Perşembe, Mart 28, 2024

Türkiye açılımı, Helâlleşme, Yeşil Toplumsal Sözleşme  

Türkiye Açılımı ve Helâlleşme, Yeşil Toplumsal Sözleşmeyi içerdiği ve bu alanı da kapsayıcı olduğu zaman bütünsellik ve geniş toplumsal destek kazanacaktır.

Tüm ilgimiz, bir taraftan, enflasyon krizi, fahiş hayat pahalılığı ve ciddi işsizlik sorunlarına, diğer taraftan da Rusya’nın Ukrayna işgaline ve Madrid’de yapılan NATO Zirvesi’ne odaklanmışken, Türkiye ve geleceği üzerine çok önemli iki yazı yayımlandı.

Konuları açısında farklı ama bir anlamda da ilişkili bu iki yazı üzerine düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Selahattin Demirtaş’ın, 5 Temmuz’da, T24’te yayımlanan ve son dönemde okuduğum en iyi yazılardan biri olan ve HDP’ye, uygulamaya doğru sokulursa etkileri oyun değiştirici olma potansiyeli taşıyan “Türkiye Açılımı” yapma çağrısında bulunan “İğneyi kendimize” başlıklı yazısı ve Francesco Siccardi’nin,  30 Haziran’da, önemli ve etkin düşünce kuruluşu Carnegie’nin çok okunan Carnegie Europe sitesinde yayımlanan ve konusu itibariyle bir ilk olan “Yeşil Aktivizm Türkiye Demokrasisini Kurtarabilir mi? (Will Green Activisim Save Turkey’s Democracy)” üzerine yazısı.

İlki, Kürt sorunu, ikincisi, İklim Değişikliği ve Küresel Isınma sorunu üzerine.

Her ikisi de Türkiye’nin temel sorunlarıyla özellikle son dönemde yaşadığı “demokrasiden sapma ve kurumsal zayıflama” sürecinin ilişkili olduğunu ve temel sorunlarının çözümünün de ancak demokrasinin (tekrardan) güçlendirilmesi/canlandırılmasıyla mümkün olduğunu öneriyor.

İlki, HDP’ye ve muhalefete çağrı yapıyor; ikincisi, yeşil aktivizm, yeşil sivil toplum ve yasallaşması ve seçimlere katılması engellenen Yeşiller Partisi üzerine odaklanıyor.

Bu yazıları okurken, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun toplumun ötekileştirilmiş, dışlanmış ve mağdur edilmiş farklı kesimleriyle yaptığı toplantılarla uygulamaya soktuğu “Helâlleşme” çağrısını da düşündüm.

Demirtaş’ın “Türkiye Açılımı”, Kılıçdaroğlu’nun “Helâlleşme” çağrısına ve bu yönde yaptığı hamlelere yapıcı ve olumlu bir yanıt olarak da okunabilir.  Helâlleşme, muhalefetin Türkiye Açılımına vereceği yanıtın gerekli (ama yeterli olmayan) boyutu olarak görülebilir.

HDP, iğneyi kendine batırır ve inandırıcı ve başarılı olursa, başta Millet İttifakı olmak üzere, tüm siyasi partileriyle ve sivil toplumuyla muhalefet alanının da bu çağrıya olumlu yanıt vermesinin gerektiğini vurgulamalıyız.

Helâlleşme ve Türkiye Açılımı çağrılarının, aynı zamanda, Siccardi’nin odaklandığı ve demokrasinin yaşama olasılığı olarak gerekli gördüğü yeşil aktivizm/sivil toplum ve Yeşiller Partisi’ni, dolayısıyla otoriterleşmenin mağdur etme derecesini çok yükselttiği doğayı, tüm canlıları, dolayısıyla “yaşamı ve yaşamdaşlığı” içerdiği sürece güçlü ve anlamlı olacağını da vurgulamalıyız.

Türkiye Açılımı, Helâlleşme, Yeşiller; bunlar seçim dönemine girmiş Türkiye’de, eğer söylem ve uygulamada toplumu inandırıcı bir nitelik kazanırlarsa, “Değişim ve Demokratik/Yeşil Türkiye Mümkün” olasılığının içini doldurabilirler.

TÜRKİYE AÇILIMI

Demirtaş’ın her cümlesi önemli olan yazısından uzun bir alıntı yapalım: “Eğer diğer muhalefetten Kürt açılımı bekliyorsak biz de HDP olarak Türkiye açılımı yapmak zorundayız. Mağdur kimliğimizin bizi ezilmişlik veya öfke psikolojisine sokmasına izin vermeden özgüvenle tüm Türkiye’yi kucaklamak zorundayız…Siyasetin ve şiddetin bir arada olamayacağını bizim de bildiğimizi, bütün sorunlarımıza Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözüm aradığımızı ve onurlu bir barış için ciddiyetle çalıştığımızı tüm Türkiye’ye en uygun dille, söylemle anlatmamız gerekir…Bu sayede ekonomi, dış politika, eğitim, sağlık, tarım, adalet gibi temel başlıklarda Türkiye’yi düze çıkartacak politikalarımızı daha rahat anlatabiliriz. (italikler benim)”

Demirtaş, bu çağrısını başta HDP’ye ve ilk önce “iğneyi kendimize” batıralım başlığında yapıyor. Şüphesiz ki, bu çağrı, şiddetin ve terörün tümüyle bitmesi temelinde PKK’da yapılmış bir çağrı da. Şiddet tümüyle bitmeden Kürt sorununun, ne müzakere ve demokrasi temelinde çözümü ne de Türkiye Açılımı mümkün olabilir.

Bugün, antroposen çağında ne Kürt sorununu ne de kimlik ve temel gereksinimler alanlarında yaşadığımız sorunları ve riskleri, “Isınınan Dünya/Türkiye”den bağımsız düşünebiliriz, çözebiliriz.

HDP, iğneyi kendine batırır ve inandırıcı ve başarılı olursa, başta Millet İttifakı olmak üzere, tüm siyasi partileriyle ve sivil toplumuyla muhalefet alanının da bu çağrıya olumlu yanıt vermesinin gerektiğini vurgulamalıyız.  Bu, demokrasinin ve farklılıklar içinde eşit vatandaşlar olarak birlikte yaşamanın canlandırılmasına katkı verecektir.

İnandırıcı bir tarzda iğneyi kendine batıran HDP’ye eğer muhalefetten yanıt gelmezse, o zaman, “çuvaldızı onlara batırabiliriz” diye ekliyor Demirtaş ve bunda da haklı.

Siyaset ile şiddet arasına kesin ve net bir sınır çizen ve bunu Türkiye ile birlikte ve Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü vurgusuyla birleştiren Demirtaş’ın HDP’ye yaptığı ve gerekli ve zamanlı olan Türkiye Açılımı çağrısını muhalefetin tüm aktörleriyle ciddiye alması ve tartışması gerekiyor.

Türkiye Açılımı ile Helâlleşme iki yoldan sürdürülmeli ve birbirlerini tamamlayıcı hamleler olarak görülmeli.

YEŞİL TOPLUMSAL SÖZLEŞME

Her ne kadar Türkiye Açılımı ve Helâlleşme, ekonomiden adalete temel sorunları içerse de bugün dünyasının ve geleceğinin belirleyici sorunu olan İklim Değişikliği ve Küresel Isınma alanına yeterince odaklanmıyor.

Bugün, antroposen çağında ne Kürt sorununu ne de kimlik ve temel gereksinimler alanlarında yaşadığımız sorunları ve riskleri, “Isınınan Dünya/Türkiye”den bağımsız düşünebiliriz, çözebiliriz.

Yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız var. Bu sözleşme, şüphesiz ki, kurucu niteliği itibarıyla “demokratik, adil, haklar-özgürlükler temelli ve kapsayıcı” olacaktır ama aynı zamanda da sadece insanı değil, tüm canlılarıyla, doğa ve gezegenle “yaşamı” odak noktası alan “Yeşil Toplumsal Sözleşme” de olmak durumundadır.

Bu nokta da Siccardi’nin, yeşil aktivizmin, yeşil sivil toplumun ve Yeşiller Partisi’nin Türkiye’nin tekrardan demokrasiye yoluna girmesi ve canlanması için kritik önemini ve rolünü vurguladığı değerlendirmesine kulak vermeliyiz.

Demokrasiden sapma ve otoriterleşme, siyasetin, sivil toplumun ve aktivizmin alanını iyice daraltmak ve tümüyle kontrol etmek anlamına da geliyor.

Antroposen çağında ve ısınan dünyada/Türkiye’de, iklim siyasi ve kamusal tartışmanın temel gündem maddelerinden biri olurken, ülkemizde Yeşiller Partisi’nin seçimlere girmesi engelleniyor ve yeşil aktivizmin ve yeşil sivil toplumun hareket alanı (tüm aktivizmin ve sivil toplumun olduğu gibi) büyük ölçüde sınırlandırılıyor; demokrasiden sapmanın ve otoriterleşmenin önemli unsurlarından ve tezahürlerinden biri olarak.

Unutmayalım, tüm bu hamleler ve açılım çağrıları yapılırken, HDP’nin kapatılma süreci devam ediyor, Yeşiller Partisi’nin yaşama geçmesinin engellenmesi sürüyor.  Biri, seçim sonuçlarını belirleyecek kilit aktör, diğeriyse, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek kilit aktörlerden biri.

Türkiye Açılımı ve Helâlleşme, Yeşil Toplumsal Sözleşmeyi içerdiği ve bu alanı da kapsayıcı olduğu zaman bütünsellik ve geniş toplumsal destek kazanacaktır.

(Tüm okuyucularımın ve PolitikYol ailesinin bu vesileyle Kurban Bayramını kutlarım. İyi, mutlu, sağlıklı bayramlar dileğimle)

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI