Cumartesi, Nisan 20, 2024

“Türkiye Meselesi” ve İki Türkiye

Güçlülerin Türkiye’si mi, halkın Türkiye’si mi? Sadece 2023 seçimlerinin sonuçlarını değil, 2023’de ikinci yüzyılına girecek Cumhuriyet’in geleceğini de iki Türkiye’den hangisinin kazanacağı belirleyecek.

Bir an, siyasi tercihlerinizden, ideolojilerinizden, kimliklerinizden uzaklaşın.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak düşünün.

İstanbul’da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak düşünün.

Hatta, İstanbul’da yaşayan bir kişi olarak düşünün.

Siyasi ve ideolojik olarak düşünmek yerine, objektif bir değerlendirme yapmaya çalışın.

Ve bu temelde, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ona son dönemde yargı ve hükümet yoluyla yapılanları değerlendirin.

Ekrem İmamoğlu, Mart 2019 Yerel Seçimlerinde iki kere İstanbul seçimini kazanarak, İBB Başkanı oluyor.

İBB Başkanı olduktan sonra İstanbul için yaptığı çalışmalar ve verdiği hizmetler bugüne kadar yapılan tüm kamuoyu araştırmalarında ve indeks çalışmalarında başarılı bulunuyor.

İstanbullular İmamoğlu’nu ve hizmetlerini beğeniyorlar.

Araştırmaları İmamoğlu’nun İstanbullular tarafından % 60’ın üzerinde başarılı bulunduğunu, sevildiğini ve takdir edildiğini gösteriyor.

Türkiye’de il ve ilçe temelinde ve “insani gelişme” ve “sürdürülebilir kalkınma” üzerine yapılan tüm indekslerde, örneğin “İNGEV 2022 İl ve İlçe Endeksi”nde, İstanbul Belediyesi ya birinci oluyor ya da ilk üç sırada çıkıyor.

İmamoğlu’nu belli konularda eleştirebilirsiniz; Cumhurbaşkanı olmak gibi konularda fazla siyasi bulabilirisiniz.

Yaptığı hatalar ve tercihler temelinde onu eleştirebilirsiniz.

Sadece siyasi olarak değil; daha da önemlisi, siyasetin ötesinde ve dışında konumlanarak ve ahlaki ve etik davranarak, bir İstanbul meselesi, bir Türkiye meselesi olarak Ekrem İmamoğlu’na verilen cezaya karşı çıkmamız gerektiğini düşünüyorum.

Ama, objektif veri ve olgu olarak, İmamoğlu, işini başarılı yapan ve sadece seçimlerde ona oy vermiş İstanbullular değil, genelde başarılı bulunan ve sevilen bir belediye başkanı.

Dahası yolsuzluktan hırsızlığa ya da şiddetten diğer ceza hukuku alanlarında bir suç da işlememiş. Böyle bir suç duyurusu ya da dava da yok.

Tüm bunlara rağmen, İmamoğlu, 14 Aralık günü, İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesinin, Türkiye siyasi tarihine “Ahmak” kelimesini hapis cezası ve siyasi yasak olarak ekleyen ve Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) “heyet halinde” hakaret ettiği gerekçesiyle verdiği 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası kararıyla hapse girme, belediye başkanlığını kaybetme ve siyasi yasaklı olma riskiyle karşı karşıya kaldı.

İmamoğlu’na verilen ceza istinaf ve Yargıtay incelemeleri sonucunda kesinleşirse; İmamoğlu, “ahmak” kelimesini kullandığı için hapse girecek, siyasi yasaklı olacak ve belediye başkanlığını kaybedecek.

Mahkeme kararının içeriği, 14 Aralık öncesi “hakim”in değiştirilmesi ve karar üzerine yapılan yorumlar, kararın hukuki değil, fakat siyasi olduğu noktasında birleşiyor ve oydaşıyor. Oydaşmaya iktidar ve AK Parti içinden de katılanlar var.

TÜRKİYE MESELESİ

Kararın siyasi olması kadar önemli bir noktanın altını çizmeliyiz: Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza, aslında ona oy vermiş, onun çalışmalarını ve hizmetlerini takdir etmiş tüm İstanbullulara verilen bir ceza; verilen oyların, takdirlerin ve beğenilerin ihlal edilmesi İstanbullulara siyasi yasaklı gibi davranılması, İstanbulluların dışlanması ve ötekileştirilmesi.

Yargı, aldığı siyasi kararla, tüm İstanbulluları, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını cezalandırdı; onların haklarını, tercihlerini, kararlarını yok hükmünde saydı.

Bu anlamda konuştuğumuz, sadece Ekrem İmamoğlu meselesi değil, “İstanbul Meselesi” ve daha da önemlisi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun doğru vurgusuyla, “Türkiye Meselesi.”

Sadece siyasi olarak değil; daha da önemlisi, siyasetin ötesinde ve dışında konumlanarak ve ahlaki ve etik davranarak, bir İstanbul meselesi, bir Türkiye meselesi olarak Ekrem İmamoğlu’na verilen cezaya karşı çıkmamız gerektiğini düşünüyorum.

Ki, Ekrem İmamoğlu’na yapılanlara şimdi de İBB ile bağlı kuruluş ve iştiraklerinde işe alınan personelin işe girişine yönelik İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan “tevdi raporu”nun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilmesi geldi. Yani, terör soruşturması.

Bu noktada da yargının siyasi mi, hukuki mi karar alacağını bekleyip göreceğiz.

İmamoğlu’nun cezalandırılmasından 2019 Yerel Seçimlerinden hemen sonra Türkiye’nin bazı illerine seçilmiş belediye başkanları yerine kayyım atanmasına kadar uzanan bir Türkiye Meselesinden konuşuyoruz.

Aslında, Türkiye meselesine, sadece yargı kararları değil; aynı zamanda, 22 Aralık’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan ve 2023 için net 8 bin 507 lira olarak saptanan asgari ücret de giriyor.  

Açlık sınırında bir asgari ücret, büyük bir artış olarak iktidar tarafından sunuluyor. Büyük ihtimalle, yapılan zamlar karşısında hızla değer kaybedecek bir asgari ücret: iktidarın “millet” kavramı artık “hızla fakirleşen bir millet” anlamına geliyor.

Son dönemde Türkiye üzerine farklı alanlarda yapılan “eğilim araştırmaları”nın gösterdiği gibi, artık işsizlikten yoksulluğa, güvencesizlikten dışlanmaya, geniş bir alan içinde, geleceğe güvensiz bakan, fakirleşen, işsizlik sorunu yaşayan, adalete güvenmeyen ve farklı kimlikler, sınıflar, statüler içinde geniş  bir kesimin oluşturduğu  “Halkın Türkiyesi” ve buna karşı iktidarın ve onun yanında olanların oluşturduğu, diğer bir değişle “Güçlülerin Türkiye’si” olarak İki Türkiye’den oluşan bir Türkiye Meselemiz var.

İKİ TÜRKİYE

Türkiye Meselesi, hep vurguladığım gibi, yaşadığımız “yıkıcı kutuplaşma” sorunu kadar ciddi olan, sadece kimlik değil, sınıfsal, güç, zenginlik, refah, statü olarak birbirinden kopmuş “İki Türkiye” tablosunu da içeriyor.

Son dönemde Türkiye üzerine farklı alanlarda yapılan “eğilim araştırmaları”nın gösterdiği gibi, artık işsizlikten yoksulluğa, güvencesizlikten dışlanmaya, geniş bir alan içinde, geleceğe güvensiz bakan, fakirleşen, işsizlik sorunu yaşayan, adalete güvenmeyen ve farklı kimlikler, sınıflar, statüler içinde geniş  bir kesimin oluşturduğu  Halkın Türkiyesi” ve buna karşı iktidarın ve onun yanında olanların oluşturduğu, diğer bir değişle “Güçlülerin Türkiye’si” olarak İki Türkiye’den oluşan bir Türkiye Meselemiz var.

Murat Yetkin’in (Yetkin Report, 22 Aralık) vurguladığı gibi, güçlü lider odaklı güçlülerin Türkiye’si tablosu içinde, vurgulayalım, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hâlâ milletine geleceğe dönük “umutları satma”, seçim kazanma ve Türkiye’yi bir beş yıl daha yönetme olasılığı var.

Ekrem İmamoğlu örneğinin gösterdiği gibi, Türkiye meselesi içinde, “haklar, özgürlükler, haysiyet ve eşitlik” alanlarında ciddi sorunlar yaşayan ve her gün genişleyen “halkın Türkiye’si” gerçeği var.

6’lı Masa ve muhalefetin nereye kadar ve başarılı olarak Halkın Türkiye’sinin sesi olacağı noktasında da hâlâ belirsizlikler ve sorunlar var.

Güçlülerin Türkiye’si mi, halkın Türkiye’si mi? Sadece 2023 seçimlerinin sonuçlarını değil, 2023’de ikinci yüzyılına girecek Cumhuriyet’in geleceğini de iki Türkiye’den hangisinin kazanacağı belirleyecek.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI