Perşembe, Nisan 25, 2024

Texas’dan Zeytinli’ye kültür savaşları ve yaşam tarzı

Seçimlere hızla giden Türkiye’de, yaşam tarzı üzerinden kültür savaşları, Orban, Modi, Putin, Trump gibi, Erdoğan’ın da hem Cumhurbaşkanlığı hem de Parlamento seçimlerinde önemli stratejilerinden biri olacak. 

“Küreselciler cehenneme gidin, Ben Texas’a geldim”. Büyük bir kongre salonunu dolduran herkes ayakta, salon alkıştan ve sloganlardan geçilmiyor.

Kürsüdeki kişi devam ediyor, “Tüm sorunların nedeni bizlere, Hristiyanlara yapılan saldırılar…Ama, biz Davut’uz, onlar, küreselciler, Golyat”… “Onların değerlerini, aynı cinsiyet evliliğini hiçbir şekilde kabul etmeyiz”.

Salon artık yerinde duramıyor, herkes ayakta, alkışlardan, sloganlardan, teşekkür ıslıklarından müthiş bir uğultu her yeri kaplıyor.

Kürsüdeki kişi gülümsüyor, bu büyük destekten çok çok memnun.

Yaşam tarzı, kültürel kimlik, sosyal normlar üzerine yaptığı kültür savaşlarında önemli bir adım atmış olduğunu görüyor.  “Başarılıyım, başarılıyız” diyor.

Bu kişi, Macaristan Başbakanı Viktor Orban; yer ise, Dallas/Texas, Cumhuriyetçi Parti toplantısı.

4 Ağustos günü, Orban, açık açık Amerika-Texas ayrımı yapıyor; Amerikan hükümetini cehenneme gitmesi gereken Golyatlar, küreselciler olarak niteliyor. Amerika’yı değil, Texas’ı ziyaret ettiğini vurguluyor. Kültür savaşlarında Macaristan Hükümetinin Amerika’yla değil, Cumhuriyetçilerin Amerika’sıyla, Davut olarak birlikte olduğunu yüksek sesle haykırıyor.

Trump hayaletinin esir aldığı Amerika’da, Davut olarak Orban, kılıcını Golyat’a karşı çekiyor.

Orban, konuşurken yalnız değil. En fazla etkilendiğim liderler olarak AB’de her zaman dile getirdiği Erdoğan ve Putin’de aslında oradalar.  Bu listeye, yaşam tarzı üzerine kültür savaşları yapan; kültür savaşlarını yönetimlerinin önemli bir boyutu gören, tarihi yeniden yazan Modi ve diğer populist otoriter liderleri de ekleyebiliriz.

4 Ağustos’tan on gün sonra Amerika’da, bu sefer New York’ta, ünlü yazar Salman Rüşdi konuşması sırasında bıçaklanıyor.

1988’yılında yayınlanan Şeytan Ayetleri kitabından sonra, İran dini lideri Ayetullah Ruhullah Hümeyni’nin ölümünü istediği fetvasından otuz beş yıl sonra Rüşdi öldürülmek için saldırıya uğruyor.  On bir bıçak yarası alıyor.

Rüşdi yaşıyor ama kendisine yapılan saldırı kültür savaşlarının ne anlama geldiğini, etkisini, içeriğini, boyutlarını da bizlere net bir biçimde anlatıyor.

Son yıllarda yerelden, ulusal-bölgesel-küresel ölçekte güçlenen ve yaygınlaşan “otoriter populizm”, “otokrat liderler”, “anti-küresel ve ben-öteki ayrımında hareket eden dışlayıcı milliyetçilik” ve “anti-liberal demokratik muhafazakâr normlar ve yaşam tarzı”nın desteklenmesi, sadece demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden sapmayı değil, yaşam tarzı üzerine yapılan kültür savaşlarını da içeriyor.

Rusya’nın Ukrayna işgalinden sonra başlayan uluslararası-küresel sistem değişimi ve tartışması içinde de anti-küreselcilik ve kültür savaşları çok önemli bir boyutu oluşturuyor.

Yaşam tarzı, yönetim ve birlikte yaşama normları üzerinden yapılan kültür savaşlarının kültürel hegemonya kurma mücadelesi olduğunu unutmayalım.

Bir taraftan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıklıkla, “Kültürel hegemonya kurma da başarısız olduk” değerlendirmesini yaptığını görüyoruz. Diğer taraftan, yaşam tarzına müdahalelerin her geçen güç daha da yaygınlaştığını ve arttığını gözlemliyoruz.

Bu nedenle gerek Orban’ın Texas’da Cumhuriyetçilere seslenişi gerekse de New York’ta, Salman Rüşdi’ye yapılan saldırı, tek tek olaylar olarak değil aksine, bugün küreselleşen dünyanın içinden geçtiği “eskinin öldüğü ama yeninin doğamadığı” geçiş dönenimde ve sistem tartışmasında ekonomi, demokrasi, iklim, güvenlik gibi, “kültür savaşları”nın da, özellikle demokrasi temelli değişim yanında duranlar tarafından ciddiye alınması gerektiğini bize söylüyor.

TÜRKİYE VE KÜLTÜREL HEGEMONYA SORUNU

Türkiye de bu bağlamda önemli bir örneği oluşturuyor.

Ağustos ayında, Zeytinli Rock Festivali’ne Burhaniye Kaymakamlığı’nın izin vermemesinden bugüne sayıları on dörde varan kültür, sanat, müzik etkinliklerinin yasaklanmasına şahit oluyoruz.

Yasaklama kararlarının hepsi ahlak temelinde yapılan şikayetler üzerinden veriliyor.

Hepsi de vurgulayalım, yaşam tarzına müdahaleler ve kültür savaşları kavramının örnekleri.

Sanatçılara açılan soruşturmalar ve davalar, kadına ve farklı olanlara uygulanan şiddet ve taciz de öyle.

Devleti ve kurumları yönetenlerin LGBT üzerinden geliştirdikleri ötekileştirici ve dışlayıcı söylemler, sonrası gelen psikolojik saldırılar ve şiddet; bir grup erkeğin girişimiyle başlayan ve kadına şiddetin dayanılmaz noktaya geldiği bir anda İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı çıkış kararı…Örnekler çoğaltılabilir ama her biri ve hepsi kültür savaşları üzerinden değerlendirmemiz gereken gelişmeler.

Bir taraftan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıklıkla, “Kültürel hegemonya kurma da başarısız olduk” değerlendirmesini yaptığını görüyoruz. Diğer taraftan, yaşam tarzına müdahalelerin her geçen güç daha da yaygınlaştığını ve arttığını gözlemliyoruz.

Erdoğan’ın değerlendirmesi, ekonomi, siyaset ve kurumlar üzerine hegemonya kurduk ama kültür ve yaşam tarzında kuramadık olarak okunabilir.

Bu da aslında, iki önemli noktayı içeriyor: Birincisi, Erdoğan liderliğinde Türkiye yönetiminin, ülke yönetiminden daha çok ülke ve modernleşmesi üzerine hegemonya (dava) kurma amacını içerdiğini, ikincisi, farklılıklar içinde birlikte yaşamayı değil, aksine, bir kimliğin kültürel hegemonyasını kurmayı ve o hegemonya içinde insanları yaşamaya razı olmaya zorlamayı amaçladığını gösteriyor.

Daha da önemlisi, seçimlere hızla giden Türkiye’de, yaşam tarzı üzerinden kültür savaşları, Orban, Modi, Putin, Trump gibi, Erdoğan’ın da hem Cumhurbaşkanlığı hem de Parlamento seçimlerinde önemli stratejilerinden biri olacak.

Ekonomi, demokrasi, iklim, güvenlik hem ülke yönetimi hem de seçimlerin belirleyici alanları. Kültür savaşları da bu alanlar kadar önemli ve belirleyici.

Orban’ın, Amerika’ya değil, Cumhuriyetçi Parti’ye ve Texas’a yaptığı ziyareti ve David-Golyat mücadelesine oturttuğu konuşmasını unutmayalım.

Türkiye’de de benzerlerini duyacağız.

Başta altılı masa olmak üzere muhalefet partileri, seçimlere hazırlanırken, aday seçimi ve doğru stratejileri ve söylemleri üretmek kadar, Türkiye’ye bakarken, dünyayı da iyi izlemeli ve gereken dersleri almalı, okumaları yapmalı.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI