Cuma, Nisan 19, 2024

Taliban, Laiklik ve İslam’ın Siyasal Söylemi

Onur Alp Yılmaz

Geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı ardı ardına iki konuşmasında Taliban’la ilgili önemli iki vurgu yaptı. Bunlardan ilkinde, “Türkiye’nin, Taliban’ın inancıyla ters bir yanı yok” derken, ikincisindeyse “Taliban’ın bu görüşmeleri Türkiye’yle çok daha rahat yapması lazım” diyerek Türkiye’nin Taliban’la ortaklaştığını ifade etti. Peki gerçekten böyle mi? Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla çelişen bir yanı yok mu?

LAİKLEŞME VE KANUNLAŞMA

Bu tartışmayı yürütmek için öncelikle İslam’ın Hristiyanlıkta olanın aksine yalnızca belli bir hayat alanını değil, tüm bir yaşamı kapsama iddiasından bahsedilmelidir. Yani İslam’da, normatif olarak, Hristiyanlıkta olduğu gibi birbirinden ayrı birer ruhani ve dünyevi otorite ayrımı yoktur. Hristiyanlıkta olan ve “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrının hakkını Tanrıya” veren bu ikili otoritenin İslam’da olmayışı ise din ve devlet arasına sınırların çekildiği, hatta bu iki aktör arasında yer yer çatışmanın olduğu bir yapının ortaya çıkmasını engellemiştir. Ancak Osmanlı klasik çağının çökmesinin ardından Türkiye-Osmanlı, bu anlamda farklı bir yola da girmiştir. Ulemanın klasik İslam’da olmaması gereken ruhbanlaşma eğilimleri, İstanbul’daki hanlarda bulunan dükkanların neredeyse tamamına sahip olarak adeta bir esnaf hâline gelmeleri ve bu çıkarlarını sürdürülebilir kılmak için Osmanlı’yı ayakta tutmak için yapılmak istenen hemen her ilerlemeyi “dine aykırı” olarak kodlayarak büyük bir engel, hatta beka tehdidi hâline gelmesinin ardından çeşitli çözüm arayışlarına gidilmiştir. İlk olarak II. Mahmut, dönemin Şeyhülislam’ı Abdülvahab’tan hadislere dayanarak İslam’ın ilerlemeye engel teşkil etmediğini göstermesini istemiş ve modernleşmeye İslami bir kılıf bulmuştur. Özellikle İkinci Meşrutiyet’le birlikte ortaya çıkan siyasal akımlardan olan Batıcıların laikleşmeyi ve ruhbanlaşma eğilimindeki ulemayı kamusal alandan özel alana itmeyi dillendirmeye başlamalarıyla birlikteyse Cumhuriyet döneminde resmileşen laikliğin temelini oluşturan tartışmalar başlamıştır. Dolayısıyla laikliğin en önemli boyutlarından biri, İslam’ı kendisine kadifeden kılıf yapıp halkın sırtından zenginleşen ulemanın bu eğilimlerini dizginlemektir. Peki, devlet yönetimi açısından laikleşme ülkeye ne vermiştir?

TALİBAN VE MÜSLÜMANLAŞTIRMA

İslam, doğası gereği, hükümdarlara şeriat yasalarını uygulamak ve kendi anlayışına göre var olan adalet sistemini korumak gibi iki temel görev yükler. Dolayısıyla İslam’da kanun koymak mümkün değildir. Hükümdarın görevi, zaten Allah vergisi olan bu kanunların işleyebilmesi için gerekli düzenlemeleri yapmaktan ibarettir. Ancak böylesi bir düzen, iradesi dünyevi arzulardan arınmış bir zümre gerektirdiğinden sürdürülebilir değildir ve olamamıştır. Dolayısıyla laikleşmeyle birlikte devlet, dünyevi bir adalet anlayışını, dünyevi yasalarla uygulamaya çalışmış ve Türkiye, İslam dünyası içinde demokrasiden insan haklarına kadar modern iddiaları ve talepleri bugünlere kadar taşıyan müstesna bir konuma sahip olmuştur. Peki Türkiye’nin bu yapısına günümüzde cihatçı örgütlerin bakışı nasıldır?

Türkiye, İslam Hukuku yerine modern kanunları uyguladığı için Taliban gibi cihatçı örgütler tarafından, İslam’ın siyasal söylemine dayanarak, bir Dar’ül Harp olarak görülür ve mutlaka “Müslümanlaştırılması” gerektiğine inanılır. Dolayısıyla bu tür cihatçı örgütlerin cihat politikalarının bir parçası da Türkiye’dir. Bu açıdan Taliban’ın inancıyla kendine has, modern dünya değerleriyle İslam’ı hayatın doğal akışı içinde harmanlamış Anadolu insanının inancı arasında büyük bir çelişki vardır. Anadolu İslam anlayışı Allah aşkına, rabbe ulaşmak için bir yol arayışına dayanırken; Taliban gibi cihatçı grupların İslam anlayışı, Allah korkusuna ve agresif bir içeriğe sahiptir. Tüm bu yönlerden düşünüldüğünde, iki İslam anlayışının tarihsel ve düşünsel bir bütünlük taşıması imkansızdır.

Ayrıca Taliban’la yürütülecek bir müzakere varsa, bu da modern devletin nimetlerinin anlatıldığı kadar da kötü olmadığını gösteren, günün sonunda uluslararası hukukun değerlerine yaslanarak meşrulaştırılmaya çalışılan bir süreç olacaktır.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

1 Yorum

  1. Genellemeler her zaman hata içerir.. Yazarın yüzeysel saptamaları doyurucu temellendirmelerden mahrumdur… İslamda kanun yapılamaz vs… Talibanın selefi vahhabi ekolle yöntem ve İslamı anlamada ölçüsü saydığı, hangi itikat mezhebi ve fıkıh ekolünü benimsediği, mezheplere dair bakış ve hasılı referansının hangi mezhep şii-caferi, sünni hanefi şafii vs. bunları belirtmeden topyekün genelleme ile radikal islamcı… siyasal islamcı kolaycı yaftalaması ile AKP ve Talibanı özdeşmiş gibi göstermesi veya algıma çalışması çürüktür… AK PArti zihniyeti seküler bir sistem içinde yasal çerçeve program yürüten bir siyasi programdır… Radikal islamcı, selefi, fundemantalist vs. ortayanlist tasnif şablonları ile muğlak saptamalara gidilmesi yanlışdır… Eksikdir… Örneğin MSP-Refah Partisi ERBAKAN geleneği özünde klasik hanefi sünni islam anlayışı ile iktidara veya ülke yönetimine seçimle iktidar olmayı tek meşru yöntem görürken.. SELEFİ- RADİKAL islamcıların seçim sandığına rıza ve oy kullanmayı bile şirk- ağır günah- İslam dışı olarak değerlendirmelerini gözardı etmemek lazımdır…
    Diğer tarafdan TALİBAN bu konularda ne düşünüyor MISIR kökenli İHVANCI siyasal din anlayışı yöntemine karşı ne demektedirler bunlar detaylı izahı gereken meseleler..

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI