ECE PİROĞLU

[email protected] / [email protected]

CHP Milli Eğitim Bakanlığı’ndan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş'Eğitim Buluşmaları' programı kapsamında il il gezerek öğrencilerin ve eğitim paydaşlarının sorunlarını dinliyor. 

Eğitimdeki eksikliklere dikkat çeken Özçağdaş, okullardaki en büyük problemin çocukların temiz suya erişimi olduğunu söylüyor. Deprem bölgesini de ziyaret eden Özçağdaş, bölgede 'barınma' sorununun halen devam ettiğine dikkat çekerek çocukların uzak ilçedeki okullarına otostop çekerek gitmek zorunda kaldığını belirtiyor: "Halk buluşmasında birkaç çocuk söz aldı soruyorum diyorlar ki ulaşım sorunu var. Tamam onu anladım başka ne var diyorum ulaşım sorunu diyor. Yani o kadar büyük bir sorun ki küçücük çocuklar otostop çekiyorlar. Hem konteyner kentlere servis koymuş değiller hem de okullar birleştirilmiş okul."

Öğretmenlerin sorunlarını da gündemlerinde tuttuklarını vurgulayan Özçağdaş, devletin 'ücretli öğretmenlik' adı altında kaçak işçi çalıştırdığını söylüyor: "Ücretli öğretmenlik dediğimiz şey kölelik. Sigortası yarım yatan, 10 ay boyunca hiçbiri asgari ücretin üstünde olmayan maaşlar alan, ömrü boyu çalışsa emekli olamayacak insanlar. Devlet herhangi bir bakkala, manava, bijuteriye gidip sen burda kaçak işçi çalıştırıyor musun diye bakıyor ama aslında kendisi okullarda 85 bin kaçak işçi çalıştırıyor."

Özçağdaş'la CHP’nin eğitim politikalarını ve gölge bakan olarak yaptığı çalışmaları konuştuk.

Kurultaydan hemen sonra CHP'de 'gölge kabine' sistemi oluşturuldu. Siz de Milli Eğitim Bakanlığı'ndan sorumlusunuz. Burada neler yapıyorsunuz? 

Biz 11 Kasım'da görevlendirildik o sırada yerel seçimler süreci başladı. Bir yandan Milli Eğitim'i takip ederken bir yandan da yerel seçimler gündeme geldi. Özellikle seçimlerden sonra Nisan’dan bu yana burayı kurumsallaştırmaya çalışıyoruz. Gölge bakanlık anlamında söylüyorum. Çünkü sonuçta bir Milli Eğitim Bakanı'nın dört tane bakan yardımcısı, 17 tane genel müdürü ve bağlı müdürlükleri var. Buna karşı bir argüman, politika üretmek için benzer bir yapıyı oluşturmanız gerekiyor. Bence en çok enerjiyi orada harcamamız lazım bunu çok önemsiyorum. Burada da birlikte çalıştığımız bakan yardımcısı arkadaşlar var ve zamanla sayıları artacak. Yine bakanlığın genel müdürlüklerine tekabül eden 20 çalışma grubumuz var. 200’e yakın eğitimci ve sendikacı görev aldı bu çalışma gruplarında. Onlarla çok yakın bir zamanda üç kez çalıştay yaptık. Dördüncüsünü de çok daha büyük bir katılımla muhtemelen Ekim ayının ortasında gerçekleştireceğiz.

Boğaziçi'ndeki kadrolaşma ve KHK'lı akademisyenle ilgili sorulara bakanlıktan yanıt yok Boğaziçi'ndeki kadrolaşma ve KHK'lı akademisyenle ilgili sorulara bakanlıktan yanıt yok

'Öğretmenlik Mesleği Kanun Teklifi'ne ciddi muhalefet ürettik'

Bu işin kurumsal tarafı onun dışında parlamenter bir faaliyet yürütüyoruz tabii. Örneğin, Öğretmenlik Mesleği Kanun Teklifi gibi. Ki bu dönem mecliste en çok tartışılan ve meclis kayıtlarına göre de en uzun süren yasa teklifi oldu. 22’nci madde de durdu çünkü ciddi bir muhalefet ürettik. Aynı zamanda neredeyse her hafta genel başkanın da büyük desteğiyle bir eğitim konusunu gündeme getiriyoruz mecliste. Orayı aktif bir platform olarak kullanmaya çalışıyoruz. 

Üçüncü alan ise hukuk mücadelesi. Hem Tayyip Bey hem Eski Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer mülakat yapılmayacağını söylemişti ama bu bakan "Mülakat gibi mülakat yapacağız" diyerek geçmişte de yapmadıklarını itiraf edip mülakat sistemini getirdi. Biz danıştaya dava açtık ve sonucunu bekliyoruz. Yine Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’yle ilgili yürütmenin durdurulması için dava açtık. Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlarla ilgili suç duyurusunda bulunduk. 

'Türkiye tarihinde ilk defa eğitim mitingi yaptık'

Dördüncüsü de sahada yaptıklarımız. Türkiye tarihinde ilk defa eğitim mitingi gerçekleştirdik. Tematik mitinglerimizin de ilkiydi o. Eğitime verdiğimiz önemi de göstermek açısından kritikti. Sonra Ankara'da 24 Saat Eğitim Maratonu yaptık. Yapılış biçimiyle de yeni bir etkinlikti böyle bir etkinlik yapılmadı daha önce. Arkasından da genel başkanla bir değerlendirme yaptık. Dedik ki bu Ankara’da oldu çok da güzel oldu ama Türkiye’nin diğer illeri de var biz buna diğer illeri de taşıyalım. İlk etapta deprem bölgesi illeri ve CHP tarafından yönetilen büyükşehir olmayan 21 il planlandı. 70 günlük bir program hazırladık örgütlere gönderdik. Şuan 15’i bitti. Bu 30 ilin geri kalan 15’ini tamamlayacağız. Yıl sonuna kadar 15 büyükşehir de oraya eklenecek. Dolayısıyla yıl sonuna kadar CHP tarafından yönetilen 45 ile gitmiş olacağız.

Bu illerde nasıl çalışmalar yapıyorsunuz? 

Sendikalar, öğretmenler, akademisyenlerle bir araya geliyoruz ve eğitim konuşuyoruz. Üniversiteyle, okul öncesiyle, birleştirilmiş sınıflarla ilgili konuşuyoruz ve hem o ilin verilerini alıyoruz hem de eğitime genel olarak o ilden nasıl bir bakış açısı var onu anlamaya çalışıyoruz. Çok verimli oluyor, çok şey öğreniyoruz. Sahadan veri almak gerçekten bizi besliyor. Sonra valileri, rektörleri, il başkanları ve belediye başkanlarını ziyaret ediyoruz. Akşam saatlerinde de 7’den 70’e çocukların, anne ve babaların, öğretmenlerin hatta başka partilerin il başkanlarının konuştuğu bir tür eğitim forumu yapıyoruz. Herkes söz alıyor. Kimisi hayallerini, kimisi eleştirilerini, kimisi çözüm önerilerini anlatıyor kimisi sorusunu soruyor. Bunları 81 il bitene kadar gerçekleştireceğiz. 

Deprem bölgesinde gözlemledikleriniz neler, son durum nasıl? Çocuklar nitelikli bir eğitim alabiliyorlar mı? 

Bu programı 6 Ağustos'ta deprem bölgesinde başlattık. Bilerek seçilmiş bir tarih 6 Şubat depremlerinin 18’inci ayıydı o gün ve iktidar 12 ay sonra evlerinize gireceksiniz taahhüdünde bulunmuştu 18 ayın sonunda hiçbir ilde evine yerleşmiş insan sayısı yüzde 10’un üzerinde değildi. Dolayısıyla bir kere tespit etmek gerekir ki iktidarın barınma alanında 12 ay diye verdiği sözler 18 ayda gerçekleşmemişti ve bunun bence 36 ayda da gerçekleşme ihtimali yok. Peki bunun benimle ilgisi ne? Barınma eğitim için temel sorun. Kalabalık aileler 21 metre kare alanda yaşıyorlar ki bu alanın içinde tuvalet ve mutfak da var. Orada çocuklar nitelikli bir eğitim çalışması yapmaya çalışıyorlar. Her ailenin neredeyse birden fazla çocuğu var. Orada hem oynayacaklar, hem ders yapacaklar hem kendilerini geleceğe hazırlayacaklar.

'Çocuklar otostopla okula gidiyor'

Mesela çok ilginç bir şekilde başta Hatay olmak üzere otostopla okula giden çocuklar var. Halk buluşmasında birkaç çocuk söz aldı soruyorum diyorlar ki ulaşım sorunu var. Tamam onu anladım başka ne var diyorum ulaşım sorunu diyor. Yani o kadar büyük bir sorun ki küçücük çocuklar otostop çekiyorlar. Hem konteyner kentlere servis koymamışlar hem de okullar birleştirilmiş okul. Birleştirilmiş okul olunca sabahtan öğlene kadar bu çocuklar haftada altı saat ilkokulda, yedi saat ortaokulda, sekiz saat de lisede zaman kaybediyorlar çünkü sıkıştırıldığı için o saatler yapılamıyor. Yapılamayınca bunun pratik karşılığı dört yılda bir yıl kaybediyorlar. Bunun için çocuklar sabahçıysa sabahın köründe çıkıyorlar, öğlencisiyse akşamın köründe geri dönüyorlar. Dolayısıyla bu durum çocuklar için hem bir güvenlik sorunu teşkil ediyor hem de nitelikli eğitim alma hakkını engelliyor. 18 ayın sonunda temeli atılan tek bir okul yok. 88 tane prefabrik okul var Hatay’da çoğunu hayırseverler yapmış. Bitecek, bitecek diyorlar. Umarım biter yakında. Yine deprem bölgesinde okul öncesi çocuklarına yemek veriliyordu bu bakan gelir gelmez onu iptal etti çok ciddi bir beslenme ve temiz suya erişim sorunu var. 

Öğretmenlerin sorunları...

Aynı zamanda öğretmenlerin çok sorunları var. Öğretmenleri konteyner kentlerden çıkarmaya ve onlardan belli işlerde ücret almaya çalışıyorlar. Atanmayan öğretmen orada ücretli öğretmen oluyor. Niye atamıyorsun? Orada o bölgede yaşayan o bölgede yetişmiş bir öğretmen var. Ücretli öğretmen alıyorsun, asgari ücretin altında maaşla çalıştırıyorsun ama kadroya almıyorsun. Dolayısıyla depremzede atanmayan öğretmenlerin problemleri var. Deprem bölgesi bildiğiniz gibi ama iktidar sürekli bir propaganda aygıtı çalıştırıyor, sürekli yapılıyormuş gibi gösteriyor ama gerçek bu değil maalesef.

Diğer illerde durum nasıl?

Diğer illerde de birkaç sorun çok ön planda. Bir kere bu beslenme ve su sorunu çok net. Tüm valilerimize okullara bir sebil konulması çağrısında bulunuyorum. Mesela iyi bir uygulama olarak Edirne Valiliği yapıyor. Orası yapıyorsa diğer illerde de yapılabilir. Hepimiz kabul etmeliyiz ki devlet okullarının hijyen standartı çok düşük. Dolayısıyla çocuklar o pis tuvaletlerden su içmek zorunda kalıyorlar. Hangi çocuk gidip şişeyle su alabilir? O yüzden de bu temel bir halk sağlığı sorunu. Yemek meselesi kritik. Özellikle taşımalı eğitimdeki yemeklerin kalitesi problem. Taşımalı eğitimin güvenlik meselesi problem. Çünkü servisler uygun imkanlarda değiller. Tasarruf tedbirleri kapsamında bir karar aldılar 30 km ve üzerindeki yerleri yurtlara yerleştirmek istiyorlar ama orda bile çifte standart var. İmam hatipte okuyan çocukları koymuyorlar ama diğerlerini koymaya çalışıyor. Bütün illerde neredeyse bir çığlık halinde, köy okullarının kapatılmasından duyulan mutsuzluk ve rahatsızlık dile getiriliyor. Bu iktidar 22 yılda 18 binden fazla köy okulu kapattı. Köy maalesef gençlerin de ortadan kaybolduğu bir alan haline dönüştü. Bir kırsal kalkınma ve ziraat meselesini de etkileyen ciddi bir toplumsal sorun.

'Devlet kaçak işçi çalıştırıyor'

Öğretmen açığı var maalesef istenildiği kadar öğretmen atanmıyor. Bu yıl 23 bin 670 öğretmen var emekli olan ama sadece 20 bin atanacak ki onlarda atanmadı daha. O 20 bin atansa bile gidenlerin sayısı kadar gelmiş değil kaldı ki Milli Eğitim Bakanı diyor ki yüzde 95 doluyuz. Yüzde 95 ne demek? Demek ki 48 bin açığın var senin. Dolayısıyla iktidar onları da ücretli öğretmenlerle kapatmak istiyor. Ücretli öğretmenlik dediğimiz kölelik. Sigortası yarım yatan, ömrü boyu çalışsa emekli olamayacak, hiçbiri asgari ücretin üzerinde olmayan maaşlar alan insanlar. Devlet herhangi bir bakkala, manava gidiyor sen burda kaçak işçi çalıştırıyor musun diye bakıyor ama aslında 85 bin kaçak işçi çalıştırıyor. Şimdi aynısını temizlik görevlileri için yapıyorlar. Kapıda bir güvenlik görevlisinin olmaması hem öğretmene yönelik şiddet hem de çocukların maruz kaldığı çeteleşme yapılarına ve madde satışlarına yönelik konularda ciddi bir güvenlik açığı oluşturuyor. Ben Milli Eğitim Bakanı'na daha önce de çağrıda bulunmuştum; okullara ihtiyacı olduğu ölçüde temizlik görevlisi ata, okulların her birinin kapısına güvenlik görevlisi koymaya başar ondan sonra Finlandiya’yı bize örnek verirsin.

Okulların 'bağış' adı altında velilerden para alması da tartışılan konular arasında...

Bakan diyor ki 'zorunlu bağış almak yasak.' Burdan fetva vermek kolay. Ben de Sayın Bakan'a çağrıda bulundum ben sadece bakana eleştiride bulunmuyorum çözüm önerisinde de bulunuyorum. Ona dedim ki sen her çocuk başına bin lira gönder. Bin çocuk varsa 1 milyon lira yapar. Dolayısıyla oradaki yöneticilerde boya badana yapar, eksikleri kapatır, gereğini yapar. Peki bu afaki rakam mı yok. Türkiye’de 15.8 milyon örgün öğretimde öğrenci var herkese bin lira gönderirseniz 15.8 milyar yapıyor bu da MEB bütçesinin yüzde 1.45’i. Dolayısıyla sen okullarda tamamıyla bakım, temizlik, hijyen istiyorsan bir zahmet yüzde bir buçuk bile olmayan parayı gönder o zaman dönüp müdürlerine şunu söyleyebilirsin biriniz bile bağış alırsanız yakarım sizi. Çünkü ben size bütçe göndermişim ekstra lazımsa yine bana sor derim o zaman. Şimdi hem okul müdürlerine para göndermeyip eğitim yılını başlatmak istiyorsun hem de onlara zorunlu bağış alma diyorsun. Doğal olarak onlar da çocuklar temiz ortamlarda okusunlar bakım-onarım yapılsın diye alıyorlar. Onaylamadığımız bir şey ama sebebi ve sorumlusu MEB. O yüzden bakana defaatle çağrıda bulunuyorum bu konuda.

Öğretmenlik Mesleği Kanun Teklifi yarım kaldı, yeni dönemde buna yönelik çalışmalarınız neler olacak?

Bu yarıda kaldı çünkü iktidara yakın gruplar dahil buna itiraz ettiler. Kanun teklifi 18 sayfa. 8 sayfası 1.2 milyon öğretmen için 10 sayfası işe henüz alınmamışlar yani 10 bin kişi için. Bu tamamen elemek için yani kazayla araya bir Atatürkçü, Cumhuriyetçi öğretmen kaçar bir demokrat kaçar alalım bunları üç-dört dönem MEB Akademisi’nde oyalayalım. Orda da bize uygun olmayanları eleyelim. Nerden anlıyoruz bunu 18 sayfanın 5’i disiplin hükmü. Ve öyle bir disiplin hükmü ki mesela siz ilkokul öğretmenisiniz okula geç kalırsanız uyarı cezası alıyorsunuz, ben aday öğretmenim işe geç kalırsam kınama cezası alıyorum. Tam tersi olması lazım değil mi? Dolayısıyla bu kanun teklifi tartışması devam edecek. Ben Sayın Bakan’a çağrıda bulundum dedim ki bir bu getirdiğiniz kanun teklifi mevcut 1.2 milyon öğretmenin sorunun çözmüyor bu eleme teklifi bundan vazgeçin. MEB’de görev yapan herkesin sorunlarını ele alan, onlara çözüm üreten bir kanun teklifi hazırlayalım. İki aydır çağrıda bulunuyorum. Tam bir ölü taklidi yapıyor. 

Bir diğer konuda Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli. Bu bir eğitim modeli filan değil bu AK Parti’nin çağdışı eğitim manifestosu. Toplumda müthiş bir gelir dağılımı eşitsizliği var. Saray iktidarı da müthiş yanlış adımlar atıyor. Bir gün Sisi’yle düşman öbür gün dost. Bir gün bir Arap ülkesiyle kavgalı öbür gün dost. Bunun sorgulanmasını istemiyor iktidar. Bunun yolunu da itaakat, kanaatkar nesiller yetiştirmekte görüyor . Biz ne istiyoruz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öngördüğü gibi fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller istiyoruz. Dolayısıyla kavgamız sürüyor.

'Çocuklar sermayeye teslim edildi'

Başka bir gündemimiz de meslek liseleri ve MESEM’ler. Yedi ayda dokuz çocuk öldü. Gözlerinin içine bakarak araştırma önergesi verelim, bunları araştıralım diyoruz asla cevap vermeden bütün teklifleri reddediyorlar. Yoksulların çocukları için tek çıkar yol MESEM olarak gözüküyor. Dört gün işte bir gün okulda diye bir şey icat edilmiş. Aslında 5 bin 100 liraya ucuz işçi çalıştırıyorlar ve bu ailelerin de buna ihtiyacı olduğu için ses çıkarmıyorlar. Doğru düzgün iş sağlığı güvenliği tedbiri alınmayan yerlerde çocuklar öldüler. Her şeyleriyle sermayeye teslim bu çocuklar. MESEM’ler tam bir yaralanma ve ölüm mekanizmasına dönüşmüş durumda. Meslek liseleri de hiçbir yere gidemeyen başarısız öğrencilere toplanma alanı haline dönüştürüldü. Oysa ki meslek liseleri çok kıymetli, önemli.

Editör: Ece Piroğlu