Çarşamba, Nisan 24, 2024

Sultanizm ve seçim: Popülizm demokrasiye karşı

Türkiye’de seçimlerin, yönetildiği neo-patrimonyal sultanizmin ve popülist bir plesibit ile yapılıp yapılmayacağı gündemin tartışma konularından. Siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu yazdı.

GİRİŞ

Türkiye çok partili bir seçim deneyimi daha yaşamak üzere seçim sath-ı mailine girmişti ki on bir ili etkileyen ve büyük bir yıkıma neden olan iki üst üste gelen deprem ile karşılaştı. Nüfusunun altıda bir kadarı büyük bir yıkım yaşadı, ailelerinin bir kısmını veya tamamını kaybetti, enkaz altında kalan ve yaralı kurtulanlar oldu. Bu gelişmeler doğal olarak ülkenin gündemini değiştirmişti ki Bülent Arınç’ın açıklamalarıyla siyaset yine seçimin tarihini tartışmaya başladı.

Türkiye yaklaşan seçimler konusuna sadece büyük bir afetin yarattığı bir ortamda gitmiyor. Zaten Cumhurbaşkanlığı seçimleri dolayısıyla başlayan bir adaylık tartışması bulunmaktaydı. Anayasanın ve seçim yasalarının yoruma gerek duyulmayacak açıklıktaki maddelerine karşın AKP ve Cumhur İttifakı hem iki kere seçilmiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü kere aday olması için elinden geleni yapmaktaydı; hem seçimi daha erken bir tarih olan 14 Mayıs 2023’e çekmeye çalışmaktaydı.

Şimdi öyle görünüyor ki seçimleri bu koşullarda daha ileri bir tarihe bırakmak için yeni bir nabız yoklanması dönemi başladı. Bu durum adaylıkla ilgili tartışmalarla birleştiğinde yine bir belirsizlik ve bunun doğurduğu bir siyasal istikrarsızlık dönemine girdik. Bunu da yaratan Cumhur İttifakının önde gelen siyasi liderleri ve kadrolarıdır. Bu anayasa ve seçim hukuku sorunu mudur? Yoksa, partizan siyasal çıkarların gereği, rejim pekiştirmesi (consolidation) için girişilmiş olan bir siyasal mücadeleden mi ibarettir?

SEÇİMLER AMA NASIL VE NE ZAMAN?

İktidarın hukukçu bakan ve temsilcileri olmayan tüm hukukçuların yaptığı çözümlemelerden (analiz) görüldüğü gibi seçimlerin zamanı ve kimlerin aday olabileceği konularında herhangi bir hukuki sorun bulunmamaktadır. AKP’li üst düzey siyasetçi hukukçuların iddialarının aksine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2014 ve 2018’de Cumhurbaşkanı adayı olarak iki kez seçim kazandığı ve 1982 Anayasası madde 101 gereği aday olmayacağı tartışılamayacak kadar açıktır[1]. Seçimlerin tarihini değiştirmek yetkisi ve seçeneği TBMM ve Cumhurbaşkanı’na belirli koşullarla verilmiştir (Anayasa madde 78, 116). Bunun dışında seçimlerin tarihini değiştirebilecek bir kararı almak yetkisi hukuki olarak herhangi bir başka kuruma verilmemiştir; bunun aksi anayasanın tağyir ve tebdili olacaktır[2]. Zaten demokrasilerde temel kural olarak seçimlerle ilgili her türlü yasal düzenleme yapma yetkisi de halk adına karar alan ve halkın temsilcileri tarafından oluşturulan yasama organınındır. Özetle, bu konuda iktidar partilerinin önde gelen hukukçularının bir hukuk tartışması yaratarak bir siyasal çözüm zorlamaya çalışmaları dışında, herhangi bir hukuki sorun bulunmamaktadır; sorun siyasaldır.

Sultanizm rejimleri konusundaki kuramı geliştiren Chehabi ve Linz’e göre, bu konumdaki hükümet uygulamada anayasa ile kendini bağlı görmez; iktidar için bir anayasa takiyyesi (constitutional hyporcrisy) söz konusudur.

Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin anayasal zorunluluk dolayısıyla, dünyadaki belli başlı demokratik başkanlık rejimlerinden farklı olarak, aynı gün yapılmaya zorlanması nedeniyle daha da karmaşıklaşan seçim takvimi, 16 Nisan 2017 halk oylamasıyla yapılan anayasa değişiklikleriyle kurulan bir neo-patrimonyal sultanizm rejimi koşullarında yapılacaktır ve o rejimin sürdürülmesi veya sonlandırılmasına yol açabilecek bir içeriktedir. Oylama basit bir hükümet değişikliğinden ibaret olmayıp bir rejim değişikliği oylaması veya referandumu mahiyetini almıştır[3]. Onun için sultanizm rejiminin içeriğine ve onun ürettiği koşullara daha yakından bakmadan seçimlerin siyasal ortamını değerlendirmek olanak dışıdır.

SULTANİZM VE SEÇİMLER

Sultanizm rejiminin temel payandası yürütmenin sadece bir siyasal yetkiliden ibaret olan ve tüm siyasal kararların bu kişinin şahsi takdiriyle alınmasından ibarettir. Burada dikkat edilecek husus yürütmenin bir kurumsal kimliği olmayıp, tamamen tek bir kişiden ibaret olması, tüm siyasal yetkinin ve iktidarın bu kişide bulunması, ama onun çok olağandışı koşullar oluşmazsa[4] siyaseten ve hukuken sorumlu tutulamaması, yürütmenin hesap vermemesi esasına dayanmasıdır.

Sultanizm rejimleri konusundaki kuramı geliştiren Chehabi ve Linz’e göre, bu konumdaki hükümet uygulamada anayasa ile kendini bağlı görmez; iktidar için bir anayasa takiyyesi (constitutional hyporcrisy) söz konusudur. Sultanizmde hükümete göre anayasa iktidarı bağlamamakta, muhalefet başta olmak üzere başkalarına da iktidarın mümkün olsa da olmasa da yorumladığı gibi uygulanmaktadır.

Nitekim, seçimlerde adaylık ve seçimlerin tarihi konusundaki tartışmalarda anayasanın o kadar da ciddiye alınmasının gerekmediği, iktidar partisi üyesi hukukçular tarafından dile getirilmektedir. Bizzat Arınç anayasanın Tanrı emri olmadığını, dikkate alınmasa da olabileceğini ima eden açıklamalar yapmaktadır[5].

Yine Cheabi ve Linz’in sultanizm kavramı ve uygulamalarında işaret ettikleri bir husus da bu rejimin hükümeti ile toplumun bağlarının zamanla daralarak büyük ölçüde liderin yakınındaki yakınlarıyla oluşturulan ekonomik ilişkiler ve siyasal patronaja dönüşmesidir. Bu durumda çoğulculuk zayıflayarak liderin sınırsız iktidarının kurulması söz konusudur. Bu ortamda yurttaş – devlet ilişkileri siyasal vatandaşlığın sadece liderin başarılarını desteklemeye, O’nun etkinliklerine destek verirken ona sahip çıkmaya indirgenmektedir[6].  Cheabi ve Linz, Uganda’daki İdi Amin, İran’daki Şah Rıza Pehlevi, Haiti’deki Duvalier sultanizm uygulamalarından verdikleri örneklerde olduğu gibi bu rejimler halkın bir rol oynamasına fırsat verdiklerinde hedefledikleri popüler destek gösterileri düzenlemesinden ibarettir.

Pekişmiş sultanizm rejimlerinde seçim sadece iktidardaki lidere olan kitle desteğini göstermek için yapılan gösteriler, törenler, ayinler içeriğindedir. Muhalefet partilerinin etkili olarak yarıştığı bir seçim yerleşik sultanizmin doğasıyla kolay kolay bağdaşmaz.

Bu popülist törenler seçim gibi görünseler de birer plebisit olmaya yöneliktirler ve demokratik seçimlerle ilgileri yoktur. Pekişmiş sultanizm rejimlerinde seçim sadece iktidardaki lidere olan kitle desteğini göstermek için yapılan gösteriler, törenler, ayinler içeriğindedir. Muhalefet partilerinin etkili olarak yarıştığı bir seçim yerleşik sultanizmin doğasıyla kolay kolay bağdaşmaz. Onun için muhalefet partileri ve adaylarının göstermelik olarak sürecin içine alındığı ve kazanma olanağı olduğu görülen adayların hapsi, öldürülmesi, bir biçimde yarış dışı bırakılmasına çalışıldığı, sıklıkla görülmüştür[7].

Popüler destekle iktidarını pekiştirmek isteyen sultanizm rejimleri de halk yönetimi ilkesini savunurlar ve iktidardaki liderin “gerçek halkın” “öz lideri” olduğu savını ileri sürerler. Halkın lideriyle halk et ile tırnak gibidir, ayrılmaz bir bütündür ve aralarında hiçbir kurum, yapı, düzenleme olmasına gerek de yoktur, anlamlı da olmaz. Popülizm savına göre halkın lideri halk için ve halkla birlikte yoz, sömürgen ve çıkarcı seçkinlerle (elites) müthiş bir mücadele içindedir.

Esas olan onun sadece desteklenmesidir; liderin eleştirilmesi, yanlışlık, hata, eksik yaptığı şeyler olduğunun ifadesi bile kabul edilemez. Bu ortam özgür bir tartışma ortamı olmadığı gibi, gerçek hakkında partizan olmayan bir tartışma zemini oluşturmak da enformasyon dolaşımı sağlamak da uygun değildir. Dolayısıyla seçim yapılıyorsa, bu siyasal iktidarı seçmenin özgür tercihine göre belirlemek için değildir; seçimler iktidardaki liderin halkın gerçek lideri ve kahramanı olduğunu yeniden tescil etmek, onu desteklemek ve yüceltmek içindir, değiştirmek için değil. Bu içeriğiyle de demokratik seçimlerle uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur; ama görüntü itibarıyla sanki demokratik seçimmiş gibi görüntü verir.

SONUÇ: DEMOKRASİ İÇİN VAROLUŞSAL BİR TERCİH OLARAK SEÇİMLER

Şimdi yaklaşmakta olan seçimleri de ülkemizin sultanizm hükümeti yukarıda özetlediğimiz çerçeveye sokmak için elinden geleni yapıyor. Muhalefetin olası adaylarını suçlayarak, tutuklayarak, onları yargılayıp suçlu bulmak gibi yollarla sindirmeye çalışmaktadır. Anayasa ve seçim yasalarında olmayan adaylık hakkını muhalefeti ikna ederek tesis etmeye, anayasa takiyyesi içinde bir yeni seçime gitmeyi hedeflemektedir. Seçim mevzuatının dışına çıkılarak yapılacak olan bir seçimin meşruluğu nasıl saptanacaktır? Seçimlerin meşruluğuna gölge düşmesi durumunda, bunu peşinen kabul ederek seçime giren muhalefetin bu konuda yapacağı bir itiraz da olamayacak veya olsa da başarılı olamayacaktır. Demokratik seçimler demokrasinin anayasası ve seçim mevzuatına göre yapılan, adaylar ve partilerarası yarışla, seçmenin her türlü bilgi ve enformasyonu özgürce tartışarak yaptığı tercihlerine göre sonuçları belirlenen seçimlerdir. Bir benzetme yapmak gerekirse, boks bir spordur, belirli kurallara göre oynanır, (örneğin bel altına yumruk atılmaz, rakibin kulağı, burnu ısırılmaz gibi), ancak bu kurallara ve onları uygulayacak olan hakeme uyulmayacak olursa, boks spor olmaktan çıkıp herhangi bir dövüş halini alır.

Demokratik seçimler de kurallara göre yapılan bir yarıştır. Eğer bu kurala ne lüzum var denirse, o seçimin demokratik bir uygulamayla olan bağı gevşer veya ortadan kalkar; yarışma içermeyen, hileli bir uygulama veya kısaca plebisite dönüşür[8] ki, o durumda farklı tercihler üzerinden yapılan bir seçimden bahsetmek zorlaşacaktır.

Sultanizm rejiminden ve onun ürettiği çeşitli kriz sarmallarından kurtularak, demokrasi ve hukuk devletiyle yönetilecek bir ülke olmaya doğru yol alacaksak, bunun ilk adımı anayasa, yasa ve seçim mevzuatına uygun bir seçim yapmakla başlayacaktır.

Bugünlerde seçimler hakkında yaşadığımız da seçimleri yarışmacı bir içerikten çıkartıp, olabildiğince popüler plebisit haline dönüştürmeye gayret eden Cumhur İttifakı ile başta Millet İttifakı olmak üzere muhalefet arasındaki bir siyasal çatışma ve mücadeleden ibarettir. Sultanizm rejiminden ve onun ürettiği çeşitli kriz sarmallarından kurtularak, demokrasi ve hukuk devletiyle yöentilecek bir ülke olmaya doğru yol alacaksak, bunun ilk adımı anayasa, yasa ve seçim mevzuatına uygun bir seçim yapmakla başlayacaktır. Eğer muhalefet iktidarın baskısına boyun eğerek anayasa ve yasaları görmezden gelecek bir biçimde seçim yarışına girerse, sultanizm rejimine büyük bir destek verecek, kendisini her türlü hukuksuzluk ve meşruluk zemini şüpheli bir ortamın marjinal siyasal yapıları haline dönüştürecek bir adımı kabul edecektir.

[1] Bakınız Sami Selçuk (Karar Gazetesi, 21 Ocak 2023) (https://www.karar.com/guncel-haberler/eski-yargitay-baskani-sami-selcuktan-erdogan-3-kez-aday-olabilir-mi-1722607).

[2] 30/11/2017 tarihli 7062 sayılı YSK Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanunun belirlediği YSK’nun görev ve yetkileri arasında seçim tarihini belirleme, ileri veya geriye almak diye bir yetki veya görevi bulunmamaktadır. YSK’nın görev yetkileri özetle Anayasa madde 79’da  belirtilen seçimin başlangıcı ve sonu arasındaki sürecinin ki, bunu belirleyen yasama ve onun çıkarttığı seçim yasasıdır, dürüstlük içinde uygulanmasına müteallik çalışmalardan ibarettir.

[3] Bu konudaki çözümleme ve bilgi için bakınız Ersin Kalaycıoğlu (5 Şubat 2023) “Referandumun Dayanılmaz Cazibesi” Politik Yol (https://www.politikyol.com/referandumun-dayanilmaz-cazibesi/ ).

[4] Örneğin, Cumhurbaşkanı’nın TBMM tarafından soruşturulma önergesi için salt çoğunluk ve soruşturulma açılması için beşte üç çoğunluk oyu ve soruşturma sonunda Yüce Divana sevkine karar verilebilmesi için de üçte iki çoğunluk, TBMM içinde 400’den fazla oy gerekmektedir (madde 105). Bu koşulların gerçekleştirilmesinin hemen hemen imkansız olduğunu söylemek herhalde abartı olmayacaktır.

[5] Bu açıklamalarındaki kasıt anayasanın Meclis veya halk oylamasıyla değiştirilebileceği ise, o konuda da yapılacak olan yine bizzat anayasa’da mevcut olan kurallara göre yapılacak olan girişimlerdir. Bu değişimleri yapabilmek için iktidarın oyları Meclis’te yeterli olmadığı için iktidar ve muhalefetin ortak bir zeminde anlaşmaları gerekmektedir.

[6] Hecham E. Chehabi ve Juan J. Linz (1998) Sultanistic Regimes (Baltimore, Maryland: Johns Hopkins Press): 17 – 21 ve Ersin Kalaycıoğlu (2021) Halk Yönetimi: Demokrasi ve Popülizm Çatışmasında Dünya (Ankara: Efil Yayınları): 119 – 121.

[7] Chehabi ve Linz (1998): 18 -19.

[8] Plebsist de bir seçimdir, ama burada seçmene sunulan tercih hemen hemen tek bir seçeneğe indirgenir. Seçmene tek bir aday listesi veya lider adı sunulur ve genellikle seçmenin sadece o aday listesi veya lidere oy verme hakkı vardır. Eğer fark edilmekten korkmuyorsa, seçmen boş oy da verebilir yahut seçim sandığının başına hiç gitmez. Bu kısıtlı tercihlerle plebisitlerin demokratik seçim türlerinden olduğu tartışmalıdır. Daha çok otoriter ve totaliter ülkelerde, örneğin Kuzey Kore’de veya Mısır’da görülen uygulamalardandır. Eskiden plebisit tabiri bir halkın hangi devlete tabi olacakları konusunda yapılan halk oylamalarına atfen kullanılmaktaydı. Artık siyaset bilimciler tarafından, sınırlı tercihli, demokratik olmayan seçim türleri için daha sık kullanılmaktadır.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI