Kimsenin “sınıfsal olanla” bir derdi yoktur. Kapitalist toplum sınıflı bir toplumdur. Ama bugünün kapitalizminde şimdilik mücadele “kimlikler” üzerinden yaşanmaktadır ve kimlik sorunlarını çözecek bir dönüşüm gerçekleşmeden de “sınıfsal” olanla yüzleşmemiz pek mümkün olmayacaktır. Yıllar önce Kürt siyasi hareketi HDP’nin kuruluşuyla birlikte “Türkiyelileşme” adıyla yeni bir siyaset başlattığını açıklamıştı. Bu açıklama özellikle Kürt siyasi hareketinin “ayrılıkçı” olduğunu düşünen birçok muhalif Türk siyasetçi arasında  Kürtlerin “Türkiyeli” olmaya karar verdikleri şeklinde yorumlanmış ve kimilerince de sempatiyle karşılanmıştı. Oysa “Türkiyelileşme” HDP’nin benimsediği “Radikal Demokrasi” söyleminin bir ifadesi olarak ülkede kendini mağdur gören ya da öyle hisseden çeşitli farklı kimliklerin birlikte mücadelesini amaçlayan sol bir projenin adıydı. Kaldı ki Türkiye gibi çok-kimlikli bir toplumda siyaset yapmak zaten HDP dışındaki partilerin de “Türkiyelileşmesi”ni, yani “tek” bir kimliğin değil farklı kimliklerin taleplerini de siyasete taşımalarını gerektiriyordu. Ama ne var ki Türk tarafında küçük bir azınlık dışında böyle bir duyarlılık oluşmadı. Nitekim HDP kurulduğundan bu yana, Türkiye’de Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere çeşitli farklı kimliklerin taleplerini parlamentoda dile getirmeye ve bu taleplerle ilgili farkındalıklar yaratmaya çalıştı. Bu çabaların sonucu olarak da Türk tarafının iktidara muhalif sol kanadından da destek görmeye ve 7 Haziran seçimlerinde oldukça önemli bir oy oranına (yüzde 13) ulaşarak AKP iktidarının düşmesine neden oldu. Arkasından 2019 yerel seçimlerinde de yine iktidarın karşısında muhalif partilerin özellikle de CHP’nin bir çok önemli il ve ilçe belediyesinin kazanılmasına destek oldu vs. Bunları neden mi yazıyorum? Çünkü Türkiyelileşme aynı zamanda Kürtlerin kendi sorunlarını Türklere anlatmak ve birlikte çözüm bulmak yolunda atılmış barışçı bir adımdı. Nitekim 10 yıldan fazladır sürdürülen bu politika ile “Kürt sorunu”nda Türkler nezdinde de bir yumuşama yaratılmış ve HDP’nin ülke siyasetinde “kilit” bir rol oynaması böylelikle mümkün olabilmiştir. Ama yaklaşmakta olan seçimlerle yaratılan bir hava, Kürtlerin “Türkiyelileşme” politikasını zayıflatacak gibi durmaktadır. Bir başka ifadeyle HDP’nin muhalif duruşuna şimdiye dek destek vermiş Türklerin bir kısmının TİP’in kendi logosuyla seçimlere girmek istemesi nedeniyle ayrışmış olması gerçekten üzücüdür. Bu ayrışmanın düzeyini bilmesek de ülkemizin en önemli sorunu olan “Kürt sorununun” çözümünde bu gelişme sıkıntılı bir gelişme olarak görülmelidir. Bu gelişmenin tartışma konusu olabilecek birçok yönü vardır kuşkusuz. Bunlar arasında HDP’nin yaptıkları ve yapamadıkları da mutlaka sayılmalıdır. Ama sanırım asıl olan bugün iktidara muhalif olan bazı sol ve sosyalist kesimler arasında “Kürt sorunu”nun hala kabullenilmesi zor bir konu olması yatmaktadır. Mekanik sol bir çerçeveden bakıldığında Kürtlerin mücadelesi “ulusal” ama kendilerinin mücadelesi “sınıfsal”dır ve Türk solu “sınıfsal” olanı benimsemelidir. Kimsenin “sınıfsal olanla” bir derdi yoktur. Kapitalist toplum sınıflı bir toplumdur. Ama bugünün kapitalizminde şimdilik mücadele “kimlikler” üzerinden yaşanmaktadır ve kimlik sorunlarını çözecek bir dönüşüm gerçekleşmeden de “sınıfsal” olanla yüzleşmemiz pek mümkün olmayacaktır. O nedenle de bugünün siyasi sorunu, her an daha tehlikeli baskıcı politikalara savrulması mümkün olan bir iktidar karşısında özgürlüğü, eşitliği ve demokrasiyi savunmak için mağdur kimliklerin de mağdur sınıfların da birlikte davranmaları gerekliliğidir. Eğer bugün bunu yapamazsak yarın çok geç olacak ve hepimizin yıllarca verdikleri emekleri de boşa çıkmış olacaktır. O nedenle meselelere bir de bu açıdan bakmakta yarar vardır.