TBB, 6 Şubat depremlerinin üzerinden geçen 18 ayın ardından kentlerin mevcut durumu, toplum ve insan refahı, belediyeler ve genel kamu yönetimi ile paydaş ilişkileri gibi birçok ana konunun incelendiği “6 Şubat Bölgesi Mevcut Durum Değerlendirmesi ve Gelişim Önerileri Raporunu” yayınladı.

Raporun 'Kamu Yönetimi ve Paydaş İlişkileri' başlığı altındaki değerlendirmelerde; imar affı, tasarruf tedbirleri, rezerv alanları ve kurumlar arası iş birliği gibi konulara dikkat çekildi.

'İmar affı ve tasarruf tedbirleri toparlanmayı zorlaştırmakta’

Afet risk yönetimi sürecinde merkezi planlamaların bölgenin ihtiyaçlarını yeterince yansıtamadığının altı çizilen raporda şu ifadeler yer aldı: "Tarım arazilerinin konut alanı olarak kullanımı ve hak kayıpları gibi çevresel ve ekonomik riskler öne çıkmıştır. Veri ve bilgi eksiklikleri belirsizliklere neden olmakta, koordinasyon eksiklikleri ve merkezi idarenin yerel aktörlerle iletişim sorunları normalleşme algısını zedelemektedir. İmar affı ve tasarruf tedbirleri toparlanmayı zorlaştırmakta, yeterli iş birliği sağlanamaması iyileştirme süreçlerini zorlaştırmaktadır."

'Depremin Türkiye ekonomisine yükü yaklaşık 2 trilyon TL’

Depremden en çok hasar alan bölgelerde afetin etkilerinin halen hissedildiğine dikkat çekilen raporda, "Bu felaketin Türkiye ekonomisine yükünün yaklaşık 2 trilyon TL (103,6 milyar dolar) olduğu tahmin edilmektedir. Strateji ve Bütçe Başkanlığının (SBB) raporuna göre, ekonomik kayıpların en büyük kısmı, konut hasarlarıyla ilgili olup, toplamı 1.073,9 milyar TL (56,9 milyar dolar) olarak belirlenmiştir. Kamu altyapısı ve hizmet binalarındaki yıkım ise 242,5 milyar TL (12,9 milyar dolar) zarara neden olmuştur. Ayrıca, özel sektör, imalat sanayii, enerji, haberleşme, turizm, sağlık ve eğitim gibi alanlarda ciddi hasarlar meydana gelmiş ve bu sektörlerdeki kayıplar 222,4 milyar TL (11,8 milyar dolar) olarak hesaplanmıştır" denildi.

'Deprem sonrası harcamalar 950 milyar TL’ye ulaştı’

Şubat 2024 tarihi itibarıyla konteyner kentlerde 691 bin 959 kişi yaşadığı belirtilen raporda TOKİ tarafından 11 ilde toplam 45.901 konut inşa edilmesi planlandığı aktarıldı. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın Ocak 2024 itibarıyla açıkladığı verilere göre, deprem sonrası harcamaların yaklaşık 950 milyar TL’ye ulaştığı ifade edilen raporda, şöyle denildi:

* 'Bölgenin yeniden inşa süreci uzun vadeli bir planlamayı gerektirirken, TOKİ ve diğer ilgili kuruluşlar tarafından yürütülen konut inşa projeleri kapsamında, 2025 yılı 4 sonuna kadar tüm kalıcı konutların tamamlanması hedeflenmektedir. Ocak 2024 itibarıyla, 46 bin kalıcı konut sahiplerine teslim edilmiş, her ay 25-30 bin konutun tamamlanması planlanmıştır. Deprem bölgesinde inşa edilen konutlar ve ticari alanlar için ise merkezi bütçeden 811 milyar TL tahsis edilmiştir. Ayrıca, Dünya Bankası tarafından finanse edilen acil inşa projeleri kapsamında hak sahiplerine yönelik konut yapım çalışmaları devam etmektedir.

'Geride hiç kimseyi bırakmayacak politikaları geliştirerek...’

Deprem bölgesi belediyelerinin yaşadığı zorlukların gündemde tutulması gerektiği vurgulanan raporda, ''Afetin üzerinden 18 ay geçmiştir. Kayıplarımızın yasını tutarken geride kalanların yaşamlarına devam edebilmeleri için süreci en sağlıklı, adaletli, demokratik biçimde işletebilmek, geride hiç kimseyi bırakmayacak politikaları geliştirerek programlı biçimde uygulamaya koyabilmek gerekmektedir'' uyarısında bulunuldu.

'Hukuki durumları zarar görmesin diye bu şehirlere ikamet değişikliği yapmıyorlar’

Merkezi planlamaların, bölgenin ihtiyaçlarını yeterince yansıtamadığı vurgulanan TBB raporunda, bölgede tarım arazilerinin konut alanı olarak kullanımı ve hak kayıpları gibi çevresel ve ekonomik risklerin öne çıktığı kaydedildi. Yapılan toplantı ve ziyaretlerde TBB heyetine en çok iletilen hususlardan birinin 'hak sahiplerinin hukuki durumları hakkında yeterince bilgilendirilmediği' olduğu ifade edilen raporda, “Öyle ki hak sahipleri başka şehirlere taşınmış olsalar bile, hukuki durumları zarar görmesin diye bu şehirlere ikamet değişikliği yapmıyorlar. Bu durum, deprem nedeniyle göç alan belediyelerin resmi nüfusundan çok daha fazlasına hizmet sunmasına neden olurken bu belediyelerin aynı oranda gelirlerinin artmamış olması kamu hizmetlerinde aksamaya neden olabilmektedir'' denildi. Raporda, iyileştirme süreçlerinden sorumlu kurum ve kuruluşların birbirinden farklı bilgiler paylaşıyor olmasının vatandaşları ümitsizliğe ve belirsizliğe sevk ettiği vurgulandı.

'Çeşitli toplumsal uyumsuzlukların ortaya çıkabileceği katılımcılar tarafından bildirilmiştir'

Deprem bölgesinde rezerv alanlardaki hak sahipliği süreçleri ile ilgili genel bir memnuniyetsizliğin hakim olduğu, rezerv alanlarda hakkaniyete uygun hak dağıtımının yapılıp yapılmayacağı noktasında şüpheler görüldüğü vurgulanan raporda, “Rezerv alan belirlemesi yapılırken mikro ölçekteki kültürel dokunun göz ardı edildiği, birbirinden farklı yaşam tarzını belirlemiş mahallelerin aynı rezerv alana dahil edildiği, farklı kültürü benimsemiş kişilerin birbirine komşu olacağı ve çeşitli toplumsal uyumsuzlukların ortaya çıkabileceği katılımcılar tarafından bildirilmiştir” ifadesine yer verildi.

’İmar affının çıkarılacağı ve yapılarının yasal zemine kavuşacağı inancı hakim’

Ayrıca kalıcı konutların teslim edilmeye başlandığı yerlerde alt yapının aynı hızla ilerlemediği aktarılan raporda, “Konutlar hak sahiplerine teslim edilse bile kullanmanın mümkün olmadığı bildirilmektedir” denildi.

Deprem sonrası kaçak yapılaşmanın arttığına da değinilen raporda, “Söz konusu yapıların sahiplerinde, bir gün elbet imar affının çıkarılacağı ve yapılarının yasal zemine kavuşacağı inancı hakimdir'' değerlendirmesine yer verildi.

’Depremzede belediyeler için mücbir sebep süresinin uzatılması gerekmektedir’

Deprem bölgesinde gerçekleştirilecek birçok faaliyetin, tasarruf tedbirleri ile ilgili genelge hükümlerine takıldığına dikkat çekilen raporda, "Depremden doğrudan etkilenmemiş belediyelerin deprem bölgesine yapacağı harcamalar da kısıtlamaya maruz kalmaktadır. Belediyelerin deprem bölgesine yapacağı harcamaların Tasarruf Tedbirleri Genelgesi’nin kapsamı dışına çıkarılması, depremzede belediyeler için mücbir sebep süresinin uzatılması gerekmektedir" görüşü savunuldu.

Hakan Fidan İsrail'i uyardı: 'Yeni bir göç dalgası olabilir' Hakan Fidan İsrail'i uyardı: 'Yeni bir göç dalgası olabilir'

'Özel iş yeri sayılarında önceki yıla göre yüzde 60’lara varan oranda azalma yaşandı'

Depremin bölge ekonomisini önemli ölçüde etkilediği de kaydedilen raporda, şu ifadelere yer verildi:

* Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) açıkladığı verilere göre deprem bölgesinin tamamında özel işyeri sayılarında azalma yaşanmış, özellikle Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya’da bir önceki yıla göre yüzde 60’lara varan oranlarda azalmıştır. Bir yılın sonunda devam eden yoğun inşaat faaliyetlerine rağmen bölgenin normal hale geri dönmesinin uzun bir zaman alacağı düşünülmektedir. Bölgenin iş gücü anlamında büyük oranda zayıflaması nedeniyle deprem bölgesine ayrıcalıklı istihdam politikaları geliştirilmesi gerekmektedir.

'Bölge halkının en çok yakındığı konu koordinasyon eksikliği'

Planlama süreçlerinin yerelden uzakta ve merkezi bakış açısıyla yürütülmesinin bölgenin ihtiyaçlarının ve şehrin hafızasının yeni planlarda yeteri kadar yer bulamaması ve şehrin yapı kültürünün yok olması riskini beraberinde getirdiği kaydedilen raporda, uygulamanın yeni sorunları ortaya çıkarabileceği belirtildi.

"Hem kurum ve kuruluşların hem de bölge halkının en çok yakındığı konu, koordinasyon eksikliğidir" denilen raporda, kalıcı konutlarla bu yerlerdeki alt yapının aynı hızla ilerlemediği, taşrada görevli yöneticilerin merkezi idareye alandaki mevcut durumu gereği gibi aktarmadığından yakınıldığı belirtildi.

Kaynak: ANKA