Temelli: Demirtaş kararı ceza değil intikamdır

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli Hatay’daki ziyaretleri kapsamında basın ve sivil toplum kurumlarının temsilcileriyle bir araya geldi. Temelli, burada gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Bu ülkede adaletsizlik her yeri kaplıyor. Dün yine bir adaletsizlikle karşı karşıya kaldık. Sevgili Selahattin Demirtaş’ın istinaftaki kararı, Sırrı Süreyya Önder ile beraber yargılandığı davadaki kararı onandı.

Bu yargılama sürecinin başlı başına kendisi bile bu ülkenin nasıl bir adaletsizlik içinde olduğunu gösteriyor. Yargılamanın kendisi, bütün hukuk anlayışını yok saydı, mevcut yasaları ihlal etti. Bir mahkeme suç işledi. Dün de mahkemenin kararı onandı. Arkadaşlarımızın cezası kesinleşti.

“DEMİRTAŞ KARARI CEZA DEĞİL İNTİKAMDIR”

Bu bir ceza değil, intikamdır. Bu demokrasiyi, barışı savunanlara karşı iktidarın şiddetidir. İktidar bu suça mahkemeleri de ortak etmiştir. Yargıçlar artık cübbelerine AKP rozeti takıp dolaşsınlar. Onlar artık bir partinin kampanya yürütücüleri, bir partinin çalışanlarıdırlar.

Bildiğiniz gibi AİHM kararı açıklandığı gün bu ülkenin Cumhurbaşkanı dedi ki “kararı tanımıyorum.” Belki de hukuk devleti konusunda kalan son sözleşme olan AİHM’in bağlayıcı hükümleri bu cümle ile yok sayıldı. Bu ülkenin hukuk devletine dönüş anlamında ufacık bir umut beslediği bu karar, Cumhurbaşkanı ağzından yok sayıldı. Bu ülkenin hukuk devleti adına son umudu da tükenmiş oldu. Çünkü HSK üzerinden talimat yağdıranlar, mahkeme heyetlerini değiştirenler, FETÖ’cülerin fezlekeleriyle arkadaşlarımızı yargılayanlar, AYM üzerinde tahakküm kuranlar, AİHM kararını da tanımayarak bu toplumun son umudunu tükettiler, ama bizim umudumuz tükenmedi.

“BU SİYASİ KARARA KARŞI SİYASETEN MÜCADELE EDECEĞİZ”

Bu siyasi karara ve siyasi saldırıya karşı siyaseten mücadele edeceğiz, aksi halde bu anlayış durmayacak. Bu ülkede bütün meşru hakları yutmaya devam edecek. Kendi iktidarını güçlendirmek için savaştan ve yolsuzluktan beslenmeye ve bütün hakları gasp etmeye devam edecek.

Doğa talanı, emek sömürüsü, Kürt düşmanlığı, haksız zenginleşme bu ülkeyi kapladı. Ne insan hakları kaldı ne demokrasi kaldı ne de bir çalışma yaşamı ve bir doğa savunusu kaldı. Her şeye saldırıyorlar, ormanları yakarak doğayı tahrip ederek. 3. Havalimanı’ndaki işçilere saldırıp onları tutuklayacak hale geldiler. O arkadaşlarımız en temel haklarını savundular. Bakın ücret bile değil, insana yakışır yerde yatmak için. Bunu savundukları için cezaevindeler. Ülkenin durumu bu.

Bu adaletsizliğe karşı bir şey yapmalı. Hepimize düşen demokrasiden yana, özgürlükten yana, barıştan yana olanlar yan yana gelmeli ve mücadeleyi büyütmeli. Aksi halde neyimiz var neyimiz yok bu anlayış tarafından yok edilecek. Tıpkı 30’ların Almanyası gibi. Din insanının dediği gibi; “Önce Yahudileri aldılar, sonra Çingeneleri aldılar, sonra sosyalistleri ve komünistleri aldılar. Ben hepsinde sessizdim. Sonra beni almaya geldiler ama ses çıkaracak kimse kalmamıştı.” Bizim hala ses çıkaracak gücümüz var. Barıştan, demokrasiden, özgürlükten yana güçlü bir ses çıkarmalıyız.

Önümüzde yerel seçimler var. Bu süreci Türkiye’nin her yerinde demokrasi güçleri çok iyi değerlendirmek zorunda. Bu adaletsizliğe karşı, bu toprakların çoğulculuğunu siyasete taşımalı. Tüm farklılıklarımızla mücadelemizi büyütmeliyiz. Yerel seçimler önemli bir fırsat, aksi halde işimizden, aşımızdan, yaşamımızdan olacağız; haklarımızın hepsi gasp edilecek.

Bakın Hatay’a gelirken kiminle konuşsak günlük yaşama dair alışılagelmiş sıkıntıları değil, bir var olma ya da yok olma meselesini dile getiriyor. Şoför esnafı tırını, kamyonunu yakmayı düşünüyor. Bu gözü doymaz bir anlayışın sonucu. Çünkü bu ülkenin bütün kaynakları ya savaşa ya da Saray’a aktarılıyor. Bu dipsiz kuyuya kaynak yetiştirmek mümkün değil, bunun yolunu da bulmuş, o da daha fazla emek sömürüsü, daha fazla doğa talanı.

“BU İKTİDAR BÜTÜN YAŞAM ALANLARIMIZI İŞGAL ETTİ”

Burada konuştuğumuz arkadaşlarımız bölgede yapılacak termik santral projelerinin sayısını söylediğinde hayrete düştük. Bir ülkeye bu kötülük neden yapılır? Bir tarafı talan, bir tarafı yolsuzluk, bir tarafı doğa düşmanlığı. Bunun gibi binlerce sorun bu iktidar döneminde bütün yaşam alanlarımızı işgal etti.

Doğa talanı, emek sömürüsü ve bu iktidarın önemli alameti farikalarından biri de kadına yönelik şiddettir. Bu iktidarın eril dili ve nefret söylemi adeta kadına yönelik şiddeti bir kültür haline getirmiştir. AKP döneminde kadına yönelik tecavüz, 16 yılda 500’den 12 bine çıkmış durumda. Bu, resmi rakamlar. Her gün 1 kadın, her gün 5 işçi cinayetlere kurban gidiyor. Bununla ilgili bırakın tedbir almayı, adeta bu cinayetlerden besleniyor.

Diğer taraftan Araplara, Kürtlere ve Türkmenlere yönelik saldırılarını sürdürüyor. Bugün Afrin’de yaşayan Türkmenler bile bu zulümden şikayetçi. Bu topraklarda yaşayan bütün kadim halklar, bir arada yaşama iradesini ortaya koymak zorunda. Eğer bunu başaramazsak bu zihniyet bütün değerlerimizi yutacak.

Bu yerel seçim sürecini çok iyi değerlendirmek ve üzerimize düşen fedakarlık varsa yapmak zorundayız. Biz HDP olarak biliyoruz ki bu alışılagelmiş siyaset yapma haliyle aşabileceğimiz bir durum değil. O yüzden de tüm siyasi partileri, demokrasiden yana tercihte bulunan tüm yapıları, bütün kurum kuruluşları, sivil toplum örgütlerini, sendikaları, meslek örgütlerini, ekoloji örgütlerini, kadın örgütlerini, herkesi topyekün bu mücadeleye davet ediyoruz. Herkes kendi itirazıyla gelsin. Yan yana gelelim, bu seçim sürecinde demokrasi mücadelesini yükseltelim ve seçimlerde elde edeceğimiz ortak başarımız ile bu AKP-MHP ittifakını, Cumhur İttifakını, faşist ittifakı geriletelim. Yerellerde sağlayacağımız bu başarı, aslında Türkiye’nin yeni bir kulvara girmesine neden olacaktır.