Cuma, Mart 29, 2024

Temel Karamollaoğlu PolitikYol’a konuştu: “Muhafazakârların kazanımlarını kaybedeceğine inanmıyor, ihtimal de vermiyorum”

AK Parti için “Tabiri caizse herkes geminin battığını görüyor. Batan gemiye kim biner?” diye soran Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, iktidara yakın medyada yapılan “İktidar değişirse muhafazakârlar kazanımlarını kaybeder” propagandasına tepki gösterdi. Karamollaoğlu; “İktidar değişirse, muhafazakârlar kazanımlarını kaybedeceğine inanmıyorum, ihtimal de vermiyorum.” dedi.

Sunuş

Son günlerde SAADET Lideri Temel Karamollaoğlu’nun her konuşması siyasi iktidara yakın medyada özel ilgi görüyor. Samsun’da katıldığı İl Kongresi’nden sonra yaptığı açıklama medyada “Millet İttifakı içinde değiliz” şeklinde yer aldı.

Peki gerçek neydi? SAADET, Cumhur İttifakı’na mı yoksa Millet İttifakı’na mı yakın? Seçime tek adayla mı, çok adayla mı gidilmeli? Laiklik konusunda ne düşünüyor? Bunları ve başka soruları kendisine sorduk.

Karamollaoğlu, dünyaya adalet getirmek elbette önemli ama bunu iddia edenlerin önce ülkede adaleti sağlamaları beklenir diyor ve ekliyor; “İslam’da israf haram. İbadet için değil ne güzelmiş densin diye yapılan ibadethaneler de israftır”.

Adaylık tartışmasından başlayalım.  Bu erken bir tartışma mı?

Bu konular yandaş medyada sıkça tartışılsa da, kanaatime göre çok erken bir tartışma. Cumhurbaşkanlığı gibi önemli bir konunun henüz seçimlerle ilgili bir takvim yokken, tartışılması çok anlamlı değildir.

Bu aşamada sadece Cumhur İttifakı adayı bellidir o da mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. MHP de destekleyeceğini açıkladı.

Millet İttifakı’nın adayının kim olacağı tartışması erken bir tartışmadır. Ortada bir seçim kararı yokken “Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı kim olacak?” tartışması abesle iştigaldir.

Neden tartışılıyor bu kadar?

Tartışılması isteniyor olabilir. O da belli bir amaçla yapılıyor.  Gündemi değiştirmek, milleti oyalamak için. Bununla birlikte Millet İttifakı partilileri arasındaki fikir ayrılıklarını da gündeme getirip bir kargaşa, bir gerilim üretmek isteniyor. Mesele bundan ibaret.

SEÇİM ZAMANINDA OLACAKSA ERDOĞAN ADAY OLAMAZ

Cumhur İttifakı adayı Erdoğan, bu açık. Peki seçim Erdoğan’ın dediği gibi zamanında olursa hukukçular Erdoğan’ın 3. kez aday olamayacağını söylüyor. Ne dersiniz bu yoruma?

Eğer erken seçim olmaz ise cumhurbaşkanı Erdoğan üçüncü sefer aday olamaz. Bu konu çok açık ve net. Meclis erken seçime gitmek için bir karar alırsa -ki onun süresi de belirtilmemiş aynı yıl içinde de olabilir-  diyelim Mart 2023’te bir seçim olsa, o zaman sayın cumhurbaşkanının aday olması mümkündür.

Ama benim şahsi kanaatim büyük ihtimalle önümüzdeki senenin sonunda bir erken seçim olacağı yönünde.

Öyle olursa 24 Haziran 2022 sonrası olduğu için aday olamaz…

Meclis eğer erken seçim kararı alınırsa bu tarihlerden bağımsız olarak ben olabileceğini düşünüyorum.

Gelelim son günlerdeki açıklamalarınıza. “Millet İttifakı içinde değiliz” derken ne demek istediniz?

Şuradan başlayalım, şu anda hiçbir ittifak somut olarak gündemimizde yok. Çünkü ortada alınmış seçim kararı yok. İttifaklar seçim kararı alındığında ya da seçime gidildiğinde somut olarak konuşulacak, tartışılacak konular. O zaman  partilerle görüşür, kendimize en yakın olan ile bir uzlaşma metni üzerinde anlaşır yerimizi alırız.

Geçen seçimde de biz, son ana kadar Millet İttifakı’nın içinde miyiz, dışında mıyız bu konu hiç gündemimizde değildi. Somut gelişmeler olunca tavrımızı aldık. Ki o zaman da bize Cumhur İttifakı’nda da teklif vardı. Biz dedik ki, prensiplerimize bağlıyız, ilkelerimize bağlıyız; bundan dolayı da Cumhur İttifakı’nın içinde yer alamayız.

BU SİSTEMİ SAVUNANLARLA İTTİFAKTA OLMAYIZ

O zaman hangi ittifakta olacağınıza yine bu ilke ve prensiplere göre karar vereceksiniz. Peki nedir bunlar?

Her şeyden önce biz bir ittifakta yer almak, oradan bir menfaat elde etmek gibi bir çaba içinde değiliz. İttifak ilkeler üzerinde olur. Bizim prensip ve ilkelerimiz de belli.

Bunlardan ilki, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin değişmesi. Bu bizim olmazsa olmazımız. Bunu savunanlarla bir arada olmamız mümkün değil. Bugünkü cumhurbaşkanlığı sistemi otoriter bir rejim meydana getiriyor, bunu hepimiz yaşayarak görüyoruz. Bu konuda bir tereddüt yok, bu çok açık.

İkincisi adaletin kâmil manada teşekkül etmesi. Yine bugün Türkiye’de adaletin olmadığını da biliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan kitap yazmış; “Dünyada adalet nasıl olur?” diye. Biz kendi memleketimizde adalete güvenemezken bütün dünyaya adaleti nasıl getireceğiz?

ADELETE GÜVENMİYORUM

Güvenmiyor musunuz adalete?

Allah’a hamdolsun şimdiye kadar bir meseleden dolayı mahkemeye gitmedim ama ben mahkemeye güvenemiyorum. Hakimleri tenzih ederim, her hâkim aynı noktada değildir muhakkak ama şu anda ben herhangi bir mahkemeye düştüğüm taktirde eğer hükûmetle çekişir bir noktadaysam ve hâkim beni haklı bulursa, o hâkimi yüzde 99 değiştirirler. Muhtemelen yeniden yargılayıp, ceza verecek bir hâkim bulurlar. Nasıl güveneceğim?

Dahası açık bir örnek, Anayasa Mahkemesi’nin bozduğu bir kararı veren hâkim terfi ettiriliyor. Anayasa Mahkemesi kararlarına bile uyulmadığı ülkede adalete nasıl güveneyim. Kusura bakmasın kimse. Ha dostluk arkadaşlık başka ama gerçekler başka. Bir başka örnek…

Buyrun…

Binlerce KHK’lı insan var, aileleri var. Bunlardan bazıları hakkında yapılan soruşturmalarda takipsizlik verilmiş, bazıları açılan davadan beraat etmiş ama hala işlerine dönemiyor. Bu açıklanmaz, izah edilemez bir durumdur. Şimdi bu şartlar altında biz Türkiye’de adalet var nasıl deriz? Diyemiyoruz.

Problemler çözülemiyor. Ekonomide de çözülemiyor, eğitimde de çözülemiyor.

LİYAKAT ŞART

Neden çözülemiyor?

Çünkü liyakate önem verilmiyor. Liyakat olmayınca da en sıradan basit sorunlar da çözülemiyor. Bu neredeyse her kurumda böyle.

Mesela Merkez Bankası. Böylesine önemli bir kurumun başkanı kısa süre içinde üç kez değişir mi? Bu insanların Cumhurbaşkanının uygun gördüğü doğrultuda karar almadığı için değiştirildiğini herkes biliyor, dünya da biliyor. Liyakatli değil, üsttekinin uygun gördüğü kararı alacak insanlar ülkeyi yönetiyor. Daha doğrusu yönetemiyor. Olmaz böyle bir şey, devlet böyle yönetilmez.

Özetle bizim için ilkeler ve prensipler önemli. Bu ilke ve prensiplerimizi anlatacağımız ittifakla seçim zamanında yolumuz devam ederiz.

Siyasi iktidarın MHPden ayrılarak, sizin ilke ve prensiplerinize uygun adımlar atabileceğini düşünüyor musunuz? Türkiyenin gerçekleri buna uygun mu sizce?

Uygun gözükmüyor. Ki bu ilke ve prensipleri yeni söylemiyoruz. Bu açıdan bizim ittifakımız bu ilke ve prensiplere yakın olanlarla olur. Olmayanlarla olmaz. Şimdi siz iktidarın bu yönetim sisteminden vazgeçebileceğini düşünüyor musunuz? Ben bunun zor olduğunu düşünüyorum.

Bu açıdan bizim AK Parti’ye ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a özel bir husumetimiz vs. yok. Ama bir de gerçekler var. Bir insanın en büyük hatası kendi zaaflarını görmemesidir. Biz muhalefet olarak kendilerine bunu göstermeye çalışıyoruz. Ne yazık ki Erdoğan ve ekibi aynaya yeterince bakmıyor, tabii ülkeye de. Biz ise muhalefet olarak topluma, ülkeye baktığımızda gördüğümüzü anlatıyoruz.

BATAN GEMİYE KİM BİNER?

Ne gibi?

Tayyip Bey, 2001 yılında yola çıkarken bizimle siyaset yapan arkadaşlarla yola çıktı. O ayrılma partimizi ikiye böldü. Bugün kendisiyle birlikte yola çıkan insanlardan yanında kim var? Kimse kalmadı.

18 yıl birlikte çalıştığı arkadaşlar bile artık mutazarrır diyorlar.  Daha doğrusu dediler ki, “bu iş böyle gitmez”. Zaten bu işin böyle gitmeyeceğini görenler partiden ayrıldılar. Tabiri caizse herkes geminin battığını görüyor. Batan gemiye kim biner?

Şunu söyleyebilir miyiz, seçim ortamı olmadığı için ittifaklar konusunu konuşmayı erken buluyorsunuz. Ama söylediklerinizde sizin Cumhur İttifakı’na uzak ama Millet İttifakı’na yakın olduğunu anlıyorum…

Evet, belli prensipler konusunda Millet İttifakı içinde olan partilerle anlaştığımız noktalar var. Bunlardan ilki Cumhurbaşkanlığı sistemi değişecek. Parlamenter sisteme dönülecek. Tabii bu da belli bir takvim içinde olacak. Adalet konusunda, devlet kadrolarının liyakate göre atanması gibi konularda yakınız.

Oğuzhan Asiltürk konusu var. Nedir tam durum?

Oğuzhan Bey bazı fikirleri ortaya attı. Sayın Cumhurbaşkanı kendisini ziyaret etti, fikirlerini söyledi o kadar. Bu konuda verilmiş bir karar yok. Ama biraz önce ifade ettim, parti olarak ilke ve prensiplerimiz de ortada.

ORTAK ADAY SONUÇ ALICI OLUR

Peki aday ortak mı yoksa çok mu olmalı?

Zaten iki seçenek var, üçüncüsü yok. Birincisi tek bir aday üzerinde anlaşmak, ikincisi her parti kendi adayını çıkarması.

Benim kanaatim süreci uzatmamak için tek aday üzerinde ittifak edilebilmesi. Bunun daha doğru olabileceğini düşünüyorum.

Sahadasınız, sosyal medyada etkilisiniz, araştırmalarda AK Parti oy kaybediyor. AK Parti’den kopanlar kararsız. Neden SAADET yükselmiyor bu araştırmalarda?

Vatandaş genelde güçlü gözükeni destekleme eğilimindedir.  Yani kendi fikrinin iktidar olmasını arzu eder. Yaptığınız tespit doğru. Vatandaşlar bizde şu anda böyle bir güç görmediği için bir tereddüt var ama ben bunun zaman içinde izale edileceğine inanıyorum.

SAADET olarak 20 yıllık bir partiyiz ama siyasal birikimiz daha çok. Buna rağmen tabanda bir tereddüt var. İnanıyorum ki bu tereddüt önümüzdeki aylarda izale edilecek. Biz bunu gidermek için çok çalışıyoruz. Bu aşamada diğer partilerle de, DEVA ve Gelecek Partisi ile de temaslarımızı artıracağız.

HERKESLE GÖRÜŞMEK İSTİYORUZ

Birleşme ya da ittifak söz konusu olabilir mi?

Aramızda bazı konularda, sorunlarda birtakım politikaları oluşturmamız gerekiyor kanaati var. Bunu zaman gösterecek, bakalım.

Biz bütün partileri hatta Cumhurbaşkanını da ziyaret etmek ve politikalarımızı, ülkeye bakışımızı anlatmak istiyoruz.

Kürt meselesine gelelim. Kılıçdaroğlu Kürt meselesi mecliste çözülür ve o siyasi partilerden biri de HDPdir, sorunun siyasi muhatabı HDP’dir dedi. Buna karşın eski Eş Başkan Sezai Temelli, HDPnin siyasi parti olduğunu ama esas muhatabın İmralı olduğunu ifade etti. HDP Eş Başkanları da HDP’nin siyasi muhatap olduğunu ifade ettiler. Ne düşünüyorsunuz Kürt sorunu konusunda?

Türkiye’nin şu anda maalesef en ciddi siyasi problemidir Kürt Sorunu. Dahası Orta Doğu’nun da problemi. Burada elbette bütün siyasi partilerin bu sorun karşısında daha duyarlı olmaları gerekiyor. Biz ülkenin bütünlüğünü de dikkate alarak demokratik, insan haklarına saygılı, hakkı üstün tutan bir anlayışla bu meseleye yaklaşıyoruz. Elbette çözüm Meclis’te siyasi partilerin katılımıyla olur.

Şu konu da var, siyasi partiler HDP seçmeninin desteğini almak istiyor. Buna uygun siyaset izliyorlar. Açıkçası burada kendisini en rahat hisseden Tayyip Erdoğan.

ERDOĞAN’IN SUÇ İŞLEME RAHATLIĞI VAR

Nasıl bir rahatlık?

İstanbul seçimlerimde olanları hatırlayalım. Tecritte olan Öcalan’a bir akademisyen yolladı ve seçim sonuçlarını etkileme amaçlı mektup aldı. Yine kırmızı bültenle aranan birini devlet kanalına çıkardı. Peki ne için, HDP’li seçmenlerin oylarını almak için.

Onun attığı adımları başka kimse atamaz. Bu adımları biz ya da başka bir parti yapsa, ertesi gün kapatma davası açılır.

Erdoğan’ın bu rahatlığının nedeni suç işlediğinde kendisine dokunacak birinin olmayacağı. Bu açıdan yaptıkları suç.  Alenen suç işliyor ama onu mahkemeye götürecek, onun hakkında dava açacak kimse yok ki. Bu rahatlık nedeniyle seçim sürecinde HDP oylarını almak için yeni bir çözüm süreci de başlatabilir ama ben seçim sürecinde bunun sonuç vermeyeceğini düşünüyorum.

Diğer yandan şunu da ifade edeyim Orta Doğu’daki tüm politikalar bu bölgede yaşayan İranlıların, Türklerin, Kürtlerin ve Arapların menfaati için değil İsrail’in menfaatine göre şekillendiriliyor. Bu konuda hükümetin en büyük hatası Irak işgali döneminde, 1 Mart Tezkeresi’yle ABD’ye destek olmak istemesidir.

Neden?

Bu destek vaat edilmiş ve onlardan iktidara gelmek için destek alınmış. Meclis tezkereyi reddetmesine rağmen destek verdiler. Yine Suriye’yi Amerika’nın talebi üzerine karıştırdılar.

LAİKLİK HERKES İÇİN ÖNEMLİ

Son dönemde bir başka konu da laiklik. Bu konu sizin partiniz için önemli. Nasıl bakıyorsunuz bu gelişmelere?

Evet, laiklik bizim partimiz için en önemli konulardan birisi. Ki bizim siyasi geleneğimizdeki partilerin hepsi laiklik karşıtı olmamız bahanesiyle kapatıldı.

Eskiden laikliğin tek savunucusu gibi gözüken orduydu. Şimdi ordu bu sahanın dışına çekildi, geriye siyasi partiler kaldı. Bizim siyasi partiler olarak yapmamız gereken şey, laikliğin tanımını yapmak ve dinsizlik olmadığı konusunda bir uzlaşmaya varmamızdır.

Türkiye’deki insanları siyahlar ve beyazlar olarak düşündüğünüzde, Müslümanlar siyah ırka mensuplar gibi muamele gördü uzun zaman. Laiklik bu değil, laiklik din düşmanlığı değil. Laiklik kâmil manada inanç hürriyetidir. Bu da zaten bizim inancımızın içinde tanınan bir hak. Laikliğin bir inanç meselesi olduğu, kimsenin inancından dolayı hiçbir şeye zorlanamayacağı kayda geçirilmeli. Farklılıklarımızla bir arada yaşamayı, birbirimize saygı duymayı öğreneceğiz. Ben bu konuda Türkiye’nin henüz olgunlaşmadığını düşünüyorum.

İSLAMCI DEĞİL MÜSLÜMANIM

Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Bunun cevabını genel başkan olduğum ilk günlerde verdim. “Ben İslamcı değilim, Müslümanım” dedim.

Açar mısınız?

İslamcılık bize mahsus bir tabir değil. Batılılar bunu geliştirmişler. İslamcı demek iki manaya gelebilir. Biri İslam’ı kendi menfaati için kullananlar. Yani gösteriş yaparak, ben Müslümanım diye kendisini satmaya kalkarlar. Allah muhafaza etsin bunu kimseyi itham ederek söylemem.

Ama ben Müslümanım ve Müslümanca yaşamayı da hak olarak bilirim. İslam’ın bütün gereklerini yerine getirmek isterim. Benim bu yaşamama da birisi engel koymak isterse ben de tavır sergilerim. İşte bu ayrımın yapılmasına ihtiyaç var. Kendine İslamcı diyerek İslam’ı istismar ediyor.

Müslümanım diyen kendi inancı doğrultusunda yaşamak ister.

Bizim kendi inancımızı bütünüyle yaşayacak, bundan dolayı kınanmayacak, aşağılanmayacak bir noktaya gelmemiz icap ediyor. Düşünün ben israfla ilgili açıklamalar yaptığımda genelde de İslam inancına sahip olan kesimde tepki çekiyor. Bir Müslüman olarak yemeği bile çok yemek israftır, atmak israftır. Mesela son dönemde yapılan şatafatlı ibadethaneler. Eğer bu konuda haddi aşarsanız, bu da israfa girer. Çünkü ibadethane, insanlar ibadet etsin diye yapılır. Uzaktan bakıp da, “ne muhteşem desinler” diye değil. Kelimeleri seçerek kullanıyorum ki bunu başka tarafa yorumlamasınlar diye.

BİRLİKTE YAŞAMAYI ÖĞRENECEĞİZ

Peki ya seküler yaşayanlar, ülkedeki farklı dinlere mensup vatandaşlarımızın yaşam tarzı ne olacak? Onların haklarını kim koruyacak?

Gerçek manada laiklik. Kimse kimseye zorla, “sen benim inandığım gibi yaşayacaksın” deme hakkına sahip değildir. Bu konu her kesim için değerlidir. Bakın Kuran’da “dinde zorlama yoktur” diye yazar. Kimseyi zorla Müslüman yapmaya sakın kalkmayın der.

Bu aynı zamanda fikir, düşünce, inanç hürriyetine duyulan saygıdır. Bir ülkede ister inansın, ister inanmasın bir insan için temel bir mesele bu özgürlükler. Her şeyin önüne geçer. Ha bunu neyle teminat altına alacaksınız? Bunu hukuk, temel insan hakları ve adalet mekanizmasını bu istikamette çalıştırarak sağlayabilirsiniz.

Bir örnek vereyim.

Buyurun…

Bir zamanlar tartıştığımız konulardan biri de İmam hatip okullarıydı. Şimdi her yerde var. Bu açıdan herkes İmam Hatip okullarına gidecek diye bir kaide yok. İnsanlar tercih edebilmeli ve devlet de bunu sağlayabilmelidir.

Şunu gözlemliyorum şimdi imam hatip okulları kapanıyor. Niye? Çünkü vasıflı değil. Bildiğim birçok yerde aileler çocuklarını biraz daha vasıflı yetişsin diye iyi eğitim veren bir kaç imam hatip okulunun dışında diğer imam hatip okullarına vermiyorlar.

Niye?

Çünkü güvensizlik meydana gelmiş, vasıf düşmüş.

KAZANIMLAR KORUNUR

Siyasi iktidar çevrelerinde şu tartışılıyor; iktidar değişirse, muhafazakârlar kazanımlarını kaybedebilir. Böyle bir şey mümkün mü?

Ben böyle bir şeyin olabileceğine inanmıyorum, ihtimal de vermiyorum. Bizim tersine kazanımları bir kesimin değil, herkese eşit biçimde hak ve özgürlüklerden yararlanmasını sağlamız gerekiyor.

Bu söylentiler nereden çıkıyor?

Şuradan, bir yerde bir insan, bir parti bir yanlış yaptıysa veya bir konuyu istismar ettiyse bunun yanlışlığını gündeme getireceğinize İslam’a saldırmaya başlarsanız o zaman da inançlı insan der ki,  “arkadaş kusura bakma. Sen geldiğin taktirde ben bugünkü hayatımı yaşayamayacağım o zaman ben sana güvenmiyorum”. İşte bu kanaati kesinlikle oluşturmamak lazım.

Ne yazık ki, bir taraf laikliği maalesef dinsizlik olarak görüyor. “Sen İslam’ı yaşantını toplumun içinde gösteremezsin. Gösterirsen laikliğe aykırı davranmış olursun” diyor. Bu yanlış. Biz, farklılıklarımızla birlikte yaşamayı öğrenebilmeliyiz. Bunu da ancak fikir, düşünce ve inanç hürriyetinin kâmil manada yerleşmesiyle sağlanabileceğine inanıyorum.

 

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI