Dünyada son 30 yıldır ekonomik ya da politik belirsizliklerin arttığı dönemlerde özellikle ABD tahvil piyasası defalarca dönülen bir “güvenli liman” karakterinde. Şimdi bu durum değişiyor. Bu hafta Türkiye’de dikkatler yine merkez bankasının Para Politikası Kurulu toplantısından çıkacak faiz kararında. TÜFE enflasyonu en iyi olasılıkla %20’de ve daha yükselme yolundayken, TL/dolar 10,00 sınırının üzerine oturmuşken bankadan beklenen, 100 baz puan daha faiz indirimi gerçekleştirmesi. %16’ya indirdiği politika aracı olan faizi, %15’e çekmesi. Çünkü Türkiye ekonomisi eylül ayında da ikinci ay üst üste olmak üzere cari fazla verdi ve ekonomideki neden-sonuç ilişkilerinden tamamen kopuk bir şekilde TCMB’de Kavcıoğlu yönetimi cari fazla vererek fiyat istikrarına ulaşabileceklerine inanmamızı bekliyor. Her birimizi de bu anlamsız yeni para politikasını test ettiği canlı denekler olarak kullanıyor. Bu açıdan bakınca faiz kararını görmeden bir yorum yapmak kolay değil. Faiz kararını gördükten sonra bile faiz indirimlerinin ne kadar devam edeceğini, 2022’de TÜFE enflasyonun %25 mi yoksa %45 mi olacağını öngörmek mümkün değil. TL/doların çift haneye çıkışının ardından erimenin nereye kadar devam edeceğini rakamsal olarak ortaya koymak da mümkün değil. Zaten artık son derece net şekilde ortaya konuyor.  Her konuda alınan kararların tek akıl merkezi Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonominin kitabını yeniden yazıyor. Fakat bu son kitabın alıcısı artık yok. DÜNYA ENFLASYONUN KALICILIĞINI FİYATLAMAYA BAŞLAYACAK Türkiye’nin ekonomi yönetiminde izlenen inatlaşma bir yana, dünyada tartışmalar çok başka bir yönde ilerlemekte.  ABD’de tüketici fiyat endeksi son 12 ayda %6,2 artışla 30 yılın zirvesinde.  Daha da önemlisi beklentiler bozuluyor. New York Fed'in Tüketici Beklentileri Anketi, ortalama üç yıllık enflasyon beklentilerinin bir yıl önceki %2,7'den %4,2'ye tırmandığını gösterdi. Küreyi saran enflasyon dalgasının temelinde ilk zamanlar COVID-19’da ertelenen iç talep ve devam eden pandemi bağlantılı tedarik sorunları varsa da resim çoktan değişmiş durumda. Enflasyonda oluşan yukarı yönlü baskılar birkaç kalemin çok ötesine genişlerdi. Tüketicilerin hayatlarında hissedilir alanlara yayıldıkça, konut veya kira fiyatları gibi, ücret talebinde de benzer artış yaratarak geçici olma olasılığı giderek daha düşüyor. Enflasyonu tetikleyen sadece birkaç aykırı kalem olmayınca da piyasalarda merkez bankalarının beklenen sıkılaştırma hareketlerinin fiyatlamaları çok daha ciddi bir risk haline dönüşüyor. ABD merkez bankası Fed şimdilik hızlı hareketten yana değil çünkü mevcut enflasyonu ekonominin yeniden açılmasıyla ortaya çıkan tedarik zinciri kesintilerine bağlıyor ve geçici olduğunu söylüyor. Fakat, yüksek enflasyon ücretlere girdikçe ve enflasyon beklentilerini daha da yukarı ittirdikçe, geçici faktörler dağıldıktan sonra dahi enflasyon sorun halinde kalabilir. Fed yetkilileri faiz oranlarını yükseltmeye başlamadan önce tahvil alımlarının sıfırlanarak genişlemeci para politikasından dönüşün ilk adımını tamamlamak istiyor.  Fakat görünen %6’nın da üzerine çıkan ve yükselmeye devam eden TÜFE enflasyonu nedeniyle tahvil alımlarını ayda 15 milyar dolar azaltılarak Haziran 2022’de sıfırlaması yerine bu kademeli düşüşü daha yüksek miktarlarda azaltarak daha kısa sürede tamamlamak zorunda kalabileceği. Son 30 yıldır yüksek enflasyon görmeyen tahvil piyasaları, yatırım aracı olarak oldukça güvenli ve derinlikli bir piyasa.  Dünyada ekonomik ya da politik belirsizliklerin arttığı dönemlerde özellikle ABD tahvil piyasası defalarca dönülen bir “güvenli liman” karakterinde. Şimdi bu durum değişiyor. Gelişmekte olan ülkelerin tahvil piyasaları ise daha sert bir dalga ile karşı karşıya artık. 2020'nin ikinci çeyreğinde koronavirüsün dünyaya yayıldığının netleşmesiyle aşırı satış baskısıyla darbe yiyen tahvil piyasası, o dönem tüm varlık sınıflılarına gelen satışlarla yalnız değildi. 2021 ilk çeyreğinde enflasyonun dünyaya geri dönüşü tescillendiğinde ise, bu sefer panik satışlar tahvil piyasası odaklıydı. Fed’in ustaca yönettiği para politikası iletişiminde yükselen enflasyonun geçici olacağına dair inanç arttıkça tahvil piyasası yeniden sakinleşmişti. Bu dönem özellikle Türkiye’de de izlediğimiz şekilde gelişmekte olan ülkelerin son kolay yurtdışı borçlanmalarının artışına da sahne oldu. Şimdi ise tahvil piyasası yeni bir satış dalgasının eşiğinde çünkü enflasyonun en azından 2022 boyunca da gelişmiş ekonomileri zorlayacağı netleşmiş durumda. TL’nin zirveyi yine kimselere kaptırmadığı bir sıralamada para birimleri değer kaybeden gelişmekte olan ekonomilerin tahvilleri bir de bu taraftan darbe yiyecekler önümüzdeki dönemde. Çünkü yüksek ve kalıcı enflasyonla yükselme eğilimindeki 10 yıllık ABD tahvil faizleri yaz aylarındaki %1,3’ten şimdilerde %1,62’ye çıkmışken ve seneye %2’nin üzerine vurunca bu gidişattan en büyük zararı gelişmekte olan ülke piyasaları alacak. Genel olarak gelişmekte olan ekonomilerde büyüme hızının gelişmiş ekonomilerin üzerinde olması bu ülkelere yapılan yatırımın arkasındaki temel motivasyon olur.  Açılmalarla yaşanan ekonomik aktivite patlamasında zirvenin 2021’de geçilmiş olması küresel büyümenin dünyanın hemen her ülkesinde göreceli olarak 2022’de yavaşlayacağı anlamına geliyor. Enflasyon uzun soluklu olacağını ispatlamışken büyümenin önemi de azalıyor 2022’den itibaren.  Azalacak likidite eşliğinde “büyüme önceliği” şimdi yerini “finansal ihtiyatlılık” adımlarının öne çıktığı bir finansal piyasaya bırakıyor. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) Ağustos verilerine göre sınır ötesi sermaye girişlerinin Çin hariç diğer gelişmekte olan ülkeler için net toplamda negatife dönmesi rastlantı değil elbette. Küresel büyüme teklemeye başlarken ciddileşen enflasyon korkusu para politikalarının sıkılaşmasıyla 2022’de daha riskli varlıklardan kaçış rüzgarına neden olacak. Hisse senedi ve tahvil piyasaları da bu önemli riskten payını alacak. Gelir peşinde dünyayı dolaşan para ciddileşen riskler eşliğinde faizin yüksek kurun istikrarlı olduğu yere yönelecek; faizin para biriminin oynak düşük olduğu yerden uzaklaşacak. Böylesi fırtınalı bir yıl boyunca Fed ve diğer merkez bankalarının para politikalarının güvenirliği uzunca süreden beri belki de ilk defa bu kadar önemli bir kalkan haline dönüşecek. TCMB’nin bu hafta nedeni açıklanamayacak şekilde faiz indireceğini ve her fırsatta indirme eğiliminde olacağını, bu nedenle TL’nin değer kaybının devam edeceğini söyleyerek başlamıştık yazıya. Güvenilir para politikalarına sahip olmayan ülkelerin fırtınanın gözünde kalacağı bir yıla girdiğimizi hatırlatarak bitirelim.