Perşembe, Nisan 25, 2024

Türkiye’nin enflasyonu üzerine notlar

Baki Demirel
Baki Demirel
Doç.Dr Baki Demirel Gazi Üniversitesi lisans ve doktora programlarından mezundur. Gazi Üniversitesi İktisat Bölüm Araştırma Görevlisi olarak tamamladığı doktora sonrasında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisat Bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak devam etmiş daha sonra Yalova Üniversitesi İktisat Bölümüne geçiş yapmıştır. Halan Yalova Üniversitesi İktisat Bölümünde öğretim üyesi olan Baki Demirel, açık ekonomi makro ekonomi, döviz kuru sistemleri ve para politikası üzerinde çok sayıda ulusal ve uluslararası dergide yayınlanmış makalesi bulunmaktadır.

ENAG ilk dokuz aylık enflasyon ölçümünü %101, 6 olarak açıklarken TUİK %52.4 olarak açıklamıştır. Ancak yılsonuna yaklaştıkça her iki kurumun ölçümlerinin bir birine yakınlaşacağını görebiliriz. 

İçinde bulunduğumuz haftanın ilk günü TUİK ve ENAG tarafından açıklanan tüketici enflasyon rakamları enflasyonun artış eğilimini sürdürdüğünü ve TUİK verilerine göre tüketici ve üretici enflasyonu arasındaki makasın genişlediğini göstermektedir. TUİK yıllık tüketici enflasyonunu % 83,4 olarak açıklarken üretici enflasyonunu % 151.5 olarak açıklamıştır. Aşağıdaki Grafik 1. ve Grafik 2. Buradaki görüşlerimi görsel olarak ortaya koymaktadır.

ENAG ve TUİK tarafından açıklanan tüketici enflasyonu rakamları ile ilgili bir diğer önemli bilgi ise iki kurumunun ölçümü arasındaki farkın neredeyse iki katına çıkmış olmasıyla ilgilidir. ENAG ilk dokuz aylık enflasyon ölçümünü %101, 6 olarak açıklarken TUİK %52.4 olarak açıklamıştır. Ancak yılsonuna yaklaştıkça her iki kurumun ölçümlerinin bir birine yakınlaşacağını görebiliriz.  Bu ihtimalin iki önemli neden vardır. Birincisi üretici enflasyonu artış eğiliminin gecikmeli olarak tüketici enflasyonunu da artırmaya devam edeceğidir. İkinci neden ise her iki kurumun enflasyon ölçümüne etki edecek olan baz (taban) etkisinin ENAG yıl sonu enflasyonunu TUİK’e göre daha olumlu etkileyebilecek olmasıdır.

Şimdi isterseniz resmi kurum olan TUİK verilerinden hareketle politika çıkarsaması yapmaya çalışalım. TUİK tarafından açıklanan tüketici ve üretici enflasyonlarına ilişkin bana göre dikkat çeken unsurları şu biçimde sıralayabiliriz:

  • Ana harcama grupları içerisinde yıllık enflasyonunun üzerinde artış gösteren kalemlerin gıda, ulaştırma ve konut gibi dar gelirlilerin gelirleri içerisinde önemli paya sahip kalemler olduğu görülmektedir.
  • Maaş ve ücretler tüketici enflasyonuna göre belirlenirken gıda enflasyonunun tüketici enflasyonundan yüksek olması, gıda harcamalarının gelir içindeki payı yüksek olan ücretli kesimin yoksullaşmasına ve bu durum yine enflasyonun yükselmesine neden olmaktadır. Yani yoksulluk artışı enflasyonu beslemektedir. Bunun hangi mekanizmayla ortaya çıktığını açıklayan İlhan Döğüş’ün harika yazısını daha önce paylaşmıştım.
  • Üretici enflasyonu ile ilgili olarak üretici maliyetlerini en fazla artıran kalemin enerji fiyatları olduğunu yıllık enerji enflasyonunun % 347, aylık artışın ise %12, 9 olduğu görülmektedir. Bu muazzam artışa karşın tüketici ve üretici enflasyon makasının nasıl bu kadar açılabildiği ve şirketlerin nasıl bu kadar kâr elde edebildikleri konusu ise bir muhasebe başarısı olmakla birlikte maalesef TÜİK tüketici enflasyon ölçümlerini sorgulanır hale getirmektedir.

Diğer yandan enflasyon üzerindeki kur etkisinin (geçiş etkisi) azaldığını görmekteyiz. Buna sebep olarak; KKM (Kur Korumalı Mevduat) eliyle uygulanan örtük çapa kur politikasının kur artışını enflasyonun altında tutarak enflasyon üzerindeki kur etkisini baskılamasını rahatlıkla söyleyebiliriz.

KKM’nin önce bütçe açıkları yoluyla parasal genişleme yaratarak enflasyonu artırdığını bu olmayınca da faiz ödemelerinin parasal genişlemeye neden olduğunu ve bunun enflasyonu beslediğini, KKM yoluyla bütçe açıklarının vergilerle ödendiğini ve bunun gelecek kuşaklara yük olduğunu iddia eden Ortodoks iktisatçıların oldukça yanıldıklarını söyleyebilirim. Bu konuyu ileriki bir tarihte daha detaylı olarak kaleme alacağım. Kaldı ki yine İlhan Döğüş tarafından yazılmış detaylı bir yazı var ve ekte paylaşıyorum.

Bir Heterodoks iktisat okulu olan post Keynesyen okul, yatırımların faize değil talep beklentilerine duyarlı olduğunu savunmaktadır. Yani yatırım iştahını artırmak için TCMB politika faizini indirmesi bir Heterodoks politika önerisi değildir.

Bilindiği üzere alışılagelmiş para politikasını savunan Ortodoks iktisat artan enflasyon karşısında politika faizinin artırılması ve yurt içi talebin baskılanmasını savunmaktadır. Buna karşılık TCMB bilindiği üzere son PPK (para politikası kurulu) toplantısında politika faizinde yine 100 baz puanlık bir indirime gitti.

Öte yandan Hazine Bakanı Sayın Nurettin Nebati bu hamleyi Heterodoks iktisat politikası olarak açıklamak istedi ve Heterodoks iktisat politikalarına yöneldiklerini söyledi ancak bu doğru değil. Zira TCMB son faiz indirimdeki asıl vurgusu iç ve dış talebin yavaşlamasıdır. Dış talebin zayıflamasına elbette TCMB politikasının etkisi olamaz ancak faiz indirimi ile iç talepteki zayıflamanın ve yatırım iştahının azalmasının önüne geçilmek istendiği anlaşılmaktadır.

Ancak bir Heterodoks iktisat okulu olan post Keynesyen okul, yatırımların faize değil talep beklentilerine duyarlı olduğunu savunmaktadır. Yani yatırım iştahını artırmak için TCMB politika faizini indirmesi bir Heterodoks politika önerisi değildir. Tam aksine yatırımla faiz arasında güçlü ilişki olduğunu savunan Ortodoks düşüncenin bir ürünüdür. Ayrıca faiz indirimlerinin gerek finansal kazançları gerekse konut-inşaat rantlarını büyüttüğü ortadadır. Nitekim Eylül ayı tüketici enflasyon ölçümünde en fazla artışın %9.9 ile konut enflasyonu kaynaklı olduğu görülmektedir.

Bir diğer hatalı nedensellik ilişkisi ise ücret artışlarının enflasyonu beslediği konusudur. Oysa ücret artışları enflasyona eşlik eder ve baskılanmaktadır.

Bunla birlikte Heterodoks politika uygulanacak ise enflasyonun arkasındaki dinamiğin ücretler değil kârlar olduğu gerçeğinden yola çıkılarak vergi politikasında dezavantajlı gruplar aleyhine olan dolaylı vergilerin ağırlığının azaltılmasına yönelik önlemler alınması gerekmektedir. Aşırı kâr vergisi, rant vergisi ve finansal kazançlar vergisi temel önerilerimiz olarak defalarca önerdiğimiz politika araçlarıdır.

Bir diğer hatalı nedensellik ilişkisi ise ücret artışlarının enflasyonu beslediği konusudur. Oysa ücret artışları enflasyona eşlik eder ve baskılanmaktadır. Heterodoks bakış enflasyona mücadelede ücretlerin baskılanmasını değil artırılmasını ve yoksulluğun azaltılmasını savunmaktadır. Bu bağlamda aşırı kârları önleyebilecek güçlü emekçi sendikaların oluşması için gerekli kurumsal ve kanuni alt yapıların oluşmasını sağlamak, grev haklarını geri vermek ve güçlendirmek de Heterodoks politika alternatifleri arasındadır.

Grafik 1. TUİK TÜFE (Eylül)

Grafik 2. TUİK Yİ_ÜFE

EK: İlhan Döğüş tarafından kaleme alınan KKM ile ilgili yazı:

https://gorus21.com/kur-korumali-mevduat-neden-vergi-yuku-degildir/

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

Baki Demirel
Baki Demirel
Doç.Dr Baki Demirel Gazi Üniversitesi lisans ve doktora programlarından mezundur. Gazi Üniversitesi İktisat Bölüm Araştırma Görevlisi olarak tamamladığı doktora sonrasında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisat Bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak devam etmiş daha sonra Yalova Üniversitesi İktisat Bölümüne geçiş yapmıştır. Halan Yalova Üniversitesi İktisat Bölümünde öğretim üyesi olan Baki Demirel, açık ekonomi makro ekonomi, döviz kuru sistemleri ve para politikası üzerinde çok sayıda ulusal ve uluslararası dergide yayınlanmış makalesi bulunmaktadır.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI