Toplumcu belediyecilik; kamu yararını azami ölçüde gözeten, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını teşvik eden, imar rantı yüksek olan yerleri halkın kullanımına açan, bünyesinde çalışan emekçilerin sendikal hak ve özgürlükleri konusunda duyarlı olan bir anlayışı temsil etmektedir.

Belediyecilik olumlu olumsuz bütün yönleriyle herkesin aklında yer edinen, bütün insanların temas kurmak zorunda olduğu, yadsınamayan bir kavram olarak siyasal ve toplumsal yapıda kök salmıştır. Ülkeden ülkeye yerel yönetim mevzuatı değişiklik göstermekte, belediyeler kimi ülkelerde güçlü kimilerinde temsili bir kurum olarak faaliyet yürütmektedir. Türkiye gibi ülkelerde siyasetin tam göbeğinde yer alan belediyeler, genel iktidara giden yolda siyasi partiler için olmazsa olmazlar arasındadır.

Birçok ülkede yerel seçimler sessiz sakin geçerken Türkiye’de siyasetin, toplumsal yaşamın, bireylerin ana gündemi haline geliyor. Siyasi partiler, belediye başkan adayları, meclis üyesi adayları tarafından milyonlarca lira harcanan seçim kampanyaları, renkli olduğu kadar sert, sert olduğu kadar sansasyonel içeriklere sahip olabiliyor.

Öyle veya böyle belediye kavramı hayatımızın içine kadar işlemiş durumda. Emlak vergisinden altyapı hizmetlerine, cenaze defin işlemlerinden su faturalarına, mahallemizdeki parktan kapımızın önündeki konteynere kadar günlük yaşantımızın her yerinde belediye ile temas halindeyiz.

Siyasi ve hukuki sistemin en temel bileşenlerinden biri olan yerel yönetimler, sosyal sınıflardan, sınıf çelişkilerinden, genel siyasetten, üretim ilişkilerinden, ekonomi-politikten bağımsız değildir. Nasıl ki devleti yönetenler, yönetme iddiasında olanlar, yürütme ve yasama organlarına aday olanlar belli bir ideolojik-politik temelde hareket ediyorsa, nasıl ki belli sınıfların ve zümrelerin çıkarı doğrultusunda yön belirliyorlarsa aynı şey yerel yönetimler için de geçerlidir. Peki başka bir yerel yönetim pratiği mümkün müdür? Tarihte ve günümüzde toplumcu, alt sınıfların çıkarı doğrultusunda hareket eden yani imar rantı yerine halkın çıkarını gözeten, alternatif pratiklerle kapitalimizin çarkına çomak sokmaya çalışan bir belediyecilik mümkün müdür?

Mümkün diyenler elbette var. İdeolojik formasyonlarını ve yönetim pratiğini toplumcu belediyecilik kavramına göre inşa edenler, kapitalist üretim ilişkilerinde bir gedik açmak için yerel yönetimleri etkili bir araç ve dayanışma organı olarak görenler için başka bir yerel yönetim anlayışı mümkün.

KAVRAMSAL AÇIDAN TOPLUMCU BELEDİYECİLİK

Günümüzde sosyal belediyecilik kavramı, sağ sol fark etmeksizin bütün belediyelerin hizmet kapsamına giren bir kavram hâline gelmiştir. Hemen hemen bütün belediyeler toplumun dezavantajlı kesimlerine yönelik benzer hizmetleri sunmaktadırlar. Yaşlılardan engellilere, kadınlardan dar gelirlilere belediyelerin hizmet ağı, bahsi geçen kesimleri kapsayacak şekilde genişlemiştir. Bu durumu toplumsal bir kazanım ya da bir illüzyon olarak da yorumlayabiliriz. Sosyal belediyecilik uygulamaları ile toplumcu veya diğer bir ifadeyle kamucu belediyecilik kavramı arasında hizmet üretim noktasında önemli bir fark olduğunu vurgulamak gerekmektedir.

Toplumcu belediyecilik; kısaca kamu yararını azami ölçüde gözeten, peyzaj düzenlemelerinin ötesinde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını teşvik eden, imar rantı yüksek olan yerleri halkın kullanımına açan, bünyesinde çalışan emekçilerin sendikal hak ve özgürlükleri konusunda duyarlı olan bir anlayışı temsil etmektedir. Tüm bunların yanı sıra toplumcu bir belediyeyi diğer belediyecilik anlayışlarından ayıran en önemli fark; yıllık bütçe planlaması ve stratejik hedeflerin belirlenmesi noktasında katılımcı ve şeffaf bir yönetim anlayışının pratikte işler hâlde olmasıdır. Mahalle meclisleri, mahalle komiteleri gibi kurumların bütçe planlaması üzerinde söz sahibi olduğu bir yönetim anlayışıdır.

Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği (YAYED) tarafından yayınlanan TOPLUMCU BELEDİYECİLİK BİLDİRGESİ’sinde toplumcu belediyecilik şu şekilde tarif edilmiştir:

“Toplumcu belediye kapitalizmin çok boyutlu krizinin yarattığı tahribata karşı halkı koruyan ve insanın iyi kötü yaşadığı değil üretken, sağlıklı ve mutlu yaşayacağı kenti yaratan belediyedir. İnsan ve doğa sömürüsünde sınır tanımayan kapitalizme karşı toplumcu belediye, insanı ve doğayı koruyarak kamu hizmetlerini geliştirmeyi, kamu malı üretimini piyasaya terk etmemeyi ve piyasalaştırılan hizmeti geri almayı hedefler; unutturulmaya çalışılan kamu hizmetinin bedava sunulması ilkesini ulaşılması gereken bir toplumsal hedef olarak sürekli gözetir. Toplumcu belediye kamu erkini ve yetkisini piyasayı denetleme ve sınırlandırma amacıyla kullanır; başlıca aracı planlama; gerekçesi ise toplumun ortak çıkarları ve toplumsal yarardır. Piyasa işleyişi toplum aleyhine olamaz; piyasanın kamuyu eritmesine izin verilmez.
Toplumcu bir belediye, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda gerek kurum içi istihdam gerek sosyal ve kültürel politikalarla farkındalık yaratmaktan ziyade öncü olabilecek bir konumda yer alır.
Toplumcu belediye halkın yönetime ve karar alma sürecine katılımını sağlayacak araçları geliştirir; bizzat halkın iktidarını hedefler. Toplumcu belediye, kamunun toplum yararına çalışmasını talep eden örgütlü halkın yerel iktidarıdır. Yerel iktidarı kazanma süreci belediyenin nasıl yönetileceğinin göstergesidir; katılım, bilgilenme ve aydınlanma ile vücut bulur. Toplumcu belediye talebi ve toplumcu belediye iktidarı bu temeldeki bir katılım anlayışı ile demokratik içeriğine kavuşur. Toplumcu belediye kent dayanışmasının yerel kamusal dayanağıdır. Kenti ağ gibi ören, dayanışma bilincini geliştiren yaygın kooperatif örgütlenmeleri kent dayanışmasının en önemli araçlarıdır. Kentli dayanışmasına rehberlik eden toplumcu belediye yoksulluğu yönetmeye değil; yoksulluğu ortadan kaldırmaya taliptir. Yoksulun olmadığı kentler yaratmak mümkündür. Planlama, dayanışma, yaratıcılığı teşvik, katılım ve kamu maliyesi olanaklarının toplum yararına kullanılması yoksulluğun ilacıdır.”[1]

Toplumcu bir belediyenin kültürel ve sanatsal faaliyetleri yol gösterici niteliktedir. Toplumun aydınlanmasını temel alır. Toplumsal, çevresel sorunlar noktasında didaktik ögeler içeren, kentlilik kültürünü geliştiren, bireyselleşmenin panzehri olarak dayanışmacılığı besleyen yerel, ulusal ve evrensel nitelikteki eserlerin halkla buluşmasını sağlayan bir anlayışa dayanmaktadır.

Toplumcu bir belediye, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda gerek kurum içi istihdam, gerek sosyal ve kültürel politikalarla farkındalık yaratmaktan ziyade öncü olabilecek bir konumda yer alır.

Kent sakinlerini “müşteri”, kamuya ait arazileri sermayeye yatırım alanı olarak gören hâkim zihniyete karşı toplumcu bir belediye; yeşili, doğayı koruyan, kentte yaşayan yurttaşların toplumsal hafızasında iz bırakmış yerleri kentlilik bilincini koruyup geliştirme doğrultusunda muhafaza eden bir anlayıştır.

Kentsel dönüşüm projesi, imar planı, parselasyon çalışmaları gibi binlerce kişiyi ilgilendiren bir konuda karar alınacağı zaman, teknik açıdan demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek odaları ile eşgüdüm halinde hareket etmek toplumcu belediyeciliğin temelidir.

TOPLUMCU BELEDİYECİLİĞE UZANAN SÜREÇ Dünyada toplumcu belediyeciliğin ortaya çıkışı 19. yüzyıl olarak gösterilmektedir. Endüstri devrimi diğer bir ifadeyle sanayi kapitalizminin üretim ilişkileri temelinde hâkim güç haline gelmesiyle birlikte, kırsaldan kentlere göçler yoğunlaşmış, Avrupa kentlerinin nüfusu ciddi oranda artmıştır. 18. yüzyılın sonuna tekabül eden bu dönem kentlerde ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kentlerde yaşayan farklı sosyal sınıflar arasındaki çelişkilerin derinleşmesi, çeşitli politika arayışlarına itmiş, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin bazı kentlerinin (Glasgow, Paris, vb.) belediye başkanları, kent yoksullarına yönelik eşitlikçi, adil ve demokratik kent politikaları uygulamaya başlamıştır. [2]
Paris Komünü de belediye sosyalizmi veya toplumcu belediyecilik pratiği açısından öne çıkan deneyimlerden birisidir. Paris Komünü 1871 baharı boyunca iki ay iktidarda kalmış yerel odaklı bir yönetim pratiğidir.

Belediye sosyalizmi terimi, ilk olarak Birleşik Krallık'ta geliştirilen yerel yönetim liderliğindeki sosyal reformu tanımlamak için kullanılmıştır. Bu kapsamda 1873 ve 1876 yılları arasında Birmingham belediye başkanı olarak Joseph Chamberlain tarafından başlatılan reformlar öne çıkmaktadır. Bu reformlar; gaz, su, enerji, kültürel hizmetler gibi sektörleri yerel yönetimler aracılığıyla müşterek mülkiyet hâline getirmek, barınma ihtiyacını karşılayacak sosyal konut projelerine öncülük etmek gibi pratiklerden oluşmuştur.

“Belediye sosyalizm akımının 1890-1940 yılları arasında İngiltere’de, Birmingham ve özellikle Londra (LCC) kentlerinin oluşturduğu beledi iktisadi girişimler; gaz, su, ulaşım, aydınlatma, sağlık vb. örneklerinin yanı sıra İtalya’nın Verona kentinde belediye konutları, belediye ekmek fabrikası ve balık pazarı gibi örnekleri, Budapeşte’de belediye ekmek fabrikası, Münih’te belediye emlak girişimleri, genel mağazalar, sağlık birimleri, ticari ve mali girişimleri, ekmek fabrikaları örnekleri, Lille’de halka sosyal yardım birimleri, çocuk ve yaşlılara sübvansiyon, kreşler, burslar, halk sağlığı birimlerinden oluşan örneklerini gösterebiliriz.”[3] Paris Komünü de belediye sosyalizmi veya toplumcu belediyecilik pratiği açısından öne çıkan deneyimlerden birisidir. Paris Komünü 1871 baharı boyunca iki ay iktidarda kalmış yerel odaklı bir yönetim pratiğidir.[4] 1870 yılında Prusya karşısında fetih savaşına sürükleyip yenildikten sonra da düşmanla iş birliği yapan, ülkenin başkentini yağmaya açan yöneticilere isyan bayrağı açan halk Fransa’nın başkenti Paris’i ele geçirdikten sonra Ulusal Muhafız Komitesi adıyla geçici bir merkezi hükümet oluşturulmuş ve bu merkezi hükümet de seçimle birlikte kısa süre sonra yetkilerini Komün’e devretmiştir. Komün tarihteki ilk işçi hükümeti olarak bilinmektedir.[5] Paris Komünü; şehrin idari, siyasi ve iktisadi hayatı üzerinde demokratik bir yönetim modelini inşa etmeyi amaçlamıştır. Yerel özerkliği ve toplumsal adaleti kurumsallaştırmak, kırdan kente göç eden evsizler için konut krizini çözmek, katılımcı bir yerel yönetim modelini inşa etmek (tüm görevlilerin seçimle işbaşına gelmesi), kentsel kamusal hizmetlerin siyasallaşması, kentsel rantların kamusal yatırımlara dönüştürülmesi, kamusal hizmetlerin ucuz ve nitelikli sunulması, siyasi tutuklulara af gibi temel tartışmalarla belediye hizmetlerinin kent emekçilerine dönük tasarlanması hususunda önemli katkılar vermiştir.[6] “1871 baharında Paris’te yaşanan ve Paris Komünü olarak bilinen deneyim, işçi sınıfının ilk siyasal yönetim deneyimi olduğu gibi, modern belediyecilik anlayışının da kurucu deneyimidir.”[7]

---

KAYNAKÇA

Bayramoğlu, S. (2015). Toplumcu Belediye nam-ı diğer Belediye Sosyalizmi, NotaBene Yayınları, Ankara, 26.

Güler, M. (2009a). Toplumcu Belediyeciliğin Doğuş Koşulları Üstüne, Yerel Yönetimlerde Sosyal Demokrasi Toplumcu Belediyecilik Teorik Yaklaşımlar, Türkiye Uygulamaları, (Der: İ. Kamalak ve H. Gül), SODEV Kitaplığı, Kalkedon, İstanbul.

Toplumcu Belediyecilik Bildirgesi, YAYED Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği, http://www.yayed.org/uploads/yuklemeler/MAN%C4%B0FESTO.pdf, (erişim tarihi: 27.1.2022)

Yıldırım, S. (2013), Türkiye’de Toplumcu Belediyecilik 1973-1980, Çankaya Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü, Ankara, s. 114. Mısır, M. B. (2003). Gerçek Demokrasi Olanağı: Paris Komünü, Praksis, Sayı: 10, s. 114-115. [1] Toplumcu Belediyecilik Bildirgesi, YAYED Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği. [2] https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1053803 [3]  Yıldırım, 2013: 114 [4] O dönemin Fransa’sında belediye yönetimleri komün olarak adlandırılıyordu. [5] Mısır, 2003: 114-115 [6] Güler, 2009a: 127 – 128 [7] Bayramoğlu, 2015: 26.