Salı, Nisan 23, 2024

Ukrayna ile Suriye birleşirken  

Ukrayna-Suriye-Güvenlik-Devlet Bekası tartışması ve yeni askeri harekât hazırlığı, seçimlere indirgenmese bile Cumhur İttifakının seçim stratejisinin ve oyun planının önemli bir boyutu oluşturacaktır.

İlk önce Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve Ukrayna Savaşı nedeniyle Finlandiya ve İşveç’in NATO üyeliği başvurularına “Evet diyemeyiz” açıklaması, sonra bu sürecin NATO Başkanı dâhil farklı aktörlerin oyuna girmesiyle tartışılmaya başlanması; bu tartışmaların Irak ve Suriye, özellikle Suriye’nin doğusundaki PKK-PYD, terör sorunu ve silah ambargosuyla ilişkilendirilmesi. Daha sonra Finlandiya ve İsveç arasında ayrım yapılması…İşveç ve terör ilişkisi üzerinde odaklanılması, “red” kararının biraz yumuşatılması ve iki ülke heyetlerinin sorunu tartışmak için yaptıkları Ankara ziyareti. Bu gelişmeler yaşanırken de Irak’ın Kuzeyi’nde PKK’ya karşı askeri operasyonların son dönemde artması.

‘Ukrayna Savaşı ne zaman Suriye ile ilişkilenecek’ derken, Finlandiya ve İşveç’in savaş nedeniyle NATO üyeliğine başvurusuna Türkiye’nin tüm üye ülkeleler içinde tek ülke olarak karşı çıkması Ukrayna-Suriye bağlantısını kurmuş oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “terör ve teröre karşı mücadele” sorununu bu tartışmayla gündeme getirmesi, Ukrayna’yı Suriye’ye bağladı.

Bu bağlantı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son kabine toplantısından sonra yaptığı: Suriye sınırı boyunca “Güvenli bölge oluşturmak için başlatılan çalışmaların eksik kalan kısımlarıyla ilgili yeni adımların yakında atılmasına başlanacağını” açıklamasıyla daha da netlik kazandı.

Bu, Türkiye’nin Suriye’ye yeni bir askeri harekât hazırlığı içinde olduğu anlamına geliyordu.

26 Mayıs’da yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra, “Güney sınırımızdaki operasyonlar milli ihtiyaç gereği. Terör örgütlerine dönük bu operasyonlar devam edecek” ve “Güney sınırlarımızın terör tehditinden arındırılması için icra edilen ve icra edilecek olan harekâtlar komşularımızın toprak bütünlüğü ve egemenliğine hiç bir surette hedef almamaktadır” açıklaması yapıldı.

Bu açıklama da, yeni askeri harekât hazırlığı içinde olunduğu düşüncesini güçlendiriyordu.

Türkiye-Suriye sınırı 911 km. Bu sınırın, Fırat’ın batısında kalan kısmında, Tel Rifat ve Menbiç haricinde, Fırat Kalkanı bölgesi, Afrin ve İdlib büyük ölçüde Türkiye’nin kontrolündedir.

Yeni askeri harekât bu anlamda “Fırat’ın doğusundaki sınır hattı”dır.

Teröre karşı mücadele temelinde yapılacağı söylenen bu harekât, aynı zamanda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın amaçladığı Suriyelileri evlerine ve güvenli bir bölgeye gönderilmesini de içeriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, teröre karşı mücadeleyle Suriyeliler meselesine çözümü birlikte düşündüğünü biliyoruz.

Yaklaşık üç yıl önce, Cumhurbaşkanı BM Genel Kurulu’da konuşurken, bugün konuştuğumuz askeri harekâtı da içeren bir Suriye haritası göstermiş ve “Niyetimiz ilk etapta 30 kilometre derinliğinde ve 480 kilometre uzunluğunda bir barış koridoru tesis ederek uluslararası toplum desteğiyle burada 2 milyon Suriyelinin iskanını sağlamaktır” demişti.

Tüm bu açıklamalar Suriye’ye askeri harekât düşüncesinin ciddi olarak tartışıldığını ve masada olduğunu bize söylüyor.

Bu durum, Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir fırsat yaratıyor: Suriye’ye yeni askeri harekâtı başlatma olanağının ortaya çıkması ve bu girişimin Suriyeliler meselesinin çözümü için de faydalı olacağını halkla paylaşmak.

Bu konu ile ilgili yurt dışında çıkan değerlendirmeleri okuduğumız zaman, Rusya’nın, savaşın uzaması ve Ukrayna’da yenilme olasılığının artması nedeniyle de askeri gücünü arttırmak için Suriye’den hava kuvvetlerini ve askerlerini çekmeye başladığı bunun da Türkiye’ye Suriye’ye askeri harekât yapma fırsatı doğurduğu saptamasının yapıldığını görüyoruz.

Rusya’nın Suriye’ye girmesi nasıl “oyun değiştirici” nitelikteyse, Suriye’den çekilmesi de oyun değiştirici niteliktedir.

Bu durum, Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir fırsat yaratıyor: Suriye’ye yeni askeri harekâtı başlatma olanağının ortaya çıkması ve bu girişimin Suriyeliler meselesinin çözümü için de faydalı olacağını halkla paylaşmak.

Bu noktada esas soru şu: bu süreç, retorik/söylem düzeyinde mi kalacak, yoksa gerçeklik mi kazanacak?

Bu sorunun yanıtını şu an veremiyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna ile Suriye’yi birleştirirken Ukrayna Savaşı sonrası dünyada Türkiye’nin yerini ve etkisini güçlendirmek istiyor.  Ve bunu yaparken, AB, NATO, Amerika ve Batı  ile ilişkileri, güvenlik, ekonomi, enerji ve mülteci alanlarında ile işlevsel-araçsal bir tarzda götürürken, “bağımsız ulus devlet” konumuyla dış politikayı şekillendirmeyi amaçlıyor.

İçeride çok ciddi ekonomik sorunların yaşandığı bir dönemde yapılacak  seçimler için oyunu planını “güvenlik-dış politika-devlet bekası” eksenin de kurmayı düşünüyor ve ciddi sorun haline gelmiş mülteci sorununu ya da “Suriyeliler” meselesini çözme sürecine girmiş bir aktöre olarak toplumda olumlu algı yaratmayı planlıyor.

İlk neden birincil olmak üzere her üç neden içinde de Türkiye, Ukrayna-Suriye bağlantısını kuracak Suriye’ye askeri harekâtı tek taraflı olarak başlatabilir.

İsrail, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler, kendi bölgesel çıkarları içinde bu harekâta ses çıkartmayabilir.

Bununla birlikte,  askeri harekâtın retorik düzeyde kalması ve gerçekleşmemesi için de nedenler var:

Birincisi, daha bugünden araka arakaya gelen açıklamalarla netleştiği gibi, başta Amerika olmak üzere, Rusya, İran ve Esad rejimi bu harekâta karşı çıkıyor.

Muhalefetin Ukrayna-Suriye bağlantısını ciddiye alması, güvenlik-devlet bekası alanının retorik de kalsa bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Cumhur İttifakına yeni bir oyun planı yarattığını önemsemesi gerekiyor.

Bu karşı çıkış içinde, mülteci sorunundan terör sorununa kadar patlamaya hazır bir bomba gibi görülen İdlip’de olumsuz gelişmeler hızla başlayabilir; diğer taraftan Kürt aktörler direnebilir.

İkincisi, bu harekâtın Suriyeliler meselesini çözeceği garanti değildir. Hatta, çözmeme olasılığı daha fazladır.

Üçüncüsü, John Ikenberry’in II.Dünya Savaşı sonrası düzende Amerikan hegemonyası üzerine yaptığı çalışmalarda öne sürdüğü “sert güç, askeri harekât, ve sonrası yumuşak güç temelinde hegemonya yaratmak ve bunu sürdürebilir kılmak çok pahalı bir iştir” saptamasının geçerlililiği içinde, çok ciddi ekonomik sorunlar yaşayan Türkiye’nin askeri ve ekonomik kapasitesi bu genişlikte bir alanı yönetmek için yeterli olmayabilir.

Dördüncüsü, yaklaşan seçimler bağlamında da, güvenlik ve savaş ortamı, ciddi ekonomik sıkıntılar içindeki halkın kızgınlığını ve kaygılarını değiştirmeyebilir. Ekonomi ve demokrasi seçim sonuçlarını belirlemede birincil faktör olabilir.

Örneğin, 1990  yapılan Birinci Körfez Savaşı’nda Saddam’ı yenen ve Irak ordularını işgal ettikleri Küveyt’yen çıkartan Amerikan Başkanı (baba) George Bush, savaştan hemen sonra 1992’de yapılan Başkanlık Seçimlerinde ekonomik sıkıntılara ve işsizliğe çare olacağını söyleyen Bill Clinton’a büyük oy farkıyla yenilmiştir.

Tüm bu olasılıklar, Ukrayna-Suriye bağlantısının retorik/söylem düzeyinde kalma olasılığının, gerçekliğe dönüşmesinden daha fazla olduğunu bize göstermektedir.

Muhalefetinse, Ukrayna-Suriye bağlantısını ciddiye alması, aktif bir dış politika vizyonu geliştirmesi, güvenlik-devlet bekası alanının retorik de kalsa bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Cumhur İttifakına yeni bir oyun planı yarattığını önemsemesi gerekiyor.

Ukrayna-Suriye-Güvenlik-Devlet Bekası tartışması ve yeni askeri harekât hazırlığı, seçimlere indirgenmese bile Cumhur İttifakının seçim stratejisinin ve oyun planının önemli bir boyutu oluşturacaktır.

Muhalefet açısından da bu stratejiye karşı, güvenlik-ekonomi karşıtlığı yapmak yerine ekonomi-demokrasi-iklimini ön plana alıp, bu üçgende bir güvenlik politikası geliştirme çabası daha yararlı olacaktır.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI