Cumhuriye’in 100. Yılında, bu süreci 60’dan fazla uzmanın değerlendirmesi ile ele alan çalışma Alpaslan Özerdem ve Ahmet Erdi Özturk tarafından İngilizce yayınlandı: “A Companion to Modern Turkey's Centennial Modern”. Özerdem ve Öztürk ile kitabı konuştuk. Özerdem; “Türkiye’nin en büyük sorunu kendi potansiyelini tam olarak ortaya çıkarıp, son 100 yılda bunu hakettiği gibi yaşayamamış olması.” dedi.   Sunuş

Cumhuriyet’in 100. Yılı sadece Türkiye’de değil başka ülkelerde de çeşitli etkinlikler yapılarak kutlanıyor. Bunlardan birisi de Profesör Alpaslan Özerdem ve yazarımız Doçent Ahmet Erdi Özturk tarafindan derlenen “A Companion to Modern Turkey's Centennial Modern” adlı çalışma. İngilizcedeki en kapsamli Türkiye degerlendirmesi olan bu çalışmada Modern Türkiye'nin kültürel, sosyolojik, ekonomik, kurumsal ve siyasi bakış açılarını ile çok yönlü ele almaktadır.

Farklı disiplinlerden ve dünya çapından 60'dan fazla katkı sahibinin titiz, orijinal bilimsel çalışmalarını bir araya getiren bu referans kaynağı, Türkiye'nin Cumhuriyet'in ilk günlerinden günümüze ve olası geleceğine kadar olan evrimini incelemekte ve bir kavşakta bulunan dinamik bir ülkenin eleştirel portresini sunmaktadır.

Bu zengin kaynak, siyasi ideolojilerden ekonomik kalkınmaya ve dış politikadan toplum ve kültüre kadar bir dizi yönü keşfetmektedir.

Bu vesile ile kitabı hazırlayan Özerdem ve Öztürk ile kitabı konuştuk.

Öncelikle yeni çıkan kitabınız için tebrik ederim. Cumhuriyetin 100. Yılında İngilizce yapılmış en büyük çalışma yanılmıyorsam. Bize biraz kitabın hikayesinden bahseder misiniz? Kitabın temel amacı, yapısı ve bizleri bu kitabın içerisinde nelerin beklediğini biraz da sizden dinleyelim. Öztürk: Esasında bu projeye başlarken bunun büyük bir proje olduğunu biliyorduk ancak sonrasında literatürü tararken bunun şu ana kadar Türkiye üzerine İngilizce olarak hazırlanmış en kapsamlı çalışma olduğunu fark ettik. İtiraf etmem gerekir ki bu noktada her bir yazarımızla beraber biz editörler olarak üç yılı aşkın bir süre çok özverili bir süreç yürüttük. Katkı sunan herkese çok teşekkür etmek istiyorum. Alpaslan hocam ile beraber, şu an için uluslararası arenada en üretken ve zengin içerikli Türkiye üzerine kitaplar çıkaran serinin Edinburgh Üniversitesi yayınları için editörlüğünü yapıyoruz.

Yanlış hatırlamıyorsam 2019 yılında başladığımız bu süreç şu an için 30’a yakın kitap çıkardığımız ve her ay en azından bir çalışmayı değerlendirmeye aldığımız bir akademik fabrikaya dönüştü. Umuyorum yıllar sonra büyük bir külliyat yaratmış olacağız. Bu bağlamda bu fikri Alpaslan hocam ile beraber Edinburgh Üniversitesi yayınlarına sunduk. Süreç kolay olurdu diye düşündüm ama bizden çok detaylı bir kitap önerisi istediler ve sonrasında bu öneri bağımsız akademik hakemlerin denetiminden geçti ve yaklaşık altı ay sonra onay alıp sürece başladık.

Kitabın içerisinde Türkiye’nin hemen hemen her meselesi var. Bizlerin yüksek politika dediği Kürt meselesi, siyasal İslam gibi konuların yanı sıra, sanat ve politika, çevre meselesi, spor ve politika da dahil olmak üzere 50’nin üzerinde bölümde öncelikle geçtiğimiz 100 yılda neler oldu bunu inceledik, sonrasında ise benim çok heyecan duyduğum bundan sonraki yüzyılda neler olur kısmını tartışmaya başladık. Türkiye ile ilgili olabildiğince her konunun olduğu dev bir çalışma oldu.

Aynı soruyu size sorsam… Özerdem: Erdi Hoca’nın da açıkladığı gibi çok kapsamlı ve zengin içerikli bir çalışma olmasından dolayı ben de çok mutluyum. Sonuçta Cumhuriyetimizin 100. yılı için oluşturulmuş bir içerik ve böyle önemli bir dönüm noktasına yakışır olsun istedik. Kısacası, aklımızdaki soru şuydu, Cumhuriyetin 100 yıllık röntgenini çekmek istersek o resimde neler olmalı. Elbette bizim dahil etmek isteyip de kitabın boyutunda sınırlama getirmemiz gerektiğinden ekleyemediğimiz başlıklar yok değil. İkincisi, 100 yıllık resmi sunarken bundan sonraki süreç içinde kitabın önemli ipuçlarını okuyucularımızla buluşturmasını amaçladık. Son olarak, her konu başlığının kendi başına okunabilmesi yanında, kitabın bir bütün olarak ortak bir çıktısı olmasını amaçladık. Kitap İngilizce ve okuyucularımızın Türkiye bilgisi çok farklı olabileceğinden yazarlarımızdan hem konularıyla en temel bilgileri paylaşmalarını istedik hem de her bölümün belli bir derinlikte konularını analiz etmesini amaçladık. Profesör Alpaslan Özerdem

ÖNCE MERAK SONRA İHTİYAÇ

Peki neden böyle bir kitaba ihtiyaç vardı ve bu kitap sizce bundan yıllar sonra da bir anlam ifade edecek mi? Öztürk: Burada doğru kelime ‘ihtiyaç’ mı çok  emin değilim. Akademik çalışmalar ihtiyaç üzerine mi yoksa merak üzerine mi yapılır ayrı bir tartışma konusu ve belki de ikisinin birlikteliği üzerine olması gerek. Bence bu kitap ne bir ihtiyaç ne de bir merak, bu kitap öncelikle bir ödev benim için. Cumhuriyet’in 100 yılı geride kalmış ve bir şekilde bunun hesabının tutulması biz akademisyenler için mesleki bir ödev. Akademiden gelmeyen çevremdeki dostlarım ‘100. Yıl için böyle bir armağandan dolayı sizi kutluyorum’ şeklinde tebriklerini ilettiler. Bu konuda belki Alpaslan hocam ile ayrışırız ama ben bunun bir armağan olduğunu da düşünmüyorum. Daha doğrusu böyle bir konumun altında ezileceğim bir şey olarak da görüyorum.

Ben akademisyenim ve yıllar önce Profesör İştar Gözaydın’ın bana dediği gibi temel işim kendi lensimden fotoğraf çekmek. Evet dahasını da yapıyorum ama bu benim kendi kişisel arzularım ile akalı. Bu noktada bu kitap bence biz akademisyenlerin fotoğraf çekme ödevinin biraz daha büyük kapsamlısı. Çalışmanın değerini azaltmayayım ama bundan daha ötede bir anlam biraz ukalalık olur. Ama şunu söyleyeyim, eğer benim 3.5 yaşında İngiltere doğumlu kızım bundan 10-15 yıl sonra babamın doğduğu ülkede acaba neler olmuş diye merak ederse, ve o zamana kitap okuma alışkanlığı hala var ise, açıp bakacağı ve genel hatları ile çok fazla konuyu, konunun uzmanlarından anlayacağı bir çalışmaya sahip artık. Benim için bu çalışmanın gelecek ile ilgili özel ve genel anlamı bu.

Özerdem: Bence böyle bir kitap bir taraftan ihtiyaç öteki taraftan bir ödev ve aynı zamanda akademisyen olmanın getirdiği bir sorumluluktan ortaya çıktı. Aslında 80’ene yakın yazarımızın böyle bir projeye dahil olmasının nedenleri de çok farklı olabilir ama hem editörler olarak bizlerin hem de yazarlarımızın ortak noktası Türkiye’ye yakışır bir çalışma olmasıydı ve bunu gerçekleştirdiğimizi düşünüyorum. Bu kitap 10-15 yıl sonra ne anlam ifade edecek sorunuza gelecek olursak, şu gerçeği unutmamak lazım. Türkiye çok hızlı değişen bir ülke ve bununla birlikte gündemi de hızla yenileniyor. Ancak, bu kitap öncelikle 100 yılın resmini çekip Cumhuriyetimizin yolculuğunu anlatıyor. Bu nedenle bence bu kitap Türkiye Cumhuriyeti’nin 200. yılını kutlarken de önemli olacak ve aslında kitaptaki analizlerden ders çıkarıp 200. yılı yaşayabilmek için neler yapılması gerektiğinin öngörülerini oluşturmalıyız. Bu yıl ve önceden Türkiye üzerine buna benzer kolektif çalışmalar yapıldı. Bu kitabı onlardan ayıran özellik nedir? Öztürk: Hatırlayabildiğim kadarıyla Profesör Sinem Açıkmeşe, Profesör Zeynep Alemdaroğlu çok önemli çalışmalara imza attılar. Kesinlikle dahası da var ama şu an için aklıma gelmiyor. Dostlarım ve meslektaşlarım affetsinler beni bunun için. Ancak hem hatırlayabildiğim hem de hatırlayamadığım çok fazla 100. Yıl kitabı çıktı ve çıkacaktır da. Bizim çalışmamızın farkı öncelikle konu bazında en geniş olanı olması. Sonrasında ki bu Alpaslan hocamın fikridir gelecek ile ilgili de bir öngörü içermesi ve son olarak çok farklı özelliklere sahip bir yazar kadrosunun olması. Aramızda Fuat Keyman, Ayşe Kadıoğlu, Senem Aydın Düzgit gibi büyük isimler varken aynı zamanda tanımaktan ve beraber çalışmaktan çok mutlu olduğum benim akranım olan değerli kalemler de var. Misal Senem Atvur’un çevre üzerine olan bölümü ya da Fatma Handan Giray’ın mimarlık üzerine olan bölümleri benim için çok leziz bölümlerdi. Bence bu ayrı tatların ağızda bıraktığı füzyon esintisi bu kitabın en çarpıcı özelliklerinden. Özerdem: Erdi Hoca’nın bahsettiği özelliklere bir de şunu ekleyebiliriz. Büyük kollektif çalışmalar haliyle bir çok yazarı bir araya getiriyor ve elbette bu çok önemli bir zenginlik ve doğrudur bir füzyon esintisi oluşturuyor. Ancak bu tür çalışmalarda her bölümün dikkatle seçilip her bölümün diğerleriyle mümkün olduğunca kaynaşmasını sağlamak ve adeta tek yazarın kaleminden çıkmışcasına yazılması kitabın kalitesini artıran en önemli faktörlerden biri. Editörler olarak bunu başarabildiğimizi görmek bizim için çok değerli. Ayrıca şunu da belirtmekte fayda var. Kitap Türkiye’nin geçen yüzyılını anlatırken sadece tarihsel lensden yaklaşmadı. Okuyucularıyla işlenen her konunun politik ekonomi ve siyasi analizini buluşturan bir çalışma bizimkisi. Sadece soruları yanıtlayan değil aynı zamanda yeni soruları oluşturan bir çalışma. Bu nedenle ki ben okuyucularımızın sadece bilgi edineceği değil aynı zamanda derin sorgulamaların pencerelerini açacak bir esere kavuştuğunu düşünüyorum. Türkiye kendi içerisinde sorunları olan bir ülke, bu sorunları her gün farklı şekilde duyuyoruz ve yaşıyoruz. Ancak siz bu kitapta bu sorunları akademik bir perspektifle konunun uzmanları ile tartıştınız. Gözünüze çarpan şeyler nelerdi? Öztürk: Biraz akademisyen huysuzluğu olacak ama sorunsuz bir yer var mı? Ya da dünya ne kadar sorunsuz ki Türkiye’de sorunsuz olsun diyeyim. Veyahut her zaman olan sorunları zamanın ruhu ile daha çok duyuyor ya da hissediyor muyuz? Bu bağlamda evet doğanın kendi devinimi içerisinde Türkiye’nin de sorunları var ama biz sosyal bilimciler için bu sorunlar bir şekilde de çalışma konusu. İyi ki sorunlar var demiyorum ama sorunlar belki de bizlerin araştırma soruları. O nedenle bizler onsuz mesleklerimizi bence zor icra ederiz. Bu noktada benim gözüme çarpan büyük sorun ya da sorunlardan çok, büyük meseleler ve zenginlikler var. Bir ülkenin 50 küsür bölümde incelenmesi ve hala incelenmemiş konuların olması ve de bunların 100. Yıl perspektifi ile ele alınması tartışmasız bir zenginlik. Bu zenginlik de bana sosyal bilimlerde eğer Türkiye çalışıyorsanız aslında başınızı kaşıyacak vaktiniz olmadığını söylüyor. Kısacası sizler sorun deyin ben mesele ya da zenginlik hepimizin çok ama çok işi var eğer çalışmak istersek. Özerdem: Bence Türkiye’nin en büyük sorunu kendi potansiyelini tam olarak ortaya çıkarıp, son 100 yılda bunu hakettiği gibi yaşayamamış olması. Elbette bunun bir çok nedeni var ve bazı nedenler belki de zaten Türkiye’nin kontrol edebileceği ekonomik, jeopolitik ve diğer realitelerin çok fazla dışındaydı. Ancak her bölümün kendi konusu üzerine anlattığı hikayeye baktığınızda gereksiz ne kadar çok hatalar yapıldığını, ülkenin olanaklarını nasıl heba ettiğini, kendi kendini ayrıştırmak için adeta kendisiyle yarıştığını, Cumhuriyetin mihenk taşlarına yeterince sahip çıkmadığını, hukuk devleti olmanın gerekliliklerinde hala büyük sıkıntılar yaşadığını, demokratik yönetişimi tam anlamıyla içselleştiremediğini, aldatılmaya yatkın olduğunu, anlamsız hülyalarla zaman zaman yel değirmenleriyle savaşa tutuştuğunu, Cumhuriyetin ilk yıllarında zamanının öncülüğünü yapan devrimlerine sahip çıkamadığını ve de ne yazık ki kendini yok etme düğmesine elini çok fazla götürdüğünü görüyoruz. Kitap uluslararası bir yayın evi olan Edinburgh Üniversitesi yayınlarından çıktı. Türkiye bu denli büyük ve küresel bir yayıncı için gerçekten önemli mi? Öztürk: Buna şöyle cevap vereyim. Bütün meseleleri ya da sorunlarına karşın Türkiye hem bölgesi hem de dünya için çok önemli bir ülke. Nerede denk geldim ya da okudum tam hatırlamıyorum ama Türkiye dünyada sosyal bilimler alanında en çok çalışılan 5 ülkeden birisi. Misal Türkiye ekseni daha çok batıya bağlı olan Osmanlı modernleşmesinin ortaya çıkardığı kurumsal ve sosyolojik bir yapı. Her ne kadar kendine has birçok özelliği olsa da Türkiye’den Batı düşünce sistemini çıkarırsak bugünkü Türkiye’yi bulamayız. Aynı şekilde Türkiye Avrupa Konseyi kurucu üyesi, NATO ve G20 gibi önemli kurumsal yapıların en başat aktörlerinden. Kısacası kurumsal olarak Batı ile çok önemli bağlara sahip ve bu bağlar ne normatif ne de pratik anlamda öyle kolay kolay koparılamaz. Bu istenilse bile yapılamaz. Dahası Türkiye bir anlamda da doğulu kültürel kodları olan bir sentez. Sosyolojik çeşitliliği ve bu çeşitliliğin çatışmaları muazzam bir merak dünyada. Bu nedenle bu ilgi hiç şaşırtıcı değil aksine eşyanın doğası ile uyumlu. Özerdem: Katılıyorum Erdi Hoca’ya. Türkiye çok önemli bir ülke ve bu nedenle üzerine çok yazılıp çiziliyor olması hiç şaşırtıcı değil. Ancak bizim bu kitapla sorgulamak istediğimiz konulardan biri Türkiye’nin her zaman bu önemiyle eşdeğerli olarak davranıp davranmadığı. İşte o noktada karnemizde bir hayli kırık not var. Keşke bu keşkelerimiz olmasaydı. Ama aynı zamanda Türkiye’nin önemine yakışır çok önemli başarıları var ve bunlar dünya ve insanlık için muhteşem değerli. Bunlardan birini seç derseniz, bütün eksikliklerine ve sorunlarına rağmen bir Müslüman ülke düşünün ki kendini evrensel değerlerle bir araya getirip gelişmiş toplumlarla aynı ligde yarışma şansını bulmuş. Şöyle söyleyeyim, eğer Müslüman bir ülkenin kadın voleybol takımı bugün dünyanın bir numarası olmuş, Avrupa Şampiyonluğunu kazanmış ve yenemeyeceği rakip olmadığını göstermişse, burada bahsi olan sportif bir başarının çok ötesinde bir gerçekliktir. O da Türkiye Cumhuriyeti ve onun getirdiği kazanımlar ve başarılardır. Doç. Dr. Ahmet Erdi Öztürk

TÜRKİYE’Yİ TÜRKİYE DIŞINDA ÇALIŞAN ÇOK DEĞERLİ AKADEMİSYENLER VAR

Müsaade ederseniz kitabın yapım aşamasına bir kere daha dönmek istiyorum, bu süreçte Türkiye’nin günümüz akademisi ile ilgili gözlemleriniz oldu mu? Öztürk: Zor bir süreçti ama Alpaslan hocam ile çok uyumlu bir şekilde çalıştığımızı düşünüyorum. Ben kimi teknik detaylara yoğunlaşırken, O her bölümü satır satır okudu. Hala baskı süresinden kaynaklı bir iki hata çıkabilir kitapta ama bu da hızla düzelebilecek düzeyde. Ancak takdir edersiniz ki bu kadar kişiyi koordineli olarak ortak bir zaman çizelgesine uydurmak zor bir işti. Zaman zaman e-posta trafiği o gün içerisinde başka konuda mesai yapmanın çok çok önüne geçti ama dediğim gibi daha önce saydığım isimler ve diğer değerli yazarlarımız ile Türkiye üzerinde çalışan akademisyenlerin her birisinin ne kadar kıymetli olduğunu da gördüm. Eğer bir daha böyle bir işe kalkışırsak kapısını çalacağımız çok kıymetli meslektaşlarımız ve arkadaşlarımız oldu bu süreç içerisinde. Özerdem: Türkiye’nin günümüz akademisinde çok değerli meslektaşlarımız var ve biz sadece onların bazılarını bu sürece taşıyabildik. Ancak Türkiye dışında da Türkiye çalışan bir çok arkadaşımız var ve bu kitapta mümkün olduğunca çok sesliliğe fırsat vermek istedik. Örneğin, Kıbrıs gibi Türkiye’nin ikili ve çok uluslu ilişkileri içinde çetrefelli konularda ‘karşı’ tarafın argümanlarını da dile getiren bölümlere yer verildi. Aynı zamanda Türk akademisyenlerin de eleştirel yaklaşımları ve argümanlarını objektif ve verilere dayandırarak yansıtmaları kitabımız çok değerliydi.

SIRADA TÜRKİYE’DE ETKİNLİK VAR

Kitap ile ilgili bundan sonra ne gibi bir süreç işleyecek? Belirli bir tanıtım programı var mı? Okumak isteyen okurlar kitaba nasıl ulaşabilir? Öztürk: Yazarlarımızdan sağ olsun Fuat Keyman ve Cana Tülüş’ ün ev sahipliğinde 27 Ekim günü Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde ilk kitap tanıtım etkinliğimiz olacak. Bunun dışında zannediyorum dünya üzerinde üniversite kütüphanelerinden, ulusal ve uluslararası kitapçılardan ve online satış sitelerinden kitaba ulaşılabilir. Bir ihtimal kitap Türkçe’ye de çevrilebilir ama bunun için bir şey söylemek zor. 2024 yılında da kitap ile ilgili etkinliklerimiz olabilir. Tabi Alpaslan Hocam ile bunları oturup konuşmamız şart. Özerdem: Bence de bu kitabın Türkçe’ye çevrilmesi elzem ve umarım gerçekleştirebiliriz. Bunun yanında, bu kitap ile ilgili etkinliklerimiz bence daha yeni başlıyor ve 2024 boyunca devam etmesini isterim. Türkiye’nin 100 yıllık Cumhuriyet tecrübesini farklı ve çok geniş kitlelerle paylaşması gerektiğini düşünüyorum. Umarım gerekli sponsorluk ve desteklerle bu planlarımızı gerçekleştirebiliriz. Bu büyük çalışma için yeniden tebrik ediyorum sizleri, bundan sonra bu ya da benzeri projeler ile ilgili bir planınız var mı? Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına başlarken sizlerin planları neler? Öztürk: Kendi adıma konuşayım, uzun süre bu denli büyük bir projeye tek başıma girmem ama Alpaslan hocam ile keyifle sürdürdüğümüz kitap serimiz devam edecektir. Bununla beraber benim yeni kitap projem Türkiye’nin dini uluslararası siyasette nasıl kullandığı ile alakalı. Bu konuda yayıncım ve kontratım hazır ve sanıyorum artık benim için klavye başına geçme zamanı. Sonrasında ise bir miktar daha dış politika ve din konularında çalışmayı düşünüyorum. Dahası yeni dönem Türkiye dış politikasında aktörler de ilgimi çekiyor. Politika yapıcılar üzerinden bir okuma ile de birkaç proje yapmak aklıma da ama sırayla diyeyim. Özerdem: Biliyorum Erdi Hoca bunun delilik olacağını düşünecek ama benim aklımda Türkiye üzerine başka büyük bir proje var. Şu kadarını söyleyeyim, aynı anda bir kaç dilde, online ve açık erişim şekilde yayınlanacak ama yine bu kitapta olduğu gibi yüksek akademik kalitede, Türkiye dünya için niye önemli sorusunu anlatacak bir yayın. Bence harika olur.