Cuma, Nisan 19, 2024

Türkiye’de buhran, aydınlar ve partizan seçmen

AKP iktidarı, OHAL dönemi sonrası başkanlık sistemine geçildiğinden beri Türkiye’ye adalet, ekonomi ve güvenlik alanlarında derin bir buhran yaşatıyor. Aydın ve gazeteciler AKP’nin buhran sırasında %30 civarında tutunabilmesinden muhalefet partilerini sorumlu tutuyor ve bu partilere umutsuz vaka gözüyle bakıyor. Peki bu yaklaşım ne derece hakkaniyetli ve gerçekçi?

Bu yaklaşım “ne olacak bu Fenerbahçe’nin hali?” tadında ezber satma alışkanlığından başka bir şey değil. Bu yaklaşımda diretenler çok temel bir Türkiye gerçeğinin farkında değiller:

Türkiye’de parti aidiyeti AKP ve Erdoğan ile futbol takımı taraftarlığı gibi yaygın ve sarsılması zor bir kimliğe dönüştü. Son 10 yılda partizan seçmen oranı zirveye çıktı, %75’i geçti.

Dünyanın en partizan 3. ülkesi olan Türkiye’de bir anda AKP’nin %20’lere düşmesini, CHP’nin %40’ı görmesini ve partizan kimlik oluşturamamış yeni partilerin %10’u yakalamasını beklemek şartları zorlayan bir hayal.

Buna rağmen muhalefet 2018’den beri derinleşen buhranda partizan olmayan AKP’lileri yanına çekebildi ve bu sayede yerelde nüfusun %50’sini yönetmeye başladı.

2021’e geldiğimizde AKP’nin partizan olmayan tüm seçmenlerini kaybettiğini, körü körüne bağlı olmayan partizanların da partiden uzaklaşmaya başladığını ve partinin 3 yılda %43’ten %30’a gerilediğini görüyoruz. Neredeyse 3 AKP’liden 1’i son 3 yılda tercih değiştirmiş.

Bu yazıda derinleşen buhranı, Türkiye’de 2010’larda zirveye çıkan partizanlığı, 2021’in kritik önemini, muhalefetin ve aydınların yapabileceklerini ele alacağım.

AKP BUHRANI: ADALET-EKONOMİ-GÜVENLİK

Buhran önce adalet konusunda başladı. Daha önceden Ergenekon, Balyoz, KCK ve Gezi davalarında Fethullahçılarla birlikte yargıyı siyasallaştırıp adaletsizliklere yol açan AKP, 15 Temmuz sonrasında alışık olduğu hukuksuz uygulamaları artırarak muhalif vatandaşlara karşı uygulamaya başladı.

OHAL dönemi KHK’ları kamu ve özel sektörde 200 binden fazla vatandaşın işsiz kalmasına neden oldu. Bu dönemde 1,2 milyon vatandaş terör şüphelisi olarak soruşturma geçirdi. 2016’dan bu yana muhalefet, medya, yargı ve sivil toplumun baskıyla kontrol altına alındığı otoriter yönetim anlayışı toplum tarafından içselleştirildi. Türk tipi başkanlık sistemine geçişle otoriterlik resmiyet kazandı.

Buhranın en görünür olduğu ikinci alan ekonomik kriz oldu. 2018 öncesinde AKP inşaat ve tüketime dayalı ekonomik büyüme modelinin sorunlarını seçim ekonomisiyle paspas altına süpürüyor ve seçmene hissettirmiyordu. Ancak keyfi kararlar ve kişisel hırslarla büyüyen Brunson meselesinin tetiklediği 2018 kur krizi, ekonominin tüm kırılganlığını gözler önüne serdi.

Bu krizde dolar/TL 9’a dayandı. Euro/TL 10’u geçti. Tüketici bazında enflasyon (TÜFE) %20 olarak açıklansa da bugüne kadar TÜFE ile at başı giden ve gerçek maliyet artışını yansıtan ÜFE %45 seviyesine çıktı. İşsizlik %13’ü gördü, iş aramayı bırakanlarla birlikte işsiz ordusu 10 milyona dayandı ve geniş işsizlik %30’u zorladı. Pandemide vatandaşa en az maddi destek sağlayan iki ülkeden biri olan Türkiye’de hizmet sektörü daraldı ve işsizlik çoğu haneye yayıldı.

Sonuç olarak AKP ülkeyi fakirleştirdi ve milli geliri düşürdü. 2013’ten beri serbest düşüşe geçen kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla, 13 binlerden 7 bin 700 dolara çakıldı. Türkiye, İran seviyesine gerilerken Türkmenistan gibi ülkelerin gerisinde kaldı.

AKP’nin yönet(e)mediği gün yüzüne çıkan son konu ise afetler ve güvenlik oldu. Bakanların otonomisini elinden alan ve kurumları tarumar eden Türk tipi başkanlık sistemi ve AKP’nin yağmacı kapitalist anlayışının eseri olarak yangın ve sele karşı önleyici tedbirler alın(a)madı, afetler öncesinde ve sırasında koordinasyon ve müdahalede geç kalındı.

Ülkenin %50’sini yöneten muhalefet belediyelerinin yardım faaliyetleri engellendi, ölü ve kayıp sayıları gizlendi. Tüm bunların üzerine, tüm yıl boyunca vergi yükü bindirilen vatandaştan IBAN ile yardım istendi ve devlet aciz konuma düşürüldü.

Afet gündemine eşgüdümlü olarak göç krizi yaşandı. Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirme süreci ve komşu ülke İran’ın kapasitesini aşan göç akınıyla birlikte Türkiye’ye yönelen düzensiz Afgan göçmenlerin görüntüleri gündemin zirvesine oturdu. Suriye göç krizinde olduğu gibi Afganistan krizinde de AB ve ABD’nin Erdoğan’ın istediği pazarlık yaklaşımını benimsemesi ve Erdoğan’ın düzensiz göçe uzun bir süre ses çıkarmaması kamuoyunda tartışmaları beraberinde getirdi.

AKP OYLARI NEDEN EN AZINDAN YARIYA İNMİYOR?

Türkiye 2010’larda ülkeyi kamplara ayıran çok ağır ve yoğun olaylara tanıklık etti. Anayasa referandumları, Gezi protestoları, 17-25 Aralık, Çözüm Süreci, Kobani eylemleri, IŞİD ve PKK’nın terör eylemleri, 7 Haziran-1 Kasım 2015 süreci, 15 Temmuz-OHAL, olaylı İBB seçimleri ve göç krizleri…

Adeta bir asrın sıkıştığı bu 10 yıllık dönemde havuz medyasının gücü, muhalif medyanın üzerindeki kontrol ve sosyal medyanın da katalizör etkisiyle yıkıcı kutuplaşma zirveye çıktı. Sadece seküler-dindar değil, Kürt-Türk, Sünni-Alevi, küresel-yerli yarılma hatları sol-sağ kutuplaşmasıyla bütünleşti ve tahribat onarılamaz boyutlara ulaştı. Bunun sonucunda seçmenler oy verdikleri lider ve parti ile aidiyet bağı kurarak partizanlaştı ve kamplara ayrıldı.

SEÇMENLERİN PARTİZANLAŞMASI

Seçmenlerin partizanlaşması kavramı, parti liderlerinin söylem ve politikalarının etkisiyle siyasi kutuplaşmanın kadim sosyal yarılma hatlarıyla birleşip derinleştiği ülkelerde, seçmenlerin çoğunun negatif kimliklenme sonucunda kendi parti ve liderlerine aidiyet, karşı tarafa ise nefret beslemesi sürecini tanımlıyor.

Kutuplaşma derinleştikçe yıkıcılaşıyor ve düşmanlık üretiyor. İktidar ve muhalefet parti seçmenleri arasında yaşanan karşılıklı öfke, nefret ve iğrenme duygularıyla ortak vatandaşlık bağı aşınırken, partizan seçmen oranı artıyor ve partizanlık güçleniyor.

Partizan seçmenler herhangi bir kriz anında aidiyet hissettikleri parti bu krizden sorumlu olsa bile partilerine sadık kalıyor. Hatta bu krizden doğrudan etkilenseler dahi parti aidiyet bağlarının zayıflaması seneleri buluyor, partilerinden kopup başka partiye gitmeleri imkansız hale geliyor.

Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’nun 2014’te yayınlanan makalesinde paylaştığı veriye göre, 2009’da Türk seçmenlerin sadece %45,7’si kendisini bir partiye ait hissederken, bu oran 2014’te %73,8’e çıkmış[i]. 2011, 2015, 2018 ve 2020’de yapılan çeşitli araştırmalar da partizan seçmen oranının %72-76 aralığında sabitlendiğini gösteriyor.

Seçimlere katılımın %85 civarında olduğu düşünülünce, oy kullanan 85 puan seçmenin 75’inin partizan olduğu, partizan olmayıp da sandığa gidenlerin 10 puanda kaldığı, 15 puan seçmenin de oy kullanmadığı anlaşılıyor.

Dolayısıyla partilerin partizan olan %75’lik büyük kesimi mobilize etmek, oy veren fakat partizan olmayan %10’u yanına çekmek ve oy kullanmayan %15’i sandığa götürmek için mücadele ettiğini görüyoruz.

2018 kur krizi öncesi gerçekleştirilen CSES 2018 araştırmasına göre en partizan seçmen grubu AKP seçmeniydi. 10 AKP’liden 9’u (%90,9) partilerine aidiyet hissediyordu. Bu oran MHP’de de %80’i aşıyordu. Toplamda Cumhur seçmeninin %88’i partizan seçmendi.

2018-2020 oy değişimleri incelendiğinde, AKP ve MHP’nin partizan seçmen oranları kadar seçmeni Cumhur İttifakı’nda tuttukları görülüyor. 2018’de AKP’ye oy veren 100 kişiden 86’sı tekrar AKP, 3’ü MHP diyor. MHP’de de durum benzer. 100 MHP’liden 76’sı MHP, 8’i AKP diyor.

Bu oranlara göre Cumhur İttifakı 2020 yılında 26,2 milyon seçmenin 22,8 milyonunu muhafaza ediyor. Bu oran neredeyse 2018’deki partizan seçmen oranına denk (%87).

2018-2020 arasında yaşanan %13’lük kayıp, 2018’de %12 olarak ölçülen partizan olmayan Cumhur seçmeni oranının sadece 1 puan üzerinde. Bu bulgular Cumhur İttifakı’nın 2018-2020 arasında partizan seçmenini korurken, partizan olmayan seçmeninin uzaklaşmasına engel olamadığına işaret ediyor.

2020 verilerine göre, AKP’deki partizan seçmen oranının azaldığı görülüyor (%90,9’dan 80,9’a düşüş). Ekonomik kriz ve ülke yönetimini zorlaştıran hukuksuz tek adam anlayışının dur durak bilmemesi bu değişimin en muhtemel nedenleri. Peki ekonomik buhranın derinleştiği ve güvenlik krizlerinin açığa çıktığı 2021’de durum nasıl?

RASYONEL OY VERME TEORİSİ: AKP 2021’DE PARTİZAN OLMAYAN SEÇMENİNİ TAMAMEN KAYBETTİ

Grafik: Tüketici Güven Endeksi ve Rasyonel Oy Verme Teorisi Göre AKP Oyu

 

Rasyonel oy verme teorisi ve partizan oy verme teorisine dayanarak, partizan seçmenlerin partilerine sadık kaldıklarını, partizan olmayan seçmenlerin ise oy verme tercihini ekonomik ve siyasi şartlara göre iktidar üzerinde ödül-ceza mekanizması olarak kullandığını söylemek mümkün.

Bu teorik sentez çerçevesinde, 2007-2021 arasındaki aylık anket ortalamaları, önemli siyasi kırılımlar, enflasyon, işsizlik, tüketici güven endeksi gibi göstergelerle oluşturduğum veri seti üzerinden gerçekleştirdiğim regresyon analizine dayalı olarak AKP oy tahmini modeli kurdum [ii].

Grafikte AKP’nin 2007-2018 arasındaki seçimlerde elde ettiği oy oranları ile modelin Ağustos ayı AKP oy tahminini (%30,8) birleştirdim. Tüketici güven endeksi ve AKP oyu arasındaki paralellik ve AKP’nin oyunda meydana gelen 10-20 puanlık değişimler partizan olmayan seçmenin seçim sonucuna etkisine işaret ediyor.

 

Aksoy Araştırma’nın verisi de benzer tabloyu yansıtıyor. 2020-2021 arasında %38,3’ten 30,6’ya gerileyen AKP 7,7 puan oy kaybetti. Oyu %20,1 azaldı. 2020’de AKP’nin partizan olmayan seçmeni %19,1’di. Bulgular 2021’de AKP’nin partizan olmayan seçmenlerinin tamamını kaybederken, yaklaşık 1 puan partizan seçmenin de artık AKP’yi tercih etmediğine işaret ediyor.

SONUÇ

Buhran derinleştikçe partizan olmayan seçmenler iktidardan uzaklaştı. Ayrıca partizan seçmenler arasında körü körüne bağlı olmayanlar sorgulamaya başlıyor.

Türkiye’de yaşanan hukuksuzluk, medya ve ekonomik kaynak sorunlarına rağmen muhalefetin artan gücü, popülaritesi ve koordinasyon imkanları sorgulayan seçmeni ikna etmek için en büyük şans.

Demokratik muhalefet güçleri, CHP’yi AKP’nin önüne, Millet İttifakı’nı da Cumhur’un önüne taşıyıp, mecliste nitelikli çoğunluğu kazanarak anayasal reformlar yapacak tarihi fırsatı elde edebilir.

Bu fırsatın heba edilmemesi için muhalefet partilerinin ezber ve slogan yerine, rasyonalite, gerçekçilik, samimiyet, şeffaflık ve dürüstlük temelinde, halkın ihtiyaç duyduğu söylem ve politika önerilerini özgün, basit ve pratik çözümler şeklinde ve net ifadelerle sunması ve seçmenle sıcak temas kurması gerekiyor.

Aydınlar da öğrenilmiş çaresizlik ezberinden çıkıp muhalefeti diri tutacak söylem ve önerileri geliştirmesine katkıda bulunmalı ve muhalefetin koordinasyonu için daha çok çaba sarf etmeli.

[i] Kalaycıoğlu, Ersin. “Local elections and the Turkish voter: Looking for the determinants of party choice.” South European Society and Politics 19.4 (2014): 583-600. https://www.researchgate.net/publication/271020995_Local_Elections_and_the_Turkish_Voter_Looking_for_the_Determinants_of_Party_Choice/citations

[ii] Kuru, Nezih Onur. “Ekonomi-Partizanlık-Adaylar Üçgeninde 31 Mart Yerel Seçimleri” https://daktilo1984.com/yazilar/ekonomi-partizanlik-adaylar-ucgeninde-31-mart-yerel-secimleri/

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI