Çarşamba, Nisan 24, 2024

Sultanizmde seçim gündemi

Türkiye’yi her açıdan tamamen keyfi bir yönetime bırakan Sultanizm rejimi sadece hukuk ve ekonomi gibi alanlarda Türkiye’yi belirsizliğe sürüklemedi. Aynı zamanda daha önceki seçim yasası değişiklikleri de yeni seçimin tamamen eşitsiz ve adaletsiz bir şekilde yapılmasına neden oldu. Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Türkiye’nin önündeki çalkantılı seçim gündemini yorumladı.

GİRİŞ

Türkiye 1945 yılında İkinci Dünya Savaşı biter bitmez çok partili hayata geçerek demokrasiye doğru bir rejim değişikliğine başladı. Ancak 1946’da yapılan ilk çok partili seçimler adil olmadı. Başlıca muhalefet partileri henüz ülke çapında örgütlenmelerini tamamlamışlardı; üstelik seçimlerde de epeyce usulsüzlük ve hatta hukuksuzluk yapıldı. Zaten oylar açık veriliyor, sayım ise yürütme tarafından gizli sayılıyordu.

1948 yılından itibaren Demokrat Parti (DP) ısrarla seçimlerin dürüstlüğünü garanti edecek adımlar atılmazsa, seçimlere girmeyeceğini ilan etti. Oysa aynı yıl Sovyet tehdidi altında olduğunu değerlendiren Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) hükümeti yeni kurulmuş olan Kuzey Atlantik Paktı Örgütü’ne  (NATO) girerek bu tehdide karşı korunmak amacı güdüyordu. O tarihte NATO üyesi olan ülkeler demokrasiyle yönetildiklerinden ve liderlik eden ABD ise en eski demokrasilerden birisi olduğundan, demokratikleşmenin bu üyelik sürecinde yararı olacağını dikkate aldı.

CHP ve DP önde gelenleri seçimlerin güvenliğini teminat altına alacak; adil ve serbest (özgür) seçim yapmak için çalışmalara başladılar. Zamanla Yargıtay başkanını da sürece dâhil ederek, o tarihte dünyada mevcut olan seçim mevzuatını inceleyerek bir sonuca vardırlar. Seçimler eğer bağımsız ve tarafsız yargının gözetim ve denetiminde olarak yürütülen bir süreçle (seçim kampanyaları ve propaganda ve oy kullanma süreçlerinin tamamı) yapılacak olursa, gizli oy, açık sayım esasına göre yapılır ve bu süreçlere yürütmenin gölgesi hiçbir biçimde düşmezse, seçimlerin adil ve serbest olacağı kabul edildi.

Yüksek yargı kurumu olarak Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tesis edildi ve 1950 seçimleri onun denetim ve gözetiminde yapılarak, ilk adil, serbest ve dürüst çok partili seçimler gerçekleştirilmiş oldu (bu süreç için bakınız Karpat, 1959: 223- 242). 1950 seçim mutabakatı olarak kabul edeceğimiz bu standart, Türkiye’de seçimlerin adil, serbest ve dürüst olması için olmazsa olmaz koşulları içerir. 1950 seçimleri ve sonrasında 2015’te tekrarlanan seçimler de dâhil olmak üzere 19 seçim yapıldı.

Darbeler sonrasına rastlayan 1961 ve 1983 ile OHÂL koşullarında özgürlüğün fevkalade kısıtlandığı ve adaylar arasındaki yarışın da eşitlikten uzak olduğu 2018 seçimleri de hariç (bakınız Kalaycıoğlu, 2022: 9 – 21 ve Moral, 2022: 22 – 47) , bu seçimlerin hepsi adil ve serbest seçimler olarak kabul edildiler.  1961 seçimlerinden itibaren ayrıca, seçim sürecince İçişleri, Adalet ve Ulaştırma Bakanlıklarının, sahip oldukları makamların seçimlerin güvenliği ile yakından ilgili olması hasebiyle, tarafsız (partizan olmayan) kişilerce görülmesi ilkesi kabul edilerek 1 Kasım 2015 seçimlerine kadar uygulandı.

2018 seçimlerinde bu ilke de terk edilerek partizan Bakanlar tarafından bu görevler görüldü; 2023 yılındaki seçimlerde de görülecekler.

2023 seçimlerinde 6 Nisan 2022 seçim mevzuatı değişiklikleri uygulanmaya başlayacağı için, o yeni mevzuata göre daha önce illerde seçim kurulu başkanları olan en kıdemli yargıçlar yerine, illerin birinci sınıf yargıçları arasından kura ile bir yargıcın seçilmesi ilkesi getirildi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde eğer görevdeki Cumhurbaşkanı aday olacaksa, onun diğer adaylardan farklı olarak her türlü seçim yasağından muaf olması, demokratik seçimlerin temel ilkesi olan eşitlik ilkesini tamamen ihlal ederek, kabul edildi.

16 Nisan 2017 halk oylaması sırasında ve 2019 yerel seçimlerinde İstanbul’daki 31 Mart seçim sonuçlarıyla ilgili olarak verdiği kararlar dolayısıyla YSK’nın tarafsızlığı muhalefet tarafından tartışılır bir hâl aldı. Güven ve meşruluk sorunlarına bürünen YSK’nın seçimlerin dürüstlüğü ve güvenliğini korumaktaki etkinliği muhalefetin gözünde sorunlu hâle geldi. Bu koşullarda demokratik bir dürüst seçim yapılabilmesi olanaksızmış gibi duruyor.

Dünyadaki seçimlerin dürüstlüğü konusunda yapılan “PEI Index” çalışmasına göre Türkiye İran, Pakistan, Makedonya gibi ülkelerin arkasından 122/166 sırada bulunmaktadır.

Üstelik 16 Nisan 2017 halk oylaması ve 24 Haziran 2018 seçimleriyle kurulan hükümetle birlikte Türkiye siyasal rejim değiştirerek, 2007 halk oylaması ve 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle geçtiği yarı-Başkanlık rejimini terk ederek, neo-patrimonyal sultanizm içerikli bir siyasal rejim ve yönetim üslubu uygulamaya başladı (Kalaycıoğlu, 2021: 117 -121). 2023 yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimleri sadece bu nedenlerden dolayı bile adil ve serbest seçimler olarak kabul edilemeyecek içeriktedir.

Zaten dünyadaki seçimlerin dürüstlüğü konusunda yapılan “PEI Index” çalışmasına göre Türkiye İran, Pakistan, Makedonya gibi ülkelerin arkasından 122/166 sırada bulunmaktadır (Norris ve Grömping, 2019).  Bu çalışmaya göre Türkiye, Orta Doğu ülkeleri arasında bile İran, Ürdün gibi ülkelerin gerisinde, demokratik olmayan bir ülke görüntüsündedir.

2023 seçimleri demokratik seçimler olmamakla birlikte benzer nitelikte olan 2018 seçimlerinden farklı bir gündeme sahip olacakmış gibi görünmektedir. 2023 seçimleri nasıl bir tercih ve seçenek içerecektir? Bu içeriğin Türkiye’de siyasal rejimin içeriği için önemi nedir?

SULTANİZMDE ÇOK PARTİLİ SEÇİMLER

Türkiye 16 Nisan 2017 halk oylamasıyla Meclis’in içinden çıkan ve ona karşı sorumlu hükümet (Başbakan ve Bakanlar Kurulu) lağvedilerek, hem devlet, hem hükümet, hem de parti başkanı olan ve seçmen tarafından doğrudan doğruya seçilen bir Cumhurbaşkanı’nın hükümeti oluşturmasını kabul etti. Meclis’in seçmenler tarafında doğrudan doğruya seçilmesi uygulaması da sürdü; ama artık Meclis’in içinde ve ona karşı sorumlu bir hükümet kalmadı.

Yürütme sadece Cumhurbaşkanı’ndan ibaret (Anayasa, md. 8) olarak tanımlanarak kurumsal özelliklerinden tamamen sıyrılıp kişiselleştirildi. Hükümet kararları bir tek Cumhurbaşkanı’nın şahsi takdiriyle alınan kararlardan ibaret kılındı. Cumhurbaşkanı’nın müthiş geniş idari yetkilerinin yanına, neredeyse sınırsız siyasi yetkiler ve neredeyse hiçbir denetim veya sorumluluğu olmayan bir siyasal kişilik yaratıldı. Bu düzenlemeler, daha önce belirtildiği gibi (Kalaycıoğlu, 2021: 117 – 221 ve Kalaycıoğlu 19 Şubat 2023) çeşitli karar istikrarsızlığı, gecikmesi, ekonomik yozlaşma ve yoksullaşma, özellikle gelir dağılımı bozulmaları, yolsuzluk, bunların hepsine yönelik eleştirileri bastırmak için artan ve şeditleşen yasaklara neden oldu.

Kısaca, yoksullaşma, yolsuzlaşma, yozlaşma ve yasaklardan oluşan “4 Y sorunları sarmalı” oluştu. Sultanizm rejimi demokrasi olmadığı gibi, artan ölçüde otoriterleşen bir rejim ve hükümet uygulamasına da neden olurken, 4 Y sorunlarının da kaynağını oluşturan bir görüntü verdi.

2023’de seçimlere giderken 2018’den itibaren başlamış olan seçim ittifaklarının bir kez daha kullanılacağı bir yarış için gereken yapıldı. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı seçimleri için her ittifak bir tek aday gösterecekmiş gibi durmaktadır. Meclis seçimleri için de birçok seçim çevresinde, farklı partilerin ittifakın diğer üyelerinin parti listelerinden aday göstereceği de varsayılabilir.

Sultanizm rejimi demokrasi olmadığı gibi, artan ölçüde otoriterleşen bir rejim ve hükümet uygulamasına da neden olurken, 4 Y sorunlarının da kaynağını oluşturan bir görüntü verdi.

İlk aşamada seçimler henüz resmiyet kazanmadan Millet İttifakı CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu aday olarak belirledi. Ancak, Cumhur İttifakı başta olmak üzere diğer ittifakların henüz adayları resmen belli olmadı. Cumhur İttifakı’nın adaylığı için Cumhurbaşkanı ve AKP genel başkanı R. Tayyip Erdoğan da kendi ismini öne sürüyor.

Ancak, o hususta bizzat kendisinin ve AKP ileri gelenlerinin büyük çabalarıyla 21 Ekim 2007 halk oylaması sırasında belirlenen kurala göre (Anayasa md. 101) Cumhurbaşkanı’nın sadece iki defa, beşer yıl için seçilebileceği belirlenmişti. Bu kurala herhangi bir istisna 12 Eylül 2010 veya 16 Nisan 2017 halk oylamalarında getirilmedi.

Ancak, 2017 halk oylamasında yenilenen Anayasa madde 116’ya göre Meclis eğer beşte üç çoğunlukla seçimlerin yenilenmesine karar verirse, Cumhurbaşkanı ikinci dönemini henüz tamamlamamışsa, üçüncü kez adaylık hakkı kazanabilmektedir. Bu arada aynı Anayasa maddesine göre Cumhurbaşkanı’nın da seçimlerin yenilenmesine karar verme hakkı vardır, ancak o zaman üçüncü kez seçilme hakkının olduğuna dair bir hüküm mevcut değildir.

O zaman, Meclis eğer beşte üç çoğunlukla seçimlerin yenilenmesine hükmederse, o zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan tekrar aday olabilmekte, aksi takdirde Anayasa gereği hukuken aday olamamaktadır. Aday olmasına, bütün bunlara karşın bir biçimde karar verilirse, Anayasa ihlal edilerek, siyaset bilimi yazınına göre autogolpe (iktidarın kendi kendisine darbe yapması suretiyle) seçimlere girilecektir ki, bu durumda seçimlerin adil ve dürüst olduğuna artık hükmedebilmek olanaksızdır.

Zaten yukarıda zikredilmiş çeşitli defoları bulunan seçim büsbütün zedelenerek, yozlaşmakta olan kurumlar kervanına Cumhurbaşkanlığı seçimleri de katılacaktır. Bu durumda da ortaya daha önce 2018 yılındaki seçimlerden de farklı, kendisine özgü karakteristikleriyle bir genel seçim süreci çıkacaktır.

SONUÇ: SEÇİMLER ÇÖZÜMÜN MÜ, YOKSA SORUNLARIN MI BİR PARÇASI?

İlk olarak, 2023 seçimleri burada takdim edilen çerçeve içerisinde gerçekleşecek olursa, Sultanizm rejimini savunan, onu güçlendirmek ve pekiştirmek için çalışan AKP – Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) – Büyük Birlik Partisi (BBP) başta olmak üzere örgütlenen Cumhur İttifakı bir yanda olacaktır. Karşısında da, hukuk devleti ve onunla uyumlu güçlendirilmiş parlamenter sistem oluşturmayı öneren CHP – İyi Parti (İYİP) – Saadet Partisi (SP) – Demokrat Parti (DP) – Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) – Gelecek Partisi (GP) Millet İttifakı olarak yer alacaktır.

Millet İttifakıyla demokrasi ve hukuk devleti üzerinden anlaştığı görülen Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Sol Parti ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve onların oluşturdukları farklı seçim ittifaklarının da yer alabileceği görülmektedir. Ancak bu ittifakların Cumhurbaşkanlığı’nda tek bir aday üzerinde birleşerek mi, yoksa çeşitli adaylar göstererek mi yarışa katılacakları belirsizdir. Ayrıca Zafer Partisi, Doğru Parti, Adalet Partisi, v.d. oluşturduğu farklı bir ittifak çıkıp çıkmayacağı belirsizdir.

Demokraside ortaya çıkan siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunların çözümleri için bir araç olan seçimler, Sultanizm’de bizatihi kendileri bir sorun odağı hâline gelmiş bulunuyor.

Bu durumda onların ayrıca Cumhurbaşkanlığı adayı gösterip göstermeyecekleri, teker teker mi bu adayları gösterecekleri, birleşerek tek bir aday mı gösterecekleri belirsizdir. Cumhur İttifakı dışında kalan partilerin Sultanizmi eleştirdikleri göz önünde bulundurulursa, sanki bunların da demokrasi ve hukuk devleti yanlısı oldukları düşünülebilir.

Ancak, bu hususlardaki söylemleri pek net olmadığı gibi, özellikle Millet İttifakı ve onun başlıca partilerini eleştiren söylemleri de kafa karıştıracak bir niteliktedir. Buna karşın, seçimlerde Cumhur İttifakı – Sultanizm / Otoriterlik ve karşısında Millet İttifakı – Demokrasi ve Hukuk Devleti farklılığı üzerinden yürüyecek bir kampanyanın varlığına işaret eden çok sayıda emare mevcuttur.

İkinci olarak, Cumhur İttifakı bugünkü sultanizm rejiminin devamından yana olduğu için değişiklik istemeyen bir tutuculuk örneği göstermektedir. Buna karşılık Millet İttifakı sultanizm rejimini tarihe gömüp, güçlendirilmiş parlamenter demokrasi ve hukuk devleti getirmek için değişiklik, değişim, reform veya revizyon önermektedir. Değişim için sadece Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak yeterli olamayacaktır.

Söz konusu değişim 1982 Anayasası’nın yeniden değiştirilmesini gerektirecek bir kapsamdadır. Cumhurbaşkanı’nın yetkileri azaltılacak ve parlamenter sistemle uyumlu bir hâle dönüştürülmesi gerekecektir. Ayrıca, Meclis içinden çıkan ve Meclis’e karşı sorumlu olan bir hükümet (Başbakan ve Bakanlar Kurulu) oluşturulacaktır. Yargı bağımsız, tarafsız, ehil yargıç ve savcılar eliyle çalışan bir yapıya dönüştürülecektir ki hukuk devleti geliştirilebilsin.

Herkese hukuk önünde eşitlik, ifade ve medya – basın özgürlüğü, toplanma, dernekleşme özgürlükleri gerçekleştirileceği sözlerinin gereği yapılmak için hukuki düzenlemeler yapılacaktır. Anayasayı söylendiği gibi değiştirebilmek için Meclis’te Millet İttifakı ve onu destekleyen partilerin toplam beşte üç veya üçte iki sandalye çoğunluğuna gerek vardır.

Bu gerçekleşemezse, Cumhurbaşkanlığı seçimleri Millet İttifakı tarafından kazanılsa bile liberal demokrasiye geçiş başka bir bahara kalacaktır. Hele Cumhurbaşkanlığı bir ittifakın elinde olur da Meclis çoğunluğu karşı ittifakın elinde olursa, o zaman yürütme – yasama çatışması ve kilitlenmeleriyle yaşamaya hazır olmak gerekecektir.

Üçüncü olarak, sadece güçlendirilmiş parlamenter sistem ve hukuk devletini kurmak yeterli olmayacaktır. Sultanizm uygulamasının ürettiği 4 Y sarmalı sorunlarıyla da başedebilmek zorunlu olacaktır. Bunun için yürütme ve yasamanın, zaman zaman bir arada hareket ederek ve yargıyı da sürece dâhil ederek çalışması gerekecektir. Bunun için yoksulluğu giderme, pahalılığı engelleme, gelir artışını tekrar sağlamak, işsizliği azaltmak, gelir dağılımını adil hâle getirmek için köklü ekonomik politikalar üretilmesi ve ehil bürokrasi eliyle uygulanması gereklidir.

Yolsuzlukla mücadele için siyasal etik düzenlemelerinde bulunarak siyasal seçkinlerin denetlenmesini sağlamak ki, burada görev aynı zamanda hem yasama hem de yargıya düşecektir, gerekli olacaktır. Siyasal yetkeler (otoriteler) için hesap vermek bir norm olarak kabul edilmek zorunda olacaktır. Siyasal parti finansmanı alanının yeniden düzenlenmesi gereklidir. Kurumsal yozlaşmanın önünü almak için, kamu bürokrasisinde hukuka, bilime ve profesyonel etiğe sahip kadroların iş başına gelmesine özen göstermek gerekecektir.

Bu kadrolara görev, yetki ve sorumluluk aktarmak ve onların kamu politikaları eliyle yönetime katkıda bulunmasını sağlamak gerekecektir. Artık yasaklara da pek gerek kalmayacağı için bunların yargının ve yasamanın da katkısıyla hızla kaldırılmasına özen göstermek gerekecektir. Bu konuların tamamı kamu politikası oluşturmak ve uygulamakla ilgilidir. Sultanizmde tüm siyasal kararlar liderin şahsi takdirine göre, keyfi olarak alındığından kamu politikası mevcut değildir.

Onun yerine, kamu politikası oluşturmak için uzun erimli hedefler, ona uygun planlama ve adımların tasarımı ve ehil, etik bürokratlarla yönetim ve onların ehil ve etik yargı mensuplarınca denetimine geçmek için adım atmak gerekecektir. Bu adımlar liberal demokrasiye uyumunun ötesinde kalan adımlardır.

Üstelik bunların dışında eğitimden enerjiye, tarımdan sanayiye, savunmadan güvenlik politikalarına kadar yeni tasarımlar ve politikaların üretimi söz konusudur. Burada da siyasal partiler arasında hem ittifak içinde hem de dışındaki partilerle uzlaşmalar gerekecektir.

Dördüncü husus ise kamu politikaları yapımı ve uygulamaları konusundaki zamanlamayla ilgilidir. Muhalefet hükümet olursa, doğal olarak pahalılık, yoksullaşma, işsizlik, ekonomideki istikrarsızlık başta olmak üzere birçok alanda kamu politikalarının üretilmesi ve uygulanması gerekecektir. Ancak, hukuk devletini işler hâle getirmeden, hak ve özgürlükleri egemen kılmadan, demokrasinin kurumlarını etkin kılmadan özellikle uzun erimli kamu politikalarının oluşturulması da uygulanması da sorunlu olacaktır.

Bu alanda atılacak adımlar eğer tek bir liderin şahsi takdiriyle yapılabilseydi, zaten bu derecede yoğun bir 4 Y sorunları sarmalıyla karşılaşılmazdı. Onun için acil olan hukuk devletiyle uyumlu çalışan bir demokrasi (liberal demokrasi) oluşturmaktır. Bunun için sadece Cumhurbaşkanı’nın muhalefetin adayı tarafından kazanılması yetmeyecektir.

Bu hususta esas olan TBMM’nde beşte üç veya üçte iki çoğunluğun da liberal demokrasi tarafında olan siyasal partilerin elinde olmasıdır. Bu durumda anayasa tekrar Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren geçerli olan TBMM içindeki bir hükümet eliyle yönetim uygulamasına dönük olarak düzenlendikten sonra, TBMM içinde siyasal sisteme ilişkin çeşitli konu ve sorunların, örneğin eğitim, enerji, çevre ve iklim, kültür vb. uzun erimli ve değerlerin içeriklerinin tartışılarak görüşülmesi ve kararlaştırılması yoluna gidilebilecektir.

Bu hususta yeni bir anayasa değişikliği gereksinimi belirirse, bunun da önce TBMM içinde şeffaf bir biçimde görüşülerek ve toplumda daha genel olarak tartışılarak, muhtemelen bir halk oylamasıyla yapılması mümkün olabilecektir. Ancak, bunun liberal demokrasiye geçmeden başarılabilmesi anlamsız ve belki de olanaksızdır.

Önceliğimizin liberal demokrasiye geçiş, kamu kurumlarındaki yozlaşmanın durdurulması ve düzeltilmesi, siyasal etik standartlarının düzenlenmesi olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Ancak ondan sonra tüm diğer sorun, konu, istek ve talepleri, kurulacak liberal demokrasi siyasal rejim ortamında ele alabilir ve çözmeye gayret edebiliriz.

Sonuç olarak, siyasal rejim sorunlarının tartışıldığı ve seçim gündeminin merkezinde yer alacağı, seçimin kurallarının ve adaylıkların yasallık ve meşruluğunun tartışmalı olacağı, çeşitli belirsizlik ve bunalımlara gömülmüş bir seçim süreci olacakmış gibi duruyor 14 Mayıs 2023 seçimleri.

Sultanizm’in demokrasi ile olan sorunlu ilişkisi bir genel seçimin yapılmasını bile bir sorunlar yumağına ve istikrarsızlığa döndürmeyi başarmıştır. Demokraside ortaya çıkan siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunların çözümleri için bir araç olan seçimler, Sultanizm’de bizatihi kendileri bir sorun odağı hâline gelmiş bulunuyor. Seçim kurumundaki yozlaşmanın yarattığı bu olumsuz etkiyi seçmen görebilirse, liberal demokrasi talebi belki artabilecek, seçimler sorun olmaktan çıkıp çözümün adresi hâline gelebilecektir.

Kaynakça

Kalaycıoğlu, Ersin (2021)  Halk Yönetimi: Demokrasi ve Popülizm Çatışmasında Dünya, (Ankara: Efil Yayınları).

Kalaycıoğlu, Ersin (2022)  “A new national legislative election system?: An assessment of the breakdown of consensus on the administration of elections,” Çarkoğlu, Ali ve Kalaycıoğlu, Ersin (der.) Elections and Public Opinion in Turkey: Through the Prism of the 2018 Elections (London ve New York: Routledge) içinde: 9 -21.

Kalaycıoğlu, Ersin (19 Şubat 2023): “Sultanizm ve Seçim: Popülizm Demokrasiye Karşı” https://www.politikyol.com/sultanizm-ve-secim-populizm-demokrasiye-karsi/.

Karpat, Kemal (1959) Turkey’s Politics: The Transition to a Multi-party System (Princeton, N. J.: Princeton University Press).

Moral, Mert (2022) “Politics as (un)usual?: An overview of the June 2018 presidential and parliamentary elections in Turkey” Çarkoğlu, Ali ve Kalaycıoğlu, Ersin (der.) Elections and Public Opinion in Turkey: Through the Prism of the 2018 Elections (London ve New York: Routledge) içinde: 22 – 50.

Norris, Pippa ve Grömping, Max (2019) (https://dataverse.harvard.edu/file.xhtml?persistentId=doi:10.7910/DVN/PDYRWL/QNOTPC&version=2.0).

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI