Cumartesi, Nisan 20, 2024

Soylu’nun açıklamaları ve COP27: İtibardan ve niyetten tasarruf olmaz

İklim krizi üzerine toplanan COP27’de Türkiye’nin sunduğu deklarasyon, çözümden daha çok sorunun kendisini oluşturuyor. İktidarın iklim krizi gibi önemli bir sorunu nasıl yine kendi iç meselesi hâline getirdiğini Koray Urbarlı yazdı.

Türkiye’nin bitmek bilmez kritik günlerden geçme sürecinde bir haftayı daha tamamlıyoruz. Geçtiğimiz hafta bugünlerde konuştuğumuz hiçbir konu gündemimizde değil. İki hafta öncesini hatırlamıyoruz bile. Araya girmeyi başaran kimi uluslararası gelişmeleri de hemencecik tüketiyoruz ve aradan çıkartıyoruz.

Bu hafta Türkiye için iki büyük olay gerçekleşti. Bir tanesini çok konuştuk. Bir tanesiyse uzmanların arasında konuştuğu bir olay olarak geçip gidiyor gündem bandımızdan. Doğru düzgün haber veren bir büyük kanalın ana haber bültenlerine bile girmeyebilirdi. İlk olay elbette hepimizin aklına gelen 13 Kasım’da İstiklâl Caddesi’nde yaşanan terör saldırısı. Yakın zamanda hakkında bu kadar çok bilgiye bu kadar çabuk ulaşılan ve buna rağmen bu kadar soru işareti taşıyan başka bir saldırı olmuş mudur? Ben hatırlamıyorum. Ne yazık ki halkı bilgilendirme, halkı rahatlatma, sakinleştirme görevinde bulunanlar inandırıcıklarını tamamen yitirmiş olduklarından dolayı, kamuoyu onların ağzından çıkan her cümleye şüpheyle yaklaşıyor ve daha kötüsü de bu şüpheler haklı çıkıyor.

Mersin saldırısı sonrası olanları hatırlayın. Söylenen her şey birkaç kere düzeltilmek zorunda kalmıştı. Kadıköy’de bir evde yaşanan patlama sonrasında da aynı durum yaşandı. Görülen ilk kameraya güç gösterisi yapmak için söyleniveren cümleler yanlış çıkıyor. İstiklal Caddesi’nde yaşanan patlamada da durum böyle mi olacak göreceğiz.

Fakat her saat, ortaya çıkan her ayrıntının merakları gidermek yerine daha da tahrik ettiğini söylersek yanlış bir cümle kurmuş olmayız. Sadece ve sadece İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “ABD’nin taziyesini kabul etmiyoruz!” açıklamasından sonra onu o koltuğa atayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’nin de içinde bulunduğu ülkelere taziye için teşekkür etmekle kalmayıp bir de ABD Başkanı Joe Biden ile görüşme yapması size garip gelmiyor mu? İç kamuoyunu yönlendirmek için gerçekler ile oynanıyor izlenimi vermiyor mu? Uluslararası alanda Türkiye’nin itibarına zarar vermiyor mu?

Uluslararası, itibar, zarar demişken ikinci olaya geçebiliriz. Patlamadan iki gün sonra, 15 Kasım’da Mısır’da gerçekleşen 27. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP27) Türkiye iklim krizini durdurmak için ülkelerin açıkladıkları Ulusal Katkı Beyanı’nı açıkladı. Yani çözüme nasıl katkı vereceğini açıkladı. Yani en azından teoride çözüme nasıl katkı vermesi gerektiğini açıklayacaktı ama soruna nasıl katkı vereceğini açıklamayı seçti ülkemiz. Bu çabası da karşılıksız kalmadı ve hemen ertesinde iklim krizinin çözümüne zarar veren ülkelere layık görülen “Günün Fosili Ödülü” ülkemize geldi. Başta da belirttiğim gibi Ulusal Katkı Beyanı, COP27, fosil yakıtlar Türkiye’nin gündeminde kendisine çok yer bulamıyor.

İşin teknik kısımlarını, milyon tonları, milyar tonları bu konulara benden daha fazla zaman harcayarak kendisini uzmanlaştırmış insanlara bırakmak en doğrusu. Fakat basitleştirerek ve itibar zedeleme noktalarının altını çizerek anlatırsam, Türkiye Paris İklim Anlaşması’nı, yürürlüğe almamakta ısrar etti ve Dünya’da son yedi ülke kalıp, uluslararası yapılar Türkiye’ye fon verinceye kadar da TBMM’den Anlaşmayı geçirmedi.

Bununla birlikte Türkiye atmosfere saldığı sera gazlarını azaltmayı hiçbir zaman taahhüt etmedi. Yaptığı hep kirletme hızını düşürmeyi teklif etmek oldu. 15 Kasım’da da Bakan kürsüye çıktı ve kirletme hızını biraz daha düşüreceklerini ifade etti. Türkiye’nin sera gazı salımlarının tepe noktası yapacağı tarih olarak da 2038’i gösterdi. Bu şu demek: İki kişi bir evde yaşıyorsunuz. Evi temizlemek istiyorsunuz. Birlikte yaşadığınız kişiye “Haydi temizleyelim. Yoksa ev yaşanmaz hale gelecek!” diyorsunuz. Yanıt olarak size “Evi temizleyemem ama kirletme hızımı biraz düşürebilirim. Ha yeteri kadar beklersen ve ömrümüz olursa 2038’e kadar da kirletmeye devam ederim. En kirli hâline 2038’de ulaşır evimiz ama sonra temizleyeme başlarım.” diyor. Ne yaparsınız? Ülkenizi yönetenler en büyük evimiz olan dünyamız için bunu söylerse ne yaparsınız? Ülkemizin itibarı konusunda ne düşünürsünüz?

Sözün özü… Geçtiğimiz hafta kötü bir haftaydı. İnsanlar terör saldırılarında öldü. Ne olduğu konusunda kamuoyunu kimse ikna edemiyor. İnsanların yaşamasını giderek zorlaştıracak iklim krizine karşı Türkiye önlem almayacağını ifade etti. Kamuoyu yeterinde aklını oraya vermiyor, veremiyor. AKP’nin “hepimizin birlikte olduğunu iddia ettiği” gemi her yerden su alıyor.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI