamaması ise yerine karbon emisyonu üreten ikame kaynakların tercih edilmesine neden oluyor. Var oğlu var anlayacağınız.

Ülkemiz medyasına baktım son IPCC raporuna ilişkin ne yazılmış, ne var diye. Bol bol hava var, bol bol civa var. Bizim daha önemli işlerimiz var. Örneğin, bir yanda sarıklı, cübbeli, kara çarşaflı yürüyüş kortejleri düzenleyip, “şeriat is loading” diye paylaşımlar yapıp, diğer yandan özgürlüğe ve özgür kadınlarımıza saldıran islamcı faşistlerimiz var. “Kılıçdaroğlu Alevi seçim kazanamaz, riskli olur” diyen ne idüğü belirsizlerimiz var. İnsan olan şunu söylemez, ar eder. Ayasofya’yı yiyoruz örneğin. Evet, belki de bir binayı kemirme ve yeme suretiyle yok eden millet olarak tarihe geçeceğiz. Şimdi bunca önemli mevzu bırakılacak da Ukrayna savaşı, IPCC raporu, karbon salımı, iklim krizi falan mı konuşulacak? Bilimden, medeniyetten ne kadar uzaklaştığımızı görüyoruz tüm bunların yansımasında.

“Yaşamak için doğmuşum, yaşamadan ölüyorum”. Yazıyı filozof ve yazar Jean-Jacques Rousseau’nun bu sözüyle bitirmek istiyorum. Hal-i pür melalimizi bundan daha iyi betimleyen başka bir söz gelmiyor bugünlerde aklıma. Dayanışmayla

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI