Bir süredir Varlık Fonuna ait bazı şirketlerin Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’daki bazı yatırım fonlarına satılması tartışılırken gündeme varlık fonuyla ilgili ilk yolsuzluk haberi düştü. 25 milyon dolarlık yolsuzluk yaptığı ortaya çıkan Mehmet Bostan, dönemin başbakanı Binali Yıldırım tarafından Kasım 2006’da Varlık Fonu’nun başına getirilmiş ancak ani bir şekilde görevden alınmıştı. Yapılan incelemeler sonunda 25 milyon doların karşılıksız bir şekilde Mineks Uluslararası Sermaye ve yatırım danışmanlığı firmasının yönetim kurulu başkanı Bülent Göktuna'ya transfer edildiği anlaşıldı. Devlet Denetleme Kurulu’nun incelemelerinde iş insanı Bülent Göktuna'nın yurt dışından 25 milyar dolarlık fon bulacağı vaadiyle, 25 milyon dolarlık bir komisyon aldığı belirlendi. DDK raporu sonrasında eski Varlık Fonu Başkanı Mehmet Bostan ve Bülent Göktuna, mahkeme tarafından tutuklanarak Silivri Cezaevine kondu. Varlık Fonu’nun ilk yolsuzluk haberini de böylece öğrenmiş olduk.
Ulusal varlık fonları yaygın olarak, cari işlemler fazlası resmi döviz işlemleri, özelleştirme gelirleri, bütçe fazlaları ve/veya emtia ihracatından kaynaklanan gelirlere dayalı olarak oluşturulmuştur. Ulusal Varlık Fonları ülkenin elinde bulunan fazla tasarrufların yine ekonominin uzun dönemli istikrarı için kullanılması amacını taşır. Olası krizlere koruma kalkanı olması beklenen bu tasarruflar bazen gelecek kuşakların refahını artırma hedefine dönük yatırımlar yapan bir fon şeklinde de tasarlanabilir. Bunun yanında, bütçe ve ihracat gelirlerinde istikrarın sağlanması, doğal kaynak zengini ülkelerde gelecekte kaynağın yok olması tehlikesine bağlı olarak gelecek nesiller için tasarruf kaynağı oluşturulup refahının arttırılması ve/veya yabancı rezervlerin yönetimi de sağlanmaktadır. Ancak şaşırtıcı olan ise Türkiye’nin ne devlete ait gelecek nesillere aktarılması arzulanan bir doğal kaynak geliri, ne dış ticaret fazlası ne de olağanüstü Merkez Bankası rezervleri vardı. Gerçi fonun kurulduğu 2016 sonunda Merkez Bankasının 93 milyar dolara yakın bir rezervi bulunuyordu. 2016 yılı dış ticaret açığımız ise 56 milyar dolar civarıydı. O halde Türkiye Varlık Fonu ne amaçla kurulmuştu? Aradan geçen 7 yıl süreçte ne ölçüde amacına ulaştı? Bugün bize nasıl bir faydası olabilir?
Bazı ulusal varlık fonları Çin, Singapur gibi cari fazla veren ve yüklü miktarda döviz rezervine sahip ülkeler tarafından; bazıları ise Norveç, Kanada veya Körfez ülkeleri gibi doğal kaynak ve emtia ihracatçısı ülkeler tarafından kuruldu. IMF tanımlarına göre ilk varlık fonun Kuveyt’in 1953 yılında kurduğu fon olduğu kabul edilmektedir. Ülkenin petrol geliri fazlalarını yönetmek için kurulmuş olan bu fon, 1983 yılında resmi olarak Kuveyt Yatırım Otoritesi (Kuwait Investment Authority KIA) adını aldı. Bunu 1974 yılında Singapur hükümeti tarafından kurulan “Temasek Holdings” ve 1976 yılında Birleşik Arap Emirlikleri tarafından kurulan “Abu Dhabi Investment Council” takip etti. Gelişmiş ekonomilerdeki ilk UVF, 1976 yılında Amerika’da kurulan “Alaska Permanent Fund” dur. UVF’lerin hacmindeki hızlı artıştaki etkenlerin başında, emtia fiyatlarındaki hızlı yükseliş gelmektedir. Bu artış trendi devam ettikçe söz konusu UVF’lerin fon hacmindeki artış da devam etmektedir. Cari işlemler veya bütçe fazlalarından kaynaklı gelirler de UVF’lerin sayı ve hacim olarak artışında önemli bir etkendir. Bugün UVF’lerin toplam büyüklüğü 11,5 trilyon dolardır. Bu fonların % 38’i MENA bölgesindeki fonlar teşkil eder. Türkiye Varlık Fonu da bu grupta kabul edilmektedir. Türk lirasındaki son değer kaybıyla fonun Temmuz 2023 itibariyle büyüklüğü 123 milyar dolar civarına gerilemiştir.1997 Asya krizinin ardından gelişmekte olan ekonomilerde görülen rezerv biriktirme çabası, UVF’lerin sayısındaki artışı tetikleyen faktörlerdendi. 1997-1998 Asya krizi sonrasında pek çok Doğu Asya ülkesi, bir finansal krizi yeniden yaşamamak için tedbir almaya başladı. Kriz sırasında ülkelerin finansal açıdan diğer ülkelere veya IMF’ye bağımlılığı önemli bir zafiyet unsuru olarak görülmüş, bu nedenle rezerv biriktirme amacına yönelik kur ve ihracat politikaları tercih edilir hale gelmişti. 2002 sonrasında Dolar ve Euro’nun değer kaybı ve hazine kâğıtlarının getirisindeki düşüşler nedeniyle bu yatırımların getirisi iyice azalmıştı. Hızla yükselen döviz rezervleri ülkelerin yüksek getirili alternatif yatırım alanlarını bulmasını beraberinde getirdi. Sahip olunan rezervin yüksekliği, bunların bir kısmının alternatif araçlar için kullanılması konusunda ülkelerin elini rahatlatmıştır. Bu bağlamda, varlık fonları, Asya ülkeleri için tercih edilir bir araç haline gelerek giderek yaygınlık kazanmıştır.
Türkiye Varlık Fonunun amaçları, ise “Sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, yurtiçinde kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek” şeklinde belirlenmişti. Yasa metninde yer almamakla birlikte yasanın TBMM’ye sunulan gerekçesinde islami finansman varlıklarının kullanımının yaygınlaştırılması, katılım finansmanı sektör payının artırılması, spekülatif işlemlerin, ekonomik sabotaj ve saldırıların yoğunlaştığı dönemlerde piyasaların sakinleştirilmesine ve saldırıların defedilmesine büyük katkı sağlayacağı belirtilmişti. Aynı zamanda Varlık Fonu’nun bir kalkınma fonu olarak ifade edilmesi, yatırımlar için gerekli olan borçlanmada teminat olarak kullanılması, fonun ülke ekonomisini iyileştirmesi, stratejik yatırımların finansmanına yardımcı olması beklenmektedir. Aslında buna bir nevi ipotek fonu denebilir. Amerika'da devam eden Halkbank davasında aleyhte bir karar çıkarsa bu durum Türkiye Varlık Fonunu olumsuz etkilemesi beklenmektedir.
Diğer bir konu ise eğer TVF, kamuya ait şirket, şirket hissesi ve hazine arazilerinin satışını amaçlayan bir yapı ise o halde Özelleştirme İdaresine ne gerek vardı? Bu çift başlı yapının varlığı ikna edici değildir. Sorun kamunun elindeki varlıkları teminat göstererek borç bulmak ise bu hiçbir değişiklik olmadan mevcut yapıyla da gerçekleştirilebilirdi. Bunun için bu kadar banka ve kuruluşu Sayıştay denetiminin de dışına kaçırmanın tek anlamı ne pahasına olursa olsun döviz bulmak mıydı? O halde Merkez Bankası rezervleri neden satıldı? 125-127 milyar dolar rezerv nereye uçtu? Türkiye Varlık Fonuna devredilenler kamu şirketleri ve hisseleri ve hazinenin en kıymetli sahil şeridi arazileri oldu. TVF’ye şu ana kadar devredilen kurum ve kaynaklar hangileri bir hatırlayalım: ZİRAAT BANKASI: yüzde 100 hissesi; HALK BANKASI: Hazine’nin elindeki yüzde 51.11 hissesinin tamamı; BORSA İSTANBUL: Kamuya ait yüzde 73.6 hissesi; THY: Yüzde 50.18’i halka açık olan THY’nin kamuya ait yüzde 49.12 hissesi; BOTAŞ: Tamamı; TPAO: Tamamı; TÜRKSAT: Tamamı; TÜRK TELEKOM: Yüzde 61,68’i; PTT: Tamamı; ETİ MADEN: Tamamı; ÇAYKUR: Tamamı; TÜRKİYE JOKEY KULÜBÜ: Türkiye Jokey Kulübü’nün yurt içi ve dışında müşterek bahis düzenlemeye ilişkin yetkileri ile elindeki gayrımenkuller de aynı OHAL kararnamesi ile TVF’ye devredildi.KAMU ARSALARI : Antalya, Aydın, Muğla, İzmir, İstanbul, Isparta ve Kayseri’deki toplam 2 milyon 290 bin metrekarelik 46 adet kamu arazisi üzerlerindeki tahsisler kaldırılarak TVF’ye devredildi.[2] Bu firmalar Türkiye Varlık Fonuna devredildikten sonra ise adeta içleri boşaltıldı. Kar eden kuruluşlar kısa bir süre içinde inanılmaz zararlar gerçekleştirdi. PTT, Çaykur fona devredildikten sonra en çok zarar eden şirketlerden oldu.TVF tüm varlıkları devlete ait şirket, banka, gayrimenkul ve paradan oluşmasına ve Cumhurbaşkanına bağlı olmasına rağmen “kamu kuruluşu” statüsünde değil ama “özel hukuk” hükümlerine tabi ama kamu kurum ve kuruluşlarının tabi olduğu yasalar, TVF için geçerli değil. Özel bir şirket de değil. Çünkü her özel şirketin tabi olduğu en temel temel ticaret yasaları da TVF’ye işlemiyor. Bu nedenle aslında TVF imtiyazlı bir “süper şirket”. Bu da demek oluyor ki bu süper güçlerle donatılı şirket bazı problemlere KHK hızında çözüm olabilir. Pek çok yasa karşısında TVF adeta görünmezlik zırhıyla korunuyor. TVF, Sayıştay Kanunu başta olmak üzere, Kamu İhale Kanunu, Devlet İhale Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, özelleştirmeye ilişkin yasalar, KİT yasaları, Fonlar ve KİT’lerin TBMM tarafından denetlenmesine ilişkin yasalar, Devlet Memurları Kanunu gibi kamu kuruluşlarının tabi olduğu temel yasalardan muaf tutulmuş. Öte yandan TVF, özel sektör şirketlerinin de uymak zorunda olduğu Sermaye Piyasası Kanunu ve Rekabet Kanunu’na uymak zorunda değil. Ayrıca TVF gelir ve kurumlar vergisi, emlak vergisi, damga vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi, kaynak kullanımını destekleme fonu kesintisi ödemeyecek ve bazı işlemlerinde KDV’den de muaf.
TVF Yönetimi de ayrı göz kamaştırıyor. Fonun başında Cumhurbaşkanı var. 2021 Faaliyet Raporuna göre Fonun Yönetim Kurulunda hem Ziraat Başkanı hem de Bankalar Birliği Başkanı Alpaslan Çakar var. Fonun Denetim, Riskin Erken Saptanması aynı kişilerden oluşuyor: Alpaslan Çakar ve Fuat Tosyalı. Kurumsal Yönetim Komitesinde ise yine Fuat Tosyalı var. Şu an hapiste olan Mehmet Bostan ise 2016’da fon kurulduğunda fonun Yönetim Kurulu Başkanıyken aynı zamanda Özelleştirme İdaresi Başkanıydı. Çifte görevlendirmeler, AKP tarzı bürokrasi atamalarının en önemli özelliği zaten. TVF bağımsız denetime tabi, Sayıştay’ın ve Meclisin denetiminde değil.
Türkiye Varlık Fonu’na sunulan geniş yetkiler arasında hisse senedi, varlığa dayalı menkul kıymet, bono, tahvil, katılım finansmanı araçları ihracı ve yatırımı, alımsatımı, her türlü gayrimenkul işlemi var. TVF, bünyesindeki şirketlerin aktifleri ve gelirine dayalı menkul kıymetler çıkartarak iç ve dış piyasalardan kaynak toplama imkanı var. TVF’ye devredilen banka ve şirketlerin temettü gelirleri ile gayrı menkullerden elde edilecek kira gelirleri temel bir kaynak olacak. Portföyündeki gayrimenkullerin satışı, banka ve şirketlerin özelleştirilmesi veya halka arzı ile elde edilecek gelirler, bir defalık ama yüklü kaynak sağlama aracı olarak kullanılabilir. Doğrudan borçlanma ve tahvil-bono ihracı ise daha önemli ve uzun süreli bir kaynak sağlama yolu olarak kullanılabilir.
Varlık fonlarının bono ve tahvil ihracı 2020 sonundan itibaren hız kazanmışa benziyor. Koronavirüs krizi ve düşük emtia fiyatları devlet maliyesini zorlarken, Ulusal Varlık Fonları 2020 sonundan beri borç ve hisse senedi piyasaları yoluyla fon sağlamaya çalışıyor. Örneğin, Dubai Yatırım Kurumu da Ekim 2020’de 600 milyon dolarlık tahvil sattığı dönemde Türkiye Varlık Fonu’nun da tahvil ihraç etmeyi planladığını ancak piyasa oynaklığı sebebiyle aksiyonu ertelediğini biliyoruz. Suudi Arabistan'ın Ulusal Varlık Fonu ise, 3 milyar dolarlık ilk "yeşil tahvil" tahvil ihracını 5 Ekim 2022’de başlattı. Fon yaptığı açıklamada, ihraç için 24 milyar dolardan fazla teklif aldığını, 5, 10 ve 100 yıl vadeli tahvillerin sırasıyla %5, %5.25 ve %5.375 kupon oranlarıyla satışa sunulduğunu belirtti.
Bu varlık fonu vasıtasıyla elde edilecek borçlar, bütçe dışında olacağı için kamu borç stoku/milli gelir oranına etki etmeyecek ve merkezi bütçenin büyüyen açıkları ve büyüyen borç yükünün dışında tutulacaktır. Hazine tahvillerinden daha çok getiri vaat eden ve neticede maliyeti daha yüksek olma ihtimali olan TVF’nin borçlanma amacıyla yapacağı ihraçların Hazine garantili olsa da uluslararası finansal piyasalarda Türkiye riski ile paralel değerlendirilecektir.
TVF’nin, ulusal ve uluslararası piyasalardan borçlanma yanında gelir kaynaklarından birisi de mevcut gelir ve gayrimenkuller üzerinden hisse senedi, sukuk gibi araçlarla yaratacağı türev finansal ürünlerden sağlayacağı kazançlardır. TVF yurtiçi uzun vadeli yatırımlara yönelik türev ürünler çıkartılması söz konusu olabilir. Bu türev ürünler KKM hesaplarıyla takas yapılabilir.
Büyük yatırımları finanse etme amacı taşıyan TVF, 1994 ve 2001 krizlerini doğuran faktörlerden birisi olan bütçe dışı fonları hatırlatıyor. TVF, 1990’ların bütçe dışı fonlarından (Fak-fuk-fon, Toplu Konut fonu vb.) farklı olarak, kamusal kaynakların Cumhurbaşkanına bağlı ama, özel hukuka tabi bir şirkete teslim edilmesi ve finansal piyasalarda bunlar üzerinden işlem yapılması esasına dayanmaktadır. Bu yüzden, TVF, siyasi bir risk taşımaktadır. Siyasi bir kriz, şirketin zarar etmesi ve iflasıyla sonuçlanabileceği gibi burada ortaya çıkan yolsuzluklar da bir siyasi krize neden olabilir. Dolayısıyla şeffaf ve hesap verebilir bir yönetimle bu menkul kıymet ihracının tasarlanması çok büyük önem taşımaktadır. Türkiye Varlık Fonunun temel kaynak yaratma yolunun borçlanmak olması, piyasada Hazine’ye rakip olacağı anlamına gelir. Devlet Hazine aracılığıyla daha düşük faizle borçlanma imkanına sahipken, niye böyle bir fon kurarak borçlanma yolunu tercih etsin ki? Bu soru mantıklı bir sorudur. Ancak Türkiye Varlık Fonu kamudan ayrı statüde bir fon olarak tasarlandığı ve çeşitli imtiyaz, avantaj ve yetkilerle donatıldığından Hazine ile aynı ya da Hazineden biraz daha yüksek faiz getiren bir yatırım enstrümanı olarak piyasada alternatif oluşturabilecektir.
Türkiye Varlık Fonu milletimizin toplam kullanılabilir servetidir. O halde milletimizin refahı için kullanılabilir. Bugün gelinen noktada Türkiye Varlık Fonu belki bizi 130 milyar dolara yaklaşan Kur Korumalı Mevduat probleminin aşamalı çözümü olarak tasarlanabilir. TVF Hazine bonolarından daha cazip bir faizle borçlanabilir ise bu borçların KKM ile değiştirilmesi mümkün olabilir mi? Yaklaşık 123 milyar dolar aktif büyüklüğüne sahip Türkiye Varlık Fonu, fona dayalı menkul kıymet ihracı veya kaldıraçlı çeşitli yeni borçlanma enstrümanları ile KKM’leri devreden çıkarmak mümkün olabilir mi? Çaresizce körfez ülkelerinden borç aramak yerine TVF’nin varlık gelirlerine dayalı menkul kıymet yaratması ve bunların KKM’lerle takası üzerine düşünülmesi gereken bir alternatif çözüm olabilir mi? TVF’nin muhtemel en temel kaynak yaratma yolu, portföyündeki varlıklara ve bu varlıkların gelirlerine dayalı olarak çıkartacağı menkul kıymetlerdir. Madem bu kadar geniş yetkilerle donatılmıştır, ihraç edeceği menkul kıymetin bilümum vergi avantajı özelliği sayesinde rakip diğer menkul kıymetlerden sıyrılacağı ve tercih unsuru olacağı kesindir.
Son olarak da küçük bir detay kafaları karıştırabilir. 2021 Türkiye Varlık Fonu Entegre Faaliyet Raporunun sayfaları fonun iştiraklerine ait görsellerle değil de nedense çeşitli devlet müzelerindeki kıymetli takılar, tarihi eserlerle süslenmiştir. Çok çaresiz kalırsak tarihi eserlere mi sıra gelecek acaba? Kaşıkçı elması da ortalarda gözükmüyor…
Kaynakça: https://www.dunya.com/ekonomi/11-soruda-tum-yonleriyle-turkiye-varlik-fonu-haberi-349431ü
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC10092925/ https://www.centralbanking.com/central-banks/sovereign-wealth/7953396/saudi-sovereign-wealth-fund-issues-first-bonds https://www.tvf.com.tr/uploads/file/tvf-entegre-rapor-2021.pdf Uysal Şahin, Özge, (2018) Kamu Maliyesi-Varlık Fonu İlişkisi: Türkiye İçin Fırsat mı Tehdit mi? Journal of Awareness https://www.acarindex.com/pdfler/acarindex-9190b1be-9521.pdf [1] Paraanaliz’de 2017’de Türkiye Varlık Fonu üzerine bir makale yazmış ve tüm çekincelerimi belirtmiştim. [2] Sahillerdeki hazine arazilerinin tamamı, İstanbul’da Kaşıbeyaz’ın bulunduğu 22 bin 866 metrekare arazi 14 Mayıs 2018 tarihinde oy çokluğu ile konut alanından ticaret alanına alınmış ancak TMMOB Mimarlar Odası Bakırköy temsilciliğinin itirazı ile Eylül 2018’te İstanbul 8. İdare mahkemesi ilgili meclis kararının yürütülmesinin durdurulmasına oy birliği ile karar vermiştir. Ancak arazi TVF’nda gözükmektedir. Kuşadası, Didim, Antalya Sorgu, Manavgat’ta on binlerce metrekare arazi de fonda satılmayı beklemekte.